London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri uyumuyor.
Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 Ekstra Soğanlı

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Nanna Lindqvist
Freddie'nin Biftek Salonu | Garson
 Freddie'nin Biftek Salonu | Garson
Nanna Lindqvist


Mesaj Sayısı : 122

Ekstra Soğanlı Empty
MesajKonu: Ekstra Soğanlı   Ekstra Soğanlı Icon_minitimeCuma Ocak 27, 2012 11:32 am

Ekstra Soğanlı IbtWYD5c35D3Ok
Clementine Carandal & Nanna Lindqvist

ya çok dandik oldu ama olsun heheh. kıleyle nanna yapıyoruz ya amanın *-*
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nanna Lindqvist
Freddie'nin Biftek Salonu | Garson
 Freddie'nin Biftek Salonu | Garson
Nanna Lindqvist


Mesaj Sayısı : 122

Ekstra Soğanlı Empty
MesajKonu: Geri: Ekstra Soğanlı   Ekstra Soğanlı Icon_minitimeCuma Ocak 27, 2012 12:51 pm

Son günlerin en korkunç iki kelimesi Nanna'yı esir almıştı Londra için sıcak sayılabilecek bir gecede: Fazladan mesai. İki saat önce bu ağır sucuk kokulu mekandan çıkıp kendisini bir yerlere atmış olması gerekiyordu. Bir yerlerden kasıt örümcek ağlarının sarmaladığı dandik pansiyon veya sulu biraların satıldığı publar olsa da burada kalıp Matt'in saçma espirilerini dinlemekten katbekat iyiydi. “Hey Nanna şunu dinle-” diye başlayan ve sonunda Nanna'nın uyuyakalacağı tarzda espiriler gerçekten bayıyordu. Çocuğu suçlayamıyordu. Pizza Hut'ta işe alındığı zaman heyecandan donunun rengini değiştirebilecek gibi hissediyordu. Şimdiye baktığında ise gecenin ikisinde bile oraya gelmekten çekinmeyen ayyaşların ağız kokularını çekiyordu. Masada fazladan ketçap olmasına rağmen yeni şişe isteyenler, pizza diliminin üstündeki mısırların sayısının eşit olmadığından şikayet edenler ve akla gelmeyecek daha bir sürü şey. Boyalı tırnakları tezgahın üzerine sırayla çarparken hak ettiği hayatın bu olmadığını düşünüyordu. Nanna çabalıyordu, belki diğerlerinden daha çok. Belki falan değil, kesinlikle diğerlerinden daha çok çabalıyordu. Kendi ülkesinden kalkıp İngiltere'ye gelmesini kimse söylememişti ona ama umrunda değildi. Şartları daha iyi hale getirmek istiyordu sadece. Her aybaşı değişen işler değil. Sahneye adımını atıp mikrofona sıkıca tutunmak istiyordu. Hayranlarının sahneye çıkıp Nanna'ya dokunmak için çaba harcamasını istiyordu. Evsizlerin yaklaşıp dokunmak için saçmalamasını değil.
“Hey Nanna şunu dinle.” dedi Matt, o sırada servis şapkasının üstünden kafasını kaşımakta olan Nanna'ya.
“Hayır Matt. Gerçekten hiç havamda değilim. Neden buzluğunun önüne gidip yapmıyorsun şu zımbırtıları? Eminim seni çok kıskanır.” Söylediği şeyin farkında olmadan oturduğu taburenin üstünde kaykıldı. Matt kulakları katleden bir kahkaha kopardığında Nanna ne söylediğinin farkına varabilmişti.
“Sanırım bu bulaşıcı bir şey.” dedi gözleri irice açılırken. Sipariş almaktan bayıklaşan gözleri ilk defa zorlanmıştı gün içinde. Matt'in suratındaki pokerde kazanıyormuş gibi olan ifadeyi görmezden gelip şapkayı çıkardı yavaşça.
“Ne fark eder Nanna? Sonuçta sen de benden oldun. Biliyor musun iyi bir ikili olabiliriz? Stand up-” Matt fütursuzca konuşmaya başlamışken Nanna yine onun lafını kesti.
“Tamam saçmalamaya başladın. Ah- Başlayamazsın zaten sen hep saçmalarsın.” Durup ne dediğini düşündü. “Tamam bu sefer de ben başladım. Matt sen gidip pizzacı çocuk olsana. Siparişleri falan dağıt ne bileyim.” dedi etrafta yapılacak bir iş arayıp çocuğu kovalamaya çalışırken. Ama Matt Nanna'nın karşısındaki tabureye oturup gözlerini ona dikti. Burnunun üstüne düşmüş olan gözlüğünü işaret parmağıyla yukarıya ittikten ciddi bir tavır takındı.
“Bence şu gösteri işini bir daha düşün. Sahneye çıkmak istemiyor muydun?” dedi kafasını sallayarak. Nanna öylece bakıyordu hala ona. Bir de dinliyordu. Matt'in her şeyle taşak geçtiği bir gerçekti. Şimdi de Nanna'a bulaşıyordu ha? Derin bir nefes çilli burundan içeriye çekilirken Nanna kafasını aşağı yukarı salladı.
“Düşünürüm.” dedi onu nasıl def edeceğini bilemezken. Matt gülümseyip ortadaki tüm parayı ele geçirmiş gibi ayaklandı ve kendisine yapacak bir iş bulmaya gitti. Nanna ise onun oturduğu yere bakıyordu dalgınca
“Az önce ne döndü burada be?” Kafası iki yana sallanırken Nanna gülümsedi. Pizzacı çocukların anlaşılmaz olduğu her zaman söylenen bir şeydi zaten. Tırnakları yine tezgahın üstünde ritmik sesler çıkarmaya başladığında şefin mutfaktan çıkıp ona özgürlüğün kapısını açmasını diliyordu. Zaten bir işe de yaramıyordu şu an. Ve bunun üstüne kaderin çarkını döndürdü ve pislik oyunlarından birini daha yaparak telefonu çaldırdı. Nanna yerinden kalkıp telefona doğru ilerlerken pizza sosunun az olduğundan şikayetçi olan bir müşterinin bile sipraişten daha iyi olacağını düşünüyordu. En azından adam konuşurken karşıya bakıp boş boş hıhımlayabilir ve özür dileyip bir dahaki pizzanın yanına fazladan kupon koyacağını söyleyerek geçiştirebilirdi. Acı acı öten telefona ulaştığında bıkkın olan sesi canlandı. Çalışma prensipleri.
“Pizza Hut, On Üçüncü Batı Sokağı Şubesi ben Nanna yardımcı olabilir miyim?” Papağanlık da bu prensiplerin en büyüğüydü işte.

heyecanilkrpkılerpsinolurdandikolmamışolsun
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
 Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 531

Ekstra Soğanlı Empty
MesajKonu: Geri: Ekstra Soğanlı   Ekstra Soğanlı Icon_minitimeCuma Ocak 27, 2012 7:25 pm

Yatağında kıçını duvara dayamış, bacaklarını havaya dikmiş kocaman kıvrımlı bir L harfi şeklinde yatarken duvardaki saatte dakikaları sayıyordu. 'Üç dakika daha.' diye düşündü kafasını yatağın yanından aşağıya salmışken. Beynine hücum eden kan yüzünü ısıtmaya başlamıştı çoktan. İçinden bin türlü şey düşündü. Kedi, kuş, japonlar, balıklar, japonlu balıklar, tuvalet kağıdı, ertesi günün yazılması gereken metni, pijamasındaki kahve lekesi, burnunun kaşınması. Üç dakika boyunca olabilecek mantıksız her sözcüğü geçirdi içinden. Sonra el yordamıyla yatakta yanında duran telefonuna ulaşabilmek için yatağı patpatladı, eline çarpan telefonu gözünün önüne kadar getirdi ve kayıtlı numaralardan birini aramak için arama tuşuna bastı. 'Lütfen telefonu başkası açmasın, lütfen. Bak lütfen diyorum. Hadi.' Uzaktan gelen aksanlı tonu dıyınca sırıtıp bir enerjiyle doğrularak düzeldi ve yatağın üstünde bağdaş kurdu. “Pizza Hut, On Üçüncü Batı Sokağı Şubesi ben Nanna yardımcı olabilir miyim?” Çok gizli bir iş yapıyormuşcasına etrafına baktıktan sonra konuşmaya başladı. "Şimdi beni dikkatle dinle bakalım Nanna." Karşısındaki sesin sahibinin ayıldığını telefonun diğer ucundan hissedebiliyordu. Saçlarını omzundan geriye itip gülerek konuştu. "Seni kurtarıyorum. Şimdi dediklerimi tekrar edeceksin. Evet dinliyorum, siparişinizi alayım? Hadi de bunu." Bir şey çaktırmamaya çalışan Nanna'nın ilk cümlesinden daha canlı olan tonunu duydu. Zaten Clem'in de Nanna'ya bir şeyler söyletmesine gerek yoktu, bu aksiyonu yaratmayı seviyordu sadece. "Evet dinliyorum, siparişinizi alayım." "Aferin şimdi anlatıyorum. Ama önce bi' bakalım, elimizdeki en uzak adres neresi, doğu, kuzey doğu. Evet. Not alıyor musun?" "Ekstra soğan, hıhım. Başka?" Bir kahkaha attı kendini tutamayıp. "Leicester, 21 kuzeydoğu. Spearmint Rhino ve Fifth Floor yol hattında 4. blok 9. kat 37. daire. Umarım öyle bir apartman vardır. mmmm, dur-" Etrafına deli gibi hızla bakındı ve masanın üstündeki not kağıtlarını ve alması gereken kitapların listesini görünce heyecanla iki yazarı birbirine ekledi. "Emily Fitzgerald adına olsun." Karşıdaki kalem hışırtısını duyabiliyordu. "Başka bir isteğiniz?" "Sen gel işte." Sonra aklına gelmiş gibi bağırdı aniden. "PİZZA. KOCAMAN PİZZA. Ekstra mantar, biber ve zeytin istiyorum. Kendi istediğin şeyleri de karıştır araya. İki tane bile alabilirsin. Yanına da oradan içilebilir bir şeyler getir. Pizzacının iki sokak arkasındaki binada buluşuruz. Hani altında antikacı olan ve-" Karşısındaki kız gayet sakin sözünü kesince durdu ve bitirmesini bekledi. "Anladım, kampanyalarımızdan yararlanmak ister misiniz? Küçük bir ücret farkı karşılığında daha büyük boy kola alabilirsiniz." "- ve antikacının arka tarafında apartmanın yangın merdiveni var, oradan görünmezsin. Şimdi tekrar et Emily Fitzgerald adınaydı değil mi?" Nanna oyununu bozmayarak onu dinliyordu. "Emily Fitzgerald adınaydı değil mi?" "Evet hı hı. Şimdi de şunu tekrar et. BİRKEDİVARMIŞONAKADARSAYARMIŞBİRKİÜÇDÖRTBEŞ" Karşısında gülmemek için öksüren arkadaşını duyunca sırıttı. "Olmadı o zaman bunu deniyoruz koca kıçınızı kaldırıp gidin ve ben de biraz uyuyabileyim." "Anlıyorum tabii. Siparişiniz en kısa zamanda getirilecektir." "Tamam yarım saat içinde görüşürüz." Tam telefonu kapatacakken karşıdan bir ses yükseldi. "Ekstra ketçap ve mayonez alabilirsiniz elbette." Verilen mesajı anlamaması mümkün değildi, bu yeni geliştirdikleri bir koddu çünkü. Sırıtarak anladığını belirten bir ses çıkardı. "Tamam, sigara var bende, getiririm." Telefonu gülerek kapattı ve yataktan kalkıp üstüne başına baktı. İnekli mavi bir pijama altı vardı, kedili olanı çoktan kirletmişti. Üstünde de klasik bir biçimde Alex'in Star Wars tişördü. 'Eh idare eder' diye mırıldandı kendi kendine. Ayağındaki kocaman oyuncaklı terlikleri iterek çıkardı, ceketini giydi, her ihtimale karşı şemsiyesini aldı ve sigara paketiyle telefonunu çantasına atarak odadan çıktı. "Hey? Nereye?" Kendisine seslenene dönüp baktı, sayılı arkadaşlarından biriydi. [color=#086A87]"Çalışırken çok sıkıldım, bir şeyler yiyip dönerim." Onu süzen kız sırıtınca kendisi de gülümsemek zorunda hissetti kendini. "Pijamalarla mı?""Eh, siz çoktan alıştınız, İngiltere'yi de yavaş yavaş alıştırmak lazım." El sallayıp arkasını döndü ve arka bahçeden dışarı çıktı.
Nanna, İsveçli yeni arkadaşı, İngiltere'de zaten tanıdığı birkaç kişi haricinde en çabuk benimsediği kişi olabilirdi. Okulunun ilk haftasında Benedict adında yeni tanıştığı bir çocuk, kendinden üç sınıf büyük olan Tiyatro öğrencilerinden biriydi, onu Pizza Hut'a götürmüştü. "Biz çok paramız olmadığında buraya geliyoruz." demişti çocuk. "Bir de okula on dakika mesafede lezzetli yemekler yapan ucuz bir yer var. Bir de makarnacı. Bunları şimdiden öğren ki birileri yokken kaybolma." Kendisi gibi ülke değiştirmiş, ancak çoktan ülkeye ve aksana alışmış sevimli bir çocuktu. Ondan sonra ilk yalnız gelişinde karşılaşmıştı Nanna'yla. Otomatik bir tavırla siparişleri alıyor, hiçkimse bakmadığında arkalarından tuhaf suratlar yapıyor, çok sıkıldığında boş bardakları üstüste dizmek gibi amaçsız işler üretiyordu kendine. Bazen tabakta kalan pizza artıklarını cebine atıyordu mesela, garipti bu Clem için. Ama sevimli bir yanı da yok değildi. Ona ilk sipariş verişinde kendini iyi hissetmişti konuşmasını diğerlerine göre rahatça anlayabildiği birini bulduğu için. İnsanlara sürekli ne dediniz diye sormak onu rahatsız ettiğinden en azından Pizza Hut alışverişlerini hep Nanna'ya denk getirmişti. Buraya kadar bütün ilişkileri pizzalar kapsamındaydı ancak bir gün binanın arka tarafında tabaklarda bırakılan pizzaları ne yaptığını keşfetmişti. "Hadi yesenize, bakın sonra köpek gelirse kocaman görürüm sizi." Elini kolunu sallayıp havlama sesleri çıkarıyordu ona bakan beş altı kediye doğru. Ağzını büzmüştü kedilerde bir hareket göremeyince."Ben varken yeseniz nolur sanki? Hı? Ben gidince kaparlarsa önünüzden aç kalırsınız. Sonra bana gelip Nanna Nanna yemeğimizi çaldılar diye hiiiç boşuna miyavlamayın." Ellerini havaya kaldırıp umrumda değil dercesine hiiiç deyişine dayanamayıp gülmüştü Clem, ve o zaman fark edilmişti Nanna tarafından. Ve o zaman gerçekten tanışmışlardı. Nanna'nın ne kadar sıkıldığını biliyordu mesela, ne çok iş değiştirdiğini, aslında şarkı söylemek istediğini, bazen gece mesailerinde bir iki huysuz ayyaş adamı pizzaya malzeme diye karıştırmak isteyecek kadar sinirlenebildiğini. O da Clem'in İngilteredeki hayatını, neden geldiğini, neleri bıraktığını ve ne gibi zorluklar yaşadığını öğrenmişti kısa sürede, karşılık olarak. Ve bu şekilde başlayan arkadaşlıkları boş zamanlarda birlikte vakit geçirerek, kimi zaman Nanna için şarkı söyleyebileceği bir yerler arayarak, kimi zaman Clem'in almak zorunda olduğu bir şeyleri arayarak ya da bazen sadece buluşup zaman öldürerek ilerlemişti. İşte bazen de, bu gece olduğu gibi, Nanna'yı işinden kaçırıyordu.
Antikacıya ulaşınca arkadan dolaşıp çatıya çıkabilmek için yangın merdivenini kullandı. Genellikle yüksek yerlerde buluşup daha az gürültü daha minik ışıklar arasında sakin sakin oturuyorlardı bu işten kaçmalar sırasında. Çatıyı çeviren duvarlardan birine tırmanıp bacaklarını dışarıya saldı ve sallanarak bir sigara yaktı. Nanna'nın gelmesine tahmini bir on dakika daha olmalıydı, o sürede ayaklarının altından, oldukça altından, geçen minik araba ışıklarını sayarak eğlenecekti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nanna Lindqvist
Freddie'nin Biftek Salonu | Garson
 Freddie'nin Biftek Salonu | Garson
Nanna Lindqvist


Mesaj Sayısı : 122

Ekstra Soğanlı Empty
MesajKonu: Geri: Ekstra Soğanlı   Ekstra Soğanlı Icon_minitimeCuma Ocak 27, 2012 10:58 pm

“Şimdi beni dikkatle dinle bakalım Nanna.” Clementine! Kızın sesinin vurgusu ahizenin içinde dalgalanırken Nanna'nın kanında hareketlenme oldu. Tamam. Clem işin içine karıştığı anda sıkıntı sahayı yerk ederdi ve eğlence devreye girerdi. En azından Nanna kızın yanındayken öyle hissediyordu. İlgili bir çalışan olarak müşterisine kulak verdi.
"Seni kurtarıyorum. Şimdi dediklerimi tekrar edeceksin. Evet dinliyorum, siparişinizi alayım? Hadi de bunu." Nanna aynısını tekrar ederken suratında oluşan muzip gülümsemeyi saklamaya çalıştı. Bazen ne kadar basit şeyler isteniyordu dünyadan ve bir de mucizeler oluyordu. İsyan etme zamanı değildi. Clem'e tapma zamanıydı belki de. Altıncı his mi denir ne denir buna bilinmiyordu.
"Aferin şimdi anlatıyorum. Ama önce bi' bakalım, elimizdeki en uzak adres neresi, doğu, kuzey doğu. Evet. Not alıyor musun?" Telefonun yanındaki, kağıdının üzerinde şeffaflaştırılmış Pizza Hut logolu not defterini önüne çekip ahizeyi kulağı ve omzu arasına tutuşturduğunda söyleyeceği şeyi düşünmedi.
"Ekstra soğan, hıhım. Başka?" Sanki yanıbaşında gibi çınlayan kahkhaya eşlik edememek kötüydü. Altı üstü pizza siparişini atraksiyonlu filmlere çevirmişlerdi ve Nanna feci eğleniyordu o anda. Clementine'ın uydurduğu adresi tüm ciddiyetiyle not ederken sürekli hıhımlıyordu. Bir yandan da kızın bunları o anda uydurmasına hayretler içinde kalıyordu.
"Başka bir isteğiniz?" dedi ince ve sevimli bir sesle.
“Sen gel işte.” Yaşa Clem! “PİZZA. KOCAMAN PİZZA. Ekstra mantar, biber ve zeytin istiyorum. Kendi istediğin şeyleri de karıştır araya. İki tane bile alabilirsin. Yanına da oradan içilebilir bir şeyler getir. Pizzacının iki sokak arkasındaki binada buluşuruz. Hani altında antikacı olan ve-" Şu, Old Bailey'i gören kocaman apartmandan bahsediyordu Clem. Nanna orayı seviyordu. Gri taşların arasında apartmanın soluk rengi, paslı yangın merdiveni ve boruları ve mütevazi görünüşü çekmişti zaten ilk seferinde. Adaletin hanımına bakıp sövmesi de kolaydı. Belki şu duygusal garip saç kesimli tipler gibi 'Nerede adalet? O elindeki terazi bir sikime yaramıyor!' diye bağırabilirdi ama hayır. Orada oturup ayaklarını aşağıya sarkıtarak sigaranın dumanını atmosfere bağışmalak daha dinlendiriciydi. Hem heykel konuşacak değildi ya canım.
Clem'den şifreli bir sigara dilenmenin ardından yarım saat sonra görüşmek üzere telefonu kapattılar. Şefin yanından geçerken adama selam çaktı.
“Civarda gecenin ikisine kadar açık olan tek şube olduğumuz için siparişi reddedemedim efendim. Hem müşteri her zaman haklıdır değil mi?” Adamın onaylayan tavrı Nanna'nın her bir hücresini rahatlatmıştı. En son bir saat kadar önce sigara molasına çıktığı için de canı sigara istiyordu. Bağımlılık işte.
“Bir pizza istiyorum.” dedi kovboy filmlerindeki kapılara benzeyen ileri geri sallanmalı kapıdan geçip. “Büyük boy. Ekstra mantar, biber ve zeytin olacak. Bir de mısır.” Sonuncuyu kendisi eklerken sırıtıp sipariş torbasını ayarlamaya başladı. Motoru alıp gitmeye kalksa- ki ehliyeti yoktu ama kimsenin ağzını açacağını sanmıyordu- daha iyi olacaktı galiba. Hem uzak olduğu için ne yapacaktı gecenin ikisinde elinde metroyla teslimat mı yapacaktı? Tabii aslında Clem'in anlattığı yere gitmeyecekti ama insanları bir şekilde ikna etmeliydi değil mi? Teslimat için giydikleri şu pofidik yeleklerden giyip saçlarını açtı ve şapkayı sıkıca geçirdi kafasına.
Üç dakikaya hazır olduğuna dair bir ses geldi mutfak tarafından. Nanna pişirilen kısma pek gitmezdi. Birincisi o saç filesini takınca kendisini balık gibi hissediyordu, ikincisi pizzaları pizza tanrılarının yaptığına inanmaya devam etmek istiyordu. Gerçi çok geçti, esmer tenli ve agresif bakışlı bir adamın önderliğinde çalışan üç aşçıyı görmüştü bile.
“Büyük boy. Ekstra mantarlı. Biber, zeytin ve mısır. Hazır.” İçeriden gelen robotik sese gözlerini devirdi Nanna. Şu an tek sipariş oydu zaten. Pizza kutusunu çantaya yerleştirdikten sonra iki parmağıyla o sırada sıkıntıdan patladığını belli etmemeye çalışan Matt'e selam çaktı ve göz kırptı. Adamın ifade değişiminin bir saniyesini yakalamak bile Nanna'ya haz verirken arka kapıdan çıkıp motorun üstüne atlamıştı bile. Şu motorların üstüne her binişinde kendisini Harley Davidson'ın üstüne binen kaslı adamlar gibi hissediyordu ama Vespa'nın üstünde eğreti duran bir kız olduğunun farkına varması da çabuk oluyordu tabii. Pizza çantası motora bağlanmıştı, kaskı kafasındaydı ve- gidiyordu işte!
Kaplumbağa sayılabilecek bir hızla tin tin vardı anlaşmalı yere. Kaskı da çıkarıp direksiyonun başına astı. Yukarılarda bir yerde Clementine vardı ama göremiyordu o anda. Yukarılarda bir yerde hep birileri olurdu zaten ama şimdi Clementine'ın olması iyiydi. Yangın merdiveninden yukarı çıkmaya başladı yavaş yavaş. Her adımı gıcırdayarak Londra gecesini eğlendiriyordu. Sonunda nefes nefese en üst kata vardığında kapıyı da ardına kadar açıp ileride, yarım insan kadar olan korkuluk duvarın üstüne oturmuş Clementine'ı gördü. Kızın yanına vardığında otuz iki dişlik bir sırıtış vardı suratında.
“Görev tamamlandı.” dedi Clementine. Nanna sırıtarak onun yanına koydu pizza çantasını.
“Hem de nasıl.” dedi gülerek kendisi de otururken. Tabanları londrayı selamladığında özgürlüğe kavuşmuş hissediyordu işte.
“Nasıl kurtardım seni ama? Gerçi telefonun olsa buna gerek kalmazdı.” Kızın suratındaki ifadeye bakıp içini çekti Nanna. Ne gerek vardı ki? Bu şekilde ona ulaşabiliyorlardı sonuçta.
“Boşver atraksiyon oluyor işte.” dedi gülmeye başlamışken. Şapkasını çıkarıp pofidik yeleğin de önünü açtı. Hafif bir yaz akşamı rüzgarı iki kızın saçlarını da geriye tararken burnunun önünde bir sigara paketi belirdi.
“Fazladan ketçap Nanna.” İşte, Nanna'nın suratında o ifade vardı ki şu an kendisi göremiyordu bunu. Noel hediyelerini açmakta olan uslu bir çocuğun ifadesi. Hayır hayır. Yaramaz olup Noel babayı kandıran ve doğru hediyelere ulaşan çocuğun ifadesi. Paketi kapıp bir sigara yaktığında Clementine'a dönüp sırıttı. Huzurun yaşayan kanıtı gibi ileri tabirler kullanıp beynini bile zorlayabilirdi Nanna. Uzanıp kızın dudaklarına minik, ama çok minik bir öpücük bıraktı. Temas sayılabilecek küçüklükte teşekkür öpücükleri.
“Teşekkürler kedicik.” dedi neşeyle sigarasını sömürürken.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
 Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 531

Ekstra Soğanlı Empty
MesajKonu: Geri: Ekstra Soğanlı   Ekstra Soğanlı Icon_minitimeÇarş. Şub. 01, 2012 1:36 am

Gecenin en güzel göründüğü yerler yükseklerdi. Şehrin en güzel göründüğü yerler. İnsanlar neler kaçırdığını, daha önemlisi nasıl bir yerde yaşadığını bilmiyordu. Ayıptı bu Clem'e göre. O Londra'ya, ve ışıklarına, ve yüksekten görünümüne, ve binalarına... Londra'ya hayran kalmıştı, ilk gördüğü anda. İlk gecesinde. Yaşadığı bölgenin striptiz barlarının, ucuz sokaklarının, zengin partilerinin ve bok gibi harcanmış paralarla bok gibi insanlarının yaşadığı yerlerin ışığından tamamen farklıydı. Şehrin yoğunluğu bile boğmuyordu insanı bir ölçüde. Mükemmeldi ona göre. Sakin, huzurlu, asil bir biçimde var olan bir yerdi. Işıkları, manzarası, neredeyse her çatıdan görülebilen köprüsüyle mükemmeldi işte. Ama Clem'in bu manzarayı selamlayışları hep bina tepelerinde olmuyordu. İlk gelişinde yurdu dolaşırken çatıya çıkan merdiveni keşfedince bulmuştu kendini ışıkların kucağında. Sonra sürekli çıkmak için bahaneler uydurmuştu. Sigara içmek için balkona çıkmak yerine beş kat yukarıya çıkıyordu mesela. Yalnız kalmak için, müzik dinlemek için, gece yemek yemek için, yazmak için. Nanna'yla tanışana kadar her gece bunu yapıyordu. Ama Nanna, saçları ve çilleri ve gülüşüyle, yüzündeki çil yoğunluğu gibi yoğun biçimde, aniden ve pat diye hayatına girince yurt çatısının yerini bina tepeleri, baca kenarları, çatı kiremitleri, yangın merdivenleri almıştı. Her gece değildi belki ama haftada en az bir gecesini -bu Nanna'nın mesai oranına göre de değişiyordu- damda tepede geçiriyordu. Bazen içiyor, bazen karınlarını doyuruyorlar, çok muhabbet edip neredeyse insanları uyandırana kadar gülüyorlardı. Mart kedileri gibiydiler. Buna bir buluşmada karar vermişlerdi, kesin öyleydiler. O gece boyunca miyavlayarak değişik tonlar denemiş, bir yerden sonra bütün sokağı ayağa kaldıran ulumalara dönüşmüş olsa da sesleri, çok eğleniyorlardı. Sonra birbirlerinin götlerini koruyarak, yakalanmamak için ayakkabıları elde aşağıya inmek için sessiz kahkahalarla savaş veriyorlardı. Evet Londra, Amerika'daki hayatının 'bu gece yatacak birini bulamadım, hadi buluşup içelim' insanlarının aksine ona 'seni sevdim, ilgi alanlarımız da benziyormuş oturup konuşabiliriz, hadi eğlenelim.' insanlarını sunmuştu, altın tepside neredeyse. Ve Clem o tepsiyi binbir teşekkürle kabul ediyordu.
Nanna yanına gelene kadar tam altmış iki çift ışık geçmişti mesela ayaklarının ardından. Karşı apartmanda bir çift perdenin önünde sevişiyordu, iki çapraz binada bir kız elinde telefonuyla balkonda konuşuyordu, bir çocuk ağlıyordu ve tam bulunduğu yerin çaprazında bir binadan piyano sesi geliyordu. O piyanoyu dinlemeye başlamışken bulunduğu binadan yüksek sesli metal müzik yükseldi ve aynı anda bir kadın ANNA! HEMEN KIS ŞUNUN SESİNİ! diye emretti. Ve tam bunlar olurken, karşıdaki kadın da muhtemelen orgazm olmuştu -Clem'inse bu geceden tek beklentisi Nanna'nın pizzalarıyla aç midesine 'foodgasm' yaşatmaktı- Nanna yüzünü aydınlatan ve zaten çok olan çillerini daha çokmuş gibi gösteren bir gülümsemeyle yanına gelmişti. Sırıtarak Nanna'nın yerleşmesini izledi. "Görev tamamlandı." Yüzünde nasıl da süperiz ifadesinden çok yine atlattık, ne salak insanlarla çalışıyorsun dercesine bir gülümseme vardı. Bir iki telefon isyanı döküldü dudaklarından, Nanna otururken. Öyle ya her zaman aynı aksiyondu, aptal adreslere aptal siparişler veriyordu onu oradan çıkarabilmek için. Aralarına konan şapkayı kaldırıp pizza kutusunu kucağına alacakken hatırlamış gibi cebinden çıkarıp sigarayı uzattı. "Fazladan ketçap Nanna." Kızın yüzündeki ifadeyi asla tarif edemezdi. Tam pizzayı alacakken Nanna kendisine uzanınca bir an kaldı. Gerçekten kalakaldı. Ve sonra durmuş olan her şey canlandı. Öpücük? Elinin ayağının dengesi kaymış, pizzayı düşürmeye çok yaklaşmış, koluna yapışan korkmuş Nanna'yla kendi canı ve pizza tehlikeden kurtulsa da Nanna'nın ucuz baskılı şapkası metrelerce düşüp yeri boylamıştı. Nanna'nın yüzündeki şaşkınlığa bakıp kekeleyerek konuştu. "Sen - ne? Hı- neydi- ne- ne yaptı- ne?!" Ne olduğunu anlayan Nanna kahkahalarla gülmeye başlayınca canını sağlama almış, götünü artık daha bir oturduğu yere bastırıyor, açıklama beklercesine homurdandı. Nanna'yı çok sevmişti, tamamdı ama o kadar da değildi işte. Hem Nanna'nın öyle olmadığına yemin edebilirdi, en azından kendisi eşcinsel değildi, ondan kesin emindi. Ama o zaman o saçma şey de ne bok oluyordu? Gülmekten kıpkırmızı, pizzanın ek ketçap paketiyle akraba gibiyken, derin bir nefes aldı kız. "Sen resmen düşecektin? Ne sandın hem de. Düşecektin. " Hala kahkahalar atıyordu ve Clem artık açıkca salak gibi hissetmeye başlamıştı. Nanna onun tipini fark edince eliyle yüzünü serinletmeye çalıştıktan sonra açıklama yaptı saf olana. "Teşekkür öpücüğüydü o. Hani sigara getirdin. Şu an çok ihtiyacım vardı biliyor musun? O kadar saat çalış, iğrenç adamlar falan. Ben de mutlu oldum, teşekkür ettim. Aşağı düşeceğini bilsem yapmazdım." Hala gülüyordu ister istemez, kahkahalar arasında elindeki sigarayı bitirip ikinciyi yakarken Clem için bir şeyler mantıklı hale gelmeye başlamıştı. Kızın sigarayı sömürüşünü izlerken şüpheyle kaşlarını çattı. "Yani herkesi mi öpüyorsun?" Omuz silkti Nanna. "Çok teşekkür etmek istediysem. İçimden geldiyse çok, anladın mı?" Durup bir an düşündükten sonra bu gerçeği hazmetmiş pizza kutusunu açıp bir dilim çekerken sordu. "İleri götürmüyorlar mı yani? Herkes normal mi karşılıyor?" Nanna'nın onunla eğlendiğinin farkındaydı. Sonra ağzı dolu, bir yandan aşağıyı görmeye çalışırken daha kız bir şey diyemeden hafif bir sırıtmayla, olayı tamamen kabullenmiş ve önemsiz olduğunu anlamayı başarmış, özür dilercesine konuştu. "Şapkanı düşürdüm." "Sen düşmedin, pizza da sağlam. Boşver. İnince alırım onu ama seni kazıyamazdım."

worst.rp.ever.gelince beni döv olur mu aylön.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nanna Lindqvist
Freddie'nin Biftek Salonu | Garson
 Freddie'nin Biftek Salonu | Garson
Nanna Lindqvist


Mesaj Sayısı : 122

Ekstra Soğanlı Empty
MesajKonu: Geri: Ekstra Soğanlı   Ekstra Soğanlı Icon_minitimePaz Şub. 05, 2012 12:47 am

Aşağıdaki küçük ışıklara doğru döne döne düşen Pizza Hut logosuna bakıyordu Nanna. Eli Clem'in kolunu sıkıca kavramış bir haldeydi şimdi. Derin derin nefesler alıyorlardı ikisi de. Bir iki saniyede yaşanan heyecan bütün geceyi doyurmuş olmalıydı herhalde. Yanında gözleri irice açılıp suratına bakan bir Clementine varken şaşkınca baktı kıza. Mavinin, turkuazdı galiba, çevrelediği gözbebeklerinde kendisini görebiliyordu.
"Sen - ne? Hı- neydi- ne- ne yaptı- ne?!" Kekeleme alışkanlığı olduğunu sanmadığı kızın bu haline bakarken sorunu düşünmesine gerek kalmadan bulmuştu. Tamam, teşekkür öpücükleri. Cidden miydi? Yani aşağıya düşmesine neden olacak kadar korkunç bir şey mi yapmıştı Nanna? Alt dudağı hafifçe titrerken büyük bir kahkaha yankılandı binaların arasında. Nanna kendisini tutamıyor, o sırada homur homur sesler çıkaran Clem'in kolunu bırakmamaya çalışıyordu çünkü kahkaha atarken aşağıya düşme ihtimali vardı ve sonunun şapkası gibi olmasını falan istemiyordu. Ne sanmıştı acaba? Clem'in beyninin her zaman renklerle dolu olduğunu düşünmüştü Nanna. Gökkuşağının üstünde koşturan atlar gibi falan. Hatta tekboynuzlular gibi. Hayat dolu bir kız olduğu belli bariz bir şeydi ve Nanna'nın içinde sarılma duygusu uyandırıyordu. Ama şimdi ne düşünmüştü acaba? Nanna'nın lezbiyen olduğunu falan mı? Kesinlikle değildi. Belki kafayı bulduğunda ve karşısındaki insan ona iyi davranıyorduysa cinsiyet ayırmadan öpebiliyordu ya da teşekkür etmek için o minik teması da sağlayabiliyordu ama cinsel açıdan eşcinsel olmadığını düşünüyordu. Yine de hayat, diyerek geçiştirebilirdi. Ama Clem, hayır. Clem ancak mıncırıp karşılıklı sevgi çığlıkları atabileceği bir insandı. Bu sevgi açığa çıkarma işini Nanna pek sık yapmazdı zaten.
“Sen resmen düşecektin? Ne sandın hem de. Düşecektin.” Kahkahasını tutmaya çalışırken boğazından çıkan garip sese aldırmadan Clem'e bakıyordu. Utanmış mıydı bozulmuş muydu bilmiyordu. Yine de daha fazla pislik yapmamak adına kahkahası kesilsin diye neffessiz kalama riskini göze aldı, elini yelpaze gibi kullanıp hava yolladı suratına. Şunu kesmeliydi. Yani önüne geleni öptüğü için başına dert açılacaktı ve böyle Clem gibi şaşıranlara da açıklama yapmak zorunda kalıyordu. Belki de aşırılıktı bu yaptığı ama alışkanlıklardan vazgeçmek zordu. Dudaklarını hafifçe büzüp karşı binanın camlarından birine bakıyordu şimdi. Tek kaşı kalkarken Clem'e döndü.
"Teşekkür öpücüğüydü o. Hani sigara getirdin. Şu an çok ihtiyacım vardı biliyor musun? O kadar saat çalış, iğrenç adamlar falan. Ben de mutlu oldum, teşekkür ettim. Aşağı düşeceğini bilsem yapmazdım." Belki abartarak gülmüştü ama ne olacaktı ki? Clem alınacak değildi ya. Çok içemeden elinde ölüp gitmiş sigarayı taşın üzerinde söndürüp ikincisini çekti paketten. Derin bir nefes çekip akciğerlerine işkence ediyordu belki ama beyni ve kan dolaşımı bu halden memnun oluyordu.
“Yani herkesi mi öpüyorsun?” Klasik soru. Sırf şu soru için teşekkür öpücüklerini bırakıp insanların elini sıkacaktı Nanna. Yaptığı çok büyük bir şey değildi ki. O sırada yanağını da öpebilirdi yani sonuçta dilini işin içine karıştırıp emme yutma hareketlerine girmiyordu. Omuz silkip kıza baktı, bir yandan da dudakların arasından dumanı salıp şekil yapmaya çalışıyordu ama yamuk yumuk şeyler çıkıyordu anca.
“Çok teşekkür etmek istediysem. İçimden geldiyse çok, anladın mı?” dedi ayaklarını hafifçe sallayıp topuklarını taş duvara vururken.
“İleri götürmüyorlar mı yani? Herkes normal mi karşılıyor?” demişti Clem pizzadan bir ısırık alırken. Nanna yine dudaklarını büzüp tek gözünü kıstı. Götüren vardı götürmeyen de vardı. Clem ne kadar meraklanıyordu. Derin bir nefes alıp dumanı burnundan saldı bu sefer.
“Şapkanı düşürdüm.” Sesi tatlı bir tınıda çıkıyordu kızın, Nanna önemli değil dercesine omuz silkip poposunu Clem'e doğru kaydırdı ve bir dilim pizza çekti.
"Sen düşmedin, pizza da sağlam. Boşver. İnince alırım onu ama seni kazıyamazdım." Düşüncenin korkunçluğuyla pizzadan kocaman bir ısırık alıp aradaki peynir köprüsüne dikti gözlerini. Hafif soğumuş pizzanın tadı hala güzeldi. Şöyle bir şey vardı ki Pizza Hut'tan ne kadar şikayet etse de buradan kovulmak istemiyordu. Bedava pizza yemenin rahatlığı vardı en azından. Sessizlik içinde, Londra hiçbir zaman sessiz olmazdı ama aşağıdansa burası daha iyiydi ve daha az gürültülüydü işte, pizzalarını yerlerken Nanna ilerilerinde göze çarpan Old Bailey'e bakıp içini çekti.
“Biliyor musun seninle çıkmak iyi geliyor.” dedi Clem'e dönüp gülümsemeye başlarken.
“Tabii seni öpmeme dayanamayıp kendini binalardan atmaya başlıyorsun- Sahiden o kadar iyi öpüyorum yani.” Küçük bir kahkaha atarken Clem'in neşeli gülümsemesi de kulağına çalındı. Pizza dilimini bitirdikten sonra büyük şişe kolayı dikti kafasına, sonra Clem'e uzattı.
“İğrenmezsin değil mi? Nasılsa az önce seni öptüm.” Sonra durdu. “Tamam öpücük konusunu tamamen kapatalım kendi sinirlerimi bozmaya başladım.” İkinci dilim pizzaya geçmeden önce paketten yeni bir sigara çekti. Yemek arası sigarası iyi geliyordu Nanna'ya. Hazmı kolaylaştırıyordu. Cidden buna inanmayanlar vardıysa bilemeyecekti Nanna ama sigara bağırsakları çalıştırıyordu.
Aslında Clem'le benzediklerini söyleyemezdi. Onu çok iyi tanıdığını da söyleyemezdi ama kızın yanında iyi hissediyordu kendisini. İstediği zaman konuşup istediği zaman susuyordu ve birbirlerine rahatlıkla ayak uyduruyorlardı.
“Sence bırakmalı mıyım?” dedi Clem'e dönerken. Öpücük, pizza, şapka, hepsini atlamışlardı birden ve Nanna konuşmaya başlamıştı yine. Birilerine danışması gerekiyordu ve Clem bunun için harika biri gibi gözüküyordu gözüne. Tabii Nanna bir daha onu öpmeyeceğini kafasının bir köşesine yazmıştı çünkü kızın sonunun şapka gibi olmasını istemiyordu.
“Neyi?” dedi Clem, kaşları havalanırken. Nanna onun şirin görüntüsüne gülümseyip ayaklarını salladı yine yavaşça. Bunu sormaması gerekiyordu çünkü neyi olduğunu da bilmiyordu. Derin bir nefes alıp düşünmeden konuşmaya başladı. Bakışları aşağıda minicik gözüken sokak lambalarındna birine takılırken mırıldanır gibiydi. İsyankar bir mırıldanma ama.
“Ne bileyim işte hepsini. Hayal kurmayı kesip gerçek yaşama mı dönsem diyorum? Belki bir kitap okuyabilirim Clem hiçbir şey bilmiyorum. Sevmiyorum da. Kültürsüz hissettiğim bir gerçek. Bu halimden bazen memnunum çünkü papağan gibi birilerinin söylediğini tekrarlamak da istemiyorum. Baksana burada oturmuş kıçımı donduruyorum ve elimde hiçbir şey yok.” Nefessiz kalana kadar konuştu. Aksanının içine sıçılmış gibiydi. Hızlı konuşmaması gerektiğinin farkındaydı zaten. Çünkü hızlı konuşmaya başladığında izlediği American filmlerinin etkisine girip garip garip el hareketleri ve saçma bir aksan beliriyordu. Birden derin konulara indiklerini fark etti Nanna. Sonra gülümsedi.
“Burada oturup hayatımdan şikayet etmek yapmak isteyeceğim en son şey.” Yavaş konuşmaya çabaladığı için kibarlaşmıştı. İç geçirip kola şişesini dikti yine kafasına. Sonra indirdi.
“Yani en azından buradayım, yaşıyorum. Ama neye yaşıyorum? Boşa mı atıyorum?” Tek kaşı kalkmışken kafasında saçma bilgece sözler dolanmaya başladı.
“Senin de kafanı şişiriyorum. Ve kafiye yapıyorum.” dedi küçük bir kahkahayla. Elini yumruk yapıp gözünü ovuşturdu hafifçe ve bütün gün bozulan makyajını daha da mahvetti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
 Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 531

Ekstra Soğanlı Empty
MesajKonu: Geri: Ekstra Soğanlı   Ekstra Soğanlı Icon_minitimeSalı Şub. 07, 2012 8:19 pm

Nanna'yla birlikte olmak durup dinlenmek gibiydi Clem için. Sanki bütün koşturmanın, yorgunluğunun arasında mola yeriydi Nanna. Duruyor, sarılıyor ve sakinleştiriyordu. Nefes almak için gereken havayı sağlıyordu ona, mutlu olmak için gereken nedeni veriyordu. Her bir çili, Clem için sevimlilik örneğiydi, gülüşü de İngiltere'de yanına kaçabileceği bir evi olduğunu hatırlatan bir simgeydi. Geride bıraktıktıklarının yerini kapatamayan ama yaralarını saran bir şeydi. Çoktan Alex'e varlığını anlattığı sayılı insanlardan biriydi, ve İngiltere'deki hayatını açık farkla güzel hale getiriyordu, kabul etmeliydi.İmkanı olsa hapını üretir bağımlısı olurdu. Ya da belki cep boy Nanna yapardı. Sahi, keşke Nanna cep boy olsaydı.
Nanna bırakıp bırakmaması gerektiğini sorduğunda düşüncelerinden sıyrıldı, konuşmasa saatlerce yüzüne gülümseyerek bakabilir, hatta aptal aşık rolünü üstlenebilirdi. "Neyi?" diye sordu ister istemez, birden yöneltilen soruya karşılık. Nanna'nın hayatında Clem için 'bırakmalısın' diyebileceği çok şey vardı. Mesela şu uyuşturucu meselesi başta geliyordu. Merak etmediğini söyleyemeyecekti. Hayatında kullandığı en 'uyuşturucu' madde ot olabilirdi, alkolün işini daha dolaylı yaptığından onu da pek tercih etmemişti. Alkol oranı arttıkça kendinizden geçebilirdiniz ama ilk kez ot içtiğinde bir bok hissetmemişti. Olmasa da olurdu yani onun için. Ama Nanna daha farklı, daha kapsamlı bir şeyin içindeydi. Onu mutlu ettiği için kullanmasını isteyebileceği, sonuçta Nanna çok fazla şeyle uğraşıyor, çok çalışmak zorunda kalıyordu, ama onu bağımlı ederek zayıf düşürdüğü için de hayatından çıkarmasını isteyeceği bir şeydi. Yine de bunları söylemedi ve gülümseyerek Nanna'nın içini dökmesini bekledi. Konuşası varsa sözcükler ondan habersizmiş gibi dökülürdü dudaklarından, ne aksan kalırdı ne dil kuralları. Ama inanılmaz derecede şirin olurdu öyle anlarda, nedenini bilmediği biçimde burnundaki çiller belirginleşir arada kemirdiği dudakları kızarırdı. Nanna, görebileceğiniz en sevimli, en eğlenceli kızıldı. Kötü şeyler yaşamış, ve yaşamaya devam eden en nefis kızıl. Tanıdığı ve en çok sevdiği kızıl. Nanna çok, kızıldı işte. Turuncu.
Arkadaşı konuştu, konuştu. Konuştukça her bir sözcük özgürlüğünü ilan edip ayrıldı dudaklarından ve kanatlanarak geceye karıştı. Konuştukça ağzından dökülen her bir parlamaya programlı, gökyüzü kendini yıldızların kucağına bıraktı. Gece güzelleşti, sesler azaldı, sevişen insanlar uykuya daldı. Bütün bunlar üç dakika ve yirmi bir saniye içinde olmuştu. Bütün bunlar Nanna istemsizce 'bırakmalı mıyım?' sorusunu sorduğunda başlamış ve 'kafiye yapıyorum' diye bitirdikten sonra bir çocuk gibi gözünü ovmasıyla son bulmuştu. Clem söylediği hiçbir şeye karşılık verme ihtiyacı hissetmedi bir an için. Aralarındaki pizzayı kaldırıp kayarak mesafeyi kapattı, pizzayı yanına koydu ve sarılıp Nanna'nın yanağına bol sesli bir öpücük bıraktı. "Bu," dedi az önce öptüğü yeri parmağıyla işaret ederek, "teşekkür öpücüğü falan değildi. Açıkça sevgi gösterisiydi. Ama alışkanlık haline gelmesini bekleme." Ukala bir tavırla burnunu havaya diktikten sonra dayanamayıp gülmeye başladı. Sonra da bütün aptallığından sıyrılıp ciddi olmak için çaba harcadı, tüm hayatının en önemli sırrını verecekmiş gibi. Yaklaş dercesine parmağını oynattı Nanna'ya doğru ve fısıldayarak konuştu. "Sen en azından kafiye yapabiliyorsun. Benimse tek yapabildiğim bu." Ciddi bir ifadeyle kafa salladıktan sonra aynı ciddiyetle yanaklarını içine çekti ve dudaklarını 'balık' diye adlandırılan ama balığın kendisiyle uzaktan yakından alakası olmayan bir şekle soktu. Nanna suratına bir iki saniye boş boş baktıktan sonra gülmeye başlayınca kendi de bütün saçma ciddiyet triplerinden sıyrılıp güldü, dakikalarca gibi gelen ama saniyeleri kapsayan süre boyunca. Sonra rüzgarla uçan saçlarını kulağının arkasına itti ve konuştu. "Hayal kurmayı kesme Nanna. Gerçekten. Onlar bizi daha gerçek yapıyorlar. Hayaller olmasaydı her şey daha zor olurdu bizim için.*" Sonra pizza kutusunu kucağına alıp bir dilimi Nanna'ya uzattıktan sonra kendine de azalmış pizzadan bir dilim çekti. "Elinde bir şey olmadığını düşündüğünde bana gel. Sana etrafımdakileri gösteririm. İnan bana bir sürü kitap yüklenmiş beyinsizlerle geçiriyorum günümü çoğu zaman. Ve hiçbiri seninle konuşabildiğim zaman hissettiğim kadar iyi hissettiremiyor bana." Doğruya doğruydu, İngiltere'ye geldiğinden beri tanıştığı insanların bir kısmı aptal olmaktan gurur duyuyor gibi davranıyordu. Ve onlardan farklı olanların yanındaysa Nanna'yla olduğu kadar rahat olamıyordu işte. Elini kızın saçlarına daldırıp severcesine karıştırdı, öyle güzel bir renkti ki Nanna'nın saçlarını yastık olarak kullanmak istiyordu bazen. Pizzası bitince bir sigara yakmak için pakete uzandı ama o an aklına gelen şeyle ciyaklarcasına bir ses çıkardı."Tut beni, tut tut!" Nanna ne oluyor dercesine ona bakıp koluna yapışınca dönebildiği kadar geriye dönüp çatının zeminindeki çantasını alabilmek için bir takım akrobatik hareketlere girişti. "Başardım! Tamam sakin olabiliriz." Nanna hala ne yapıyorsun bakışlarındayken biraz yana kayıp aralarında yeni bir boşluk yarattı ve çantasından çıkardığı küçük kutularla ilaç şişelerini ortalarına dizdi. "Al bakalım. Dur, daha varmış." Kas gevşeticiler, anti-depresanlar, sakinleştiriciler... Toplamda ondan fazla irili ufaklı ilaç şişesi dizmişti. Nanna birini alıp üstündeki etiketi okuyunca kızıl kaşlar iyice havalandı ve tam ağzını açmışken Clem konuştu. "Üvey annemin. O orospunun bunlara ihtiyacı yok. Kimse bunu kabullenmiyor, benim de buraya gelmeme engel olmaya kalkınca sinirlenip İngiltereye gelirken deposunu boşaltmıştım. Bunları kullanarak her istediğini yaptırıyordu. Doktoru şehirde değildi, ilaçlarını bulamayınca yeni ilaç yazdırmak zorunda kalacağını bildiğimden, eh aklı başında hiçbir doktor da o kadına bu tarz şeyler yazmayacağından, uğraşsın ben yokken." Burun kıvırdı, üvey anne kavramı Amerika'daki hayatında çevresinde oldukça popüler olan bir kavramdı. O civarda çok mutlu giden evlilik pek göremezdiniz zaten. "Geçen gün açmadığım bavullardan birinden çıktıklarında aklıma geldi. Yani hepsi reçeteli falan. Ben de düşündüm ki- yani o uyuşturuculardan daha zararsızdır belki- yani kötü biri olmaya çalışmıyorum- yaptığını da desteklemiyorum- yaptığını derken! Şey yani bütün bu uyuşturucu meselesini demek istiyorum. Ama bunları zaten çöpe atacaktım, ve düşündüm ki eğer bunlar seni sakinleştirebilecekse neden iğrenç, ne bok olduğu belli olmayan adamlarla sürünesin. Öyle işte- yanlış anlamadıysan- yani öyle." Sesi giderek solunca kendini açıklayamadığı için yüzünü buruşturdu. Yani gerçekten Nanna'nın kendini uyuşturması için destek oluyor değildi. Hatta bunu desteklemiyordu da, ama geçen günlerden birinde Nanna'yla birlikte oldukları süre boyunca köşelerden onları izleyen adam Nanna için endişelenmesine neden olmuştu. Ve üvey annesinin bunlara ihtiyacı olmadığından da emindi, sadece kaprislerine bahane buluyordu o kadın. Ona en fazla cinsel isteğini azaltacak bir şeyler verilmeliydi, başka bir sorunu yoktu. Ama Nanna'nın peşinde tuhaf tipler dolaşması çok daha önemliydi Clem için. Yani o kadını umursamazdı, zaten Alex'te de gözü vardı, ama Nanna önemliydi.

*lı cümle bizim için aylinik. bizim ve nannayla clemin gerçekliği için.
notikiymişbu: bu sefer nannayı konuşturmadım pek ama clem çok konuştu diye şey etmek istemedim.
bi de kısa oldu galiba özür ondan da
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ekstra Soğanlı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: c i t y . o f . l o n d on :: The Streets-
Buraya geçin: