London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için tarihinden beri uyumuyor.
tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 just cuz!

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Borislaw Borisenko
The Cock | Sahibi
 The Cock | Sahibi
Borislaw Borisenko


Mesaj Sayısı : 18

just cuz! Empty
MesajKonu: just cuz!   just cuz! Icon_minitimeCuma Ocak 27, 2012 5:28 pm


just cuz! 20864492


En son Borislaw Borisenko tarafından Cuma Ocak 27, 2012 5:50 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Borislaw Borisenko
The Cock | Sahibi
 The Cock | Sahibi
Borislaw Borisenko


Mesaj Sayısı : 18

just cuz! Empty
MesajKonu: Geri: just cuz!   just cuz! Icon_minitimeCuma Ocak 27, 2012 5:28 pm

Keyfi biraz önce aldığı mesajla yerine gelen Boris, ayaklarını sürüyerek banyoya doğru yürürken başucunda duran saate bakmış ve geç kalmamak adına acele etmesi gerektiğini fark etmişti. Sabah altı-yedi civarında bardan ayrılıp kendini direkt yatağına atmış ve kuzeniyle buluşması gerektiğini hatırlatan kısa mesajın “beep” sesiyle ancak uyanabilmişti ki hâlâ daha kendine geldiğini söylemek mümkün değildi. Esneyerek kapı kolundaki havlusuna uzanıp omzuna attı, hazırlanıp evden çıkması için ihtiyacı olan süreyi hesaplayıp yapması gerekenleri düşünürken kendisini sıcak suyun altına bırakıyordu. Duşta yarım saat kadar oyalandıktan sonra dolabının başına geçip üzerine siyah, eski bir jean ile uzun kollu, koyu renk bir gömlek geçirip komodininin alt çekmecesinde bulunan cüzdanına uzandı. Evden çıkmadan önce ise aynanın karşısında son bir kez mola vererek ceketini alıp hızlı adımlarla kapının önüne park etmiş olduğu arabasına atladı.

Nihayet yarım saatlik, yalnız ve sıkıcı bir yolculuk sonucunda Covent Garden’daki Starbuck’ın önüne ulaşabilmişti Boris. Birkaç gün önceden hazırladığı küçük hediye paketini de unutmamış torpido gözünden almayı son anda akıl etmişti. Kaldırıma çıkarken, Ophelia’nın narin boynunda nasıl duracağını hayal ederek kolyenin içinde bulunduğu, oymalı ahşaptan olan kutuyu sabırsızca elinde çevirmeye başlamıştı. Kolundaki saate bakarak neredeyse sekiz olduğunu görünce ufak bir rahatlama hissiyle doldu geç kalmamıştı! Kuzeni için neden bu denli gerildiğini anlayamasa da önünde durduğu kapıyı itip açarak derin bir nefes aldı, kahve kokusu Boris’i her zaman rahatlatırdı.

Ophelia birazdan burada olur herhalde, diye düşünerek cam kenarındaki kahverengi deri koltuklardan birine bıraktı kendini, uzun zamandır bu saatlerde dışarı çıkmadığından yeni yeni aydınlanan lambalar eşliğinde sokakları seyrederek vaktini değerlendirmeye başladı. Tam da telefonuna uzanıp kuzenini arayacaktı ki yaklaşan birinin ayak sesleriyle başını hafifçe kaldırıp gülümsedi, aylardır kendisini suçlu hissettiren, akrabalarına karşı duyduğu hafif utancından dolayı her birinden köşe bucak saklanmasını sağlayan bu melek şimdi karşısında duruyordu. Bir an için ne yapacağını bilemeyerek adeta bir çocuk gibi öylece durdu kızın karşısında, sonra ise toparlanarak gidip Ophelia’ya sardı kollarını, son derece kuzen gibi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ophelia Schwenka
Westminster IV. Sınıf
Westminster IV. Sınıf
Ophelia Schwenka


Mesaj Sayısı : 85
Nerden : belarus.

just cuz! Empty
MesajKonu: Geri: just cuz!   just cuz! Icon_minitimeCuma Ocak 27, 2012 7:21 pm

    Okuduğu kitap kendisini boğmaya başladığında ayracı koyup bir tarafa fırlattı Ophelia. Günlerdir kitap okumaktan başka bir şey yapmıyordu. Stresin ona etkisi çoğunlukla içine kapanıklık oluyordu. Evinde meydana gelen hadiseler genç kızı haddinden fazla etkiliyordu. Her daim tartışan evebeynlere sahip olmak kolay değildi sonuçta. Eskiden hoş bir huzurları vardı. Eskiden, annesi tasarım yapmaya başlamadan, babası da ünlü bir estetik cerrah olmadan önce. İkisi de tamamen kendisiyle ilgilenmeye başlamıştı. Kendi dünyalarını kurmuşlardı. Artık birbirleriyle görüşmüyorlardı bile neredeyse. Kendi hayatları, kendi arkadaşları, kendi sevgilileri... Ophelia her türlü aykırılığa şahit olmuştu bu ortam yüzünden. Annesinin eski sevgilisi bir seferinde ona da asılmıştı. Kendi evinde dahi çok güvende sayılmazdı. Kimi zaman arkadaşlarını ailesinin düzenlediği partilerde görüyordu. Bu genç kız için çok utanç vericiydi. Bütün bunların haricinde evin içindeki bir bütün halinde olan ortam, anne ve baba olmak üzere iki kutba ayrılmıştı artık. Ophelia ise ortada bir oraya bir buraya savrulup duran dal parçası gibiydi. İki kutup birbirini çekmekten çok uzaktı. Kutuplar birbirini o denli fazla itiyordu ki ortadaki Ophelia gidip gelmekten yıpranmıştı artık. Ailesi onun hiçbir şeyini eksik bırakmıyordu gerçi. Bu durumdan hoşnut olması lazımdı. Ancak değildi işte, genç kız huzuru özlemişti.

    Bağırışların eşliğinde kulaklıklarını taktı Ophelia. Ardından telefonunu eline aldı ve şöyle bir bakındı. Aile bağları evinde çok kuvvetsizdi. En azından dışarıdan destek alması gerekiyordu. Rehberini açtı harfleri gözleriyle taramaya başladı. A'yı taradı ancak aileden birine rastlamadı. B'ye geçti. Harfin sonlarına doğru gözüne bir isim ilişti. Borislaw Borisenko... Anne tarafından kuzeniydi ve ikisi görüşmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki. Hemen mesaj bölümünü açtı ve Borislaw'ın ismini gönderilen kişi kısmına yazdıktan sonra mesajını yazmaya başladı. 'Saat 8'de Starbucks'ta seni bekliyor olacağım, öptüm.' Mesajı yazdıktan sonra hemen dolabının önüne geldi. Telefonunu komidinin üzerinde bırakmıştı. Cevabı bekleme ihtiyacı duymadı. Kuzeninin onu ekmeyeceğine neredeyse emindi. Çünkü hatırladığı kadarıyla o, oldukça kibar biriydi; en azından Ophelia'ya karşı. En azından genç kız böyle hatırlıyordu. Umuyordu ki görüşmeden geçirdikleri uzunca zaman, Boris'i de değiştirmemişti. Kuzeni onun değer verdiği birisiydi ve bu kişiyi kaybetmek istemiyordu.

    Dolabının başına gitti ve ne giyeceğini düşünmeye başladı. Özenli mi resmi mi salaş mı giyinmesi gerektiğini başta kestiremese de daha sonra rahat bir şeyler giymeye karar verdi. İkinci rafa elini attı ve kot rengi mini şortunu giymek üzere yatağının üzerine attı. Tişörtlerinin bulunduğu yerde elini bir süre gezdirerek dağıttıktan sonra üzerinde Jim Morrison baskısı olan kısa kollu tişörtünü de yatağının üzerine attı. Normalde daha ciddi giyinirdi, ancak Jim Morrison'u özellikle çok severdi ve onun baskısı olan tişörtü giymekten çok büyük bir zevk alıyordu. Yatağın üzerine attığı kıyafetleri giydikten sonra aynada kendisine baktı. Evet, hoş görünüyordu ancak bir şey eksik gibiydi. Biraz daha bakındıktan sonra eksiği buldu. Kolyelerini karıştırıp üzerinde sol anahtarı figürü olan büyükçe bir tanesini taktı. Şimdi kendini beğenmişti işte. Saçlarını biraz karıştırdıktan sonra işi tamamdı, çıkmaya hazırdı. Siyah küçük çantasını aldı ve telefonunu içine attı. Topuklu siyah botlarını giydikten sonra kapıdan dışarıya adım attı. Son bir umutla eve doğru seslendi. "Çıkıyorum." Kimsenin umursamayacağını bildiği halde seslenmişti. Umutsuz bir çağrıydı bu; yıkılmış, tükenmiş bir kızın seslenişiydi. Adeta beni duyun, beni umursayın diye yalvarıyordu ailesine. Kendi aralarındaki çekişmenin ortasına sürükledikleri genç kızın yalvaran, beni kurtarın diye çağıran sesini duymazlıktan geliyorlardı. Bu sebeple huzur, genç kızın bir daha asla bulamayacağı bir olgu haline dönüşmüştü.

    On dakikalık bir yürüyüş, hedefine varması için yeterliydi. Yürürken kendiyle baş başa kalmayı seviyordu. Ailesini düşündü, parçalanmışlığı düşündü. Genç kız sağlam aile bağları olmasını istiyordu. Her zaman hayali buydu. Huzur istiyordu, sakinlik istiyordu. Para, pul ona huzurdan çok daha uzaktı. Ancak şu an elinde sadece para vardı. Aile bağları için tek umudu belki de az sonra buluşacağı kuzeniydi. Yolculuğu tahmin ettiğinden beş dakika daha uzun sürmüştü ancak en sonunda varmıştı. Etrafına bakındığında cam kenarındaki kahverengi deri koltuklarda tanıdık bir yüzle karşılaştı. Gülümseyerek yaklaştı ve kuzeniyle kucaklaştılar. Ardından kuzeninin karşısındaki boş sandalyeye oturdu. Çantasını masanın üzerine koydu ve bacak bacak üstüne atarak uzun zaman sonra ilk defa gördüğü kuzenini inceledi. Yirmili yaşlarındaydı, tam olarak yaşını kestiremese de Ophelia'nın yegâne tahmini buydu. Küçüklüğünde Boris'e aşık olduğunu hatırlayınca yüzünü bir gülümseme kapladı. Her küçük kız gibi o da ailesinden büyük birinden hoşlanmıştı, bu kişi de Boris'ti.

    Sebebini artık daha iyi anlıyordu Ophelia. Karşısındaki genç çocuğu inceledi. Orantılı bir yüzü, şekilli bir burnu vardı. Gözleri yeşil-mavi arasında mükemmel bir tondaydı. Dağınık saçları vardı ancak sanki bizzat dağıtılmış gibi duruyordu. Doğal, ancak güzel. Eğer karşısındaki kuzeni olmasa Ophelia hakkında çok farklı şeyler düşüneceğinden emindi. Aradaki sessizliğin fazlaca uzaması dikkatini çekti genç kızın. Sessizlik genç kızı oldukça geren bir unsurdu. Bu faktörü ortadan kaldırmak kızı oldukça rahatlatırdı. Bacaklarını diğer tarafa attı ve ardından kelimelerini düzgün seçmeye uğraşarak diyaloğu başlatmak için hamle yaptı. Direk konuya girmek onu korkutuyordu. Hem, ne diyecekti ki? Çok uzun zaman görüşmemişlerdi. İkisinin de ilgileri, sevdikleri oldukça değişmişti. Konuşacak konu bulmak bu sebepten dolayı oldukça zor olacaktı. Yıllar önce sevdiği şeylerden, ilgilendiği konulardan mı konuşmalıydı acaba? Ancak onları da hatırlamıyordu. Kuzeninin hakkındaki bilgisi neredeyse sıfırdı. Bu çok acınası bir durumdu. Aile bağlarının zayıflığı Ophelia'yı yıpratmaya devam ediyordu. Doğru kelimeleri bulmak için gerçekten çok zorlanıyordu. Neden bahsetmeliydi? Filmlerden mi açmalıydı acaba konuyu? 'Şu filme gittin mi, ben çok beğendim ya sen?' tarzında bir muhabbete girmemesi gerekiyordu. Kuzenini henüz tanımıyordu çünkü. Tanımak için büyük bir çaba sarf etmesi gerekiyordu. Bunu yapılacaklar listesinde en başa koydu. Kuzenini tanımayı gerçekten istemeye başlamıştı. Uygun kelimeleri bulduğu anda konuşmaya başladı. "Seni çok özlemişim, kuzen." Cümlesini bitirdikten sonra yüzünde samimi bir gülümseme belirdi genç kızın. Bunun gibi içtenlikle söylenmiş bir sevgi sözcüğünün yerini başka hiçbir kelime dolduramazdı.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Borislaw Borisenko
The Cock | Sahibi
 The Cock | Sahibi
Borislaw Borisenko


Mesaj Sayısı : 18

just cuz! Empty
MesajKonu: Geri: just cuz!   just cuz! Icon_minitimeC.tesi Ocak 28, 2012 1:33 am


Karşısında oturan genç kızın iri, gökyüzünü andıran büyüleyici gözlerinin üzerinde gezindiğinin farkındaydı Boris, onu boşuna melek diye nitelemiyordu. Sarı saçları, çehresini sarıyor, adeta bir hale gibi parıldayıp yumuşacık omuzlarına dökülüyordu. Aralarındaki sessizlik uzayıp giderken, genç adam düşünceleri arasında kaybolmuş bir hâlde Ophelia'yı izliyordu, sanki saatlerce baksa da her seferinde farklı şeyler yakalayabileceği bir tabloydu kız, orada öylece dursa ve hafifçe tebessüm etse Boris'in bütün dertlerini buharlaştırıp yok edebilecekti. Derince nefes alarak çarpık bir gülümseme oturttu suratına, kuzeninin herhangi bir şeyden şüphelenip kendisinden uzaklaşmasını kesinlikle istemezdi. İmkansızı arzulamak böyle bir şeydi işte, olamayacağını bildiği halde öyle bir çekiyordu ki Boris'i, onu elde edene kadar rahat edemeyecekti sanki.

Ophelia oturduğu yerde huzursuzca kıpıdanırken Boris gözlerini kısarak onu neyin rahatsız ettiğini anlamak için dikkat kesildi, uzun zamandır görüşmediği birinin yanında olduğu için miydi? Çekiniyor muydu yoksa? Ah, Boris onun küçüklüğünü hatırlıyordu, aralarında kaç yaş vardı sahi, beş veya altı olmalıydı. "Seni çok özlemişim, kuzen," derken genç adam kendine gelip kendine has o çekici gülümsemelerinden birini takındı. "Ah, ben de seni Ophelia. Çok değişmişsin, büyümüşsün." Boris kendi kendini tokatlamak istiyordu, büyümüşsün?! Ne demek istediğini kendisi bile çözememişti resmen. Yıllardır insanlarla iç içeydi ve kiminle nasıl konuşması gerektiğinden her zaman emin olup, özgüvenli biriymiş gibi davranırdı ki zaten öyleydi de. Şimdi ise hareketlerini kontrol altına almakta zorlanan bir ergene dönüşüvermiş, saçmalamaya başlamıştı. Bu çocukça hareketleri kendisine yakıştıramayarak boğazını temizledi. "Yani, uzun zamandır görüşmüyoruz demek istiyorum. Bundan sonra arayı bu kadar açmamalıyız." Evet, diye geçirdi içinden, böyle muazzam bir güzelliği dışarıda fark etseydi ve aralarında herhangi bir kan bağı bulunmasaydı olayların gelişerek geleceği noktayı önceden kestirmek çok da zor olmasa gerekti.

Ellerini zaten yeterince dağınık olan saçlarının arasından geçirerek boynunda kenetleyip usulca arkasına yaslandı, daha fazla konuşmak istemiyor, Ophelia'nın tepkisini merak ediyordu zira genç kız son derece anlaşılmaz bir ifade takınarak Boris'i zorluyordu. Neden olması gerektiği kadar rahat değildi, neden alnı kırışıyordu durduk yere? Birazdan gerçekten de kalkıp gidecekti, bu küçük kızın bu denli bir gerilime sebep olması inanılmazdı çünkü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ophelia Schwenka
Westminster IV. Sınıf
Westminster IV. Sınıf
Ophelia Schwenka


Mesaj Sayısı : 85
Nerden : belarus.

just cuz! Empty
MesajKonu: Geri: just cuz!   just cuz! Icon_minitimeC.tesi Ocak 28, 2012 10:31 am

    Ophelia'nın konuşmayı başlatma hamlesi işe yaramışa benziyordu. Boris, fazla bekletmeden Ophelia'nın cümlesine karşılık verdi. "Ah, ben de seni Ophelia. Çok değişmişsin, büyümüşsün." Bu cümlenin ardından Boris bariz bir biçimde iç hesaplaşma yaşarken Ophelia da istemsizce gülümsedi. Karşısındaki kuzeni olsa da birileri -belki de kendisinden etkilenerek- saçmaladığında kendini özgüvenli hissediyordu. Özgüven her zaman ihtiyacı olduğu bir olguydu. Özellikle iç huzuru kalmadığı bir zamanda bütün aurasını toparlayan özgüveni, belki de kibri oluyordu. Ophelia asla çok kibirli, çok kötü biri olmak istememişti. O her zaman arkadaş canlısı olmayı daha olumlu bulmuştu. Kapıların zorla değil tatlı dille açılacağını biliyordu ancak kendini koruma içgüdüsü ona kibrini öne çıkarması gerektiğini söylüyordu ve o içgüdüyü dinlemekte hiçbir sakınca görmüyordu genç kız. Ophelia sakince arkasına yaslanırken Boris tekrar konuştu. "Yani, uzun zamandır görüşmüyoruz demek istiyorum. Bundan sonra arayı bu kadar açmamalıyız." Ophelia memnuniyetle gülümsedi. Neredeyse aynı kafada olduğu kuzeniyle bundan sonra daha sık görüşmek isteyeceğine emindi. Boris'in desteği belki de onun her zaman istediği kişilikte biri olmasına yardım edecekti.

    Cümlesini bitirmesinin ardından arkasına doğru yaslanmaya başlayan Boris, ellerini saçlarının arasında gezdirdi ve ardından boynunda kenetledi. Ophelia ise hala yüzündeki anlaşılmaz ifadeyi koruyordu. Genç kızın en hoşlanmadığı şey duygularını açık etmekti. Öyle zamanlarda savunmasız olduğuna inanırdı. Gardını düşürmemek ifadesine bağlıydı ve genç kız duygularını saklayan maskeyi gardı için daima taşırdı. Ancak o anda kendini savunacağı bir durum olmadığı ortadaydı. Oldukça uzun zamandır görüşmeseler de aralarındaki kan bağı onları birbirine yakın kılmak için yeterliydi. Ophelia duygu maskesini adeta bir kenara attı. Duygularını göstermekte bir sıkıntı yaşamak istemiyordu. Çünkü bunu yapabileceği nadir zamanlardan birinde olduğu kesindi.

    İç hesaplaşması genç kızı fazlasıyla germişti. Üzerindeki gerginliği atması gerekiyordu. Çabuk sayılabilecek bir hareketle çantasına uzandı. Biraz karıştırdıktan sonra paketi buldu ve içinden bir sigara aldı. Yavaş hareketlerle dudaklarına götürürken bir yandan da Boris'in ifadesini ölçmeye çalıştı. Sigarayı çakmakla yaktıktan sonra dumanı Boris'e doğru üflemedi. Kafasını çevirerek aldığı bütün nefesi bıraktı. Ardından Boris'e tekrar döndü. Sigaradan rahatsız oluyor muydu acaba? Biraz bencilce mi davranmıştı Ophelia? Belki de çabuk davranmıştı evet, ancak başka türlü rahat davranamayacağını biliyordu genç kız. Hatırladığı kadarıyla Boris'in bir barı vardı, bu da demektir ki rahatsız olmazdı, hatta belki kendi bile içiyordu. Ancak yine de tedbiri elden bırakmamak lazımdı. Ophelia dumanı mümkün olduğunca Boris'ten uzağa üflemeye karar verdi.

    Sigaradan bir nefes daha çektikten sonra önündeki küllüğe koydu. Ardından da Boris'in uzun süre askıda bıraktığı cümlesini tamamlamak için ağzını açtı. "Bence de. Baksana, iki ayrı insan gibiyiz. Birbirimizi doğru düzgün tanımıyoruz bile." Tamamen dürüstçe konuşuyordu. Gerçekten böyle düşünüyordu çünkü. O kadar farklı kişiler olmuşlardı ki birbirlerinin neyi sevip neyden hoşlanmadığını, neye tahammül edemediklerini bilmiyorlardı. Kuzenini yakından tanımak onun için çok büyük bir arzuya dönüşmeye başlamıştı. Bu yüzden tekrar ilk adım atacaktı. Çınlayan bir kahkaha attıktan sonra sigarasından bir nefes daha aldı. Bu nefesi verdikten sonra konuşmaya başladı. "Mesela anlat kendini Boris, neleri seversin, nelere tahammül edemezsin. Bu yolla birbirimizi daha iyi tanımış oluruz." Ardından ağzındaki dumanı halkalar halinde üflemeye çalıştı genç kız. Son derece başarısızdı. Bunu yapabilen birinden ders almalıydı mutlaka. Öncelikler listesine ekledi bunu. Tahmin edilemeyecek kadar üst sıralara hem de. Çünkü genç kız için bu kadar gereksiz ayrıntılar çok önemliydi. Oldukça uzun zamandır halka yapmayı denemesine rağmen bir türlü yapamamıştı. Kendi çabasına kahkaha attı. Ardından biraz ciddileşerek Boris'in cevabına odaklandı.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Borislaw Borisenko
The Cock | Sahibi
 The Cock | Sahibi
Borislaw Borisenko


Mesaj Sayısı : 18

just cuz! Empty
MesajKonu: Geri: just cuz!   just cuz! Icon_minitimeC.tesi Ocak 28, 2012 10:47 pm

Genç kızın gülümsemesini olumlu bir işaret olarak algılayan Boris, birkaç dakikalık bir duraklamanın ardından Ophelia'nın çantasına uzanan ellerini gördü ve o anda koyu kahve tonlarındaki deri koltuğun arkasına astığı spor, kadife ceketinin cebine bıraktığı paketi hatırladı. Biraz sonra çıkartıp kuzenine vereceği hediye için şimdiden heyecanlanmıştı çünkü genç kızın kıvrımlı, incecik bedenini gördükçe dokunma isteği sürekli olarak artıyordu, kolyeyi o zarif boynuna takarken neredeyse istediği kadar yakın olma fırsatını anlık da olsa yakalayacaktı. Her istediğini rahatlıkla elde edebilen biri için bundan daha iyi bir sınav düşünülemezdi doğrusu. Kız bir yandan Boris'i süzüyor, bir yandan da sigarasını yakmaya çalışıyordu, genç adam ise tepkisiz bir yüzle karşısındaki manzarayı seyretmekle yetiniyordu, sonuçta herkesin hayatı kendineydi, bu konuda hiçbir söz hakkı yoktu.

"Bence de. Baksana, iki ayrı insan gibiyiz. Birbirimizi doğru düzgün tanımıyoruz bile," deyip ufak bir kahkaha koyuverdi Ophelia.

Borislaw, son birkaç yıldır sigara içmemeye karar vermiş ve bu kararını da büyük bir ciddiyetle uygulamaya koymuştu ancak içerisinde bulunduğu bar ortamı ne yazık ki genç adımı yalnızca aktiften pasif içiciliğe itmiş, ona ciğerlerini kurtarma olanağı vermemişti. Artık nefret ediyor olsa da Ophelia'nın birkaç yuvarlak için böylesine debelenmesine göz yumamazdı. Öyle komik gözüküyordu ki Boris dudaklarını dişleyerek kendisini tutmak zorunda kaldı. "Hey, istersen bir ara bu konuda yardımcı olmak isterim," diyerek sırıttı. Her konuda, her türlü yardıma hazırdı genç adam. Ahaha, iyice kendini aşmıştı Boris. Bugün konuşurken insanlara oldukça gülünç gelen aksanını bile dert etmiyordu, normalde aşırı derecede takıntılı olduğu konulardan biriydi bu oysa. Kafasını ne yapıyorum ben dercesine sallarken Ophelia'nın biraz önce söylediklerini düşündü. Haklıydı aslında, Boris birbirlerini daha yakından tanımalarını sağlamak için elinden gelen her şeyi yapacaktı.

Aralarındaki anlamsız sessizlik ortamdaki gerilimi arttırsa da Ophelia'nın rahatsızlığına işaret eden herhangi bir ipucu göremiyordu genç adam. Bu yüzden az önceki ruh hâline oranla şimdi kendini çok daha iyi hissediyordu. Bu arada genç kızın dudakları tekrar aralanmış ve sesinde hafif bir neşeyle konuşmaya başlamıştı. "Mesela anlat kendini Boris, neleri seversin, nelere tahammül edemezsin? Bu yolla birbirimizi daha iyi tanımış oluruz," diyordu ancak karşısında oturduğu bu genç adamı yalnızca yanında durduğu sürece, onunla yaşayarak tanıyabileceğini bilmiyordu. Boris, ne dese yalan olacağının bilinciyle kendisine yöneltilen bu soruya temkinli bir şekilde yaklaştı. Nereden başlaması gerektiğini bilemeyerek güldü, "Böyle pat diye ne söyleyebilirim ki. Soru-cevap şeklinde ilerlemeye ne dersin?" diye sordu. Evet, bu sayede Ophelia'nın hayatında biri var mı yoksa yok mu onu öğrenebilir, kendisi hakkında neler düşündüğünü de satır aralarını okuyarak çözebilirdi. Kendisini gelecek sorulara karşı hazır hissetmemesine rağmen derin bir nefes almaya zorlayarak güven veren bir ifadeyle gülümsedi. "Ah bu arada sana verecek bir şeyim vardı," deyip kadife ceketine uzandı. Ayaklanarak iç cebinden çıkardığı küçük paketi karşısında oturup, meraklı gözlerle kendisini izleyen genç kıza uzattı, "Nelerden hoşlandığını bilmesem de, en azından şansımı denemek istedim," dedi ufak bir tebessüm eşliğinde. Heyecanını belli etmek istemese de Ophelia'nın tepkisini görmek için sabırsızlanıyordu. Küçüklük anılarını karıştırmış ve oradan çekip çıkardıklarına dayanarak son derece zarif olan, lapis lazuli taşlı, çevresi gümüşle işlenmiş bu kolyede karar kılmıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Ophelia Schwenka
Westminster IV. Sınıf
Westminster IV. Sınıf
Ophelia Schwenka


Mesaj Sayısı : 85
Nerden : belarus.

just cuz! Empty
MesajKonu: Geri: just cuz!   just cuz! Icon_minitimeC.tesi Ocak 28, 2012 11:41 pm

    Sorusunun cevabını çok beklemeden alacağını tahmin edemezdi Ophelia. Ancak Boris hoş bir kahkahanın ardından cevabını verdi. "Böyle pat diye ne söyleyebilirim ki. Soru-cevap şeklinde ilerlemeye ne dersin?" Son derece uygun görünüyordu Ophelia için. Hem kendisine de pat diye sorulsa kendisi de cevaplayamazdı, bu yüzden Boris'in bu isteğine hak veriyordu. Son nefesi aldığı sigarasını söndürürken kendisine yöneltilen soruyu cevaplamak üzere ağzını açtı. Ancak kendisi daha cevabını veremeden Boris'in hoş tınıdaki sesi tekrar duyuldu. "Ah bu arada sana verecek bir şeyim vardı," Ophelia bir çeşit şaşkınlıkla donakalmışken Boris kadifeye benzeyen ceketinin cebinden küçük bir paket çıkardı ve ayaklanarak Ophelia'ya doğru geldi. Gerçekten şaşkınlık ve merakla karışık bir ruh halindeydi ve donakalmıştı adeta. Bu yüzden tepki verememişti. Boris elindeki paketi uzattığında alacak tepkiyi verebildi ancak. Bu arada Boris tekrar konuştu. "Nelerden hoşlandığını bilmesem de, en azından şansımı denemek istedim," Ah, o paketin içindeki bir kutu sakız bile olsa Ophelia son derece mutlu olacaktı. Hani doğum günlerinde verilen hediyelere yapmacık bir tepki vardır ya, düşünmen yeter diye. İşte Ophelia o an sadece bunu düşünüyordu, düşünmesi yeterdi.

    Elindeki paketi açmadan önce yüzüne büyük bir gülümseme kondurdu genç kız. Son derece doğal ve sempatik bir gülümsemeydi bu. Bir süre ne söyleyeceğini bilemez halde duraksadıktan sonra nihayet konuşacak kadar şaşkınlığını üzerinden atmıştı. "Ah, Boris. Gerçekten düşünmen bile yeterdi." İçten söylenmiş kelimeler yüzünde gülümsemeye sebep olmuştu Ophelia'nın. Ellerinin içinde tuttuğu küçük paketi yavaşça açmaya koyuldu. Açtıktan sonra elini içine daldırdı ve lapis lazuli taşını dışındaki gümüşi çerçevenin süslediği oldukça zarif bir kolye ellerinin arasındaydı. Lapis lazuli'yi daima sevmişti, onun mavisi gözlerinin rengini belli ediyordu. Çocukluğunda kaba bir biçimdeki işlenmemiş lapis lazuli taşına sahip kolyesini hatırladı. Onunla dalga geçildiği için ne kadar sevse de çıkarıp atmıştı. Belki Boris bunu hatırlamıştı, kim bilir. Her ne olursa olsun bu kolyenin onun için anlamı büyüktü. Çünkü kuzeni, belki de yıllar sonra ilk defa gördüğü kuzeni ona bunu hediye etmişti. Şaşkınlığını üzerinden attığı anda daha fazla hareket kabiliyeti kazandı. Kolyenin üzerini tek elini gezdirerek yapısını inceledikten sonra yüzünde tekrar bir gülümseme belirdi.

    Ufak bir kahkaha attıktan sonra kafasını kaldırıp Boris'e baktı. Oldukça samimi ses tonunu takınıp konuşmaya başladı. "Bu, muhteşem. Diyecek bir şey bulamıyorum, çok teşekkür ederim." Elmacık kemiklerinin ağrımaya başlamasından çok sırıttığını anlamıştı. Tanrı aşkına, acaba ne denli itici görünüyordu? Uzun zamandır bu kadar çok gülmediği barizdi. O yüzden nasıl göründüğü hakkında pek bir tahmini yoktu. Umuyordu ki çok çirkin görünmüyordu. Çünkü bu, ufak bir facia yaratabilir ve Boris'in kendisini yanlış tanımasına sebep olabilirdi. Gülümsemenin dozunu biraz daha azaltmaya karar verdi. Bu kesinlikle en baştan gerekliydi. Geç fark etse bile fark ettiği an mutlaka düzeltmesi gerekliydi. Zira onun düşüncesine göre zararın neresinden dönse kârdı. Bu sefer daha hoş, ancak yine de aynı derecede sempatik ve memnun görünen bir gülümseme takınarak konuşmasına devam etti. "Acaba takmama yardım eder misin?" Ayağa kalktığında Boris'in bir adım kadar önündeydi. Kolyeyi avuçlarının içine bıraktıktan sonra arkasını dönerek saçlarını önüne aldı. Boris'in soğuk elleri tenine değdiğinde istemsizce ürperdi. Ancak ürpertinin yanında farklı şeyler de hissetmişti. Farklı ve aileden birilerine hissedilmemesi gereken cinsten. Bu his genç kızı huzursuz etmeye yetmişti. Kendinden utandı. Boris'in kolyeyi takmasının ardından küçük bir baş hareketiyle teşekkür etti ve ardından yerine oturdu. Hisleri çok yanlış yönlere gitmeye başlamıştı. Bundan çok huzursuzdu. Karşısında onu belki de zor günlerinden kurtaracak kişi duruyordu ancak o neler hissediyordu. Karşısındakine katıksız arkadaşlık beslemesi gerekiyordu, aksi halde bu kişi ona arkadaşlığın huzurunu tattıramazdı. Ancak Ophelia'nın hareketleri genç kızı farklı şeylere yönlendiriyordu. Kendini durdurmak zorundaydı. 'Lanet olsun Ophelia, kendine gel!' Çeşitli düşünceler aklının her köşesine uğrarken mantıklı düşüncelerini sonunda duyabilmeye başladı. Duygusal veya cinsel olan hiçbir hissine kulak vermeyecekti. Hiç kimseyi kendine hakim olamaması yüzünden kaybetmek istemiyordu, bu asla ona göre değildi. Kendi dürtüleri kendi sorunlarıydı ve onları düzelterek ilişkiye yansıtmamak onun sorumluluğundaydı. Sıradan bir insanda dahi bu denli titizlikle sürdürdüğü kendine ait politikasına şu an olduğundan daha fazla bağlı olmalıydı. Çünkü dürtüleri kendisini herkes için bu denli zorlamazdı. Bu tür durumlarda ekstra bir çaba gerekli olurdu. İlk sebebi bu kadar açıktı, ancak ikinci sebebiyle birlikte nüksetmesi genç kız için olumsuz bir durumdu. Kuzenine karşı böyle dürtülerini çok iyi kontrol etmeliydi.

    Dürtülerini dizginleyebildiği an içinde bulunduğu durum genç kız için çok daha rahat bir hale bürünmüştü. Evet, böylesi çok daha iyiydi. Aradığı huzura bu sayede adım adım yaklaşıyordu. Oldukça uzun süren iç hesaplaşması ortamın da oldukça fazla sessiz kalmasına sebep olmuştu. Boris'in bu sessizliği yanlış yorumlayacağından korkuyor gibiydi. Yanlış yorumlama riskini en aza indirmek için bir an önce konuşmaya başlamaya karar verdi. Kelimeleri düzgünce seçmeye çalışarak sessizliği bozdu. "Pekala, soru cevaba başlamaya hazır mısın?" Biraz abartılı bir heyecanla yönelttiği sorusunun ardından küçük bir kahkaha attı. Abartısının hoş görülmesini uman bir kahkahaydı bu. Boris'in onaylar gibi bakan gözlerini gördükten sonra ilk sorusu için bir süre düşünmeye başladı. Çok uçuk veya alakasız bir soru sormak istemiyordu. Haddini aşmaktan korkuyordu belki de. Uzun zamandan sonra olan bir görüşmede sınırlar belirlenmeliydi. Basit bir soruyla başlamaya karar verdi. Basitten başlayıp daha sonra zorlaştırıp merak ettiği şeyleri öğrenebilirdi. Hem, insanları tanımaya basitten başlamak kesinlikle daha uygundu. Öncelikle temel bilgileri öğrenmek, ardından öğrendiği ayrıntıları bu bilgiler temelinde hafızasına yerleştirmek daha sağlıklıydı. İnsanlar hakkında bildiklerini unutmaktan nefret ederdi. Ophelia'ya göre sağlıklı ilişkiler bilgi paylaşımıyla mümkündü. İki tarafın da birbiri hakkında maksimum şey bilmesi, birbirleri hakkındaki yanılgılarını minimuma indirirdi. Bu düşüncesi doğrultusunda en basitten başlamaya karar verdi ve sorusunu iyice ölçüp tarttıktan sonra konuşmak üzere hamle yaptı. "İlk soru, kolaydan başlayacağım. Tam olarak kaç yaşındasın?" Aklına gelen ilk basit sorunun bu olması ilginçti. Yaşı Ophelia için ne anlam ifade edecekti? İlk sorusu olarak bunu düşünmesi büyük ihtimalle bir tesadüftü.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
just cuz!
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: c i t y . o f . w e s t m i n s t e r :: Covent Garden :: Starbucks Coffee-
Buraya geçin: