London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri uyumuyor.
Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 Yardım Meleği

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Llesenia Carreño Martinéz
Cambridge I. Sınıf | Politik Bilimler
Cambridge I. Sınıf | Politik Bilimler
Llesenia Carreño Martinéz


Mesaj Sayısı : 156
Nerden : Kolombiya.

Yardım Meleği Empty
MesajKonu: Yardım Meleği   Yardım Meleği Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 11:54 am

Yardım Meleği 2bzz1xYardım Meleği 2c001

Üstüne hipopotam oturmuş gibi hissediyordu gecenin sonunda. Hatırladığı tek tük şeylerden biriydi bu. Esmer bir barmenle dudakları kızarıncaya dek öpüştüğünü, kaç şat atabileceği konusunda bahse tutuşan geç adamları ve birkaç kez canı çıkana dek kustuğunu hatırlıyordu. Şimdi ise bir banliyö evinin çıkış kapısında alkol kokan kıyafetleri ve her iki topuğu da farklı yerlerinde kırılmış çizmeleriyle, sırtı duvara dayalı yatıyordu. Ellerine baktı, biraz yukarı kaydırdı gözlerini. Kollarının iç kısımlarında iki farklı telefon numarası vardı. Bunu normalde kızlar yapardı. Llesenia da hep yapardı. Her bar macerasından sonra, yani haftada en az dört gün, telefonları susmak bilmezdi. Normal şartlarda Londra’daki genç erkeklerin yarısında telefon numarası olmalıydı. Her seferinde aynı adamları bulup, tekrar tekrar kollarına numara yazmıyorsa. Sarhoşken oldukça zevkli biriydi. Bir kere bile tipsiz, kıllı ya da kısa erkeklere numarasını verip buluşmak zorunda kalmamıştı. Ama ilgisini çekmiyordu işte hiçbiri. Yakışıklı da olsa, seksi de olsa, tüm Londra onun peşinde bile olsa ilgisini çekmiyordu. İlk şehre geldiğinde yaşamıştı bunu. Çocuğa hakaretler yağdırarak reddettikten sonra lisesini en popüler kişilerinden olduğunu öğrenmişti. Bununla da gurur duyardı. Hipopotam tüm gece kafasını kemirmiş gibi de bir ağrı hissediyordu. Elini başına götürüp sanki bir işe yarayacakmış gibi ovalamaya başladı. Ayağa kalkmaya çalıştı ama sokak ona kocaman bir çelme taktı ve kırık topuklarının üstünde iki tur dönüp yüzükoyun yere düştü. Altında mini etek olmasa gün boyu burada öylece yatabilirdi ama hava biraz daha aydınlanmaya başladığında oğlanların tepesinde dikileceğinin farkındaydı. Saçları sırılsıklam olmuş, ensesine yapışmıştı. Ter değildi. Saçlarını kokladı tahmin ettiği gibi iğrenç bir şey de değildi belli ki uyuduğu sırada biri yüzüne su dökmüştü ayılması için. Yardım etmeye kalkmadığına sevinmişti. Tanımadığı birinin yardımını istemiyordu. Doğruldu, tekrar sırtını duvara dayadı. Saçlarını başının tepesinde birbirlerine dolayarak topuz yaptı ve soluklandı. Evden çıkmış, taksiye binmiş, bara gitmiş sonra… Sonra ilk önce bir kadeh şarap içmişti. Gerisi yoktu. Bu kadar çabuk sarhoş olması imkansızdı demek ki öncesini de hatırlamıyordu. Düşünceler iğrenç bir sebze çorbası rengini alıp beyninin içinde dönmeye başladılar. Kahverengi tuğla duvardan sırtını ayırıp yoldan geçen insanları incelemeye başladı. Pembe elbiseli orta yaşlı bir kadın. İçine giydiği korse fazlasıyla belliydi. Kocası aldatıyor diye düşündü. Hem de genç bir sarışınla. Bu düşünce onu güldürmüştü. Kocası sarışın bir fıstıkla yatakta oynaşırken karısı akşam ne yemek yapacağını düşünerek yemek programı izliyordu. Kadına bakıp seslı bir kahkaha attı ve yeşilli sarılı bulamaç gayzer gibi ağzından püskürüp yola yayıldı. Küfretmeye başlayıp duvara tutunarak ayağa kalktı. Bir taksi bulursa şanslıydı. Daha doğrusu onu alıp da arabayı yıkatmadan başka bir müşteri alamayacağının farkında olmayan salak bir taksici bulamazdı. Ayakkabılarını çıkartıp oracıkta bıraktı. Başı dönüyor, bir sağa bir sola yalpalıyordu Birkaç metrede bir durup öğürüyor ardından dik yürümeye çalışıp yere düşüyordu. Sonunda pes edip bir sokak lambasının altına oturdu. “Bok gibisin Llesenia.” Diye bağırdı kendine.


En son Llesenia Carreño tarafından Perş. Şub. 02, 2012 1:00 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Chanelle Fitzgerald
Cambridge I. Sınıf | Felsefe
Cambridge I. Sınıf | Felsefe
Chanelle Fitzgerald


Mesaj Sayısı : 72

Yardım Meleği Empty
MesajKonu: Geri: Yardım Meleği   Yardım Meleği Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 12:52 pm

    Hareketli bir gecenin sonunda eve gitmek üzere yola koyulmuştu Chanelle. Gece boyunca arkadaşlarıyla masalarında alkol eksik olmamıştı ancak kendini kötü hissetmiyordu genç kız. Bünyesi alkole oldukça dayanıklıydı ve bundan oldukça memnundu. Kafası bulanmamıştı, zihni açıktı, midesinde dışarı çıkmak üzere birikmiş sıvı kütlesi yoktu. Kaldırım kenarlarında sızıp kalmış gençleri görüyordu. Hepsine karşı içinde bir merhamet yükselmeye başlamıştı. Tanrı aşkına, eğer dayanamıyorlarsa ne diye bu kadar içiyorlardı ki! Chanelle hiç böyle bir sorunla karşılaşmamıştı. Çok içerdi, ancak kötüleşmeye başladığı zaman bırakırdı ve bu denli çaresiz hiç kalmamıştı. Çünkü bu halde olmayı inanılmaz bir zayıflık ve muhtaçlık olarak algılıyordu. O, böylesine çaresiz olmamalıydı. O anda tek sorunu yüksek platform topuklu ayakkabısıydı. Gece boyunca yer yer ayakta durmanın, yer yer dans etmenin getirdiği yorgunluk, yüksek ayakkabıları yüzünden ayağına vuruyordu. Bilekleri zonklarken yanındaki çocuklardan birine tutunup ayakkabılarını çıkardı ve eline aldı. Yanındaki genç çocuk ayakkabıları çıkınca yüzüne daha da uzun gözüktü. Devasa topuklara rağmen uzun olmasından anlamalıydı genç kız. Yanındaki çocuğun boyu bir doksandan uzundu. Sokaklardan geçmelerine rağmen barlardan gelen yüksek sesli müzik birbirlerini duymayı zorlaştırıyordu. Parmak uçlarına kadar kalkarak çocuğun kulaklarına ulaşmaya çalıştı. Chanelle'in bu çabasını gören çocuk gülerek biraz daha eğildi ve genç kızın dudaklarının kulağının hizasına gelmesini sağladı. Kız da hemen önündeki kulağa fısıldadı. "Çok uzunmuşsun." Cümlesinin ardından yarı sesli bir kahkaha attı. Bariz belli olan olguları dile getirmesi onu biraz salak gösterse de bu imajı seviyordu. Gerçekten de saf olduğu doğruydu ve bunu hareketlerine yansıtmayı seviyordu. Kendisine dayanılmaz bir masumiyet verdiğine inanıyordu.

    Yanındaki çocuğun da böyle düşündüğü anlaşılıyordu çünkü yüzünde şefkatli bir ifade belirmişti. Bu ifadeyi hiç bozmadan genç kızın kulağına eğildi ve konuştu. "Hakkımda bilmediğin, fark edince şaşıracağın o kadar şey var ki." Cümlenin ardından gelen imalı sırıtma, Chanelle'e gecenin gidişatı konusunda ipucu veriyordu. Anlaşılan oydu ki o gece oyun gecesiydi. Buna itirazı olmayacaktı genç kızın. Biraz kaçamaktan zarar gelmezdi. İmayı anladığını belli eden bir gülümseme ve ses tonu takınarak tekrar gencin kulağına fısıldadı. "O zaman şaşırt beni." Ardından yüzünde bir gülümseme oluştu ve gencin dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Gecenin sonlarında bu öpücüğün küçük bir dokunmayla eşdeğer olacağının bilincindeydi ve işin gidişatını sevmişti. Karşısındaki çocuk tam bir şey söylemek için ağzını açmak üzereyken derinlerden gelen bir bağırma duydu Chanelle. Adeta çınlayan bir sesti. "Bok gibisin Llsenia." Karşısındakine söylenen bir stemden çok kendi kendine yakınma gibi geliyordu. Hem haykırılan isim, hem de ses tonu Chanelle'e çok tanıdık gelmişti. Yükselen sesin gölgelediği cümlesini bitiren çocuk geçn kıza doğru onu öpmek için uzandı ancak Chanelle çocuğu durdurdu. Zihninin bir köşesinde sesin sahibini arayan düşüncesiyle birisiyle öpüşemeyecek kadar meşguldü. Sonunda sesin sahibini isimle eşleştirdi ve bu kişiyi çok yakından tanıdığını fark etti. Geceleri daima sarhoş olan Llsenia'ydı bu kişi. Hemen genç kıza yardım etmesi gerektiğini hissetti Chanelle. Yanındaki çocuğun kulağına yükselerek konuştu. "Gitmeliyim, ama mutlaka tekrar görüşmeliyiz." Çocuğun dudaklarına acele bir öpücük kondurup sesin geldiği yöne doğru koşarak gitti.

    Çatpat yanan bir sokak lambasının altında parıldayan dağınık kızıl saçları gördüğünde onun aradığı kişi olduğunu hemen anlamıştı. Koşarak oturan bedenin yanına gitti ve vardığında yanına çömeldi. Ayakkabılarını yanına bıraktı ve kıza şöyle bir baktı. Çatlamış dudakları, dağılmış saçları ve kırılmış topuklarıyla perişan haldeydi. Gerçekten haykırdığı kadar vardı. Kızın yüzünü elleriyle kaldırdı ve kendisine bakmasını sağladı. Llsenia kendisini tanıdı mı emin değildi ancak tanımış olma ihtimali yüksekti çünkü Chanelle onu birkaç kere bu halde bulup yardım etmişti. Gözlerini genç kızınkilere sabitledikten sonra konuşmaya başladı. "Tanrım, berbat bir haldesin." Bileğinde ne olur ne olmaz diye hazır bulundurduğu tokasıyla Llsenia'nın saçını topladı. Biraz daha rahat olmasını istiyordu. Kendi saçlarını da arkaya attı. Genç kızın biraz daha kendini toparlamasını bekledikten sonra esas merak ettiği soruyu yöneltti Chanelle. "Nasıl bu hale gelebildin?" Çömelmekten dizleri yorulduğunda ayakkabılarını biraz yana çekip berbat halde görünen arkadaşının yanına oturdu. Mini şortunun açıkta bıraktığı teni soğuk zemine değince ürperdi ancak çabuk alışabildi.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Llesenia Carreño Martinéz
Cambridge I. Sınıf | Politik Bilimler
Cambridge I. Sınıf | Politik Bilimler
Llesenia Carreño Martinéz


Mesaj Sayısı : 156
Nerden : Kolombiya.

Yardım Meleği Empty
MesajKonu: Geri: Yardım Meleği   Yardım Meleği Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 1:48 pm

Neşeli küçük kahkahalar ve topuk sesleri duyuyordu. Neşeli ve cilveli kahkahalar. Minik bir kedi miyavlaması gibi ince, sevimli ve mutlu bir kahkaha ona doğru yaklaşıyordu. Yaklaştıkça kulaklarında suya atılan kocaman bir taşın yarattığı merkezden genişleyen halkalar gibi bir gong sesi yankılanıyordu. Bir kez daha öğürdü, boş yere. Sadece karnı yumruk yemiş gibi içine göçmüş ve canını acıtmıştı. Daha çıkartacak bir şey kalmış olamazdı midesinde. Tek yaptığı içmek, içmek, adını unutana kadar içmek birilerinin kucağına atlamak sonra kendini kedi ya da timsah sanana kadar tekrar içmekti. Sürekli bu rezil duruma düşmek, pis evlerde, sokak köşelerinde bazense barların depolarından uyanmak artık onu sıkıyor olsa da kendine dur diyecek kadar iradeli değildi. Kendini kaybetmek çoğu kez eğlenceli oluyordu, eğer yanında onu eve götürecek ve dersleri olduğunu hatırlatan biri varsa tabii. Gözlerini kırpıştırıp dün geceyi hatırlamaya çalıştı. Taksiye binemeyeceği için buraya nasıl geldiğini hatırlayamadığı takdirde evine dönemezdi. Birbiri ardına aralıksız yere vuran ayaklardan çıkan, kendisine doğru gelen bir kadının topuklarından çıkan, ses beyninin içinde bir o yana, bir bu yana çarpıp duran metal bir top gibi canını acıttı. Bir türlü adını tam telaffuz edemediği o sarsışın, mutlu kız. İlk tanışmalarında Llesenia yine bir sokakta en az şimdiki kadar rezil bir halde yatarken, onu evine götürüp duş almasına yardım etmişti. Llesenia küçük bir tonbalıklı sandviç kemirirken kıza sonsuza kadar gülmek üzere lanetlenip lanetlenmediğini sormuştu. Chanelle gülümseyerek ona bir fincan kahve uzatmış ve sadece gülümsemenin güzel olduğunu söylemişti. Onunki kadar güzel dişleri ve gülümsemesi olsa Llesenia da gülebilirdi belki. Sadece çınlayan kahkahalar atarken dudakları yukarı doğru kıvrılıyordu doğru düzgün. Chanelle, yere çömeldi, kızılın yüzünü ellerinin arasına alıp, gerçekten endişelendiğini kanıtlayan telaşlı gözlerini Llesenia ile sabitledi. “Tanrım, berbat haldesin.” Dedi nazikçe kızın düğümlü topuzunu açıp saçlarını bileğinden çıkardığı lastik tokayla bağladı. “Artık alışmış olmalısın.” Diye fısıldadı bir sokak lambasının altında kusmuk kokarak yattığı halde hala espri yapmaya çalışabilen sefil kız. Llesenia derin bir nefes alıp gözlerini havaya dikti. Kaldırım taşlarına bakmak midesini bulandırmaktan başka bir işe yaramıyordu. “Nasıl bu hale gelebildin?” dedi Chanelle. Bu sırada çıplak ayaklarıyla yanına oturmuştu kızılın. Çığlık atan martı kahkahalarından biri attı, “Bilmiyorum. Merak ediyorum aslında. Şu numaraları deneyebiliriz.” Alnını karnına çektiği dizlerine dayadı. “Ciddi olmak gerekirse… Bilmiyorum ve artık bu hale gelmekten sıkıldım.” Kızın elini tutup sıktı, iyi ki varsın dercesine baktı ona Başını omzuna dayadı. Chanelle ona yardım edebilecek tek kişiydi ama ona kendi sorumluluğunu yüklemek acımasızlık gibi geliyordu. Hatta düpedüz acımasızlıktı. Bir bebeğin bakımını üstlenmekten farksızdı bu iş. Çünkü üç aylık bebekle, Llesenia arasında akıl olarak pek de fark yoktu. Sonra kıza hatırladığı tek tük şeyleri anlatmaya başladı. Latin olduğunu tahmin ettiği barmenden başladı, ardından buraya nasıl geldiğiyle ilgili zihninde parıldayan küçük ayrıntıları bir düzene soktu. Evinden oldukça uzaktaydı. Küçük ayrıntılar, aklında kalan tabelalar bunu anlatıyordu. Chanelle’ye dönerek işgüzar bir bakış attı: “O cilveler kimeydi?” Göz kırptı ve başı yine önüne düştü. “Gününü mahvettim.” diye somurttu kaldırım taşlarını görmemek için gözlerini kapadığında. Yorgunluğunun sebebi tamamen çok uzun bir yol yürümüş olmasıydı, bundan emindi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Chanelle Fitzgerald
Cambridge I. Sınıf | Felsefe
Cambridge I. Sınıf | Felsefe
Chanelle Fitzgerald


Mesaj Sayısı : 72

Yardım Meleği Empty
MesajKonu: Geri: Yardım Meleği   Yardım Meleği Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 2:46 pm

    Chanelle, Llsenia'nın anlattıklarını ilgiyle dinliyordu. Hikayesindeki latin barmene lanet okuyordu adeta. Kızı nasıl bu halde bırakıp gidebilmişti, veya kızın nasıl bu halde gitmesine izin verebilmişti? Çevredeki barlarda bu barmeni araştırıp ona haddini bildirmeyi o kadar çok arzulamıştı ki. Bunu başka bir zaman yapmak üzere yapılacaklar listesine ekledi. Bu sonu gelmeyen listeyi bir gün hayata geçirebileceğini umarken Llsenia, genç kıza dönerek imalı bir bakış fırlattı ve tekrar konuştu. Bu defa hikayeden bambaşka bir şeyler söylüyordu. "O cilveler kimeydi?" Chanelle hafif utanarak gülümsedi. Kimsenin duymadığını ummuştu ancak eğer bu sarhoş kız bile duyduysa, herkesin duymuş olması oladıydı. Llsenia tekrar konuştu. "Gününü mahvettim." diye somurttuktan sonra gözlerini kapattı. Yorgun ve biraz da umutsuz görünüyordu. Chanelle karşısında çaresizce duran genç kıza baktı. Onun ne sorununun olduğunu anlamayı o kadar çok isterdi ki. Sırf bu yüzden psikoloji bile seçmeyi düşünmüştü ancak sonrasında kendine hakim olamayarak felsefeyi yazmıştı seçeneklerinin başına. Ama psikoloji hakkında da bir şeyler biliyordu ve bildiklerinin Llsenia'yı çözmesi için yeterli olmasını ummaktan başka çaresi yoktu içinde bulunduğu durumda.

    Derin bir iç çekmenin ardından Chanelle, sesinde alay amaçlı olduğu belli olan bir sitemle konuşmaya başladı. "Ah, bir doksanlık bir çocuktu. Masmavi gözleri, simsiyah saçları vardı. Ve mükemmel öpüşüyordu." Cümlesini bitirince bir daha iç çekti. Ardından hoş bir kahkaha patlattı. Llsenia'yı neşelendirmek için böyle bir yol seçmesi onu da şaşırtmıştı ancan eğer kendisi mutsuz olsaydı en iyi bu şekilde neşeleneceğini biliyordu. Birinci cümlesinin ardından çok beklemeden ikinci cümlesini de kurdu. "Senin için neleri bıraktım anladın mı, kıymetini bilmelisin." Her cümlesinin ardında imzası gibi duran kahkahasından bir tane daha attı. Gülmeyi artık bir ihtiyaç gibi gördüğü bariz biçimde belliydi. Hem etki psikolojisine inanırdı. Kendisi sürekli gülerse Llsenia'nın da neşeleneceğine inanırdı. Ve bilinçsizce değil de düzgün bir biçimde gülmeyi başarırsa ayıldığına da ikna olacaktı. Eğer ayılırsa içi rahat bir biçimde gidecekti Chanelle. Elbette ki kızı burada bırakıp gidecek hali yoktu. Ancak eğer evine onu ayık bir biçimde götürürse içi daha fazla rahat edecekti. Hafızasını yoklamaya başladı. Kızın nerede oturduğunu hatırlamayı umuyordu çünkü o bu haldeyken sağlıklı bir tarif alamayacağı barizdi.

    Fazla uzun süre oturduklarını üşüdüğü zaman daha iyi algıladı Chanelle. Biraz daha bu soğukta kalırlarsa hasta olacağına emindi. Daha fazla burada oturmanın mantıksız olacağını bildiğinden Llsenia'ya şöyle bir baktı. Sanki biraz daha iyi görünüyordu. Acaba yürüyebilecek kadar iyi durumda mıydı? Öyle olmasını umarak ayağa kalktı ve ellerini genç kıza uzattı. Kalkmasına yardım ettikten sonra ona destek olmak için koluna girdi. Ancak birkaç adımın ardından yürüyemeyeceklerini anlayarak tekrar kaldırıma oturttu Llsenia'yı. İç çekerek genç kızın yüzüne baktı. Kendini niye bu kadar yıpratıyordu ki? Niçin her gün içiyordu, niçin her içtiğinde bu kadar sarhoş oluyordu? Bu böyle gidemezdi, mutlaka yardım alması gerekiyordu Chanelle'e göre. Bu süreç boyunca Llsenia'nın yanında olacağına kendi kendine söz verdi. Onu bu halde kendi başına bırakmamalıydı. İçindeki umutsuzluğu sesine yansıtmamaya çalışarak konuştu. "Bir şey sormam lazım Llsenia. Neden hep içiyorsun? Neden hep bu kadar çok içiyorsun?" Sorusunun yersiz olduğunu farkındaydı ancak kendini tutamazdı daha fazla. Bunun sebebini öğrenmesinin genç kıza yardım etmesi için önemini biliyordu. Llsenia'nın yanlış anlayıp ona kızmasından korkuyordu aslında. Yine de bu riski göze almalıydı.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Llesenia Carreño Martinéz
Cambridge I. Sınıf | Politik Bilimler
Cambridge I. Sınıf | Politik Bilimler
Llesenia Carreño Martinéz


Mesaj Sayısı : 156
Nerden : Kolombiya.

Yardım Meleği Empty
MesajKonu: Geri: Yardım Meleği   Yardım Meleği Icon_minitimePerş. Şub. 02, 2012 3:46 pm

Eğer tek başına ayağa kalkıp evine gidebilecek olsa sarışın meleğin gününü mahvetmenin verdiği suçluluk duygusuyla yalın ayak evine yürürdü. Kendinden hiç beklemediği bir şekilde ilk defa kendini kaybettiği için suçluluk duyuyordu. Haftada en azından iki kez kendini bu halde buluyordu ve tanıdığı, tanımadığı bir sürü insan yardım etmiş, hiç değilse yardım etmeye çalışmıştı. Hiçbir sefer, onların canlarını sıktığı, kendi dertlerini sorun ettirdiği için kendini kötü hissetmemiş, aksine kendilerinin kaşındığını düşünüp her türlü şımarıklığı yapmıştı. Zorla kendini yardımsever yabancıların evlerine davet ettirip sıcak suyun tadını saatlerce çıkarması en basit örnekti. Chanelle’ye de yapmıştı bu. Tanışmaları da bu şekilde, Llesenia’nın temiz kalpli insanları sömürmekten zevk almasıyla olmuştu. Kendini daha önce hep serseri ama iyi kalpli biri olarak tanımlamıştı ama şimdi yaptıklarını düşününce beleşçi bir sefilden başka bir şey olmadığını anlıyordu. Parası vardı. Çok parası vardı. Ama beleşçi olduğu gerçeğini değiştirmeyi bırakın, biraz gölgelemiyordu bile. Elini eteğinin cebine götürdü. Kredi kartı, cep telefonu ve dairesine girmesine yarayan elektronik anahtarı cebindeydi. En azından bu işlerle uğraşmayacaktı. Kredi kartını iptal ettirmek için bankasıyla yapacağı sıkıcı görüşmeden çok babasını arayıp çantasını çaldırdığını söylemek canını sıkıyordu. Babası zaten onu düştüğünü görmek için yollamıştı. Bütün şehirde her istediğini elini kolunu sallayarak yapan kızının burnunu iyice bir sürtmek istemişti ama hala plan başarılı olamamıştı. Detaylarda çok fazla yanlışlık yapılmıştı çünkü. Llesenia’yı az da olsa tanıyan biri bu işin böyle olmayacağını bilirdi. Yedekte işe yarayacak bir planı da olduğunu sanmıyordu bu demekti ki Kolombiya’ya dönme şansı asla olmayacaktı. Chanelle utangaç gülümsemesinin ardından, ağzı kulaklarında, iç çekerek konuşmaya başladı: “Ah, bir doksanlık bir çocuktu. Masmavi gözleri, simsiyah saçları vardı. Ve mükemmel öpüşüyordu.” Diyip yumuşak kahkahalarından birini attı. Llesenia da seni gidi seni bakışını attı kıza. Kendisi için bir kenara attığı oğlan her gün sokakta görmeye alışık olduğumuz bir tip değildi, pişmanlığı daha da büyüdü Llesenia’nın. Kumral orta boylu bir çocuktan bahsetseydi, muhtemelen bir şey kaybetmediğini söyleyip şımarıklıklarına bıraktığı yerden devam ederdi.
“Senin için neleri bıraktım anladın mı kıymetini bilmelisin.”dedikten sonra olmazsa olmaz kahkahasını atıverdi. Llesenia fazla neşeli insanları maske takmış gibi görürdü. Asıl benliklerini, neşeli gülüşlerin arkasına saklayan yalancılardan başka bir şey değillerdi ona göre. Ama bu kız gerçekten gülüyordu. Gözlerinin içi naif kahkahalarıyla uyumlu bir şekilde parıldıyordu. Maskesi vardı onun da, ama herkes kadardı. Kimin yok ki hayatta kalabilmek için gizlediği zayıf yanları, hayal kırıklıkları, umutsuzlukları, üzüntüleri.
Chanelle ayağa kalkıp gülümseyerek ellerini hala yerde oturan kıza uzattı. Poposu buz tutmuştu onun da, boş yere daha fazla oturmak sadece onlara müthiş kötü bir karın ağrısı armağan ederdi. Llesenia elleri tuttu ve doğruldu; kız onun koluna girdi birkaç adım atmışlardı ki gözünün önünde pembe mor renkli flaşlar patlayınca tekrar kaldırıma oturmak zorunda kaldılar.
Şefkatli bir acıma duygusuyla iç çekmişti Chanelle. Llesenia’nın durumunu en iyi anlatan bakışı da atmıştı. Neden?
“Bir şey sormam lazım Llesenia. Neden hep içiyorsun? Neden hep bu kadar çok içiyorsun?” Beklediği soru, rüzgârla uçup gelen bir kağıt parçası gibi sallanarak önüne düşüvermişti işte. Cevabını kendisi de bilmiyordu ki. Kızın beklediği gibi, acılarını unutmak gibi bir sebebi yoktu. Sadece sarhoşken daha özgür oluyordu. Özgür hissediyordu. Bedeni hep özgürdü ama içeride küçük bir kafeste kocaman bir papağan gibi ruhu, sıkışıyordu. Bunu nasıl anlatacağını bilmiyordu, kendini fazla açıp sonra pişman olmak da istemiyordu. “Özgürleşiyorum. Tek sebebi bu.” Sonra tekrar kızın koluna girip ayağa kalktı. Soğuktan karnı ağrımaya, kaldırımlardan midesi bulanmaya başlamıştı iyiden iyiye.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Yardım Meleği
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: c i t y . o f . w e s t m i n s t e r :: Soho-
Buraya geçin: