London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri uyumuyor.
Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 are you fucking kiddin' me?

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Evelyn C. Zamora
Cambridge I. Sınıf | Fransız Dili ve Edebiyatı
Cambridge I. Sınıf | Fransız Dili ve Edebiyatı
Evelyn C. Zamora


Mesaj Sayısı : 123

are you fucking kiddin' me? Empty
MesajKonu: are you fucking kiddin' me?   are you fucking kiddin' me? Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 4:52 am

are you fucking kiddin' me? IVF9i8twhQwkp
are you fucking kiddin' me? Scaled.php?server=59&filename=0315ben09 are you fucking kiddin' me? 223685_260611830618726_149278095085434_1120557_5693258_n
ALEX MCLAIN & EVIE ZAMORA


En son Evelyn C. Zamora tarafından Paz Şub. 05, 2012 1:24 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

are you fucking kiddin' me? Empty
MesajKonu: Geri: are you fucking kiddin' me?   are you fucking kiddin' me? Icon_minitimeCuma Şub. 03, 2012 9:42 pm

"Dur yeter, gıdıklanıyorum." Alex her kelimeyi duymasına karşın laf dinlemeden burnunu kızın kulakmemesine doğru kaldırdı tam boynuyla kulağının kesiştiği noktayı öptü. Kızın nefesinin titrek çıktığını fark ettiğinde gülümsemesi genişledi, aradaki mesafeyi kapatıp kızın dudaklarına dokundu, elleri az önce gezindiği boynunu kavradı yavaşça. Kızıl saçlı kadının kendisine bakan mavi gözlerinin yüzüne dönmesini bekledi, beklediği gibi kızın gözleri Alex'in dudaklarından kopup gözlerine kalktığında Alex birkaç saniye bekledikte sonra öpmek için dudaklarına uzandı. Kolları arasındaki kızın geri çekilmesiyle tüm planı suya düşmüştü. "Alex...Yapamam." dedi kız, tüm hal ve hareketleriyle aksini ima ediyor olmasına karşın. Alex'in kaşları çatılmıştı fakat bir şey söylemedi. Kız gözlerini kaçırdı, Alex'in elleri yer değiştirmemişti. "Biliyorsun, erkek arkadaşım var." Alex biliyordu, geceye başlama cümlesi bu olmuştu; erkek arkadaşım var. Erkek arkadaşı olması o ana gelene kadar hiç etkili olmamıştı. Kadınların bu huylarını sevmiyordu, karşılarındaki arzulu insana belli bir noktaya kadar istediği veriyor sonra aniden geri çekiliyorlardı. Filmin en güzel sahnesinde kanalı değiştirmek bir şeydi ve bundan zevk alıyorlardı da. "Anladım. Sadakat meselesi." Roch ile de böyle bir akşamları olmuştu, bu seferkinin aksine Alex Roch'un peşini bırakmamış, karşılıklı aşağılamaların sonunda kendilerini yatakta bulmuşlardı -kiminki olduğunu hatırlamıyordu gerçi. Kızı bir kere daha incelerken buna değmeyeceğini düşündü, artık hiçbiri değmiyordu. Ellerini kızın boynundan çekip geri adım attı. Kızın boyalı yüzünden kafa karışıklığı okunuyordu. "Tamam." Alex topuklarının üzerinde dönerken kız arkasından hala aynı ifadeyle bakmaktaydı. Fazladan hiçbir şey söylemedi, elleri cebinde, soğuk gecenin yattığı kaldırıma çıkarken kız olduğu yerde kalakalmıştı. "Israr etmeyecek misin?" diye seslendi arkasından. Alex yürümeye devam ederken göremeyeceğini bildiğinden sırıttı. "Hayır. Ben tecavüzcü değilim." Kız ile araları baya açılmıştı artık. Alex kızın erkek arkadaşının olmadığını biliyordu. Sevgilisi olan kimse dizinin bir karış üzerinde dar mavi bir elbise giyip barda tek başına kalmış kız rolünü oynamazdı. İlk geldiğinde söylediği söz sadece bir başlangıç cümlesiydi, sadece Alex'in ne kadar cesur olduğunu görmek istemişti. İkinci olarak erkek arkadaşı olan hiçbir kız kendisiyle konuşma girişiminde bulunan erkeğe ilgi göstermezdi. Vücut dili meselesi, saç ile oynamalar, uzun bakışmalar, hafif kahkahalar. Dizlerini birleştirerek oturmaktansa elbisenin boyuna aldırmayıp bacak bacak üstüne atmıştı. Hiçbir şekilde Alex'in büyüsüne kapılıp kendisine bu kadar yaklaşmasına izin vermiş olamazdı. Ve az önceki hatırlatma yalnızca ucuz kız olmadığını belirtmek için yapılmış bir uyarıydı -ki kesinlikle öyleydi. Ama Alex oyunu oynamak istemiyordu. Artık cinsellik içeren her şey onun için bir oyun haline gelmişti, satranç gibi. Birkaç hamle ve tüyo vardı, çoğu erkeğin aksine bir çoban matını hedeflemektense yavaş hareket eder, her kaleyi fethetmeye çalışırdı. O akşam oyunu bitirmek istememişti. Kız kendi kazdığı kuyuya düşmüştü ama en azından içtiklerinin parasını ödeyen biri olmuştu, ki bu Alex'in cebinde sağlam bir delik açılmasına sebep olmuştu. Baba parası yerken oyunu oynamak çok daha kolaydı.

Alex para sıkıntısına aldırmadan başka bir bara daldı ve ne kadar geçtiğini çözemediği bir süre birkaç bardak tekila devirdi. Son hatırladığı bardan kovuluyordu, adam kapatmak ile ilgili bir şeyler söylemişti. Alex paşalar gibi sözü dinleyip dışarı çıktı, evinin yolunu hatırlamıyordu bu yüzden önüne gelen bir taksiye binip adresi mırıldandı. Parasının son kuruşuna kadar almıştı taksici, yolda Alex hatırlamadığı bir şeyler hakkında konuşurken kafa sallama inceliğini göstermişti neyse ki. Alex oradan bir terapi ile ayrılırken yarım yamalak teşekkür etti ve taksinin kaybolmasını izledi. Sonunda evdeydi, kuzeninin evindeydi yani. Kuzenin miydi? O an Evie neyidi onu da hatırlamıyordu ki bu en iyi hallerinden biriydi. Kapıya yaslanıp anahtarı anahtar deliğine yerleştirmek için büyük çaba sarf ettikten sonra başarılı oldu. Kapı ansızın açılmış gibi sendeledikten sonra kapı kulbuna tutundu. Nedense o an bu komik gelmişti, kendi kendine kıpırdadı. Evin ışıkları yanıyordu, saat kaçtı ki? Koluna baktı saati anlamak için; Ona geliyordu. Lanet! Bar sahibi kendini kandırmıştı demek. Adi herif. Taksicinin de gece tarifesini açmamasının sebebi daha erken olması olmalıydı. Oysa onun iyi olduğunu düşünmüştü.

Ev ahalisine çaktırmadan üst katlara çıktı, zaten misafir sayılırdı bir de sarhoşken birine denk gelmek istemiyordu. Odasına girip sızma planları yaparken ışığın açık olduğu başka bir odayı fark etti; Evininki. Muhtemelen taksici ile yaşadığı terapi sebebiyle, Evie ile konuşmak istemişti. Geldiğinden beri Evie ile oturup adam gibi konuşabildikleri söylenemezdi. Biraz da alkolün etkisiyle Evie ile muhabbet edebilme düşüncesine karşı koyamadı. Gözlerini kapatıp hızla odaya daldı. "Çıplaksan söyle, çıplaksan söyle, çıplaksan söyle!" Odanın ortasında dururken Evie'nin odada olup olmadığını bile bilmediğini fark etti, gene de parmaklarını gözlerinden çekmedi. "Evie? Orada mısın? Ve çıplak mısın? Değilsen söyle. Giyiniksen de söyle ama başka bir şey söyle, kafam karışmasın." Orada olup olmadığını sorarken orada olmama ihtimaline karşın cevap beklemesinin saçmalığını düşünmeden sadece dikilmeye devam etti.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Evelyn C. Zamora
Cambridge I. Sınıf | Fransız Dili ve Edebiyatı
Cambridge I. Sınıf | Fransız Dili ve Edebiyatı
Evelyn C. Zamora


Mesaj Sayısı : 123

are you fucking kiddin' me? Empty
MesajKonu: Geri: are you fucking kiddin' me?   are you fucking kiddin' me? Icon_minitimeC.tesi Şub. 04, 2012 10:26 am

S*ktir. Küvetin içerisine daha önce hayatımda hiç küvet görmemiş gibi yayılıp, hindistan cevizi kokusu yayan köpükleri yüzeye eşit dağıtma çabasındayken ayağımla fark etmeden bir şampuan kutusunu düşürüyordum - Kİ harika refleks ve koordinasyon yeteneklerim sayesinde düşürdüğüm ayağımla yaptığım minik bir akrobatik hareketle her şey normale döndü. Köpükler beni sinir ediyor, sürekli saçma sapan yerlerde birikiyor mahrem yerlerimi açık bırakmayı tercih ediyorlar. Oysa ben filmlerdeki gibi her yanım, mümkünse ağzıma kadar gelen köpüklerle dolu bir küvet istiyordum. Doğrularak az önce devirmek üzere işkence çektirdiğim banyo jelini kavrayıp, etrafıma yarısını boşalttıktan sonra küçük bir çocuk gibi tepinerek jeli köpürtme çabasına girişiyorum. Lanet şey, çok güzel kokuyor. Etrafa biraz köpük ve su fırlatmış olabilirim, ama o zaman düzgün hazırlasaydınız küveti. Çok zor bir şey istemedik burada. Her neyse, sıcacık suyun içerisine rahatlamak için girdim ben, gerilmek için değil. Tekrar bütün kaslarımı yumuşatarak arkama yaslanıyorum. Arkadan gelen ruh okşayıcı müziğin notaları bedenime masaj yapıyormuş etkisi veriyor. Kendime ait bir banyo yaptırmayı akıl etmeme seviniyorum o saniye. Çünkü babam ve Sylvia'ya kalsa kattaki banyo herkese yetermiş, dalga geçtiklerini düşünmüştüm sadece bir saniye kadar. Sonra ikisinin de cevizden büyük beyinleri olmadığını hatırlayıp küfrederek malikanenin özenle çizilmiş planında, odamın bulunduğu yerin soluna odamla birleşik olduğu bariz olan dandik bir dikdörtgen çizmiştim. “Buraya kişisel banyo deniyor. KİŞİSEL. Sonra ikisi de o şaşkın balık gözlerini üzerime dikmiş ve arka arkaya neden planın içine ettiğimi, özel mimarın bunun için ne kadar çalıştığını dinlemiştim. Özellikle Sylvia ve o cırtlak ince sesinin oluşturduğu gereksiz gıcıklık cümlelerini hatırlamak bile istemiyorum. - Sen kendini prenses mi sanıyorsun? Burada benim kızım da var. (Umursadığın çok belli olan kızın, evet.) William kızına bir şeyler de, bu evi o yönetmiyor sonuçta. - Bunların hepsini gergin bir ton ve bariz bir beceriksizlikle söylediğinden ötürü ne ben ne de o William denen babam umursamadan ikili tartışmamıza devam etmiştik. Ama işte şimdi, her zamanki gibi yine haklı olduğumu kendi kendime kanıtladım. Üvey kızkardeşim Becks'le bir sorunum yok, hatta onu deli gibi severim. Annesinin aksine. Hatta birbirimizi daha küçüklükten itibaren tanıyıp, bu duruma düşseydik kesinlikle Sylvia'ya o filmlerdeki gibi üvey anneyi yok etme planları uygulardık, onun üvey annesi olmasa bile.
Düşüncelerimi bölen bir patırtıyla aniden gözlerimi açıyorum. Kimse benim odama böyle dalma cesaretini gösteremeyeceğinden bir anlık da olsa bir seri katilin gelip Maria, Sylvia ve babamı öldürüp benim odama çıktığı düşüncesini geçiriyorum aklımdan. VE BU ŞEKİLDEYİM. Tanrım, kesin önce tecavüze uğrayacağım sonra sadistik bir şekilde kesilip vefat edeceğim. Etrafıma bakıp silah potensiyeli yüksek olan bir eşya, bir şeyler aranıyorum, mesela havlu askısı. Evet, onu kullanabilirim ancak sökecek güce sahip olduğumu kim söyledi ki? S*ktir, kesin en kötü şekilde işkenceye uğrayıp öleceğim. Lütfen yakışıklı bir seri katil ol, çekici ol, kaslı ol ne biliyim. Kalp atışlarım hızlanıyor birden, buraya kimse böyle giremez, kesin kesin bir saldırıya uğradık. Kesin babam illegal işler çevirdi ve mafya peşimizde. Kızının çok çekici olduğunu duyup aileyi öldürüp kızı kaçırmaya geldiler. Kalp atışlarımın hızlandığı gerçeğini inkar edemiyorum, çünkü ölümden korkuyorum. Neden mi, yapmam gereken milyon tane şey var Tanrı aşkına. Daha ömrümün baharındayım, ölmeyi hak etmiyorum. Belki biraz ediyorumdur ama bu şekilde değil! Kahretsin, içimden bildiğim her türlü küfrü savuruyorum. İçeriden bir erkeğin mırıltıları gelirken küvetten çıkıp, alt bedenimi kurulayıp külodumu geçiriyorum ve sonra kapıyı hafifçe aralayıp kimin geldiğini ve neler olduğunu öğrenmeye çalıştığımda onu görüyor ve o anda söylediklerini işitiyorum. Saçlarımdan akan suyla külodumun arkası ıslanmış ve hafiften transparan olmuş olabilir, ah lanet su damlalarının bacaklarımdan aşağıya aktığını hissedebiliyorum. Aynı şekilde kapatmaya tenezzül etmediğim ön tarafımda parlar seviyede ıslak. "Evie? Orada mısın? Ve çıplak mısın? Değilsen söyle. Giyiniksen de söyle ama başka bir şey söyle, kafam karışmasın." Sinirle üzerimdekilerin farkında olmayan biri gibi, ya da üzerimde olmayanların, sağ kolumla göğüslerimi kapatarak direk odama dalıyorum. ALEX. Salak herif, ne işin var burada. Ödümü patlattın, gelmiş, burada, of! Bedenim yere sular akıtırken sinirli ve hızlı adımlarla ona doğru yaklaşarak arkasında duran odamın kapısını çarparak kapatıyorum. “ALEX!“ İrkiliyor aniden, elini gözlerinden çekiyor ve bu halde beklemediği kuzeninden irkilerek bir adım geriye sendeliyor. Korkusundan herhalde diye düşünüyorum. “Sence çıplak mıyım, bak bakalım? Sence uygun muyum, sence müsait miyim? KAPIYI ÇALMAK GİBİ BİR ŞEYLER DUYMUŞ OLABİLİR MİSİN? O sersefil hayatında.“ Sonra arkamı dönüp odamın perdelerini kapatıyorum, kuzen kuzendir seni her türlü görebilir. Her ne kadar önceden hiç beni bu vaziyette görmüş olmasa da, kuzen kuzendir dediğim gibi. Ancak komşuların görmesine izin veremem, sonra herkese yayarlar. Fotoğraflarımın telefondan telefona dolaşmasını istemem, yani güzel bir skandal olabilirdi ama işte, bazen bu kadar ucuz olmamak gerekir.

çokkısaoldufarkındayım,amailerleyenpostlardauzarbu.evie'yleuzunsürediryazmamıştım.sevgiler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

are you fucking kiddin' me? Empty
MesajKonu: Geri: are you fucking kiddin' me?   are you fucking kiddin' me? Icon_minitimeC.tesi Şub. 04, 2012 5:34 pm

Evie'nin ani atılımıyla gözlerine siper ettiği elini çekip geriledi, cevabın 'hayır odada değilim.' gibi bir şey olmasını bekliyordu. Ya da en azından giyinik olmasını. Evie'ye bakarken kaşları kalktı, dudakları büzüldü. Kesinlikle giyinik olmasını tercih ederdi, Evie'nin ziyadesiz kumaş parçasına sarınmış olmasından dolayı gerilmişti. Başka biri olsa çok farklı bir senaryo yaşanırdı elbet ama Alex kasıldığını ve huzursuzlaştığını hissetti. Evie öfkesini kusmuş, perdeleri kapıyordu. Alex bacağındaki ağırlığını değiştirdi, kendini savunmak için bir şeyler bulmaya çalışıyordu yarı mayışmış beyni. "Olabilir sen de, mesela, şey yapardın, yapsaydın yani, yapabilirdin ama yapmamışsın bir sonrakine yapabilirsin yani, kapını kapayabilirsin?" Evie'nin arkasına dönüp öfkeli bir bakış attığını görünce zihninde beliren matador olduğuna ve kırmızı bayrak salladığına dair bir görüntüyü izledikten sonra sırtını dikleştirip gevşek ifadesini derhal suratından sildi. "Ya da kapamazsın, kapamasan da olur, hangi kapı?" Evie her yere su damlatıyordu, Alex üzerinde yeterince kıyafet olmadığını tekrardan hatırlattı kendine. Biraz da yardımcı olma düşüncesiyle yanındaki kıyafetleri rasgele Evie'ye doğru atmaya çalıştı, ince kumaştan yapılma kıyafetler Evie'ye doğru süzüldü havada. "Giyin! Bu hoşuma gitmiyor, giyin!" Önceleri sadece iki parça buruşmuş gömlekten ibaret olan kıyafet-fırlatma-listesi Alex'in sayma kabiliyetini kaybetmesinden ötürü bir yığın etek ve elbise dahil etmişti kendisine. Hala kıyafet fırlattığını fark ettiği anda durup son attığını geri yakaladı ve aldığı yere geri bırakıp gevşekçe sırıttı, yaramazlığını ört bas etmeye çalışan çocuk gibiydi. Son bıraktığı kıyafeti güvendirmiş gibi okşadı Evie'ye bakarken. "Fazla geldi sanırım. Ehem, neyse sen giyin ben bakmıyorum. Ama giyin, üşürsün falan. Sonra o sular şeyden yere damlıyor--" Alex Evie'nin bacaklarını işaret ettiyse de 'bacak' kelimesini kullanamamıştı, biraz unutkanlıktan biraz da yakın gördüğü güzel kızların bacak sahibi olmaması gerektiğinden. Arkasını dönüp Evie'nin aynalı dolabı üzerine bıraktığı şeylerle ilgilenmeye başladı.

Böyle bir durumda Evie'yi yalnız bırakması gerektiğini söyleyen iç sesi akşam duyduğu ve aklından atamadığı şarkılar sebebiyle duyulmaz hale gelmişti. Alex defalarca kez ona dönüp 'Ne?' demiş ama onun konuşmaya başladığı aynı saniye dikkatini gereksiz bir objeyle meşgul etmişti. Hele o an elinin altındaki türlü envantere bakarken dikkati çoktan odayı kaybetmiş, iç sesleri bile konuşmayı kesmişti. Odaya Evie ile muhabbet etmek için geldiğini biliyordu. O an bunu hatırlayabilirse başka bir zaman, belki daha erken bir saatte gelip muhabbet etmeyi önerirdi. Ama hatırlamıyordu ve komşuya götürülüp ilgisiz bırakılmış bir çocuk gibi hissettiğinden elini masada duran şeylerde gezdirdi. Törpüyü gözlerinin hizasına getirdi, bunu Clem'in 'alet çantası' demeyi sevdiği makyaj malzemeleri arasında gördüğünü hatırlıyordu. Clem tırnaklarını törpüleyip düzeltmek için kullanıyordu bunu. "Vay. Bununla birini öldürebilirsin." Tırnak törpüleme olayında her zaman Alex'in içini ürperten bir nokta vardı, tırnaklarının törpülendiğini düşününce kara tahtaya sürten kadının çıkardığı sesleri duymuşçasına huylanıyordu. Parmağını törpünün üzerinde gezdirip yüzünü ekşittikten sonra öylesine bir yere bıraktı. Cam mavisi oje ikinci ilgisini çeken şey oldu, bölümü gereği boyalarla oynamaya alışıktı. Ojeyi alıp kapağını açtı, ağır kokunun koku duyusunu yaktığını hissetti. Kapağın ucunda fırça gibi bir şey vardı, fırçayı çıkarıp koklamaya çalıştığında burnunun ucunun küçük bir bölümü boyanmıştı. Silmek için burnunu sökercesine silmeye çalıştıysa da boya hava ile temas ettiği anda kuruyuvermişti. Alt tarafı bir çeşit boya düşüncesiyle kapağı kapattığı gibi geri koydu.
"Kapını açık bırakıp banyo yapmak nasıl bir fantezidir?" Evie'nin duyup duymadığını bilmiyordu ama içinden söylediğini düşünmüştü. Saç fırçasını eline alıp sırıttı, aklına küçük denizkızı filmi gelmişti, denizkızının saçlarını kaşıkla taradığı sahneyi canlandırdı kendi kendine. Evie'nin odası Harikalar Diyarı gibi geliyordu gözüne, bir sürü ilginç şey ile doluydu. Kız işi hiç bilmediği tonlarca şey bulabilirdi. Çoğuna Clem'den dolayı aşinaydı ama hiçbirini oturup incelemek için zamanını harcamamıştı. Kanında sıcak, mayhoş sıvı yol alırken her şey daha güzel gözüküyordu, yarı çıplak Evie hariç.

Yere düşürdüğü ne olduğunu kavrayamadığı şeyi, göz kalemiydi büyük ihtimal, yerden kaldırırken sandalyenin üzerinde başka bir şey ilgisini çekmişti; Leopar desenli kumaş parçası. Sutyeni sandalyeden alıp inceledi. Kuzeninin sutyeni olması ihtimalini garip bulmuştu, onun göğüsleri de olmamalıydı çünkü onun düşüncesine göre, bir süre inceledikten sonra maske gibi takmaya karar verdi, o an bu düşünce mantıklı gelmişti. Görüşü büyük beden süngerli kumaş ile kapandığında eblek bir ifadeyle sırıtıp kopçayı başının arkasında kapadı, alkollüyken kopça açıp kapamak CVsine yazabileceği türden bir yetenekti artık. Koca gözlü bir sinek gibi göründüğünü düşünüyordu. Zıplarcasına arkasına dönüp ellerini iki yana açtı. "Victoria's Secret, ben geliyorum!" Oryantal yaparcasına sağa sola sallandıktan sonra sutyeni parmağıyla kaldırayıp altından Evie'nin suratına baktı. "Buradan bakıldığında Victoria'nın öyle mühim bir sırrı yok gibi görünüyor."


ay öyle bir zamanda yazdım ki inanamazsın ama dayanamazdım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Evelyn C. Zamora
Cambridge I. Sınıf | Fransız Dili ve Edebiyatı
Cambridge I. Sınıf | Fransız Dili ve Edebiyatı
Evelyn C. Zamora


Mesaj Sayısı : 123

are you fucking kiddin' me? Empty
MesajKonu: Geri: are you fucking kiddin' me?   are you fucking kiddin' me? Icon_minitimeC.tesi Şub. 04, 2012 8:18 pm

Soldaki perdeyi kapattıktan sonra Alex'in tiksinmiş ifadesiyle karşı karşıya kalıyorum. NASIL tiksinebilirsin, tamam belki kuzenimsin ama şu an çok seksi göründüğümün farkındayım. Julien olsaydı bunu bana hissettirirdi ama bu ekşimiş surat ifadesi? Bu denli bir hakareti hak edecek ne yaptım acaba. “Sen de hiç seksi değilsin.“ Laf dalaşına girmiş küçük bir çocuğun ifadesindeyim. Gıcık şey. Şu surat ifadesini alıp g*tüne sokabilir, umrumda olmaz. YA SALAK. Hayır şu an çekicisin Evie. Hem de ERKEK olan birinin karşı koyamayacağı kadar çekicisin. Evet öyleyim, çekiciyim. Alex'in gay olma ihtimali olmasa da GAY. Bana ne. "Olabilir sen de, mesela, şey yapardın, yapsaydın yani, yapabilirdin ama yapmamışsın bir sonrakine yapabilirsin yani, kapını kapayabilirsin?" Bir de gelmiş kendisini savunuyor. Öfkem yüzüme yansımış olmalı ki ürküyor sonra. Ürksün zaten, mümkünse az önce çekeceğimi düşündüğüm her türlü işkenceyi çektireceğim ona. Görür o, önce korkutup sonra bakışlarıyla hakaret etmeyi. Resmen vücuduma hakaret. “Ooo, öyle mi Alex? Kapıyı kapatabilirmişim? Sarhoş kuzenimin eve girip üzerine bir de odama çıkıp beni seri katil düşünceleriyle tecavüz etme beklentisine sokacağını, bu genç yaşımda toprağa karışıp dünyayı kendimden mahrum bırakacağımı sandığım ve o sevgili kuzenimin hiç sormadan içeri dalacağını düşünemediğim için, GERÇEKTEN ÇOK ÖZÜR DİLERİM.“ Evet içinde bulunduğum durumu göz önünde bulundurursak ona ne kadar kızsam da ancak boynumun yukarısının olabileceği kadar sinirli olduğumu düşünecek. Doğal olarak göğüslerimle sinirimi de ifade edemem, ama şu halimle de ne kadar ciddi olabilirim ki? Son perdeyi de örtmek üzereyken üzerime yağan kıyafetler sonucu aniden Alex'e dönüyorum, o ise eline gelen her kumaş parçasını üzerime fırlatmaya devam ediyor. Hayır, hayır Chanel'i o şekilde tuta- “Napıyorsun gerzek kafalı! O BİR CHANEL. Ona öyle davranamazsın!“ Uçarak üzerime gelen Chanel ceketi süper kahraman edasıyla havada yakaladıktan sonra acı çeken bir evlat annesi gibi bakıyorum ona, bir yerine bir şey olmadı değil mi canım? Ceketi teselli ederken üzerime en az yirmi beş adet daha rastgele giysi yağıyor ve hala tek kolum göğsümü kapatacak şekilde su akıtıyorum burada. Gözünün önünde giyinmemi beklemediği ortadayken üzerime üzerime kıyafet yağdırması kadar saçma bir şey olmadığını düşünüyorum, kesinlikle aşırı sarhoş. Ayakta bile duramıyor zaten şapşal. "Fazla geldi sanırım. Ehem, neyse sen giyin ben bakmıyorum. Ama giyin, üşürsün falan. Sonra o sular şeyden yere damlıyor--" Bacaklarımdan, bacak deniyor onlara. Neyse en azından but falan demedi.
Chanel ceketimi özenle yatağa bıraktıktan sonra kafama fırlattığ üç bin beş yüz giysiden bir tane bol Julien tişörtü bulup arkamı dönerek üzerime geçiriyorum ve yerdeki kıyafetleri toparlamaya başlıyorum. Oysa makyaj masamdaki törpüyü eline almış sanki dünyanın en ilginç eşyasıymış gibi inceliyor. “Törpü o.“ Bu kısa bilgilendirme ona yeter. “Vay. Bununla birini öldürebilirsin.“ Diesel kotumu da katlayıp yatağa koyduktan sonra cevap veriyorum. “Mesela seni. Kimse fark etmez hem de.“ Sarhoşluğun getirdiği aşırı mimiklerinden biriyle beraber dehşet içerisinde aniden dönüyor ve bana bakıyor. Masum bir sırıtış takınıyorum. Sonra tekrar önüne dönüp yavaşça törpüyü bırakıyor. Dünyanın en ilginç eşyasından çok, dünyanın en tehlikeli silahıymış gibi. Ardından banyoya gidip saçıma sarmak ve bacaklarımı kurulamak için bir havlu alıyorum. Alex'in gurur kırıcı bakışlarına daha fazla katlanamayacağım için banyomda kurulanıyorum. Gerçekten o bakışları hayatım boyunca bir daha görmek istemiyorum yani o törpüyü cinayet aleti olarak kullanmama neden olabilecek türden bakışlardı. Kurulandığım havluyu kirli sepetine fırlatıp, başka bir havluyla saçımı sarıyorum. Banyodaki müziği kapatıyorum sonra, şu an havaya o kadar ters ki. Ve doğru düzgün giyecek bir şeylere ihtiyacım var. Mesela sutyen gibi. Sutyen giymezsem göğüslerimin sarkacağına dair sinir bozucu bir korkum var. Sutyensiz olduğum zaman bu gerçeği aklımdan çıkaramıyorum ne yazık ki. Banyomdan çıkıp tekrar odama girdiğimde Alex'in burnunun ucundaki mavi lekeye gülüyorum alay edercesine. “Burun ve tırnağı karıştırıyorsan, beyninle karıştırdığın yerlerini tahmin edemiyorum.“ Alex alınmış gibi hayalkırıklığı da barındıran bir bakış atıyor. Yürüyüp başucundaki telefonumdan mesaj falan gelmiş mi diye bakıyorum ama anlaşılan kimsenin beni düşünecek zamanı yokmuş. Kimse mi, KİMSE Mİ şu kıza bir mesaj atayım, bir arayayım, onu aramadan edemiyorum, hayatımın en önemli parçası, Evie olmasa ne yapardım demiyor? “Victoria's Secret, ben geliyorum!“ Ne... Yüzümü Alex'e döndüğümde karşılaştığım manzaraya kahkahalar atmadan edemiyorum, aslında böyle salak bir kuzenim olduğu için şanslı sayılırım değil mi? Hani, başka kimin kuzeni leoparlı sutyenini kafasına takıp dansöz bir sinek olur ve bunu Victoria's Secret'a bağlar mesela? "Buradan bakıldığında Victoria'nın öyle mühim bir sırrı yok gibi görünüyor." Gülüp yanına gidiyorum, o kopçayı bu kafayla bağlamış olmasına hayranlık duyarak kafasından çekerek çıkartıyorum. “Arkanı dön.“ Alkolun etkileriyle çabucak itaat ediyor ben de iki saniyede sutyenimi geçirip tişörtü tekrar giyiyorum. “Tamam, bacaklarımın bir kısmının açıkta olmasından İĞRENMİYORSUN FALAN DEĞİL Mİ?“ Kendisinin çıkaramayacağı belli olan o klasikleşmiş paltosunu çıkarıyorum sırtından. Karşı koymuyor ilginçtir ki. Ona dokunmamı bile istemez sanıyordum çünkü. O BAKIŞLARDAN SONRA.
“Ayakkabılarını çıkarmadın mı? Tanrım. Alex.“ Söylenecek söz bulsam söyleyeceğim ama yok. “Onları da benim çıkarmamı bekliyorsan, çok beklersin ve nolur söyle, ne yaptın, kötü bir şey yaptın mı, bir şeyden mi kaçıyordun, bir şey mi çaldın, biriyle mi dövüştün, HAYIR. YOKSA SAKIN BİRİNE Mİ TECAVÜZ ETTİN?“ Ağzımı şaşkınlıkla açarak bir adım geri çekiliyorum. O ise ben konuşurken eğilmeye tenezzül etmeden ayaklarıyla çıkarıp havaya doğru tekme atarak ayakkabılarını fırlatıyor. Bir tanesi pencereye şiddetli bir şekilde çarptıktan sonra yayık yayık gülüyor ve işaret edip “GÖRDÜN MÜ? Pencereye çarptı.“ diye geveleniyor. Aslında yatması gerek ama bu hali o kadar eğlenceli ki, bunu kaçırırsam kendimi suçlu hissedeceğim. Telefonuma gidip Clem'e bir mesaj atıyorum, durumu bildiren ve eğlenmek için fikir isteyen tarzda. O sırada kırmızı rujlarımdan birinin kapağını açmış üçüncü bir sutyen veya törpü vakası yaşıyor. Bkz. dünyanın en ilginç ve olağanüstü eşyası. Kafamı bu iflah olmaz şeklinde salladıktan sonra mesajı gönderiyorum ve telefonu yatağa atıyorum. Sekerek yere düşüyor, s*ktir. Neyse. Alex ruju önce eline sürmüş sonra dudaklarına götürürken kıkırdayıp “Müzik ister misin?“ diye soruyorum. Heyecanlanıyor ama sakin bir şekilde kafasını sallamakla yetiniyor. Gidip müzik çalara eğlenceli bir cd koyuyorum, o sırada o rujla neler yapıyor olduğunu aklıma bile getirmek istemiyorum bu arada. Ardından müzik duyulmaya başladığında Alex'in yanına gidip iki elinden tutuyorum ve salsaya benzer hareketler yapmaya başlıyorum, az önceki oryantal sinek dansına benziyor aslında. “Dans etmeyi seversin değil mi, hadi dans edelim.“ Başka şekilde yararlanamazdım bu halinden, odamdayken yapılabilecek en iyi şey bu yani, keşke birinde fikrini sorabilsem. Hani kime Alex Mclain odamda ve tamamen sarhoş, eğlenmek için ne yapmamı istersin diye sorsam bin tane madde sıralar. Onlardan biri de kesinlikle müzik açıp onunla dans et olmaz, yine de yavaş yavaş kalçalarını sallamaya başladığı an bu fikrimin az önceki bin maddelik listede ilk beşe kesinlikle girdiğini düşünüyorum. Belki eğlenceden sonra onu yatağa oturtup saçlarını tararım ve o da bu sırada bana dertlerini anlatır, ben de çözümler bulurum. Ne de olsa o da bir insan - inanması zor olsa da - ve, dinlenmeyi hak ediyor, başka bir insan tarafından. Aslında benim de insan olduğuma inanması zor, aynadan bakınca bana öyle gelmiyor yani. Telefonumdan mesaj sesi geliyor sonra. Danstan sonra kesinlikle Clem'in harika bir fikir yazdığına güvendiğim mesajını okuyacağım. Ah Alex, bebeğim, çok yanlış kapıya çattın. Daha doğrusu, çok yanlış kapıdan daldın. Evet, böylesi daha doğru.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

are you fucking kiddin' me? Empty
MesajKonu: Geri: are you fucking kiddin' me?   are you fucking kiddin' me? Icon_minitimeC.tesi Şub. 04, 2012 11:40 pm

Sutyen kafasından çekip çıkarılırken Alex Evie'yi takip etti. Kopçanın lastiği saçlarını arasından çıkarken canını yakmıştı, kaşları huysuz bir çocuk ifadesiyle çatıldı, saçlarının çekildiği yerleri ovdu. Evie'nin emir içeren cümlesine sorgulamadan itaat etti, karşı koymasını gerektirecek herhangi bir etken bulunmuyordu. Ayrıca Evie'nin giyiniyor olduğunu bilmek daha rahatlatıcıydı. Bacaklarıyla ilgili bir şeyden bahsetmişti paltosunu çıkarırken, Alex karşı koymadı, palto üzerinde dura dura ceset gibi ağırlaşmıştı, o sırada söylediği şeyi düşünüyor olmasa teşekkür bile edebilirdi. "Bacakların olması garip. Sanki bacakların olmalıymış ama olmamalıymış gibi. Sanki bacakların yerine metalden yapılma süspansiyonlu yapay bacak olmalıymış gibi! İnanılmaz olurdu!" Çizgi roman yaratıcılığının kendini göstermeye başladığı saatlerdi. Bir ara yine böyle içtiği bir günde kızın birine saatlerce Wonderwoman betimlemesi yapmış sonunda sıkılmış kızın ilgisini Wonderwoman'a benzediğini söyleyerek geri çekmişti - Küçüklüğünde çizgir oman okuyup da Wonderwomana aşık olmayan tek bir erkek çocuk bile olamazdı- Evie'nin yarı mekanik seksi bir çizgi roman karakteri olduğunu düşünürken yüzünde şapşal bir gülümseme ifadesi oluşmuştu. Evie o sıralarda bıkkın bir anne gibi ayakkabılarına bakmaktaydı. Alex onun bakışlarını takip edip ayakkabılarına onları ilk kez görüyormuş gibi baktı. Sahi ayakkabıları vardı. Niye ayakkabıları vardı ki? Evie ayakkabılarını çıkarmamakla ilgili şeyler söylüyordu. Alex alttan tatlı bir bakış attı ama Evie çıldırmış gibi büyün olası kıyamet senaryolarını sıralamıştı. Alex tecavüz lafını duyunca doğru duyup duymadığına emin olmak istercesine durakladı ve tüm odayı çınlatacak dev bir kahkaha patlattı. "Hayır sadece ayakkabılarımı çıkarmadım ama korkma, bunu çözeceğim." Ayakkabılarına doğru aşağı bakarken saçları şakaklarından aşağı sallandı. Başı dönüyordu, alnının sol kısmında batan bir sızı vardı. Aşağı bakmak suda yüzmek gibiydi, bir kütle içinde yerçekimini yenmiş gibi hissettiriyordu. Aşağı sarkan kollarını hissetmiyordu ama parmak uçları kanın orada toplandığını belli edercesine karıncalanmıştı. Ayakkabılarını çözmek için herhangi bir atılımda bulunmadı, gevşek bağcık uçları zaten yere dokunuyordu. Aklından geçen ilk hareketi farkında olmadan uyguladı, ayağından fırlayan ayakkabıların ikincisi büyük bir gürültüyle cama çarptığında ağzını yayarak güldü. "GÖRDÜN MÜ? Pencereye çarptı." Kelimeler her zamanki vurgulu yanlarını geride bırakmış, kendisi gibi sarhoş olmuşlardı sanki. Evie'nin yüzünde gizlenmeye çalışan bir gülümseme ifadesi geçti, Evie'den uçup cama çarpan ayakkabı hakkında beklediği ilgiyi örmeyince hazine kutusuna, aynalı bakım ürünlerinin yanına geri döndü. Kahverengi kapaklı bir şey geçmişti eline, ruja benziyordu ama ten rengindeydi. Parmağını krem rengi şeye sürdüğünde pudra rengine boyanmıştı parmak ucu. "Bunu nereye sürüyorlar acaba?" diye mırıldandı, Evie telefonuyla meşguldü hala. Alex farkında olmadan eline geçirdiği fondöteni alnına götürüp 'enayi' yazdı ve sırıttı. Çok ama çok açık renkliydi ama belli oluyordu. Fondöteni kapatmaya bile gerek görmeden attı, bu sefer ruju bulmuştu. Kan kırmızısı, göz alıcıydı. Alex sivri uçlu rujun yeni olduğunu bilmiyordu. Avucuna bir şeyler yazmaya çalışırken ruju kırdı, kırdığı parça masa yüzeyine düşmüştü. Aceleyle alıp ne yapması gerektiğini düşündü, sonuçta Evie'nin rujunu kırmıştı bu da telaşlanmak için güzel bir bahane gibi görünüyordu, ruju cebine atmayı düşündüyse de Evie'nin kendisine baktığını hissedip daha da korktu, avuçlarının ortasında ezip boyayı ellerinde ve dudaklarının üzerinde dağıttı. Masum bir bakirenin kanını sömürmüş aç bir vampire benzediğini düşünüyordu. Neyse ki Evie ruj meselesinin üzerinde durmamış, müzik isteyip istemediğini sormuştu. Alex sakince başını salladı, ondan yeni bir papara dinlemektense müziği tercih ederdi. Evie müzik çalara yürürken Alex ellerindeki ruju bulduğu kağıt mendillerin hepsine sürdü, kağıt mendil diye bir fuları da ziyan etmiş olabilirdi ama fuları dolap arkasına tıkarak sorunu sonraya sakladı. Evie arkasını döndüğünde Alex işini bitirmişti, tek unuttuğu suratındaki kocaman açılmış gözlerdi onları da kocaman bir sırıtmayla gizledi. Müzik yavaş yavaş artarken Alex dinlediği tanıdık şarkıyı çözmek için kulak kabartmıştı. Evie üzerine doğru yürürken ellerinden tutup şarkıyla hareket etmeye zorladı kendisini. Alex için dans etmek zor değildi, özellikle de içkiliyken. Parçanın hızlı bir ritmi vardı, kısa sürede kendini şarkıya göre hareket ederken buldu. Evie de fena değildi, Alex dans eden kuzenine bakarken kalçaları olduğunu da fark etti, kabul etmek istemeyeceği kadar düzgün kalçaları vardı. Ayakkabıları gibi Evie'nin kalçalarını sorguladı. Kalçaları olmamalıydı, Tanrı Aşkına, kuzeniydi o! Kuzen, kızkardeş, en iyi arkadaş, tüm bu kategorideki insanlar kız, kadın, her neyse, sayılmamalıydı. Çirkin ya da göze batmayan tipler olmalıydı, bununla ilgili bir kural yok muydu? Evie'nin güzel olduğunu düşünüyordu ki bu çok yanlıştı. Huzursuz edici derecede.

Şarkının en hareketli yerinde Alex ciddiyetini tamamiyle kaybedip yatay v yaptığı parmaklarını gözlerinin önünden geçirirken zıplaya zıplaya Evie'nin eşyalarını kurcalamaya başladı, dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyordu. Bir ayaktan ötekine zıplayarak geçerken mavi göz kalemini açıp göz kapaklarının üzerine kalın yatay bir çizgi boyadı. Sırtı Evie'ye dönük olduğundan yaptığı şeyi görmesinin imkanı yoktu. Aniden omzunun üzerinden dönüp Evie'ye döndüğünde ondan bir gülücük koparmayı başarabilmişti. David Bowie'ye benziyor muyum diye sorguladı kendi kendini. Zıplayarak alan araştırmasına devam etti. Bigudileri bulup parmaklarına geçirdi, isimlerini bile söylemeyi bilmiyordu. Tekno tipi müzik sevmemesine karşın mantıklı olmadığı zamanlarda kulağa güzel geldiğini kabul ediyordu. Mantığını büsbütün devre dışı bırakmaya kalksa tekno müzik severi olabilirdi. Parmakları tarakların ve cımbızların üzerinde gezdi, onca şeyin arasında turuncu paketi görünce dayanamayıp ona atıldı. Bunları Clem ile yaşarken banyo dolaplarında görüp duruyordu ama hiçbir zaman ne olduğunu sorgulamamıştı. Neye yaradıklarını bile bilmiyordu. Şarkının ritmiyle pakete striptiz yaptırıp pedi çıkardı. Aklına gelen ilk bir maske olduğuydu, kızların böyle şeyler kullandıklarını duymuştu suratlarındaki siyah noktalar için miydi neydi, Evie'ye sorma zahmeti bile duymadan gözlerinin üzerine yapıştırdı. Evie'nin odasında, Evie'nin malzemeleri arasında, Evie'nin pedlerinden birini suratına yapıştırmış kendi çapında dans ediyordu. Ellerini havaya kaldırıp indirirken "Yeeoo dediğinizi duyayım, yeeeyooo!"diyordu, şarkıcının şarkı arasında dediğini tekrar etmişti. Durup kendisini görmeyen Evie'ye doğru döndü, tahmini olarak hala orada durduğunu düşünüyordu. "Bu şeyin kaç saat suratımda durması gerekiyor? Ortalama olarak en azından?" diye sordu işaret parmağıyla suratını işaret edip. Evie'nin gerçekte nerede durduğunu bilmiyordu yani o an duvarla bile konuşuyor olabilirdi.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Evelyn C. Zamora
Cambridge I. Sınıf | Fransız Dili ve Edebiyatı
Cambridge I. Sınıf | Fransız Dili ve Edebiyatı
Evelyn C. Zamora


Mesaj Sayısı : 123

are you fucking kiddin' me? Empty
MesajKonu: Geri: are you fucking kiddin' me?   are you fucking kiddin' me? Icon_minitimePaz Şub. 05, 2012 8:20 am

“Harikasın Mclain!“ Ellerimi havaya kaldırıp sallıyorum müzik eşliğinde. David Guetta veya LMFAO tarzı bir şey çalıyor arka planda, kalçalarını sallamayı benden iyi beceriyor desem yalan olmaz. Hayır, yalan olur, Evie lütfen, bazen kendini çok küçük düşürüyorsun, HEM DE KENDİNE. Benliğime alaycı bir kahkaha fırlattıktan sonra kıvrak dans hareketlerine devam ediyoruz, Alex'in mutlu dansından kaçabileceğim birkaç saniye bulduğum anda telefonuma koşacağım ancak enerjisi o kadar fazla ki, beni de etkisi altına alıyor, her seferinde boşver telefonu diyip headbang yapmaya devam ediyorum. Yani, bunu Clem'e, Cleo'ya anlatacağım o dakikalar bile eğlenceli olacak. Şu anın tadını çıkarmalıyım ve Alex'i kullanmak değil de, Alex'i mutlu etmeliyim! Evet, bu daha doğru bir ifade olur. Mutlu etmeliyim çünkü o benim biricik kuzenim, hayatında böyle güzellikleri hak ediyor. Adlarını hatırlayamayacağı kızları becermek gibi bir mutluluktan söz etmiyorum doğal olarak, tamamen kendi benliğinde kaybolduğu ve mutluluğa farkında olmadan parmak ucuyla eriştiği o sarhoş saatlerinden bahsediyorum. Suyunu içirip uykuya dalmasını beklemektense, ne kadar farkında olmasa dahi biraz eğlenmek onun da hakkı. Sonuçta ona bebek muamelesi yapamam, o bir, genç yetişkin! Yarı yetişkin, yarı genç oluyor yani. Öyle bir şeyler. Her neyse. Alex buraya geldiğinden beri pek az görüştük aslında ve o, kuzenden öte sahip olduğum en iyi erkek arkadaş da oluyor. ERKEK OLAN ARKADAŞ. Başka anlamlara çekmeye gerek yok, kuzeniz, ensest ilişki fikirleri yaratmayın kafanızda. Belki Alex birkaç saniyeliğine de olsa yaratmıştır, çünkü sarhoş ve ne dediğini bilmediği kadar ne düşündüğünü de bilmiyor olmalı. Şahsen ben sarhoş olduğumda hayatınız boyunca yaşadığınız tüm duyguları uç seviyelerde ve kısa zaman dilimlerinde yaşayarak birkaç saat geçirdikten sonra elimde süt şişesiyle yatakta sersefil vaziyette uyuyakalıyorum. Evet, sarhoşluk maceralarımın hepsi genelde böyle gibi, gibi gibi. Arada beklenmedik aksiyonlar da eklenebiliyor tabi. Anlarsınız işte. Öyle. Aksiyonlar.
Dans ederken bir yandan da odamın tavanlarının kenarlarına döşenmiş küçük renkli ışıklar serisini açıyorum. Diskodaymış gibi yanıp sönerlerken de gidip büyük ışığı kapatıyorum, belki böyle daha çok havaya gireriz. Yine de başucumdaki odanın yarısını aydınlatma görevini üstlenen lambayı açık bırakıyorum, her ihtimale karşı. Alex'in kapaklanıp kafasını kırmasını istemem çünkü. Hastanesi var, dikişi var, azarı var. Tabi bir de Alex'in canının yanmasını istemem. Canım. Canım kuzenim bağımlıymış gibi her iki dans hareketinden sonra gidip eşyalarımı kurcalamaya devam ediyordu. Her seferinde eline geçirdiği eşyaya hayranlıkla, sonra şaşkınlıkla ve kafasından geçirdiği muhtemel senaryolardan sonra da ürpertiyle bakıp, sakince yerine koyuyordu. BAZILARINI. Bazılarını ise en küçük ayrıntısına, hatta lanet ATOMLARINA kadar incik cincik ederek her bir parçasında farklı bir hayali dünya keşfetme ihtimali varmış gibi sırıtıyordu. Makyaj masasına dönük yüzünü birkaç dakika sonra zıplayarak bana çevirdiğinde, BİR KEZ DAHA kahkahama hakim olamıyorum. Göz kaleminin içine s*çtı lanet olası velet, evet bunun için sinirliyim, çünkü o pahalı ve az bulunan bir renkti, göz boyası değil. Yani öyle ama değil işte. Onunla gözünü boyuyorsun, ama boyamıyorsun öyle yani çiziyor gibi daha çok, badana gibi değil. HER NEYSE İŞTE. Mavi (hatta tam olarak gün-batımında-okyanusun-altı renginde, ki o Maybelline'e özel bir renk tonudur) göz kalemini alıp kendisini bir savaşçıya benzer bir şekilde boyamıştı. Facepalm. (Bkz. avuç içiyle alnı kapatarak *döl israfısın* lafını ifade etme şekli) Neyin kafasında olduğunu gerçekten merak ediyorum, yani ben bile içtiğimde bu kadar uçuk şeyler, ki evet benim yaptığım tüm o aksiyonlar bundan az uçuk oluyor, yapmıyorum. Ardından bigudilerimi parmaklarına geçirip çakma Wolverine oluşunu izliyorum, gülerek gecenin ilerleyen saatlerine zemin hazırlayacak sözler geveliyorum. “Onların adı bigudi. BİGUDİ. Bİ-GU-Dİ. Denemek ister misin?“ Alex cevap vermek yerine az önce gördüğü tüm o hayranlık uyandırıcı eşyaların en harikuladesini bulmuş gibi bir şeye bakıyor, ama yine sırtını döndüğü için göremiyorum. Bu fırsattan istifade hızlı adımlarla yere düşen telefonumu alıp Clem'den gelen mesajı okuyorum. 'Çok ayıp, Kötü kuzen olma Evie. İnan, bir süre sonra sarhoş haliyle uğraşmak istemezsin. Bir kova çikolatalı dondurma ver ve sana her şeyini anlatırken birden sızıp kafasının dondurma kutusuna düşmesini bekle. Sonra bırak düştüğü yerde uyusun. Uyandırılırsa daha beter saçmalayabiliyor. Bol şans.' Çikolatalı dondurma, evet Maria'ya söylersem alır. İhtiyacım olacak gibi, bir de çilekli dondurmaya. O DA BENİM İÇİN. Nihahaha, kiloma koyayım bir kutu çilekli dondurma götürsem, HATTA Ben & Jerry's in çilekli cheesecake dondurması, ki onların kutuları ç*k kadar oluyor, o yüzden 2 kutu yerim. Başucumdaki ev telefonundan Maria'nın erişebileceği diğer ev telefonlarını çaldırıyorum, evet öyle bir özelliği var. İki saniye bekledikten sonra telefonu açıyor, lehçe aksanıyla bir şey mi istiyorum diye soruyor. “Evet, hem de acil, ACİL HEMEN DEMEK. İki adet Ben & Jerry's çikolatalı dondurma ve iki adet de YİNE Ben & Jerry's ama bu sefer çilekli cheesecake'li olanlarından. ANLADIN MI? Anladın. Anlamadıysan bir daha alırsın.“ Telefona öpücük atıp tekrar Alex'e odaklanıyım derken duyduklarım ve gördüklerim birleşerek şaşkınlıkla harmanlanmış bir kahkahayı meydana getiriyorlar. "Bu şeyin kaç saat suratımda durması gerekiyor? Ortalama olarak en azından?" İnanmıyorum, herif resmen pedimi yüzünün ortasına yapıştırmış sırıtıyor. Hayatımda bu kadar ahmak bir insan daha görmedim, kesinlikle hayır, ALEX MCLAIN şu an number one'sın bebeğim. Evet, hem de açık ara farkla. Kendimi bile bu kadar ahmak görmemiştim ya da kimse gördüğünü söylememişti. Ki bu kadar ahmak olduğum bir an varsa yanımda kimse yoktur ve ben bunu hatırlamayacak kadar da uçuyorumdur.
Korkutucu şaşkınlığımla neredeyse koşar adımlarla Alex'e yaklaşıp bir seferde pedi yüzünden çekiyorum ve havada sallayarak “Bu, BU MASKE DEĞİL. Ve inan ne olduğunu öğrenmek istemezsin. Bu, buna sadece OYUNCAK DEĞİL adını verelim tamam mı?“ Alex üzülerek dudaklarını büzdü, kafa salladıktan sonra belli belirsiz peki gibi bir kelime mırıldandı. İkimiz de dans etmekten ötürü aşırı yorulmuş vaziyetteydik ve yeni banyodan çıktığımı düşünürsek terlemek de istemiyordum. Saçlarım hala ıslaktı, neyse ki mevsim yaz ve büyük ihtimalle beş on dakikaya kuruyuverir. Alex'in bazen bana annemden kalan tek şey olduğunu düşünüyorum, her neyse. Anne konularına girmek olmaz şimdi, duygusallaşıp orta yere çökerek ağlamak istemiyorum böyle bir anda açıkçası. Evie Zamora başkalarının önünde ağlamaz. Böyle saçma bir prensibe sahibim, belki de saçma değildir. Ama yani niye ağlamayayım ki, benim ne farkım var? Birazcık daha harika olunca ağlamaman mı gerekiyor? Herkes üzülebilir. Dışarıdan tanrıça gibi gözüken insanlar da üzülebilir. Ben de üzülebilirim. FAKAT ŞU AN DEĞİL. Kesinlikle şu an değil. Alex'in oyun masası olan makyaj masamdan az önce bıraktığı bigudileri alıp, müziği kısıyorum, biraz daha yavaş bir parça mesela, ya da aksine! Daha kızsal, Britney Spears mesela, ya da Madonna. Hayır Britney Spears'ın 1999'dan kalma albümünü koyuyorum, bu sefer hoparlörlerden Baby One More Time'ın sesi yükseliyor ve az önceki tepkimden ötürü kırılmış gözüken Alex'in yanına giderek, teselli edercesine sırtını okşuyorum. “Hadi gel, saçlarını bigudileyelim. Ve belli ki bir şeyler anlatmak istiyorsun, çikolatalı dondurman gelecek, içini rahat et ve biricik kuzenine her şeyini anlat.“ Alex'in gözlerindeki parıltıyı gördüğüm anda ben de seviniyorum. Aniden gülümsüyor, büyük ihtimalle çikolatalı dondurmanın etkisi, Maria çabuk alıp gelse de bir an önce yesek aslında. “Hadi geel.“ diyerek ve elimle destekleyerek iki kişilik yatağıma bağdaş kurdurtuyorum ona. Sonra ben de arkasına geçip aynı şekilde bacaklarımı çarprazlıyorum ve bigudilerle beraber aldığım fırçayla uzun, kahverengi ve şaşırtırıcı derecede bakımlı saçlarını taramaya başlıyorum. “Ee, ne oldu anlat bakalım. Yoksa dondurman gelmeden konuşmaz mısın?“ Omzunun arkasından öne eğilerek aramızda birkaç santim olduğunu fark ederek de - ne yazık ki - dudaklarımı bu sefer ben büzerek üzülmüş gibi yapıyorum. Elinin tersiyle kafamı itiyor. “B*k kafalı.“ diyorum sonra, kafama vurulmasından hiç hoşlanmam. Saçlarını daha sert taramaya başlıyorum sinirle, birden eliyle saçını tutarak “AH! Acıttın!“ diye bağırıyor, “Tamam… Özür dilerim, bir daha olmayacak.“ Özrümden sonra bu sefer ninni yumuşaklığında ve kafasını severek taramaya devam ediyorum saçlarını. O sırada konuşmuyor, belli ki dondurmasını istiyor. Hadi Maria, yapabilirsin.
bazendehayatımıyazarımmesela.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

are you fucking kiddin' me? Empty
MesajKonu: Geri: are you fucking kiddin' me?   are you fucking kiddin' me? Icon_minitimePtsi Şub. 06, 2012 4:02 pm

Evie gözüne taktığı şeyin maske olmadığını söylüyordu ama Alex reklamlarda bu tip şeyleri görmüştü, hani şu kadınların suratların abartılı sular atıp kendinden geçmiş gülümsemeler attığı, suya düşen meyve dilimlerin iştah kabarttığı reklamlarda. Ağızlarına burunlarına bir şey yapıştırıyor ya da suratlarına bir şeyler sürüyorlardı. Alex Clem'in banyodan suratında bembeyaz bir yüz maskesiyle çıktığını çok iyi hatırlıyordu, bir 'hıa' sesi eşliğinde geri çekilmiş latince şeytan kovma duası mırıldanmıştı. Kızların bu tip şeyleri gerçekten evdekileri korkutmak için yaptığından da şüpheleniyordu, banyo kapısının arkasına gizlenip en doğru zamanda çıkmayı beklediklerine emindi. Clem o gün Alex'e aptalmış gibi bakıp durumuna gülmek istediğini ama gülerse maskesini çatlatacağını söyleyerek uzaklaşmıştı. Alex o günden sonra bir hafta mayonez yiyememişti. Evie pedi suratından çekip sallarken yeni fırçasını yemekle meşguldü. Bir şeylerle oynayıp eğleniyorken her defasında Evie'nin gelip ebeveynlik taslaması hoş değildi. Zaten midesi bulanıyor başı dönüyordu bir de Evie'nin söylediklerine alkol yüzünden beyninin en kullanılmaz ücra köşelerine kaçmış anlamlar aramak kolay değildi. Küçük bir çocuk gibi, zaten kendini küçük bir çocuk gibi hissediyordu, başını öne eğip salladı anladığını işaret edercesine. "Ama benim maskemdi o." dedi yarım ağız, laf olsun diye söylenmiş, iç sesin olmadı gereken sesli bir monologdan ibaretti. Pedin yapışkan yüzü harcadığı göz kaleminin bir kısmını suratından sökmüş, gözlerinin üzerine çizdiği mavi çizgiyi bozmuştu. Dudaklarının çevresi yüzünün büyük bir bölümünü kaplayan ruj ile kaplıydı hala. Boyasını kol yeniyle silmeye çalışan palyaçolar gibi görünüyordu. Alex için kalem kalemden ibaretti, göz kalemi, boya kalemi, tükenmez kalem, hepsi tek şeye yarardı; çizmeye. Bu yüzden Evie'nin bir yerlere saçılmış göz kalemi yüzlük pastel boya seti gibi gözüküyordu. Onlara yeniden el atması gerektiğini hatırlattı kendine. Hatırlatma uygulamaya geçmişti ama farkında bile değildi elindeki göz kalemini çevirirken. İsterse rahatlıkla makyaj yapabileceğini biliyordu. Sayılı yerleri boyayarak yapabileceğin çocuklar için hazırlanmış resim setleri gibiydi makyaj yapmak, yüzünü belli parçalara ayırıyor ve kağıdına, bu tenin oluyordu, göre boyamak. Yüzü boyamak bir kağıttan zordu ama daha beter pütürlü kağıtlar biliyordu. Aynada boyadan karışmış bakarken nasıl bir kız olacağını düşündü makyaj yapma durumunda. Çirkin ama ikna edici olabilirdi. Başka bir şey daha vardı, aynada gördüğü kendi yüzü. Boyaların altında aralık gözkapaklarının altında beyaz bir denizin ortasında içindeki hüznü yeterince iyi gizleyemeyen iki koyu renkli küre bulunuyordu. Alkolün getirdiği geçici efkar fokurdayan bir su gibi yükseldi, dudakları büküldü, gözlerini bile kırpmadan kendini inceliyordu. Böyle ne kadar yaşayabilirim ki, diye düşündü. Çok hasta bir adamın yüzüne bakmaktaydı. Yüzüne bakmayı kesmeden elindeki kalemin kapağını açtı ve kırmızı dudak kalemini alnına doğru götürdü. Kalem soğuk ucuyla alnına dokunduğunda hala gözbebeklerine odaklanmıştı, kendi yaptığından başka bir şey yapmasını beklercesine. Kalem hareket etti, şimşek desenini tamamladığında sırıttı. Bu kadardı. Alex Mclain'in sarhoşken dikkatini bir konuda toplamasının imkansız olduğunun bir kanıtı daha. Siyah göz kalemiyle hızlı bir şekilde gözlerinin etrafına daireler çizip ortalarını birleştirdi ve kendini Harry Potter ilan etti. Göz kalemleri çok eğlenceli şeylerdi. Hüzün, gözbebekleri, yansıma, hiçbiri kalmamıştı geriye. Sadece Clem'in de Harry Potter olduğunu görebilmesi düşüncesiyle kalmıştı. Evie'nin üzerine doğru geldiğini görüp hemen surat astı, gene kendisine kızmak için geldiğini düşünmüştü. Evie hep kendisine kızıyordu, bu hiç eğlenceli değildi. Göz kalemiyle ilgili yeni bir şikayet duymayı beklerken çikolatalı dondurma, aradaki o küçük detay, Alex'in heyecanla sırıtmasına sebep oldu. Çikolatayı severdi ama her zaman yiyemiyordu. Konu çikolatalı dondurma olunca aynı şey değildi, çatlayana kadar çikolatalı dondurma yiyebilirdi zira çikolatalı dondurma soğuk olduğundan içini baymıyordu. Bir gün çikolataya alerjisi olduğunu öğrenirse hayatı kararacaktı. Evie'nin komutuyla yalpalayarak takip etti. Yatağa bağdaş kurmuş Evie'nin saçlarını taramasına izin veriyordu gözlerini kapatmış, kocaman bir gülümsemeyle beraber. Kendini kedileri Vişne gibi hissetti, Vişne taranmaya başladığı saniyede mırıldanmaya başlardı. Onun aksine Votka küfür edercesine gırtlaktan sesler çıkarır, yardım çağırıyor gibi miyavlamaya başlardı. Alex mırlayabilme mırlar kafasını Evie'nin bacaklarına sürterdi. Kafasını Evie'nin bacaklarına sürtme fikriyle gözleri kocaman açıldı, biri kendisini duyabilecekmiş gibi etrafını kolaçan etti. Mümkünse Evie'nin bacaklarının olmadığı senaryoya geri dönmek istiyordu. Bir de dondurma istiyordu, dondurma neredeydi? Dondurma demişti Evie, dondurma dediğine kesinlikle emindi, dondurma gelmeden konuşmayacaktı. Ayrıca Evie'nin dizleri neden bu kadar yumuşaktı? İnsanların dizlerinin yumuşak olması çok yanlış. Evie'nin aklına başka gecelerin başka kadınlarını getirmesi de çok yanlıştı, çaktırmadan Evie'den uzaklaştı. Evie'nin hareketleri, darbeleri demek daha doğru olurdu, sertleşmişti, Alex canının yandığını söyleyene kadar Evie kim bilir kafasından geçen ne düşüncelerle Alex'i tarağıyla dövmüştü. Özür dilerken Alex yine somurttu, dondurmasının gelmesi gerektiğini düşünüyordu, gelse iyi olacaktı. Tarak kafa derisine dokunurken yine içinden mırladı.

Kapının açılması ile tarağı Evie'yi unutup fırladı. Yatak örtüsü bacağına dolandığından tökezlemişti, yerde emeklercesine yürüdükten sonra örtüden kurtulup Maria'ye atladı. "Benim!" Çikolatalı dondurmayı aldığı gibi şaşkın bakan kadına gözlerini kısıp çirkef bir bakış attı, dondurmasını getirmemiş de çalmış gibi. Yatağın üzerine atladı, gerçek anlamda atlayıp sekmişti, bu sırada telefonu cebinden kurtulup onunla beraber yatağın üzerine atladıysa da umurunda değildi. Başını bağdaş kurmuş Evie'nin bacaklarına yasladı, bacakları mı vardı mühim değil çikoaltalı dondurma gelmişti,Dondurmanın kapağını açıp kaşığı çıkardığı gibi koca bir parçayı bademciklerini düşünmeden ağzına atıverdi. Brain freeze yaşadı ama alkolün etkisiyle beyni zaten allak bullaktı. Dişleri sızlarken memnuniyetle inledi, kaşığını tekrar dondurmasına sapladı. Gözü Evie'yi görmüyor, dudaklarındaki rujun tadının dondurmaya karışmasına aldırmıyordu. Zamanı unutup sessizce dondurmasını yemeye devam etti Evie'nin dondurmasının altından akan soğuk bir su damlası tam göz çukuruna düşene kadar. "Giiit!" Dondurma kutusunun altına vurup dondurmanın havalanmasına ve yere düşüp erimiş çilekli dondurmanın bir bölümünün yavaşça halıya dökülmesine sebep oldu. Umurunda bile olmamıştı, düşen Evie'nin dondurmasıydı, kendisininki değil. Kendisininki çok güzeldi, içinde çikolata parçaları vardı.


*Pek ilerletmedim. Alex'e istediğini sorabilir Evie, dondurmayla mest olmuş durumda her şeyi cevaplar. Bir de yüz maskesi yapsana Alex'in suratındakileri silip asdfghjk.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Evelyn C. Zamora
Cambridge I. Sınıf | Fransız Dili ve Edebiyatı
Cambridge I. Sınıf | Fransız Dili ve Edebiyatı
Evelyn C. Zamora


Mesaj Sayısı : 123

are you fucking kiddin' me? Empty
MesajKonu: Geri: are you fucking kiddin' me?   are you fucking kiddin' me? Icon_minitimeSalı Şub. 07, 2012 4:21 pm

Maria'nın odaya dalmasıyla deliye dönen, ki zaten önceden de deli gibi davranan Alex, (aslında yani düşünün bu sanırım double deli bir Alex oluyor) ışıkhızında kadının ellerindeki dondurmalara saldırıp vahşi bir hayvan bakışıyla Maria'yı ürkütüyor. Maria dondurma işinden kurtulmanın verdiği rahatlıkla beraber kapıyı kapatarak kayboluyor ve Alex'in bu sefer gerçekten hayvanımsı diyeceğim bir şekilde yatağa zıplamasıyla beraber uçan telefonu neyse ki süs yastıklarından birinin üzerine iniş yapıyor. Bense bu sırada kafasını bacaklarıma koymuş Alex'in elime tutuşturduğu ve sanki kendisininki dondurma ve benimkisi kusmukmuş gibi attığı bakışa maruz kalan dondurmamı yiyorum. Zevkle ağzıma attığım her kaşıkta o kuru çilek parçasının lezzeti yayılıyor ve kurabiyeye benzer pürüzlü tadımlık cheesecake parçalarıyla birleşip ağzımda bir şölen yaratıyor. Ah tanrım, şu dünyada evleneceğim üç adam var, biri Julien diğer ikisi de Ben & Jerry. Önüme şu dondurmayı durmadan koyacaklarını söyleseler ömür boyu köleleri olmayı kabul edebilirim aslında. Tam hayallerimin derinliklerinde kaybolmuşken elimden uçan dondurma kutumun görüntüsüyle dehşete kapılarak “YAAAAAA!“ diye isyan ediyorum, lanet olası Alex. Küçük sıçan, dondurmam… Ah sana kıyamam, yerlerde… Sinirle Alex'in kafasını kucağımdan iterek yatağa bırakıyorum ve dondurma kutusunu yerden alıp komidinin üzerine koyuyorum. Yenemez hale gelmiş, sanki bir hazineyi az önce denize geri atmış gibi. Çok üzücü, dramatik, romantik bir filmin ağlatıcı sahnelerinden daha duygusal. Notebook'un öpüşme sahnesinden daha göz doldurucu bir senaryo. Alex Mclain'in senaristliği de anca bu kadar olur zaten. SALAK. Ancak sarhoş olduğu ve çocuk gibi davrandığı aklıma geliyor ve intikamımı sakince almaya karar veriyorum, neyse ki Maria'dan ikişer adet dondurma istemiştim, diğeri hala sapasağlam duruyor ve kesinlikle onu Alex'in yanında yemeyeceğim. Aynı sahneyi bir kez daha yaşarsam depresyona girebilirim çünkü ve kimse Evie Zamora'yı depresyonda, hatta rehabilitasyonda görmek istemez. Aslında ne biliyor musun? Hepsi ister. Bir Lindsay Lohan, Britney Spears gibi olur. Hepsi bayık bakışlarım ve göz altı morluklarımın olduğu kaçak çekilmiş fotoğrafları birbirlerine göstererek neden rehabilitasyona başladığımın senaryolarını uydururlar. Her şey bittiğinde ve okula geri döndüğümde, her zamanki gibi ama bu sefer daha meraklı bakışları üzerimde dolaşırken adımı fısıldarlar birbirlerine. Tanrım, çok eğlenceli olurdu. Her birine farklı bir hikaye anlatırdım ve asla hangisinin doğru olduğunu bilemezlerdi. Her neyse, Alex'in ani atağından ve minik kalp krizimden sonra sakin intikamımı almaya başlamanın zamanının geldiğini düşünüyorum.
Alex'in yüzünde birbirine girmiş David Bowie çizgileri, mavi kalem kalıntıları, kırmızı rujun yarattığı paylaço (hayır daha çok Joker) etkisi ve tabi ki dandik Harry Potter gözlüğü ve yara izini silmemiz gerektiğini düşünüyorum. Dondurmayı komidine koyduktan sonra makyaj masama gidip önce iki tane, sonra yetmeyeceğini düşünerek dört tane makyaj temizleme mendili ve minik çekmeceden bir yüz maskesi alarak, tekrar yatağa bağdaş kuruyorum, Alex'in kafasını da mini trajedimizden önceki pozisyonunda kucağıma koyuyorum. Bu sefer yüzü direk bana bakacak şekilde. Elindeki dondurmasını bırakmasını istemem üçüncü dünya savaşına yol açabileceği için dondurmasına karışmadan ilk mendille alnındakileri, sonra iki ve üçüncü mendille gözlerini, sonuncusuyla da ağzını siliyorum. Hala rujun kırmızılığı duruyor ama az önceki halinden bin kat daha iyi. “Aaa, Alex. İnanamıyorum, gözeneklerine bak, yanardağ ağzı gibiler. Sana maske yapmalıyız, pürüzsüz ve canlı bir cilt için.“ Söylediklerimi takmadığını biliyorum ama böyle davranmak hoşuma gidiyor. İnsanlara patronluk taslamak gibimsi hareketler hani. Maskenin ambalajını açıyorum ve alnından başlayarak pastel yeşili tonundaki maskeyi gözleri ve ağzı hariç tüm yüzüne yayıyorum. Dondurmasıyla ağız çevresindekilerin içine etse de, sandığımdan daha iyi oluyor. Bigudilere başlamadan önce maskenin kurumasını beklerken saçlarını elimle okşayarak konuşmaya başlıyorum. “Dondurmanı da aldın. Hadi artık anlat bana. Neden içtin canım benim? Biri mi üzdü seni, biri bir şey mi yaptı canım Alex'ime?“ Alex önce sanki bende umut görmüş gibi bir bakıyor sonra dondurmasına gömülüyor ve birkaç saniye sonra cevap vermeye tenezzül ediyor. Okşadığım saçları nedeniyle biraz yumuşamış ve karnı sevilen bir köpek gibi yarı kendinden geçmiş bir hali var ancak uykulu da denmeyecek kadar parıltı dolu gözlere sahip hala. Aslında düşünüyorum da kuzenim tanıdığım çoğu erkekten çok daha yakışıklı ve ilginçtir ama çekici de. Yani belki kuzenim olmasaydı şu an başka bir durumda olurduk, aman tanrım ne diyorum böyle. Kuzeniz biz, başka bir durumda olamayız. Her ne kadar çekici olsa bile şu haline bak, dondurmasından başka hiçbir şeyi sevemez gibi bir hali var, Eyfel kulesiyle evlenen kadın gibi gelecekte belki o da çikolatalı dondurmayla evlenen adam olarak tanınacak. Olsun yine de, kendim için demiyorum ama, bu haliyle bile şirin ve yakışıklı o. Keşke Clementine'la baştan bu kadar dost moduna girmeselerdi. Alex'e arada sırada söylüyorum evet ama Clem'e sıklıkla çıkmalarını hatta evlenip çocuk yapmalarını falan ne kadar istediğimi dile getiriyorum. Her seferinde geçiştirerek saçmaladığımı söylüyor, yine de pes etmeyeceğim. Aslında kararsızım, Adam da çok yakışıyor ona. Ama Alex'le de o kadar tatlılar ki. Evlendikleri zaman evlerine gidip onlara patronluk taslamak istiyorum ve Julien'le benim harika evliliğimizin nasıl geçtiğini anlatmak, evliliğin nasıl bir şey olduğu hakkında zırvalamak, çocuk işine ne zaman başlayacaklarını sormak istiyorum hatta. O kadar geniş bir hayalgücüm, hayalgücümün genişliği kadar da inancım var. Ancak Adam ne haltla girdiyse Clem'in hayatına, kafamı çok karıştırıyor. Yani o da olabilir evleneceği kişi. Tanrı aşkına neler düşünmeye başladım. Konuşurken Alex dondurmasını bitiriyor ve elimle kontrol ettiğimde maskesinin kurumuş olduğunu görüyorum. Fakat konuşmaya o kadar dalmış ki susturup, rahat pozisyonundan oynatmaya gönlüm el vermiyor. Of Alex, sanırım sahip olduğum en iyi arkadaşlardan biri, çünkü yanında kendimi sorgulamadan mutlu hissettiğim pek az insandan biri.
Ben de pek ilerletemedim ama bence yeteri kadar ilerlettim, buradan sonra Alex'in sorunları geliyor şlkfjsdf.
bu da alex'in heri potır hali:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

are you fucking kiddin' me? Empty
MesajKonu: Geri: are you fucking kiddin' me?   are you fucking kiddin' me? Icon_minitimeÇarş. Şub. 08, 2012 4:47 pm

Alex, kafasını kucağından iten Evie'nin ne garezi olduğunu anlayamamıştı, yatağa başını geri koyarken Clem'in defalarca kez yatarak dondurma yememe tembihini boşvererek çikolata parçasını çiğnedi. Evie'nin yatağı inanılmaz derecede yumuşaktı, adeta sahibi kucaklıyordu. Bitmek üzere olan dondurma kabını ters çevirip dilini çıkardı ve erimiş çikolatalı dondurma dibinin ağzına akmasına izin verdi, en azından büyük bir bölümünü yiyebilmeyi başarmıştı, geri kalansa yatak örtüsü üzerinde lekeler bırakmış, çarşafın dalmaçyalı kürkü gibi görünmesine sebep olmuştu. Yüzünü elinden geldiğince çikolatalı dondurma kabına sokup kenarları da yaladıktan sonra kutuyu gevşekçe yere attı. Suratı enkaz gibi görünüyordu, çikolatalı dondurma, ruj, kalem izleri. Enkaz gibi de hissediyordu üstelik. Dondurmayı fazla hızlı yemişti şimdi de tüm soğuğun midesini etkilediğini hissedebiliyordu. Midesindeki sızıya aldırmayıp öteki kutu dondurmasına atıldı. Evie'nin yaklaşmakta olduğunu yatağın titreşiminden anlamıştı ama yeni açılmış dondurmanın sert yüzeyine sapladığı kaşığı çok daha ilgi çekiciydi. Alex'i çikolatalı dondurma kadar ilgilendiren çok az şey vardı hayatta, bir barda otururken dondurma kamyonu geçtiğini görse muhtemelen dışarı atılır, kendisiyle beraber koşturan çocukları ite kaka en ön sıraya geçer ve ev yapımı dondurmasını zevkle yerdi. Lisedeyken bu konuda birçok bel altı şakaya tabi tutulmuştu -hey, liseli erkekler acımasız ve kabadır- gene de bırakamıyordu. Keyfini getirebilecek çok az şey vardı, bunlardan biri de çikolata parçalı, bitter olursa çok daha iyi, dondurma idi. Çok mutsuz olduğu zamanlar bir kutu aile boy çikolatalı dondurma alır, üzerine bir yorgan çekip içinde bulunduğu durumu en melankolik anlatan klasik filmleri defalarca kez izlerdi. The Notebook filmini kaç defa izlediğini bilmiyordu bile. Ve evet, bu konuda da çoğunlukla alay konusuydu.
Evie gelip başını kaldırdı ve kucağına geri koydu. Başının bu kadar hareket etmesi iyi değildi, midesini bulandırıyor, dengesini bozuyor ve dondurmanın da sebep olabileceğini düşündüğü baş ağrısını arttırıyordu. Tüm neşeli ruh haline rağmen Alex hala kör kütük sarhoştu, barın tekinde sızabilecek kadar. Alkolün sebep olduğu bütün belirtileri de hissediyordu sadece o an ilgisini çeken daha fazla şey vardı. Evie'nin yüzü mesela. Tam karşısındaydı. Niye ki? Suratına bir şeyler indi, derisini kazımak istercesine yüzünde gezindi ama Alex bir şey demedi, temizlendiği için memnundu. Sabah kalkıp aynada ne hale geldiğini görmeyecek, yanındaki hiç tanımadığı kıza adını sormayacaktı. Güzel bir geceydi. Yüzünü boyamış, dondurmasını yiyordu. Evie'nin yanında olmak tahmininden daha hoş bir şeydi, başını belaya sokmadan eğlenebildiği nadir zamanlar. Gene de Evie dondurmayı yemesine engel olmamak için ellerini biraz çekmeliydi. Ağzını silerken özellikle rahatsız olmuştu ama Evie'nin ruj ile ilgili sorular sormasından korkarak sesini çıkarmadı, sonuçta silmekte olduğu yeni alınmış kırmızı rujun yarısından fazlasıydı ve kim bilir kimin markasıydı, Evie bu tip şeylere fazla takardı, markalara yani. Evie tepesinde dikilirken onunla çok az göz teması kurdu, çikolatalı dondurmasının köşesinde bir yerde büyük bir çikolata parçası görmüştü ve onu istiyordu. Evie bir şeyler söylüyordu, yanardağ, gözenek falan. Suratında küçük yanardağları olduğunu ve bir gün sivilcesini sıkarken bütün kafasıyla beraber patlayacağını düşünüp sırıttı. Gerçi sivilcesini sıkmazdı ve Tanrıya şükür, sivilce evresini çoğu ergene göre çok daha hafif yaşamıştı geçmiş dönemlerde.
Evie'nin ellerinde parmaklarına takıp dolandığı şeyleri gördü, adını bilmiyordu ama televizyonda denk geldiği kadarıyla saça takılan bir şey olduğunu biliyordu, bir Brezilya dizisinde dizinin huysuz kaynanası Bayan Rodrigez'in bunlardan takıp dolandığını gördüğünden beri bigudileri hep kötü kadınlara yakıştırmıştı. Evie saçlarını okşarken mest olmuştu, Evie'nin bilmediği şey Alex'in saç okşama işini tahrik edici buluyor olmasıydı. Evie yerine başkası olsaydı iş çok farklı bir boyutlara varırdı. Bir şeyin ambalajının yırtıldığını duydu, soğukluk yüzüne yayıldı. Maske gibi bir şey dediğini hatırladı Evie'nin, Clem'i o gece korkunç gösteren şeylerden yapıyor olmalıydı. Soğuk yüzüne iyi gelmişti, gerçi biraz kaşındırıyordu. Evie tatlı bir ses tonuyla ne olduğunu sorduğunda gözlerini kaldırıp onu ilk defa görüyormuş gibi baktı. Ses tonu ikna etmedeki en önemli faktör olmuştu ve tabii ki dondurma, onun da payı büyüktü. İnce parmakları düğümlerden birini çözerken Alex kendini kapatmayı bıraktı, karşısındakinin Evie olduğunu görüyordu ama Clem'e duyduğu güvene benzer bir şey hissediyordu. Tekrar dondurmaya döndü, aklındaki son tereddüt kırıntıları da kaybolmuştu. "Canım sıkılıyor, hiçbir şey beni eğlendirmiyor." diye başladı, plastik kaşığını dondurmaya saplıyordu. Evie ile konuşuyor olabilirdi ama o an ona sorarsanız kendi kendine konuştuğunu söyleyecekti. Dalgınca dondurmadan başka bir yere bakmadan devam etti. "Amerika'yı özledim ama orayı sevmiyorum. Burayı seviyorum ama sevmiyorum da. İnsanları çok garip, farklı bir sürü şey var. Cleo burada ve ben onu düşünmeden edemiyorum. Her yerde olabilir, bir gün metroya binebilir onu yanımda görebilirim. O zaman ne yapacağım? Birini bulmuştur, mutlaka bulmuştur. Hayatına devam ediyor olmalı. Bütün bunlar onun yüzünden oldu, kimseye değer veremiyorum ve bu iğrenç bir şey. Benimle olmak isteyecek zeki, güzel ve sevilesi bir kız bulsam bile öyle bir geçmişim var ki benden kaçacaktır, eminim. Cleo beni zaten hiç sevmedi ki, ne beklentisindeyim, niye böyle biri oldum bilmiyorum. Ama onu görebilecek olmak aynı zamanda beni mutlu da ediyor, anlatabiliyor muyum? Beni paramparça ama mutlu edecek. Hoş değil." Aralıksız konuşuyordu, konuştuklarının bir kısmı sesli söylemeyi planladığı bir kısmı da içinden söylediğini sandığı kelimelerden oluşuyordu. "Clem de benimle ilgilenmiyor, kendine arkadaşlar edinmiş, ikinci planda kaldığımı hissediyorum. Beni seviyor ama eskisi kadar değil ya da bilmiyorum garip bir yanı var sanki. Çocukluk yaptığımı düşünmesin diye bir şey de diyemiyorum. Cleo'dan sonra ona sığınmam bencilce, onun da hayatına girerek yaşamını tüketiyorum. Bir gün beni bırakıp yaşamasına devam etmesi gerecek ve ben tek başıma kalmak istemediğimden peşinden gelip duruyorum. Ben hayatında olduğum sürece bütün ilişkilerini sabote edeceğim, elimde değil. Buraya gelmemeliydim. Birkaç aydan sonra sadece tatillerde birbirlerine mesaj atan tiplere dönebilirdik ve bu onun için en iyisi olurdu. Ben hariç herkesin yaşamı devam ediyor, anlamam gereken nokta bu. Ben yaşamıyorum bile." Dondurması biterken nefes almak için bir an durdu, ağzı doluyken bile konuşmuştu. "Sonum o geceki bardan bulduğu kız tarafından duvar kenarında ölüme terk edilmek, şanslıysam en azından gitmeden önce 911'i arayabilecek birini bulurum. Yalnız ve mutsuz öleceğim. Kutlama şeklinde cenazemi yaparlar. Beyaz çiçekler ve takım elbiseli insanlar olur." Son boş kutuyu da yere atıp elindeki plastik kaşıkla attığı kutuyu işaret etti. "Ölürsem kesinlikle cenazemde Ben&Jerry çikolatalı dondurmalarından dağıttıracağım." Ağzındaki son lokmanın da erimesini beklerken başnı tekrar Evie'nin kucağına koydu ve az önce nefes almadan konuşmamış gibi sakince. "Eee n'aber?" dedi. Ona göre az önce söylediklerinin hiçbirini söylememişti.Bütün bunları Evie'ye söylemek, ne kadar da saçmaydı! Hayatta yapmış olamazdı.
Çikolatalı dondurmayı bitirdiğini hatırlayıp kaşığı odanın ortasına doğru fırlattı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Evelyn C. Zamora
Cambridge I. Sınıf | Fransız Dili ve Edebiyatı
Cambridge I. Sınıf | Fransız Dili ve Edebiyatı
Evelyn C. Zamora


Mesaj Sayısı : 123

are you fucking kiddin' me? Empty
MesajKonu: Geri: are you fucking kiddin' me?   are you fucking kiddin' me? Icon_minitimeC.tesi Şub. 11, 2012 9:30 pm

Yüzündeki maske kurudu ama anlatmaya öyle bir daldı ki ona dur diyemiyorum. Tek yapabildiğim anlattıklarını dinleyerek bir çözüm yolu bulma amacıyla beynimi zorlamak. Çünkü bir çözüme ihtiyacı var, hayatı tamamen birbirine girmiş halde. Her ne kadar şapşal olsa da o benim kuzenim ve daha ötesi en iyi iki-üç arkadaşımdan biri, ona değer veriyorum, fazlasıyla. Bu yüzden ne kadar aptallık yaparsa yapsın her zaman onu dinleyecek birine ihtiyacı var, olduğunu biliyorum. Sözcükler çikolatalı dudaklarından dökülürken saçlarını okşamaya devam ediyorum, anlayışlı bir anne gibi. Anlayış belki de onun uzak kaldığı kavramlardan biri. Ona anlayış gösteren bir tek Clem var galiba, ben de bazen sinirlerime hakim olamıyorum çünkü. Amacım onu kırmak değil, sadece kendime hakim olamıyorum, benim de sinir sorunlarım olduğunu söylüyor bazıları. Ancak konu burada ben değilim, Alex. Dondurmasını bitirdiği için üzgün gibi, aslında yüzüne vuran hüznün çok daha derin bir anlamı olduğunu biliyordum ve şimdi bunları teker teker dışarıya dökerken Alex'in kalbinin derinliklerinde neler beslediğini öğrenmenin etkisiyle hem şaşırıyor hem de, ona sahip çıkmak istiyorum. Ki bunu Clem zaten yapıyor, merak ettiğim neden Clem'e gitmek yerine bana geldiği, diye düşünürken Clem'e de getiriyor lafı. Tanrım, dert çeşmesi gibi. Her şeyi bitirdiğinde bana masum bir bakış atıyor en sonunda, anlattığı süre boyunca gözleri tavandaki bir noktaya sabitlenmişti. Naber sorusunu ciddiye alacağımı sanıyorsan çok yanılıyorsun Alex. “Her şeyden önce, seni mutlu eden bir dondurman var ve mutlu olduğun zaman bunu anlayamazsın. Bir şey gelip moralini bozduğunda mutsuzluğu hissedersin. İnsanlar mutluluklarını hissetmezler Alex, bu yüzden hep mutsuz olduklarını düşünürler.“ Gerçekten mi dediğini hissediyorum içinden, gülümsüyorum sonra. Bu kadar edebi olabildiğim anlar pek nadirdir. “İngiltere'ye alışırsın, buraya sonradan gelen kimse sevmez zaten ilk haftasından. Zamanla alışacaksın, zamanla güzel taraflarını göreceksin ve hatta keşfedeceksin, yani doğma büyüme buralı olduğum için bilemem tabi,“ gülüyorum. “Ama lisede Amerika'daya gittiğimde böyle olmuştu, önce insanlarını çok ukala, özenti bulmuştum. Sonra her şey düzeldi. Yani şu an bir psikolog ya da anne gibi konuştuğumun farkındayım, TAMAM, evet mantıklı da konuşabilirim, öyle bakma. Cleo'ya gelirsek, hiçbir tek taraflı aşk - ki bence şimdilik öyle olduğunu düşünsen de çift taraflı olma ihtimali var - sonsuza kadar sürmez. Ben yaşamıştım, YİNE BEN EVET, asla bitmeyecek sanmıştım, asla son bulmayacak sürekli beynimde dolaşacak, her alkol yudumumda ve her sigaralı nefesimde onun yüzünü göreceğim sanmıştım. Biraz uzun sürdü ama 1,5 sene sonra her şey bitti, her şey anlamsızlaştı ve ondan nefret bile etmiyordum, o bir hiçti benim için. Anladın mı? Şimdi acıtsa da sonra geçiyor ve bence Clem'in sana gösterdiği anlayışı sen de ona göstermelisin. Onun da senin haricinde bir hayatı var biliyorsun, RADA falan ama dahil olamayacağın, ilgilenmemen gerektiği anlamına da gelmez.“ Gözlerini benden çevirip Audrey Hepburn çerçevesine dikiyor bu sefer. Aklından milyonlarca düşüncenin aktığını hissedebiliyorum, belli oluyor çünkü. İki saniye içerisinde bu kadar duygusallaşacığımızı düşünmezdim, yine de böyle şeyler olabilir. Hayatta her şey olabilir, EDEBİYİM, VAR MI? Sadece günlüğüme edebi olacağım diye bir kural yok ya. “Ve sen yaşanabilecek en iyi şekilde yaşıyorsun Alex. Kedilerin var, seni seviyorlar. Clem de öyle. BİR KERE BANA SAHİPSİN SEN. Evet. Cleo da zamanla geçecek, herkes böyle şeyler yaşar. Bu boşluk hissin geçecek, İngiltere'ye yeni geldiğin için, bir hafta geçsin bak, o boşluk buharlaşacak. Boşluk buharlaşamaz evet haklısın, kimyaya aykırı vs vs her neyse dediğim şu ki ölsen sevinecek tek bir insan bile düşünemiyorum, şu dünyadaki kızlarla yatıp bir daha aramayan tek herif de sen değilsin, kızlar bu kadar da sorun etmiyorlar o herifleri, sandığın kadar.“ İmalı bir bakış atıyor. Çakal dermiş gibi böyle. Gülüyorum yine. “NE? Sadece erkekler mi aramaz sanıyorsun? Son soruna da cevap veriyim Mclainciğim, canım. İyiyim, çünkü sen yanımdasın. Senden naber?“ Derin bir nefes alıyorum, saçlarını bigudilemeye başlıyorum. Maskeyi sonra temizlerim, sorunu yok gibi gözüküyor zaten. Parlak, yumuşak saçlarından bir tutamı alıp bigudilerden birine sarıyorum. Belki Evie için çok ciddi bir konuşma oldu evet, ancak böyle bir durumu esprilerim ve bencil düşüncelerimle idare edemezdim. Ki idare etmek de istemiyorum, gerçekten Alex'in güldüğünü, içinden geldiğini, hayattan zevk aldığını ve yanımda olduğu için mutlu olmasını istiyorum. Hak ediyor. Kaç kızla kaç kere ne yaptığı umrumda bile değil, aramıyorsa sorun o kızlardadır. Alex Mclain, benim kuzenim, dünyada bir kızın sahip olabileceği en mükemmel, kusursuz, harika insan. İster sevgilisi olarak, ister arkadaşı, ister kuzeni.
çok çok kısa oldu evet ama konuşma bölümündeyiz diye böyle. alex cevap vermedikçe gerisini yazamam ya ondan. hıhım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

are you fucking kiddin' me? Empty
MesajKonu: Geri: are you fucking kiddin' me?   are you fucking kiddin' me? Icon_minitimePerş. Şub. 16, 2012 7:46 pm

Alex Evie'yi dinlerken kuzeninin ilk kez kendisiyle bu kadar samimi ve içten konuştuğunu hissediyordu. Dediklerinin hepsi doruydu ve Alex doğru olduklarını biliyordu ama bunları kabullenmek kolay değildi. İngiltere'ye hiç alışamayacakmış gibi geliyordu öncelikle. Bir Amerika'lıydı, insanlar bunu hatırlatmaya devam ettikçe öyle hissetmeye devam edecekti. Doğrusu Amerika'lı olmak bir problem değildi, problem Amerika'daki hayatını rezil etmiş olmasıydı. Orada kayıp bir Amerika'lı, buradaysa Amerika'lı bir yabancıydı ve hangisinin daha kötü olduğuna karar veremiyordu. Temiz bir sayfa açma kararını unutalı çok olmuştu. Aynı kişi olmaya devam ediyordu. Gittiği yerde bir virüsten farksızdı, insanlara yaklaşıyor, onların zamanlarını çalıyor, kendini olabildiğince kötü temsil ettikten sonra ait oldukları yaşamlara geri bırakıyordu. Yaptığı yeni bir sayfa açmak değildi, daha çok yayılmaktı. Amerika'da işi bitmiş de şimdi Avrupa'ya açılmış gibi. Yardıma ihtiyacı vardı, bunu kabullendiği anda yardımcı olabilecek bir psikologa, psikiyatriste gitmeye karar verdi.

Tek sorun yabancı bir ülkede olmak da değildi, Cleo da vardı. Onu hiç görmemiş olsa da aklında defalarca kez karşılaştıklarını kurmuştu. Milyonlarca, milyonlarca farklı senaryo yaratmıştı. Hepsi kötü bitiyordu çünkü o balo akşamından sonra Cleo ile ilgili iyi biten hiçbir anısı yoktu. Tek bir şey kesindi; Cleo'yu gördüğü anda, hatta o saniyede uzaklaşacaktı. Onunla konuşmazsa aklında kuracağı bir şey de olmazdı. Hem yürüyüp gitmek ne kadar zor olabilirdi ki? Evie kendisinden örnek veriyordu. Dinlemeye istekli olacak kadar sarhoş olmasa kafasına yastık bastırıp ölüyormuş numarası yapardı. İlgisiz bir hıyar olduğundan değildi, sadece kendi hayatına bile çekidüzen veremeyen biri olarak elinden hiçbir şey gelmiyordu. Bunun için kızlar yok muydu? Onların önsezisi her zaman erkeklerden daha kuvvetli olduğundan birbirlerinin ilişkileri hakkında yorumları onlar yapmalıydı. Bir erkek ile bu tip konuları konuşmak uygun düşmüyordu ama dinlemeye gönüllü sarhoş erkek kuzen mükemmeldi. Şimdi acıtsa da sonra geçiyor... Evet Alex lise yıllarında da aynı şeyi düşünmüştü. Geçecekse artık bir an önce geçmeliydi, Cleo'yu görüp hayatının onsuz çok daha güzel olduğunu suratına vurmak istiyordu. Clem'in lafı geçtiğinde gözlerini Evie'den ayırıp duvardaki çerçeveye dikti, Audrey Hepburn resmi sola doğru kayıyordu, dünya ile birlikte dönüyordu sanki. Sabit bir noktaya bakmak mide bulandırmaya başladığından gözlerini resim üzerinde gezdirip düşüncelerine gömüldü. Clem ile ilgili her şey güvensizdi. Clem'in İngiltere'ye gleceğini öğrendiği andan beri bir şeyleri eski yerine oturtamıyordu. Aylarca ayrı zaman geçirmişlerdi, Tanrı Aşkına. Clem'in onsuzluğa alışmış olması gerekiyordu. Dünyası değişmiş olan oydu ne de olsa, Alex yine aynı evde, yine aynı çevreyle yaşamıştı. Clem'in farkındalık yaşamasından korkuyordu asıl. Gün gelecek Clem Alex'in hayatı önünde duran koca bir taş parçası olduğunu görecekti. O zamana doğru çekiliyorlardı mısırdaki kum bataklıklarından birine kapılmışçasına. Clem'in özgürlük arayışına girmesi ve Alex'i başından savmasına çok yoktu. Bu günün geleceğini hep düşünmüştü ama uzak bir zaman dilimine ertelemişti hep. Clem'in de geçici olacağı düşüncesi ile kafa yormak istememişti. Şimdiyse her an Clem ona gelip bir daha yüzünü görmek istemediğini söyleyebilecekmiş gibi geliyordu. Cleo ne demişti? 'Ve gidiyorum keşke o her zaman hayalimde canlandırdığım Alex McLain olarak kalsaydın.' Hafızasına kazınmış sözleri ses çıkarmadan tekrar ederken dudakları kıpırdadı. Clem de aynı şeyi söyleyebilirdi. Clem'in sesini aynı şeyleri söylerken duyabiliyordu bile. Uçurumun kenarında durmak gibiydi, düşebilirdi, düşmeyebilirdi de. Bir şey yapmazsa düşeceği kesindi. Olduğu şey için kendisinden nefret ediyordu. Evie'nin moral veren cümlelerine rağmen reddedemediği pesimist yanı aklına garip garip düşünceler sokuyordu. Kediler, en azından onlar vardı. Onlar da saatlerce uzaktaydı! Agh, en azından Evie'nin söylediği bir şeye inanıyordu; Evie vardı. Evie ona kötü bir şey gelmesine izin vermezdi ya da mutsuz olmasına sebep olabilecek bir şey yapmazdı, değil mi? Ona güveniyordu. Evet Evie'e güvenebilirmiş gibi geliyordu. Evie kızların kendileriyle yatıp aramayan erkeklere düşündüğü kadar sinir olmadığını söylediğinde kaşlarını kaldırıp Evie'ye bir bakış attı. Gerçekten mi Evie, gerçekten mi? O zaman çıldırıp beni ateşe vermeye çalışan kıza ne diyeceksin? Ama zaten onun deli olduğunu hatırladı, eski sevgilisinin bir kedi olduğunu söylemişti, dişi bir kedi. Zeki kızlar arasından seçim yapmadığı için de başına dert alıyor olabilirdi. Evie'ye arsız bir bakış attı, Evie'nin savunduğu şeyleri savunen tek kız tipi aynı kefede olduğu kız tipiydi. Kızlar genelde daha zalim oluyordu, zaten ya duygusal aşık olabiliyorlardı ya da gaddar sadist tipler. Kuzeniyle sadist gaddar olduğu için gurur bile duyuyordu aslında. Evie'nin parmakları yine saçlarında gezinirken Alex sola doğru dönüp yattı. "Tüm sergilediğin tavırlara rağmen göründüğün kadar duygusuz değilsin galiba Evie. Bir kalbin olabileceğine inanmaya başlıyorum." Uykusu ağır bastırınca son kelimeleri gevşekçe çıkmıştı. Sızmak üzereydi, kaslarının gevşediğini, beyninin ağırlaştığını hissediyordu. Göz kapakları açılmamak için inat ediyordu resmen. "Ve bacakların yumuşacık." Uygunsuz yorumu gayet masumane söylenmişti, gerçekten de Evie'nin bacaklarının yumuşaklığı uykusunu arttıran etkenlerden biriydi. Elinin birini çenesinin altına koydu, maskenin bozulup bozulmaması umurunda değildi, maskenin varlığını bile unutmuştu. "İyi geceler Evie." diye mırıldandıktan sonra ekledi. "Sana da iyi geceler Clem." Karanlık tarafından yutulurken bakım ürünlerinin kokusu daldığını fark etmediği rüyaya karıştı.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
are you fucking kiddin' me?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: c i t y . o f . w e s t m i n s t e r :: Mayfair-
Buraya geçin: