London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri uyumuyor.
Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 Burn

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Meg Margold
Oxford I. Sınıf | Yeni Medya
 Oxford I. Sınıf | Yeni Medya
Meg Margold


Mesaj Sayısı : 146

Burn Empty
MesajKonu: Burn   Burn Icon_minitimeÇarş. Şub. 01, 2012 9:20 pm

m e g g y - c h i v a s

Kaç saattir aynanın karşısındaydı bilmiyordu. Ancak makyajını yedinci denemesinde düzgünce yapabilmişti. Göz kalemi, çok açık pembe far ve rimelle bütün her şeyi halledip dudaklarına sürdüğü gül rengi rujunu yaymak amacıyla iki dudağını birbirine bastırarak oynattı. Aynadaki yansıması kendisine gülümserken omuzlarından aşağıya dökülen sarı saçlarına ellerini sokarak karıştırdı. Vücudunda en çok bakım yaptığı saçlarından yayılan koku kızı memnun etmişti. Üzerine giymiş olduğu incecik beyaz, tek yakası düşük, bol tişörtünden görünen siyah sütyeni genç kızı rahatsız etmiyordu. İnce bacaklarını sarmış olan siyah, dar kotundaki yırtıkların arasından beyaz teni görünüyordu. Beyazlarla süslenmiş banyosundan çıkıp ayakkabılarının olduğu dolaba doğru yöneldi. Süet, ince, uzun topuklu ayakkabılarını aldı eline. Beyaz renk, ufak çantasının zincirini boynundan geçirip içine yalnızca kredi kartını ve telefonunu koydu. Telefonuna bakmak gibi bir işlemde bulunmamıştı. Nasılsa önemli bir şey olsa ararlardı. Fakat, genç kız telefonunun sessizce olduğunu unutmuştu elbette. Ayakkabılarını ayaklarına geçirirken babasının yanına gelmesiyle birlikte yüzünü ona çevirdi. Parasının olup olmadığını sormuştu. Gülümseyerek başını salladı. Küçük erkek kardeşini ve babasını öptü. Şimdi tek yapması gereken arabasının anahtarlarını alıp evden çıkmak olacaktı. Anahtarların olduğu -çanak mı demeliydi- gümüşten yapılmış kasemsi şeye doğru hamlede bulundu. Anahtarın yuvarlak kısmına işaret parmağını geçirerek kapıyı açtı. "Gecikirim muhtemelen. Bir şey olursa arayın." Babasına gülümseyip kardeşine öpücük attıktan sonra kapıyı çekti. Bu kadar rahat bir ailesinin olması garip karşılanıyordu etrafındaki insanlar tarafından. Babasının bir avukatlık şirketi vardı. Annesi ise, şimdi kim bilir nerede ne yapıyordu. Asansörün kapısında beklerken düşündüğü şeyleri kafasından atmak isteyerek başını iki yana salladı. Tek başına Soho'ya gidecekti. Ah... Hayatında gördüğü en eğlenceli ve hareketli yerlerden bir tanesiydi Soho. Fakat hangi bara gideceğini bilmiyordu. Apartman koridorunda yayılan tiz sesin ardından asansörün içine doğru ilerledi. -1'e basıp beklemeye başladı. Asansörlerden nefret ettiği için ister istemez bir şeylerle oyalanmaya başladı.

Audisinin kapısını açıp ince bedenini deri koltukların sarmasına izin verdi. Anahtarı kontağa takıp çalıştırdığında duyulan sesle birlikte gülümsedi. Dünyada değer verdiği en önemli şeylerden bir tanesi arabasıydı. Babasının aldığı hediyeyi unutması mümkün değildi zaten. Parlak siyah renkte bir Audi TT. Daha ne isteyebilirdi ki? Kırmızı ojeli parmaklarıyla kavradığı direksiyona hükmederek garajdan çıktı. Saat on ikiye yaklaşıyordu. Acele etmeden sürdüğü arabasının içinde kulağını güçlü sesiyle Beyoncé dolduruyordu. Şarkılara bağıra bağıra eşlik ederken aklına takılan soruyla birlikte küçük çantasının içinden telefonunu çıkardı. "Hayvan. Benim gibi birisi bu kadar çok rahatsız edilir mi?" Dudaklarından dökülen sözcükler elbette Vladimir'e gidiyordu. On iki kez aramıştı. Bunun yanında onu aşkın mesaj atmıştı. Meggy'ye lanetler yağdırıyordu. Babasına söylediği sözü unutarak telefonunu kapattı. Bundan sonra arasa da ulaşamayacaktı. Fakat bu yaptığı şeyin sonucu kendisine kötü mâl olacaktı ve bunun farkındaydı. Moralini bozmamaya çalışarak hızlandı.

Soho'ya vardığında nereye gidip içeceğini kestirememişti. Aklına gelen seçenekle birlikte arabasını park edecek bir yer aramaya başladı. İstediği barın arka sokaklarında bulduğu boş yere girdiği sırada rahatladı. Dışarıya çıkmak istemiyordu. İki şişe şarap alıp arabasında oturmak istedi bir an için. "Kaldır kıçını Meggy." Yan koltuğa koyduğu telefonunu ve arabasının anahtarını alıp açtı kapıyı. Arka sokaklar bile doluydu bu semtte. Etrafta gezen insanlara donuk bakışlarını fırlatarak ilerlemeye başladı. Bara doğru yaklaştığında kapıda bekleyen çam yarması adamın tekini tanıdığını fark etti. Daha önce başka bir barın güvenlik görevlisi değil miydi bu? Kapıya doğru yaklaştığında boşta olan elini adamın omuzlarından göğsüne doğru indirirken bir yandan konuşmaya başladı. "Anlaşılan kendine yeni bir yuva bulmuşsun." Adama göz kırpıp içeri girdiğinde koridorda ilerledi belli bir süre. Her zaman için girişinde koridor bulunan barları sevmişti. Meggy tarafından artı bir puan kazanıyorlardı. Bar tezgahına doğru ilerlerken gözüne takılan bir iki insana yapmacık bir şekilde gülümseyerek selam verdi. Asıl hedefi tezgahın arkasındaki çocuktaydı. Neydi bunun adı? Neyse, kafasını patlatsa yine de hatırlamayacaktı nasıl olsa. Etrafta süzülen yeşil, mor, pembe gibi renklerin hareket ettiği karanlık barın içinde -bara göre- parlak olan tek yer striptizcilerin bulunduğu yerdi. Barmen yanına geldiği anda direkt söylediği şey martini olmuştu. Önüne gelen martini bardağını kavrayıp kurumuş olan dudaklarına götürdü. Büyükçe bir yudum aldıktan sonra kendisine doğru yaklaşan, taş çatlasın yirmi sekiz yaşında çocuğa gülümseyerek cevap verdi.

Çocuğun kıvırcık, sarı saçlarına sürekli gözü takılıyordu. Harika bir yüzü vardı. Yeşil gözleri, şekilli dudakları, giyim tarzı. Her şeyiyle mükemmeldi. Kendisine söylediği mojitosunu yudumlarken Meggy'ye yağdırdığı iltifatlar karşısında genç kız utanmaya başlamıştı. Bu güne kadar bu kadar fazla iltifatı bir arada duymamıştı doğrusu. Martinisini bitirip garsona bir tane daha getirmesini söyledi. Etrafındaki insanlara bakınırken kapıdan giren Vladimir gözüne ilişti. Adını hala öğrenemediği çocuğa dönerek tek kaşını kaldırdı. "Sanırım ikilemen gerekiyor tatlım." Ardından eklediği gülümsemeden sonra yanından uzaklaşan çocuğun ardından, kendisine yaklaşan Vladimir'den gözlerini kaçırdı. Sıçtığının belirtisiydi bunlar.

Ay çok kötü yazdım. Çok özür. Bir sonrakine telafi ediciim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vladimir Chivas
Oxford I. Sınıf | Ticaret
 Oxford I. Sınıf | Ticaret
Vladimir Chivas


Mesaj Sayısı : 62

Burn Empty
MesajKonu: Geri: Burn   Burn Icon_minitimeÇarş. Şub. 01, 2012 11:09 pm

Bir önceki günden başlattığım hazırlıkların tamamlanmasına son yarım saat kalmasına rağmen Meg'den hala bir ses çıkmıyordu. Beni tanımadığını düşünsem kesinlikle böyle bir şeyi kasti yapıyor derdim, fakat beni tanıyarak böyle bir şey yapıyor olması büyük bir hataya düştüğünün göstergesiydi. Olumsuz düşünmeyip nasıl olsa gelecek diyordum kendi kendime. Gömüldüğüm yataktan kalkmam ve üşenmeyi bırakarak artık belime doladığım havluyu çıkarıp üzerimi giymem gerekiyordu yoksa Meg bana kesinlikle yeni bir lakap takar ve büyük bir tokat atardı. Derince bir nefes alarak son bir kez daha onu aramıştım. Fakat telefon uzun uzun çalıyor, cevap veren kimse olmuyordu. Sinirden köpüren ruhumu dizginleyerek dudaklarımı ısırdım ve yataktan kalktım. Çoktan hazırlanmış olan kıyafetlerimi giyerken bir gözümün telefonda olmadığını söylersem ve Meg'i düşünmediğimi söylersem yalan olur. İlk kez, kesinlikle ilk kez birbirimizle özel olarak görüşecektik. Bu yemek için dünden beri hazırlık yaptırsam da bir yapmıyormuş gibi görünmek için hiç bir şeyin abartı olmamasının üzerinde oldukça durmuştum. Natalie bana garipseyen gözlerle bakıp duruyordu sırf bu yüzden. Gömleğimin düğmelerini iliklerken aynada çenemi kaldırmış sakallarımın boyunu kontrol ediyordum. Her zamankinden pek de farkı yoktu. Yine oldukça kısaydı. Telefon çalınca son düğmeyi iliklemeden hızla yatağın üzerindeki telefonu aldım. Fakat arayan kişinin babamın sekreteri olduğunu görünce gerilen kaslarımla kalakalmıştım. Telefonu olabildiğimce sakin bir şekilde yatağa fırlatmıştım.

Son kalan düğmeyi iliklerken hızla ayakkabılarımı da ayağıma geçiriyordum. Komidinin üzerinde duran sigara, anahtar, cüzdan ve yatağın üzerinde duran telefonu alıp koşar adımlarla evden çıkmıştım. Asansör, kapıdaki görevli derken yaklaşık üç dakika kaybetmiştim. Arabaya binip Margold'lara gitmem bunun dışında pek zaman almamıştı. Yolda ilerlerken bir yandan gelen o kemer uyarısı sesi bir yandan da Meg'in açmadığı telefon sesi gittikçe gerilmeme neden oluyordu. Yan koltuğa attığım sigara paketi ve cüzdanın yanına telefonu da fırlatmıştım. En son aramamda telefonun kapalı olduğunu duymuştum çünkü. Meg bazen bir şeyleri batırmakta birinci olabilirdi, gerçekten. Evlerinin önüne geldiğimdeyse odasında herhangi bir ışık belirtisi göremiyordum. Sinirlerime hakim olabilmek için arabadan inip kapılarına giderken neredeyse yüze kadar saymıştım. Kapıyı çalmadan önce ise derince bir nefes almıştım. Kapıyı açan Meg'in babasıydı. Beni görünce memnuniyetle gülümsemişti.
- İyi akşamlar Bay Margold. Meg evde mi acaba?
Kaba bir biçimde direk konuya girmiştim. Ama beni kaba olmaya zorlayan kişi Meg'di. Ailesini sevmeme rağmen -annesi hariç, o da beni pek sevmez- kızlarının yaptığı bazı hareketler beni çileden çıkartıyordu. Annesinden şikayet edip duran genç bir kızın dengesizliklerini kime bağlayabilirdim bilemiyorum. Hayır, Meg henüz o kadar seviyesiz bir hale gelmemişti herhalde.

-Hayır Vladimir, az önce çıktı.
-Acaba nereye gittiği hakkında... ya da boş verin. Her şey yolundadır -umarım.
-Ah, evet her şey yolunda. Jake nasıl?
-Her zamanki gibi oldukça yoğun. Selamlarını iletti.
-Sen de ilet. Bir gün beklerim.
- Elbette.

Ben kapıdan uzaklaşırken Bay Margold'un suratındaki memnun gülümse artıyordu. Beni gerçekten sevdiğine inandığım bir yetişkindi Meg'in babası. Fakat tek sorun gençlerle konuşurken üsluplarının çok değişik bir hal almasıydı. Omuz silkmemle tekrar asıl sorunu kavramıştı beynim. Asansör, güvenlik görevlisi derken yine kaybedilen ufak bir zamandan sonra arabadaydım. Kızın gitmesi en muhtemel olan yer Soho'ydu. Eğlencenin dibine vuracağı geceyi, birlikte olacağımız geceye denk getirmesi onu pataklamam için iyi bir sebepti. Sinir bozucu kemerin sesini bastırmak için müziğin sesini son ses açmıştım. Chipmunk bağıra bağıra söylüyordu. Bir kum torbası eksikti şu anda. Soho'ya vardığımda öncelikle arabayı tüm barlara en yakın olan otoparka bırakmıştım. Ardından yaktığım sigarayla Soho sokaklarında hızlı bir tur atmıştım. Sonunda gözlerime ilişen Audi TT ve o tanıdık plaka! Öcümü alacağımı bildiğim için oldukça rahat bir biçimde sigaranın parmaklarımın arasından kaymasına izin vermiştim.

Stringfollow ha? Bunu düşünürken ufak bir kahkaha atmıştım. Şu siyah giyimli adamların birinin avucuna bir kaç dolar sıkıştırmak yetiyordu buraya girmek için. Bunu bile yapmaya gerek duymamıştım içeri girerken. Babamın şanı yetiyordu böyle yerlerde. Kapıdan girdikten sonra uzun koridor boyunca yürüdüm. Suratım oldukça gergindi. Meg'i bulduğum ilk yerde ona haddini bildirecektim sanırım ve üzerimde gezinen bir kaç çift gözün sahiplerini takip ettikten sonra Meg'in de onlar arasında olduğunu fark ettim. Ona gülümseyerek olduğu yere gittim. Gözlerini benden kaçıran Meggy'e oldukça rahat bir biçimde konuşmuştum.
-Yemek harikaydı doğrusu. Hatta sensiz daha güzeldi biliyor musun? Gelemeyeceğin öyle belliydi ki ben de Ilithya'yı çağırdım. Teşekkür ederim Meg.
Düşmanıyla onu sırtından vurmak, Meg'in çıldırmasını istiyorsanız en kolay yoluydu bu. Yüzümdeki gülümseme ve vücut kaslarımdaki rahatlık yerini hafif bir kasılmaya bıraksa da sahnenin hemen önünde boş olduğuna şaşırdığım locayı görmüştüm. Sinir katsayımın arttığını kıza fark ettirmeyerek onu elinden tuttuğum gibi locaya doğru sürüklemiştim.
-Bak, burası boşmuş. Az önce konuştuğun kıvırcığı da çağır istiyorsan.
Görmemem için yanından yolladığı çocuğu kastetmiştim ve Meg bunu duyunca bir kere daha şoka girmişti. Locanın tam sahneye bakan rahat koltuğuna kendimi bırakmıştım. Ardından sahnede striptiz yapan esmer ve belirgin hatlı kızı işaret edip konuşmamı tamamlamıştım.
-Az sonra buraya gelecek. Sen de beğendin mi ?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Meg Margold
Oxford I. Sınıf | Yeni Medya
 Oxford I. Sınıf | Yeni Medya
Meg Margold


Mesaj Sayısı : 146

Burn Empty
MesajKonu: Geri: Burn   Burn Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 12:28 am

Kendisine doğru yaklaşan adamın sinirini olduğu yerden bile fark edebiliyordu. Bu gün ne olmuştu ki bu kadar sinirlenmişti kendisine? Düşünmek kıza zor geldiği için bir kenara attı aklını kurcalayan düşüncelerini. Vladimir kendisine yaklaştıkça elleri terlemeye başlıyordu. Bardağının dibinde kalan martinisini yeni içmişti ki Vladimir dibinde bitivermişti. Yemek lafını duyar duymaz zihninde yıldırımlar çakmıştı. Doğru ya! Yemek falan bir şeyler vardı ortada. Vladimir'i ektiğine mi yanmalıydı yoksa üstüne gelip birde burada başka erkeklerle fingirdediğine mi bilemiyordu. Vladimir'in dudaklarından o illet kızın ismi döküldüğü anda başından aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Bağırıp ortalığı yıkmak istiyordu. Vladimir, nasıl olur da o şıllıkla yemek yerdi?! Sıcak mekâna rağmen sinirden buz tutmuş ellerinde hissettiği parmaklarla birlikte yapılı çocuğun arkasından sürüklenmeye başlamıştı. Locaya doğru ilerliyordu. Elinden ayrılan parmakların ardından koltuklara oturan çocuğa bakakaldı. Kendisi buraya gelmişken kıvırcığı kim görürdü ki? Başını hafifçe öne eğip çocuğun yanına oturmuştu. Aralarına bir insan sığabilecek kadar mesafe vardı. Başka bir şeyle ilgileniyormuş gibi yapıyordu. Rezilliğin dibe vuruşuydu. Söz konusu kişi Meg'di ve başını öne eğmiş, utancını belli etmemeye çalışıyordu.

İnce parmaklarıyla çantasını açıp telefonunu çıkardı. Arabadayken kapattığı telefonunu açıp sesliye aldı. Ardından ise aynı şekilde tekrar çantasına yerleştirdi. Ne yapacağını bilemez halde oturuyordu. Ne diyebilir de alt edebilirdi bu çocuğu? Vladimir... Özür dilese? Hayır asla. Meg Vladimir'den özür diliyor! Cat'te başlık olmak istemiyordu. "Yemek güzeldi herhalde. Ballandıra ballandıra anlattığına göre." Cümlesini bitirir bitirmez savurduğu küfrün ardından mavi gözlerini çocuğun gözlerine dikti. Etrafına bakındığında etrafta gezen, vücutlarının yüzde sekseni çıplak olan kızların birisini yanına çağırarak kendisine bir tane Caipirinha, Vladimir'e müesseselerinde bulunan en ağır içkiden getirmesini söyleyerek gözlerini erkek striptizcilerin olduğu tarafa çevirdi. Aralarındaki sinir bozucu sessizliği barda çalan müzik bozuyordu. Locaya yaklaşan barmen ve elindeki bardakları görünce bir an olsun rahatladı. Kısa masaya konulan bardaktan büyükçe bir yudum aldı. Boğazını yakıp giden içkinin kendini göstermesi için elinden gelen her şeyi yapabilirdi. Sahnedeki kız merdivenlerden aşağıya inip oturdukları masaya doğru yöneldiğinde sinirden dizlerini birbirine vurmaya başladı. Göz ucuyla baktı Vladimir'e. Gözü striptizciden başkasını görmüyordu. En azından Meg öyle hissediyordu. Kız masaya yaklaştıkça Meg içkisine bir adım daha yaklaşıyordu. Liseden beri tanıdığı çocukla, iki dakika öncesine kadar sahnede direkle ilişkiye girmeye çalışan kızın konuşmalarını duyduğu an bardağı alıp dudaklarına götürdü. Tek seferde bitirebilmişti. "Sürtük!" Kızın yüzüne tükürürcesine söylediği hakaretten (!) sonra ayaklandı. Bardan çıkıp gitmek istemiyordu. Saat henüz erkendi ama en azından bu adamın yanında durmaktansa tezgahtaki birisiyle -kız veya erkek fark etmez- sohbet etmesi daha eğlenceliydi.

Aniden bu kadar ağır içki içmeye alışkın olmadığı için hafif çakırkeyf olmuş gibiydi. Mavi gözlerini kocaman açıp hızlı ve büyük adımlarla uzaklaştı. Kalabalık mekânda yanından geçtiklerine çarpa çarpa gidiyordu ve özür dileme gibi bir lükste bulunmuyordu. Tezgâha vardığında ellerini koydu yüksek yere. yanındaki insanlara aldırmadan karşısındaki barmene gülümseyerek göz kırptı. "Bana üç shot arka arkaya tekila versene." Belli bir süre sonra önünde beliren küçük bardağın ilkini dikti tepesine. Hemen arkasından ikinci, üçüncü... Yüzünü ekşiterek derin bir nefes aldı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vladimir Chivas
Oxford I. Sınıf | Ticaret
 Oxford I. Sınıf | Ticaret
Vladimir Chivas


Mesaj Sayısı : 62

Burn Empty
MesajKonu: Geri: Burn   Burn Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 12:52 am

Söylediği sözlere sadece gülümsemiştim ve kafamı imalı bir biçimde sallamıştım. Suratımdaki sinir bozucu gülümseme ve aramızdaki sessizlik Meg'in sınırlarını zorluyordu kesinlikle. Yanımıza çağırdığı garson kızlardan birine içkileri söylemişti. Beni iyi tanıyordu, çok iyi hemde. Fakat bu masum kız tavırlarını yiyeceğimi düşünmesi pek de normal değildi. O erkek striptizcileri masaya konulan içkilerden yudum alarak sinirle izlerken ben onu böyle delirtmenin verdiği huzurla koltuğa iyice yayılmış bacaklarımı ise neredeyse sonuna kadar açmış oturuyordum. Evde televizyon izlercesine keyifliydim direklerle dans eden kızları izlerken. Bol bol esmer olanla göz göze geliyor, bana attığı bakışları ve büyük gülümsemesine karşılık veriyordum. Meg'in yan gözle beni izleyip çıldırdığına ise emindim. Paylaşamaz ve paylaşmazdı, asla. Sonunda sahnedeki ateşli performansına son veren ve dans etmek için yere atmış olduğu saten, sabahlığı andıran şeyi üstüne geçirmiş ve yanıma gelmişti esmer striptizci. Meg'in sinirinin çoğaldığı, dizlerini birbirine vurmasından anlaşılıyordu. Bu halleri hoşuma gidiyordu. Fakat Meg üzerindeki ilgim, esmer kızın gelip masanın üzerindeki içkiyi bana verip adımı sormasıyla son bulmuştu. Tamamen ona odaklandığımda adının Ashley olduğunu öğrendiğim esmer güzeli, Meg tarafından büyük bir hakaret yemişti. Yüzümde, sanki Meg'e anlam veremiyormuş gibi bir ifade oluşmuştu. Elimdeki içkiden bir yudum daha alarak kadehi Ashley'e uzattım.
- Hemen geleceğim.
Locadan hışımla kalkıp bara doğru ilerleyen Meg'in peşinden gittim. Kalabalığı yararken keyfim iyice yerine gelmişti. Bazen Meg bana alkolik olduğumu söylerdi. Şu an ben bile kendimden şüphe etmiştim. Tamamen gevşeyen kaslarım sadece içtiğim azıcık Jaigermeister'in eseri miydi? Sonunda çılgın gibi dans edenleri arkamda bırakıp bara ulaştığımda Meggy'nin beline dolamıştım kolumu. Sanki sevgilisiymişim gibi davranmaya başlamıştım yine. O, çoğu zaman bunu sevse bile şu an bağırarak beni kovması an meselesiydi. Kızın önünde duran boş shot bardaklarına bakarak güldüm.
- Aynısından beş tane.
Barmen el işaretlerimden anlamış olacaktı ki bana kafa sallamıştı. Bu arada benim Meggy'nin içtiği üç bardak shot üzerine benim beş bardak istemem de onu düelloya davet etmiş olduğumun bir göstergesiydi. Yine gecenin sonunda kucağımda uyuyacaktı. Bunu düşündükçe gözlerim parıldıyordu. Sabah uyandığı zaman yapacağımız ufak tartışma da bu gecenin tuzu biberi olurdu. Barmenin önümüze dizdiği tekila shotlara bakarken kolumu kızın belinden çekmiştim.
- İyi izle ufaklık.
Tuz ve limonda hazırdı fakat kullanmayı düşünmüyordum. Ardı ardına beş tane shot yapmıştım. Meggy buna şaşırarak bakmasa da barın öbür tarafında oturan üç kızın dikkatini oldukça çekmiştim. Onlara belirgin bir şekilde sırıtarak Meg'e döndüm ve sanki şikayet ediyormuş gibi konuştum.
- Bu içki çok acı ve şu kızlar da beni izliyor.
Ardından attığım alaycı kahkahadan sonra ise bir tokadı hak ediyordum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Meg Margold
Oxford I. Sınıf | Yeni Medya
 Oxford I. Sınıf | Yeni Medya
Meg Margold


Mesaj Sayısı : 146

Burn Empty
MesajKonu: Geri: Burn   Burn Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 6:47 am

Kesin kesik aldığı nefeslerin ardından sinirlerine hakim olamıyordu. Tırnaklarını ritimsiz bir şekilde tezgaha vuruyor, yayılan ses duyulmadan ortama akıp gidiyordu. Buraya eğlence amaçlı gelmişti, şimdi yaşadığı şeylere bakın! Dudaklarını kemiriyor, önündeki boş bardaklarla oynuyordu. Sinirden mi yoksa cidden üzüldüğü için mi bilmiyordu ancak gözleri dolmuştu. Kendisine sinirden dolduğunu anlatmaya çalışırken, ruhu da bedeni de biliyordu neden dolduğunu... Vladimir'i başka kızlarla görmek onu çıldırtıyordu. Belki de bu kadar kıskanç olmaması gerekiyordur; ama başaramıyordu. Başarısızlık... Nefret ediyordu bu duygudan. Eksi yirmi derecede kalmış gibi elleri buz kesmişti. Parmaklarından itibaren yayılan uyuşma kollarına, oradan tüm bedenine ve en önemlisi beynine gidiyordu. Belinde hissettiği sıcaklıkla beraber ürpermişti. Bu çocuğa bu denli yakın olması o kadar çok hoşuna gidiyordu ki neredeyse gülümseyecekti! Her şeyi unutup eski hallerine dönecekti. Ama yoo. Böyle yapmayacaktı. Sinirli bakışlarını Vladimir'e çevirdiğinde tam konuşmaya başlayacaktı ki kelimeleri yapılı gencin gülmesi ve dudaklarından dökülen cümlesiyle birlikte tekrar boğazına düğümlenmişti. Beş tane tekila. Beş tanesini de arka arkaya içmişti. Ne vardı ki? Kendisi de yapabilirdi bunu.

Yan taraftaki üç kızın dikkatini çektiğini söylediğinde yüzüne çekici bir gülümseme yerleştirdi. "Benim dikkatimi çekemedin ama Chivas. Dudaklarında gülümseme olsa da gözlerinden nefret fışkırdığı apaçık belli oluyordu. Gözlerini Vladimir'den ayırdıktan sonra barmeni yanına çağırdı. Tezgaha doğru eğilerek çocuğun kendisine yaklaşmasını sağlamıştı. Yakası düşük tişörtü, genç kızın eğilmesiyle birlikte biraz daha açılmıştı. Barmenin kulağına doğru yaklaştı. Bardaki müziğin kendi konuştuklarını kapatacağını bildiği için rahat bir şekilde konuşmaya başlamıştı. Fazla uzun değil, kısa bir kaç kelime söylemişti. Ardından ise sakalları uzamış barmenden uzaklaşırken alt dudağını ısırıp kendi gözlerini onun gözleriyle buluşturdu. "Bana yedi tane tekila verebilir misin tatlım?" İmalı bir şekilde söylediği cümlenin ardından Vladimir'e yenilmeyeceğini fark ediyordu. Onu alaşağı etmeyi başarmıştı belki. Önüne gelen ilk bardakla birlikte akşam yemeğinde ne kadar az yemek yediğini hatırladığında bir an duraksadı. Eğer yarışa girecekse, gecenin sonu çok fena bitecekti. Arka arkaya tepesine diktiği yedi bardaktan sonra boğazının alıştığını hissetmişti. Ama yine de yüzünden o ekşi ifadeyi silemiyordu. "Seninki bekliyor Chivas. Yanına gitsene? O kızı benden daha çok beğendiğin kesin." Gitmeyeceğini biliyordu. Eğer giderse, Meg'in burada barmeni ayartacağını da çok iyi biliyordu. Lisenin başından beri arkadaştılar. Haliyle birbirlerinin dnalarına kadar çözmüş duruma gelmişlerdi.

Vladimir'den biraz uzaklaşarak arkasındaki otuzlarındaki adama sırtını dayamıştı. Rahatsızlık duymadan bu harekete devam ediyordu. Genç adamı sinirlendirebilmiş miydi? Yüzünden hiçbir şey okunmadığı için kesin bir şey söyleyemiyordu. "Ne bekliyorsun Chivas? Yoksa on tane shot içemeyecek kadar kötü bir durumda mısın?" Karşısındakini gaza getiriyordu, ancak kendisi birazdan on beş tane içtiğinde kendini kaldırabilecek miydi onu hiç hesaba katmamıştı.

Oha böyle kar yağıyor! İzmir'de! Onun gazıyla kalktım yazdım!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vladimir Chivas
Oxford I. Sınıf | Ticaret
 Oxford I. Sınıf | Ticaret
Vladimir Chivas


Mesaj Sayısı : 62

Burn Empty
MesajKonu: Geri: Burn   Burn Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 10:19 am

Dikkatini çekememiştim ha? O zaman bu kadar sinir ne içindi. Bu sadece gülmeme sebep olmuştu fakat bu kısa gülüşten hemen sonra barmene yaptığı oyun, beynime kan sıçraması için fevkalade bir hareketti. Zaten üzerine giyinmiş olduğu iki parça kıyafetten her şey belli oluyordu bir de öyle eğilip sokak çocuklarına benzeyen barmene kur yapmasıyla her yerini meydana dökmüştü. Barmenin Meg'in göbek deliğini bile gördüğüne emindim. Kız yedi tane shot isterken onu tişörtünden tutup çekiyordum fakat o bunun farkında bile değilmiş gibi dudaklarını ısırıp garip garip pozlar atıyordu. Gözlerimi sinirle Meg'in gözleriyle birleştirdiğimde bana locada yanına çoktan başkalarını bulmuş olan Ashley'i kast edip oraya gitmem gerektiğini söylüyordu. Susarak ne kadar sabredeceğimi bilmiyordum ama bazen hiç bir şey söylemeden on dakika dayanabildiğim oluyordu. Ama Ashley'in yanına gitmeyecektim. Çünkü zaten kız beni merak edip beş dakika sonra buraya gelecekti. Bundan adım gibi emindim. O zaman şu gözlerimden ateş çıkmasını sağlayan siniri yine Meg'in damarlarına sokacaktım. Sadece sabretmem gerekiyordu ama Meg benden ayrılıp arkasında duran ihtiyara sırtını dayayıp beni gaza getirmek için konuşunca bu daha çok mümkün olmamıştı. Ayrıca Meg bu gün yaptığı ikinci hataya imza atmıştı. Barmene dönüp onu yanıma çağırdım.
- On beş tekila shot ver.
Meg ne dediğimi duymadığı için oldukça keyifli görünüyordu. Sırıtarak bana bakan kızın yüzündeki o ifade sıra sıra dizilen shot bardaklarını görünce silinmişti. Dudaklarım zevkle kulaklarıma doğru harekete geçmişti. Sırtını yasladığı adamdan uzaklaşmıştı sonunda. Şaşkınlıkla bunların hepsini içip içmeyeceğimi sorgular gibi bana bakıyordu. Ama biliyordu ki bir kere istediysem bunların hepsini bitirirdim.
- Komaya girmemi istiyorsun biliyorum. Benim için en fazla ne yapabilirsin Meg?
Birinci shot, ikinci shot, üçüncü shot derken yedi tane shotı kafama dikmiştim bile. Midemdeki gereksiz sıvı ve boğazımdaki yanmaya aldırmıyordum. Ama on beşten fazlasını zorlayacak olursam komaya gireceğimi kesinlikle biliyordum. Bu yaptığım da zaten koma için bir ilk adım olmalıydı. Meg bana biraz şaşkın biraz da korku dolu gözlerle bakıyordu. Ya da belki de ben öyle hissetmek istediğim için korktuğunu düşünüyordum. Yavaşça kıza yaklaştım. Burun buruna dururken gözlerini gözlerimden kaçırmasına izin vermeyecek şekilde bakıyordum ona. Bundan rahatsızlık duyduğu söylenemezdi.
- En fazla ?
Tekrar eski pozisyonuma dönüp geri kalan shotları da teker teker içmiştim. Bu arada Meg'in benim için en fazla ne yapacağını sormam da hafif sarhoşluğumun belirtisiydi. Son shot bardağı elimde dururken kıza bakıp tekrardan gülümsemiştim. Bu hareketlerim kesinlikle sinirimi dışa vurma yöntemimdi. Yoksa böyle gülümseyemezdim herhalde bu gece. Sonunda on beş tane shot'ı da bitirmiştim. Meg'le tekrardan göz göze geldiğimde daha demin onun sırtını yasladığı adamın yanımıza geldiğini görmüştüm. Konuşuyor muydu o? Meg'le konuşmaya çalışıyordu sanırım. Ups, büyük bir hata daha. Neden bunlar hep benim başıma geliyordu. Derince bir nefes alıp Meg'i kendime doğru çektim ve adamın duyacağı kadar sesli bir biçimde konuştum.
- Şansını başka yerde ara.
Gözlerimdeki tehdit, adama yetmiş gibi değildi. Şimdi gidiyor olsa bile elbet bir kaç dakikalığına beni haklamaya çalışmak için geri dönerdi. Hep böyleydi bu tipler. Kendilerine güvensiz, psikopat ve sanırım birazda vahşi. Neyse, dönmesi benim de işime yarayacaktı belki. Stres atacak bir yer lazımdı bugün. Adam gidene kadar onu izlemiş ve o gittikten sonra tekrardan Meg'e dönmüştüm.
- Daha çok bekleyecek miyim?
Cevap vermesini bekliyordum, onu kastetmiştim. Alkolün etkisiyle midir bilinmez, ama kızın dudakları dikkatimi olduğundan çok daha fazla çekiyordu. Onlara bir yaklaşıp bir uzaklaşıyordum. İçimdeki ses beni engellese de vücudum buna ihtiyacı olduğuna emindi. Ama yapmayacaktım. Meg'in ise bunu fark etmiş olduğuna öylesine emindim ki. Az sonra beni sırf bu yüzden ezip geçebilirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Meg Margold
Oxford I. Sınıf | Yeni Medya
 Oxford I. Sınıf | Yeni Medya
Meg Margold


Mesaj Sayısı : 146

Burn Empty
MesajKonu: Geri: Burn   Burn Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 8:24 pm

Bu çocukla uğraşmak fazlasıyla hoşuna gidiyordu. Ancak önüne gelen on küsür shot bardağını gördüğü an şoka uğramıştı. Bu kadar alkol onun için çok fazlaydı. Büyüyen gözlerini şaşkınlık ve korku duyguları ele geçirmeye başlamıştı. Hayır... Bu kadar çok şey içmesine izin vermezdi. Bir an için hamle yapmaya yeltendi. Onu tutup götürebilirdi belki buradan. Evine götürürdü. Yatırırdı yatağına. Belki başında bile bekleyebilirdi. Gereğinden fazla içki içmişti. Aslında bu çakırkeyf haliyle bunu başarması imkansızdı. Ama şu an Vladimir'den söz ediyordu ve onun için her şeyi yapabilirdi. Ellerini yumru haline getirip sıkmaya başladı. Hiçbir şey diyemiyordu, hiçbir şey yapamıyordu Vladimir'in karşısında. Öylece bakakalmıştı. İçtiği shotları sayıyordu bir yandan. Yedinciyi de tepesine diktiğinde Vladimir'in kafasını çevirmesiyle birlikte göz göze gelmişlerdi. Yaklaşıyordu. Gittikçe Meg'e doğru yaklaşıyordu. Kalp atışları hızlanmıştı. Gözlerini bir kaç kez kaçırmaya çalışsa da başarılı olamamıştı. Nefesi... Nefesi yalayıp geçiyordu yüzünü. Yine kenara sıkıştırıyordu genç kızı. Utanmıştı. En fazla diye soru sormasının ardından içinden, her şeyi, diye bilmişti sadece. Etraf kararmıştı iyice. Gözleri koyu sarı saçları olan çocuktan başkasını görmüyordu. Kendisinden uzaklaştığında dudaklarından yalnızca bir sözcük çıktı. "Her şeyi..." O kadar kısık bir ses tonuyla söylemişti ki bunu, dışarıya vurup vurmadığını bile tahmin edememişti.

Ensesinde hissettiği nefesle birlikte arkasına döndüğünde biraz önce yaslandığı adamın konuştuğunu fark etmişti. Belli ki o da tıpkı Vladimir gibi fazla alkol almıştı. Zira konuştuğu hiçbir kelimeyi anlamıyordu. O kadar sinir bozucu bir sesi vardı ki! Yüzüne takınmış olduğu saçma bir gülümseme. İbne, diye geçirdi içinden. Yaklaşık on dakikadır yumru halinde tuttuğu elini adamın burnunun ortasına geçirecekti ki tekrar belinde hissettiği tanıdık kol ile kendisini yapılı bir vücuda yaslanır halde bulmuştu. Yüzüne belli belirsiz bir gülümseme yerleşmişti. Kollarını kızın bedenine sarmış çocuğun savurduğu tehdit ile birlikte Meg kocaman sırıtmıştı. Sevildiğini bilmek, daha doğrusu korunup kollandığını bilmek kızın egosunu fazlasıyla tatmin ediyordu. Vladimir'in kendisine bakmasıyla birlikte gözlerini ona çevirdi. Söylediği cümlenin ardından uzunca bir süre düşündü. Ne yapabilirdi? Belki de sarhoş olması gerekiyordu. Kalem gibi, ince ve güzel parmaklarından bir tanesi olan işaret parmağını çocuğun dudaklarına götürdü. Mekânın yavaş yavaş boşaldığını hissediyordu. Midesinde oluşan guruldamanın sesini müzik bastırmıştı. Barmene seslendi. "Bana direkt şişe olarak JB versene. Şişe. Birde bardak istiyorum." Kendisine tereddütle yaklaşan barmenin elinden aldığı şişenin kapağını açarak bardağa boşalttı. Ağzına kadar doldurduğu alkolü su içercesine hızlı ve büyük yudumlarla göndermişti midesine. Bardağı tekrar aynı şekilde doldurdu. Boğazını hatta midesini yakan alkole aldırmıyordu. Fakat ikinci bardakta fena halde çarptığını fark etmesi uzun zamanını almamıştı.

Bardağı yavaşça tezgaha bıraktı. Başını hafifçe iki yana sallayıp beynine beynine işleyen müziğe lanet okudu. Ardından ise biraz önce ne yaptığını anlamaya çalışarak kendi kendine konuşmaya başlamıştı. "Aman tanrım, Meg. Bayılmak istiyorsun herhalde?" Kendisine sorduğu soruyu başıyla onaylayarak Vladimir'e döndü. Normalde asla yapmayacağı, daha doğrusu yapamayacağı bir davranışı sergileyecekti şimdi. Kafasının güzel olması böyle durumlara yol açabiliyordu. "Ben hep burada olacağım." Hafifçe ağzında yuvarlanan kelimelerin ardından kendisinden uzun olan çocuğun boynuna götürdü soğuk ellerini. Ani bir hareketle dudaklarını Vladimir'in dudaklarına değdirdi. Yavaşça kapanan gözlerinin ardından elleriyle iyiden iyiye sarılmıştı. Vladimir, Meg'in ne yaptığının farkında olmadığını düşünebilirdi. Fakat koyu sarı saçları olan kız, genç çocuğun dudaklarını fazlasıyla şehvetli bir şekilde öptüğünü biliyordu; en azından bu durumun farkındaydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vladimir Chivas
Oxford I. Sınıf | Ticaret
 Oxford I. Sınıf | Ticaret
Vladimir Chivas


Mesaj Sayısı : 62

Burn Empty
MesajKonu: Geri: Burn   Burn Icon_minitimeCuma Şub. 03, 2012 3:14 pm

Meg'den uzaklaştığımda mırıldandığı kelimeleri hiç duymamıştım. Ama duymak için kafam güzel olmasa onu bayağı bir zorlardım. Aradan geçen zaman benim yaptıklarım vesaire derken Meg'de sonunda on beş shot'a karşı koymaya karar vermişti. Barmenin elinden kaptığı JB şişesini görünce sadece gülmüştüm. Önündeki boş bardağı iki kere doldurup kafasına dikmişti. Ben içimden ona kadar saydıktan sonra kusacak, diye düşünüyordum. Fakat o sakin bir biçimde elindeki bardağı barın tezgahına bırakmıştı. Ben onun her şeyine rağmen kızı hayranlık içinde izlerken kafasını iki yana sallamış yine o meşhur kendi kendine konuşmasını gerçekleştirmişti. Sarhoş olduğu zaman daha bile fazlasını bekliyordum, bir şizofren misali fakat bugün üzerinde ayrı bir sinir ve durgunluk vardı. İkisi bir arada oldukça saçmaydı normal bir insana göre, ama lütfen dikkat edin, normal bir insana göre. Meg hiç bir zaman normal olamamıştı ne insan olarak ne de benim gözümde bir arkadaş olarak. Hatta tüm sevgililerimle aramı bozuyordu, ne berbat bir durum. Sadece bir kişi ile aramı bozamamıştı ona da zaten gerek kalmıyordu her seferinde ben mahvediyordum her şeyi. Yavaş yavaş bana yaklaşan Meg'in gözlerinin en içine bakıyordum. Kendi kendine söylediği şeyi doğrulayarak konuştum.

- Evet, kesinlikle kollarıma bayılmak istediğini düşünüyorum.

Bu uyuzluğum sanırım ilk kez işe yaramamıştı. Benim için en fazla ne yaparsın sorusuna vereceği cevap için mi böylesine içime girmişti yoksa gerçekten benim yapmak istediğimi mi yapacaktı. Duraksayıp hatta neredeyse nefesimi tutup kızın dudaklarına bakıyordum. Bir şeyler söyle, bir şeyler söyle, hadi! Dudaklarının kıpırdamasını resmen heyecanla bekliyordum. Sonunda hep burada olacağını söylemişti. Buna anlam vermek mi istemiyordum yoksa odaklandığım dolgun dudaklardan başka bir şey mi algılayamıyordum bilmiyorum. Ama sanırım hep benimle olmak yapabileceği şeydi. Peki benimle olmak ne işe yarar, nasıl olacaktı, ne sıfatla her zaman yanımda olacaktı... Böyle bir takım sonu gelmeyen soru dizinini, benim beynimi karıştırdığı gibi kızın da beynini karıştırması için soracaktım. Fakat benim ağzımı açmama kalmadan o dudaklarımı kapamasını bilmişti. Bu saniyelerin tadını çıkarmaya mı bakmalıydım yoksa kızı reddederek onu iyice hırçın ve sinirli bir duruma mı sokmalıydım bilmiyordum. İlk kez biriyle öpüşürken böylesine derin düşünüyordum. Sonunda Meg'in gururunu kırmayacak şekilde dudaklarını kızın dudaklarından çekip burnunun ucunu öptüm.

- Bu kadar içmene sadece kollarıma bayılman için izin vermiştim.

Bana suçlu bir çocuk gibi bakıyordu. Onu ilk kez bu kadar güzel görüyordum sanırım. Ya gerçekten fazla içmiştim ya da sanırım öpüşmek bünyemi etkiliyordu. Kızı belinden tutup kendime çekmiştim. Onu bir yerlere oturtmam gerekiyordu. Arkadaki kulisin gecenin sonlarına doğru boş olacağını biliyordum. Belkide zamanında oralarda yediğim haltlar yüzündendi bu çok bilmişlik. Çok okuyan değil çok gezen bilirmiş ya, o hesap. Neredeyse zorla yürüyen Meg'i boşalmaya yüz tutmuş barın koridorlarında yürütüp kulise götürmüştüm. Striptizci kıyafetlerinin, bir büyük aynanın ve bir de rahat bir oturma takımının bulunduğu odaya girdiğimizde derin bir nefes almıştım. En azından insanların olmadığı bir yer bulabilmiştik ayyaş Meg ile beraber. Onu üçlü koltuğa oturttuktan sonra hemen yanına oturmuştum. Konuşmam gereken bir şeyler varmış gibi yutkunduktan sonra tek kelime edebilmiştim.

- Yanlıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Meg Margold
Oxford I. Sınıf | Yeni Medya
 Oxford I. Sınıf | Yeni Medya
Meg Margold


Mesaj Sayısı : 146

Burn Empty
MesajKonu: Geri: Burn   Burn Icon_minitimeCuma Şub. 03, 2012 6:51 pm

Çift hatta üçlü veya dörtlü gören gözlerini kapattı. Yaptığı şey hakkında pek bir fikri yoktu. Alkolün etkisi olsa gerek şu an Vladimir'in yatağına bile girebilirdi. Bu çocuğa bu denli yakın olmak... Kendini dünyanın en şanslı kızı sayıyordu şu an için. Fakat bütün bu büyü Vladimir'in kendisinden uzaklaşmasıyla son bulmuştu. Ardından burnuna konan ufak bir busenin etkisi dudaklarının kıvrılmasıyla başlarken, kollarında olduğu çocuğun söylediği sözlerle birlikte suçluluk duygusu hissetmişti. Aslında ne demek istediğini tam kavramamıştı. Beyni uyuşmuş durumdaydı. Beline dolanan kolla birlikte ne olduğunu anlamaya çalışmıştı. Etrafına bakındığında barda pek fazla insanın olmadığını fark etmesi fazlasıyla zamanını almıştı. Vladimir'in kollarının arasında olsa da arada bir yalpalıyordu yürürken. Onlar ilerledikçe ortam biraz daha kararıyordu. Yoksa gözleri mi kararıyordu? Elleriniyle yüzünü yoklayarak gözlerini ovuşturmaya çalıştı. Nereye gittiklerini sormak istedi ama pek başarılı olduğu söylenemezdi.

Kapının açılmasıyla birlikte gözüne bir flaş misali patlayan lambalara karşı yalnızca gözlerini kısmakla yetinmişti. Aslında abartıyordu. Yalnızca loş bir ortamdı girdikleri yer. Etrafta bulunan aynaların önüne dizilmiş olan makyaj malzemeleri dikkatini çekmişti. Kaliteliler, diye düşünmeden kendini alamamıştı. Vladimir kendisini koltuğa oturtana kadar tüylerle ne tür çılgınlıklar yapabileceğini planlıyordu. Deri koltuğa oturduğunda başını arkasına yasladı. Vladimir'in dudaklarından dökülen kelimeleri anlaması iki dakikasını almıştı. Neyin yanlış olduğunu düşünüp durdu sürekli. Daha sonra Vladimir'i öptüğünü hatırlayıp başını ona doğru çevirdi. Aklından geçen düşüncelere engel olamıyordu. Aman tanrım... Ne kadar güzel gözlerin var Vladimir. Tıpkı bir kokteylde mavi ve yeşilin karıştığı nokta gibi. Saçların, kirli sakalın, vücudun... Sert yapın, duruşun. Karşına geçince ne diyeceğimi unutuyorum. Sana olan hayranlığımı anlamaman için bu kadar sinirli veya delice davranıyorum. Bu kadar berrak düşünebildiğine şaşırdı genç kız. Alkole vurdu bunun sebebini. Düşüncelerinin hemen ardından çıkan kelimeler pişmanlıktan çok zorunluluk duygusunun baş göstermesiydi. "Affedersin, Vladimir." İlk defa ona adıyla hitap etmişti. Her zaman soyadıyla hitap ettiği için fazlasıyla garipsemişti. Gözlerini çocuğun üzerinde gezdirirken daha fazla bir şeyler çakmaması için kaçırdı gözlerini odanın içinde. Aynadaki yansımasına bakmaya çalışıyordu ancak pek net gördüğü söylenemezdi. Saat kaç olmuştu ki? Kendince sorduğu soru ruhunda havada asılı kalmıştı. Kimin umurundaydı ki?

Yutkundu. Gözlerini kapatıp yüzü tavana bakacak şekilde çevirdi tekrar. Aralarında var olan gergin sessizliği kendisi bozmuştu. "Vladimir... Bana nasıl... Hmm... Nasıl katlanabiliyorsun?" Kelimelerin çoğunu yuvarlayarak çıkarabilmişti. Doğru kelimeyi seçtiğine de emin olmak istiyordu işin aslı. Derince nefes alarak gelecek cevabı beklemeye başladı. Ne diyebilirdi başka? Eğer konuyu değiştirmezse daha derin konulara ineceklerini biliyordu ve bu derin konuları anlamakta güçlü çekecekti. Aslında uyusa hiç fena olmazdı. Ama şu an uyumak istemiyordu. Sabah kalktığında çekeceği baş ağrısını anlamak için hayal gücü bile sınırlı kalırken uyuma işi pek cazip gelmemişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vladimir Chivas
Oxford I. Sınıf | Ticaret
 Oxford I. Sınıf | Ticaret
Vladimir Chivas


Mesaj Sayısı : 62

Burn Empty
MesajKonu: Geri: Burn   Burn Icon_minitimeC.tesi Şub. 04, 2012 2:37 am

Gözleri kapanacak gibi olan Meg'in güzel yüzüne bakıyordum. Az önce olan ufak şey için gülümsemiştim aslında yanlıştı dedikten sonra ister istemez. Kesinlikle hoşuma mı gitmişti,evet. Zaten ondan garip bir şekilde hoşlandığımı kendisi de biliyordu. Fakat bu her zaman aramızda bir sır gibi kalmıştı. Bunun kimse farkında değildi, olmayacaktı da. Ama bazen ben de Meg gibi kendime engel olmayı bırakmak istiyordum. Benim isteğim sadece sarhoşken değildi tabii. Gerçi Meg'in de benimle ilgili hayallerinin yalnızca sarhoşken ortaya çıkmadığına emindim. Fakat, olan olaylar bu yönde bir izlenim bırakmıyordu. Derince bir nefes alıp kızın konuşmalarına odaklandım. Onun beni zar zor anladığı kesinlikle çok belliydi fakat ben onu çok iyi anlayabiliyordum. Ufak çapta bir of çekerek Meg'in ağır ve kayan konuşmasını dinledim. Ona nasıl katlandığımı soruyordu gözlerini kapamışken. Nasıl mı? Bunu sanırım ilk önce kendime sormam gerekiyordu ve ben bu sorunun cevabını duymak istediğime emin değildim. Aşık olmadığımı biliyordum. Ama ya onu seviyorsam? Bu soruyu sordum mu, ah hayır. Soruyu kendime hiç sormamış gibi davranmaya çalışıyordum. Keşke ben de biraz sarhoş olup sadece yaşanacak olan o masum şeyi önlemeseydim.

- İnan bilmiyorum.

Bu kelimeleri söyledikten hemen sonra başımı kızın omzuna koymuştum. Alkol kokusunu bile bastırabilecek o tanıdık parfümün kokusu ciğerlerime doluyordu. Öyle güzel ve baş döndürücüydü ki bazen sırf bu parfüm yüzünden bile Meg'e karşı koyamıyordum. Hatta şu anda bile koyamıyordum. Derin derin nefesler alarak parfümü ciğerlerime hapsetmeye çalıyordum ve hep o kokuyu duyabilmek istiyordum. Sergilediğim garip tavırların en sonunda ise bunu yapacağımı bile bile kendimi durdurmamıştım. Kafamı hafifçe kaldırıp Meg'in buram buram parfüm kokan boynunu öpmüştüm. Ama ben ne yaptığımı biliyordum ve sabah büyük ihtimalle bundan pişmanlık duymayacaktım. Burnum ve boynu arasında o kadar az mesafe vardı ki koku beni git gide mest etmeye başlamıştı. Gözlerimi kapamış kokuyu içime çekmeye devam ederken konuştum.

- Peki ya sen bana nasıl katlanıyorsun? Dürüst olmak gerekirse, bazen gerçekten bir baba gibi davranıyorum, biliyorsun fazla korumacı. Bazen de seni gerçekten istediğimi hissediyorum ve bu yüzden sana kötü davranıyorum, sadece olmasın diye.

Daha önce Meg ile bu kadar açık konuşmamıştı ve sarhoş haliyle sabah hatırlamayacağını ümit ettiği kelimelerdi bunlar.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Meg Margold
Oxford I. Sınıf | Yeni Medya
 Oxford I. Sınıf | Yeni Medya
Meg Margold


Mesaj Sayısı : 146

Burn Empty
MesajKonu: Geri: Burn   Burn Icon_minitimeC.tesi Şub. 04, 2012 3:38 am

Kapalı gözlerinin arkasında garip bir hayal dünyasına dalmıştı. Telefonuna neden bakmadığını düşünüyordu. Kendisini düşünmeye zorladığı için anlında hafif hafif oluşan kırışıklıkların ardından hatırlamaya başlamıştı. Telefonuna bakmamıştı, çünkü... Çünkü... Sebep bulamıyordu. Tanrı aşkına Meg! Saçma sebebin karşındaki çocuğun kalbini kırdın! İç sesi yine baş göstermeye başlıyordu. Eğer telefonuna baksaydı, şu an muhtemelen kuş tüyü ile yapılmış yorganı ve yastık grubu arasında uyuyor olacaktı. Fakat şu an neredeydi? Fahişelerin bulunduğu kuliste. Çıkıp gitmek istedi bir anlık. Temiz havanın zihnini açacağını düşünüyordu. Ama tam tersi, temiz hava daha çok kafa yapardı. Yoksa o deniz havası mıydı? Tanrım. Daldığı düşüncelerden sıyrılması için kulağına ulaşan kalın ses yetmişti. Bilmediğini söylemişti. Yalancı. Vladimir'in söylediği her cümle ve yaptığı her davranış için onu kendi aklınca tartıp içten içe ona cevaplar veriyordu. Eğlenceli değildi, ama rahatlattığı apaçık ortadaydı. Omzunda hissettiği ağırlık ile araladı gözlerini hafifçe. Aynı şekilde durmuştu ikisi de belli bir süre. Ardından Vladimir'in derin nefes alışı ve boynunda hissettiği dokunuşun sıcaklığı ile birlikte tüm bedeni yanmaya başlamıştı. Böyle bir duyguyu daha önce hissedip hissetmediğini bilmiyordu; ancak genç kız için fazlasıyla cana yakın gelmişti ve bu durumun hoşuna gittiği su götürmez bir durumdu. Aralarında -tekrar- yaşanan sessizliği boynunda hissettiği sıcak nefes bozuyordu. Ardından ise duyduğu sözler... Ona nasıl katlanıyordu cidden? Bunu düşünmemişti.

Önce alt, daha sonra üst dudağını içeriye çekerek nemlendirdi kırmızı dudaklarını. Ne diyeceğini toparlamaya çalışıyordu. "Bilmiyorum. Sanırım beni büyülüyorsun." Cümlesini tamamladığında tam olarak ne demeye çalıştığını anlamak için baya bir zaman harcadı. Son söylediği cümledeki anlam yanlışlığını fark ettiğinde düzeltmek için ağzını açmıştı ki öylece kaldı. Yalan mı söylüyordu? Hayır. Vladimir onu büyülemiyor muydu zaten? Kendi kendine yenildiğini fark etti. Düzeltmeye çalışmadı da. Vladimir'in tarafında olan eliyle onun elini arıyordu yavaşça. Bulduğunda elini yalnızca üstüne koydu. Tutmamıştı. Bu bile yetiyordu kalbini hızlandırması için. Gözleri kapanmıştı bir an için. Kendinden geçiyordu işin aslı. Uykusu vardı. Fakat uyumaması gerekiyordu. Burada olmazdı hayır. Hafifçe doğrularak omzunda yatan çocuğun başını çekmesine yardımcı oldu. Yüzünü ona doğru çevirdi. Boşta olan elini yavaşça, bir kuşu seviyor gibi Vladimir'in yanağına koydu. Birbirlerine fazlasıyla yakın duruyorlardı. Farklı bir konuya yönelmek için aklına gelen ilk cümleyi söyleyivermişti. "Seni arabamdan daha çok seviyorum Chivas." Söylediği cümlenin ardından hafifçe güldü. Meggy'nin arabasına aşırı değer verdiğini herkes bilirdi. Ve bu cümleyi kurması, karşıdaki için fazlasıyla iyi bir durumdu. Hayatında hiç bu kadar çok heyecanlandığını hatırlamıyordu. Gerçi şu an öğle yemeği olarak ne yediğini dahi hatırlamıyordu ya, neyse.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vladimir Chivas
Oxford I. Sınıf | Ticaret
 Oxford I. Sınıf | Ticaret
Vladimir Chivas


Mesaj Sayısı : 62

Burn Empty
MesajKonu: Geri: Burn   Burn Icon_minitimePtsi Şub. 06, 2012 9:10 pm

Beni arabasından daha çok seviyordu. Bunun farkındaydım ama onun dudaklarından dökülmesine özellikle ihtiyacım varmış, onu fark etmiştim. Bu lafı üzerine gerçekten gülümsemiştim hatta ilk kez böylesine içten gülümsemiştim. Arabasına ne kadar değer verdiğini herkes bilirdi. Şu ergen döneminde arabaya meraklı olan erkeklerden farklı değildi bu konuda. Öyle deli bir şoförki hatta bazen yarış bile yapıyoruz. Diğer bayan sürücülerden çok daha farklı. Dudaklarım kulaklarımla neredeyse birleşmişken konuyu dağıtmam gerekiyormuş gibi ben de ona cevap vermiştim.

- Desene aynı duyguları paylaşıyoruz.

Kendi arabasını sevdiği kadar benim arabama da merakı vardı. O da bir yerde haklıydı, Porsche'leri kim sevmez? Babam, Oxford tarafından kabul edildiğim gün, bu kadar pahalı bir araba almıştı. Yoksa kazandığı tüm parayı mezarına götürecek kadar cimri davranıyor bana. Ama sadece bana. O yatıp kalktığı karı kıza neredeyse servet döküyor. Açıkçası bu durumdan şikayetçi değilim. Aldığım para ile istediğim her şeyi yapabiliyorum. Fakat arabanın masrafları için aldığım parayı kendime harcasam şu an belki de dünyanın en bakımlı metroseksüeli olurdum.

- Eğer kafanı yarına kadar hatta belki sonraki güne kadar toparlarsan, belki de kapışabiliriz.

Hayatımda hiç bu kadar berbat bir şekilde kıvırmamıştım sanırım. Neyse ki Meggy benim kıvırmaya çalıştığımı anlamıyordu. Zaten bu kör kütük haliyle bir tek seks yapabilirdi. Fakat onu da kendisi yapmıyordu. Konuşması bile öyle güçtü şuan. Bu arada en başında onu büyülediğimi de söylemişti, değil mi?

- Bu arada, keşke seni ses kaydına alsaydım. Bunları yarın dinleyince ben neler demişim diyeceksin.

Hala burnunu burnumun ucuna değdirmiş bir şekilde duruyordu. Nefesimi içine çekiyor gibi bir hali vardı. Yanağımda duran eli de sıcacık ve şefkatliydi. Ben konuyu ne kadar çevirmeye çalışsam da konu bir şekilde çevrilmiyor ve bu aramızdaki elektrik son bulmuyordu. Gözlerini kapamıştı. Transa geçmiş gibi. Ben de gözlerimi kapayıp derince bir nefes aldım. Dudaklarındaki alkol kokusu ve o büyüleyici parfümü yine genzimi yakıp geçmişti. Oldukça yavaş bir şekilde hareket ederek kızın dudaklarını öpmüştüm. Buna karşı çıkmak isterse onu zorluyormuş gibi olmamak için elimden gelen tüm gayreti gösteriyordum. Fakat yine de yanlıştı...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Burn
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: c i t y . o f . w e s t m i n s t e r :: Soho :: Stringfollow-
Buraya geçin: