London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri uyumuyor.
Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 Something's Not Right

Aşağa gitmek 
3 posters
YazarMesaj
Becky Wandall
The Cock | Barmen
 The Cock | Barmen
Becky Wandall


Mesaj Sayısı : 87
Nerden : Amerika

Something's Not Right Empty
MesajKonu: Something's Not Right   Something's Not Right Icon_minitimeCuma Şub. 03, 2012 1:19 pm

Something's Not Right Scaled.php?server=440&filename=31755064 Something's Not Right Scaled.php?server=201&filename=82956948 Something's Not Right Scaled.php?server=209&filename=96224842 Something's Not Right Scaled.php?server=826&filename=76503323 Something's Not Right Scaled.php?server=515&filename=96507695

Something's Not Right.
Alex Mclain & Clementine Crandal & Becky Wandall (NPC)


En son Becky Wandall tarafından Cuma Şub. 03, 2012 8:07 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
 Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 531

Something's Not Right Empty
MesajKonu: Geri: Something's Not Right   Something's Not Right Icon_minitimeCuma Şub. 03, 2012 2:32 pm

Elindeki telefon titreyerek Alex'in birazdan geleceğini bildiren mesajı ilettiğinde yere oturmuş, kapakları açık duran dolaba bir saatten fazladır bakıyordu. Kafasında bir sürü şey dönüyordu ama birbirlerine bağlayabildiğinden emin değildi. Parti, Becks, bira olan Becks, balo, parti, kıyafet, kostüm, Alex. Alex... Ne ara İngiltere'ye kendini kabul ettirip eski hayatına ve partilere dönebildiğini kestiremiyordu henüz Clem. Ama çok doğalmış gibi, Becks'in iş yerinde parti varmış, ya da balo, gideriz di mi Clem, dediğinde düşünmeden evet demişti. Şu anda da bunun acısını yaşıyordu. Alex'in her dediğini sorgulamama alışkanlığından kurtulmaya başlasa iyi olacağının işaretiydi bu. Ne partisi, ne balosu, ne giyeceğim, nerede olacak soruları beynini yediği sırada öldü taklidi yapmaya karar verip dolabın içine girdi. Hiç parti havasında değildi, Alex'e gel dondurma yiyelim demeyi bile düşünmüştü. Belki pijamalarıyla gitse kostüm gibi bir şey sayılırdı. Gerçi kostümden ne kast edildiğini bile çözememişti. İki sene aldığı ceketin kolundaki desenleri ezberlemeye çalışırken odaya dalan sesle olduğu yerde büzüldü. "CLEM!" Josefine. Hah güzel fikirdi bu, Josefine zorladı, bırakmadı, gelemiyorum derdi. Sahi ne zaman bu kadar insan içine çıkıp partilere katılma fikri yüzünden gerilir olmuştu. Askıları aralayıp kendini gösterince odada onu arayan kız bir kahkaha attı. "Ne yapıyorsun sen orada öyle?" Dışarı atlayıp durumu özetledi. "Alex, Amerika'dan arkadaşım, anlatmıştım, biliyorsun, işte bir de Becks var, onu bilmiyorsun, işte Becky'nin çalıştığı yerde parti balo bozması bir şey varmış ancak hiçbir detayı bilmediğimden şu an ne giysem derdiyle kendimi gerdikçe yeni insanlarla tanışmak istemediğime karar verdim?" Josefine onun haliyle oldukça eğlenince yüzünü buruşturmuştu. "Sen niye geldin?" "Adam'ı görmeye gidecektim, öncesinde yurda bir arkadaşımdan not almaya gelmiştim, seni görmeden gitmek istemedim." Başını salladıktan sonra çok normalmiş gibi geri dönüp dolaba girmek için hamle yaptığında kolundan çekildi. "Saçmalıyorsun o kadar da kötü olamaz. Nerede çalışıyormuş?" "Bilmiyorum?" Josefine'in yüzündeki acımayla kahkaha atma arasındaki ifadeyi görünce tekrar dolaba girmek için geri döndü. "Sakin ol asosyal. O kadar korkunç olamaz gel. Ne giymen gerektiğini bilmiyorum gerçi ama, elimizde ne var?" "Hiçbir şey. Buraya gelirken hayatımın balolar, kostümlü partiler ve bir takım aksiyonlar arasında geçeceğini düşünmediğimden hazırlıksız olmam çok normal değil mi?" "Benim kıyafetlerimi talan edecek kadar vaktimiz yok, eve gitmemiz bile çok sürer, gel." Nereye diyemeden sürüklendi kızın peşinden. Ortalıklarda pijamayla koşturan bir Clementine görüntüsü herkes tarafından ezberlendiğinden kimse onları durdurmakla uğraşmadı, ya da sormakla, ya da dönüp bakmakla mesela. Binadan çıkıp başka bir binaya geçtiklerinde ve hatta iki kat aşağıya indiklerinde bile garipsenmediğini düşünmeye başlamıştı. Sonunda nefesi yetip "Nereye gidiyoruz?" diyebildiğinde kız önüne bir sürü sandık çekiştirmekle meşguldü. "Eski oyun kostümleri. Bak içinden üstüne göre bir şey. Merak etme başına bir şey gelmediği sürece bir şey olmaz. Dönüp bakan pek olmuyor zaten. Seç içinden sonra seni giydirir süsleriz." Şaka olması gerektiğini düşünüyordu ama kız oldukça ciddi gibiydi. Üstelik önünde elli çeşit saçma sapan kostüm vardı. Eh, yeni insanlarla tanımadığı bir parti ortamında olma fikri pek hoş olmasa da bu kısmı sevebilirdi.
Josefine kurtarıcıydı, Adam'ın çevresinde süper kahramanlık geni olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bu üçüncüydü çünkü. Kız onu neredeyse eliyle giydirip koca bir hediye paketi gibi görünmesine neden olacak şekilde makyaj yaptığında Alex çoktan bir on dakikadır yurt bahçesinde bekliyordu.Sonunda, yanına ulaşabildiğinde yüzündeki ifadeye sorgularcasına baktı. "Ne? Korkunç mu?" "Wonderwoman olarak gelmeni bekliyordum." Gülerek koluna girdi Alex'in. "O zaman bir şey değişmiş olmazdı. Ben de hediye paketi oldum." Alex gülerek yürüyünce bir an şaşırıp geride kaldı. "Yürüyecek miyiz?" Önünden ilerlerken bir den duran ve geriye dönüp kaşlarını kaldıran arkadaşına baktı. "Bu halde mi?" "Bence gayet güzel görünüyoruz. Yani seni bilemem ama beni böyle gördüğüne şikayet edecek bir Londralı olduğunu sanmıyorum." Gülerek madem öyle dercesine hızlanıp halinden beklenmeyecek kadar kocaman adımlarla leylek gibi yürümeye başladı. "Bari nereye gideceğimizi söyle?" Sonuçta Becky'nin çalıştığı yere gidiyorlardı. Becks'i severdi, cidden, ama kabul etmeliydi her zaman şaşırtıcı olabilmek gibi, ya da vereceğiniz tepkileri 'ne var bunda' diye karşılamak gibi huyları vardı. Becks'in ne var bundaları da oldukça ilginç sahneleri karşılayabiliyordu çoğu zaman, bu yüzden de gidicekeleri yerden ne çıkabileceğini pek tahmin edemiyordu. Bir an duraksayıp sonra bozuntuya vermeyen Alex'in yanıtı kendisine bir şey ifade etmeyince boyun eğip eğlenmeyi denemeye karar verdi. "The Cox."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

Something's Not Right Empty
MesajKonu: Geri: Something's Not Right   Something's Not Right Icon_minitimeCuma Şub. 03, 2012 6:44 pm

Yaklaşık yarım saattir yürüyorlardı.
Alex Amerika'daki lüks hayatın özlemindeydi. Şimdi Amerika'da, hala lise okuyor olsalar üstü açık bir limuzin ayarlar, arabayı Clem'İn evinin önüne çektirip elinde bir kahed şampanya ile karşılardı kızı ama bunun yerine yürüyordu. Motor ile gelme fikri önceleri cazip gelmişti, evet motoru Amerika'dan gelmişti sonunda ve gayet mutluydu, ama sevgili demode kumaş pantolonu onu kullanmaya el vermiyordu, üstelik Clem'in kıyafeti düşünüldüğünde motorla gitmemek mantıklı bir seçenekti. Gene de İngiltere'ye geldiğinden beri bir yerlere yürümek hoş değildi, motoru gelmiş olailirdi ama hala benzin gibi bir sorunu vardı. Şoförlere ve klas arabalara alışan Alex otobüs ve metrolarda huzursuz oluyor, herkes potansiyel bir tehlikeymiş gibi geliyordu gözüne. Hatta bir defasında metroda yanına yaklaşan yaşlı kadının cüzdanını alacağından korkup vagon değiştirmişti. Yürümek, insanların ter kokusunun hakim olduğu metro vagonlarında seyahat etmek, konserve bezelyeyi andıran otobüslerde perişan olmak zoruna gidiyordu. Bunlardan kurtulmayı bir kahramanlık saydığından artık toplu taşıma araçlarını kullanan herkes gözünde bir kademe atlamış, saygısını kazanmıştı.
Yürümelerinden tek şikayetçi olan kendisi değildi, Clem de yolda defalarca kez yürümemeleri gerektiğini söylemiş, tepkilerini kaldırımlara oturarak ya da yürümeyi keserek göstermişti. Hata bir defasında sırtta taşınmayı talep etmiş ama Alex giydiği devasa elbise sebebiyle onu taşıyamayacağı konusunda Clem'i ikna ettiğinde bu fikirden vazgeçilmişti. Yarım saat yürüdükten ve sokaktaki insanların -özellikle de çocukların- tepkilerine maruz kaldıktan sonra hala varmaları gereken yere varamamışlardı. "Ne kadar kaldı?" "Neredeyse Soho'dayız, oradan sonra bulmak kolay." dedi Alex emin olamasa da. Bacakları sızlıyor, kendini kaldırıma atıp sabah olmasını beklemeleri gerektiğini söylüyordu. Durduğu anda tekrar yürüyemeyeceğinden Alex bir kere bile hareket etmeyi kesmemişti. Dalağının patlamasına çok az kalmıştı bu yüzden.

Soho'ya girdiklerinde Alex ilk kez durup etrafına baktı. Tüm sokaklar sıcak renklerin tonlarıyla doluydu. Kağıt fenerler, pankartlar, boncuklu fularlar sarkıyordu bir yerlerden. Mekan tüm İngiltere'nin ciddi havasına karşı isyan etmiş gibiydi, sadece eğlence ve aykırılık vaat ediyordu. Kulaklarında tünelli olan insan sayısı bir mahalledeki evcil hayvan sayısının iki katı olmalıydı. Alex için alışılmamış insanlarla doluydu. İnsanlar mutlu görünüyordu, sokak aralarından bile kırmızı ışığın ve müziğin süzüldüğü bu mekan bir çeşit absürt Harikalar Diyarı sayılabilirdi. "Sanırım Soho'dayız." dedi Clem. "Çok fazla...Enerjik."Alex doğru kelimeyi bulmak için duraksamıştı. Neon ışıkları gözlerini sulandırıyordu. Gitmeleri gereken bir yer olduğunu hatırlayıp kolunu korumacı bir şekilde Clem'e sardı. İşin komik tarafı Soho'da kimse kendilerine bakmıyordu, halbuki buraya gelirken atlı polislerden biri bile kötücül bir bakış atmıştı ikiliye. Alex burada normal sokakta olduğundan çok daha rahat hissediyordu.

Bir süre yürüdükten sonra Alex tek başına bulamayacağını anlamıştı. Bu yer adeta sadece eğlenceye adanmış bir mabed gibiydi, sinemalar, konser salonları, barlar, hatta seks shopları bile vardı. Alex Clem'i en az iki adım ötesinde bekletip köşe başında kendi halinde dikilen Mohawk saçlı adamın yanına yürüdü. Adam o haliyle Westside Story'nin yırtıcı bir versiyonundan fırlamış gibi duruyordu. "Affedersin," Adam Alex'i süzdükten sonra ağzından kürdan çıkarıp dişlerinin arasına kıstırdı, Alex o kürdanın ağzında ne işi olduğunu sormayacaktı tabii. "The Cox ne tarafta?" Adam bir şeyler geveledi ama dudaklarından herhangi anlaşılabilir bir kelime dökülmemişti ve bu seferkinin sebebi ingiliz aksanı değildi. "Efendim, nerede?" Adam aynı şeyleri tekrar etti ama Alex yine anlamamıştı. Adam hiç düzgün cümle kurmuyordu. "Bir kere daha tekrar istesem?" Adam göğsünde kenetlediği kolları çözüp doğrulduğunda Alex tehlikeden kaçarcasına geri adımladı, karşısındaki adam en az iki kafa uzundu. Adam tehditkar bir duruşla karşısında dikilirken başıyla arka sokağı işaret etti. Alex eğilip adamın arkasında sokağa baktıktan sonra kafasını salladı. Çoğu konuda deli cesareti gösterebilirdi ama kendisinin iki katı büyüklükte, boğulma korkusu olmadan kürdan çiğneyen bir adama bulaşacak kadar aptal değildi. Clem'in yanına geri yürürken adamın görüşünden çıkmak için acele etti. Kısa sürede sokağa dalmışlardı. Alex yolda kendisine doğru yürüyen hayat kadınına bir kez daha yol sordu, kadın hayalkırıklığıyla Alex'i süzdükten sonra yolu tarif etti. Düz git, sola dön sonra da sağa dön. Basitti.

Alex ile Clem kapıya geldiklerinde Alex yanlış yere geldiklerine emindi. "The Cock mı?" Clem'in bakışlarını üzerinde hissettiğinde büyümüş gözlerle omuz silkti. "Bence yoldaki kadın yanlış anladı." Alex ne yapacağını çözmek için sokağın etrafındaki yerlere baktı, belki küçük bir ihtimal etrafta bir Cox bulabilirdi. Tam gitmeleri gerektiğini söyleyecekken kapıdan kocaman gülümseme ile kendilerine gelen kızı fark ettiler; Uzun sarı saçları, tavşan kulakları ama tanıdık bir yüzü vardı -Alex inceleme sırasında fileli çoraplara, göğüslerini haddinden büyük gösteren beyaz korseye ve tüylü botlara değinmemişti bile- "B-becks?" "Sonunda! Partinin sonunda geleceksiniz sandım. Hadi içeri gelin." Becky tam olarak onlara bakmadan ikisini de yakaladığı gibi içeri çekti. Mekan küçük ve loştu, renkli spot ışıkları ile duvarların rengi değişip durmaktaydı. İnsanlar çalan şarkıyla dans ediyor, içiyor ve birbirlerinin kulaklarına bir şeyler fısıldayıp gülücükler atıyordu. Ama Alex bunlara takılmadı, o sırada niye herkesin, evet herkesin, yarı çıplak olduğunu sorgulamaktaydı. Fetiş kıyafetleri giyen bir sürü insan vardı, bir sürü! Alex ile Clem aralarında henüz bitmiş bir tiyatro oyunu oyuncuları gibi duruyorlardı. "Bundan bahsetmemiştin Becky!" diye bağırdı Becky'nin kulağına, müzik yüksekti, Alex'in sesi gergin çıkmıştı. "Ne bekliyordun ki, burası Cock!" Alex bu konuyu unutmuştu tabi, içeri girdiğinde gördüğü manzaranın yarattığı şoktan olsa gerek. "The Cox değil miydi?" "Hayır the Cock! Biliyorsun, şey gibi --" "Biliyorum biliyorum!" Alex'in açıklamaya ihtiyacı yoktu, gözlerini aceleyle köşe başında öpüşen gay çiftten kaçırdı. Becky onları ilk kez görmüş gibi incelerken nereye bakması gerektiğini çözmeye çalışıyordu. "Siz niye böyle giyindiniz ki?" "Sen niye böyle giyindin asıl!" Alex bu sefer gürültüden mi öfkeden mi bağırdığını anlayamamıştı. "Imm, burada çalışıyorum? Aranızda tek garip giyinen sizsiniz!" Clem'le Alex göz göze geldiler, Becky olanları anlamaya başladığından gülümsemesi büyüyordu. "Sanırım gitsek iyi olacak." dedi Clem. Alex desteklercesine başını sallıyordu. "Evet, kediler falan bekler, şey, fırını açık unuttuk, yemek falan, ütü bir de!" "Ütü!" dedi Clem vurgulamak istercesine. Çok şapşal görünüyorlardı. Becky adını duyduğunda omzunun üstünden bakıp birine el salladı. Hızla Clem'e döndü, gözlerini kocaman açıp kızı kolundan tuttu. "Clem! Seni birileriyle tanıştıracağım, gel!" Alex itiraz edecekti ki Becky var gücüyle Clem''i insan kalabalığına çekip ortadan kaybolmuştu. Alex dudaklarında Clem'in ismiyle arkalarından bakakalmıştı. Onları içine alan insanlar zıplayıp hopluyor, dalgalanan tehlikeli bir deniz gibi görünüyordu. "Lanet." dedi Alex. Olduğu yere adapte olmak için müziğin ritmiyle sallanıyordu. Gergince etrafa bakarken kendisine göz kırpan bir gençle bakıştı. Yapılabilecek tek bir şey kalmıştı; içki almak için bara yöneldi.


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
 Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 531

Something's Not Right Empty
MesajKonu: Geri: Something's Not Right   Something's Not Right Icon_minitimeC.tesi Şub. 04, 2012 5:18 pm

Yürümekle ilgili şikayeti olan üşengeç insanlardan değildi, yürümeyi sevdiğini bile söyleyebilirdi. Bunun bir nedeni de çok sıkışık geçen toplu taşıma anlarıydı ama yürümeyi sevdiğini yalandan söylüyor değildi. Ama yürümeyi 'uygun' ayakkabılar ve rahat bir kılıklayken tercih ederdi. Bu yüzden Alex onun şikayetlerinin farkında ve yol boyunca yaptığı eziyetlere laf ederse daha fazlasını duyacağını bilerek sakince yürümüş, gerektiğinde bir iki oyalama cümlesi kurmuştu. The Cock'a kadar, yani Alex'in anladığı şekilde 'The Cox.' Hayal kırıklığı yaşadığını söylemeyecekti çünkü tam anlamıyla şok olmuştu. Uzun süren bir yol, bin tane gürültü, tuhaf tipli insanlar ve sonunda ulaştıkları yer daha ortalarında herkesin birbirinin üstüne atlayacağı bir parti olmuştu. Becky'le ilgili bir şey değildi bu, Clem Becky'nin nasıl biri olduğunu, ne kadar tuhaf şeyleri normal karşılayıp ne kadar basit şeylerde şaşırabileceğini biliyordu mesela. Ya da Becky'nin ona kişisel bir rahatsızlık vermeyen şeylerle ilgili sorunu olmadığını ve bu yüzden burada çalışmaya aldırmayacağını da tahmin edebiliyordu. Hatta bu bara gelip giden tipleri ilginç buluyor bile olabilirdi. Asıl garip olan Alex'in bunları göz önüne almadan Becks'in gelin dediği bir partiye adını bile tam anlamadan olur deyişiydi. Ama şu an ona bile odaklanamıyordu.
Karşısında güzel, yani gerçekten seksi anlamını içeren güzellikte biri vardı ve onun Becks olması ihtimali Clem'e çok, çok garip geliyordu. Sarı, düz, parlak saçlar Becks'e ait değildi elbette ama o Becs'ti işte. Rahat, küçük bir oğlan çocuğu gibi, ilgi alanları çok fazla süslü şeyler içeriyor diye diğer kızlara aptal gözüyle bakabilen ama her zaman eğlenceli olmayı başarabilen Becky'di. Çizgi romanları onlara ezberleten, hepsine kendini çabucak sevdirmiş küçük kız görünümlü tuhaf kardeşleri gibiydi. İlgi alanları bir şekilde çok ters olsa bile birilerine herkesi kendine alıştırabilmiş ve nasıl oluyorsa herkesle oradan buradan bir şekilde ortak bir yanını ortaya koymuştu, çaba sarfetmeden. Ama hiçbir zaman etrafta bol ve rahat şeyler yerine seksi giyinen, uzun topuklu tüylü çizmelerle dolaşabilen sarışın bir Becky olabileceği ihtimalini aklı almıyordu Clem'in. Tamam Becks güzeldi, ama o Becks'ti, herhangi bir kız değildi!
Bütün bunları sindirmeye çalışırken Alex ve Becky'nin konuşmasından sadece parça parça şeyler duyabilmiş, şaşkın biçimde etrafını izliyordu. Kendisine göz kırpan, leopar olmaya çalışmış ama 'nedense' kostümünü giymeyi unutmuş kabarık saçlı kızı görünce farkettirmeden bir adım daha Alex'e yaklaştı. Herhangi bir tehlike anında Alex'le kızların dikkatini dağıtmayı düşünüyordu, ama hala bir şeyleri doğru algılayabiliyorsa burada Alex daha çok erkeklerin ilgi alanına giriyordu. Alex'in hala olanları kabullenememiş hali kendisinden farklı değildi. Sesini duyurmaya çalışırken sinirini atmayı da aradan çıkarıyormuş gibi bar bar bağırarak konuşuyordu, Becky'nin onu umursadığını söyleyemezdi ama... "Aramızda tek garip giyinen sizsiniz!" deyişini duymak, var olduğunu bilip inkar ettikleri bir şeyin yüzlerine vurulması gibiydi. Normal olan onlar olmalıydı, çünkü üstünde kıyafet sayılabilecek kadar çok kumaş parçası bulunan tek insanlar onlardı. Alex'in kendisine bakışlarını görünce oraya geldiklerinden beri dudaklarında asılı kalan sözcükler döküldü, şoktan konuşamama ihtimalinden korkmuş olsa da, konuşabildiğini görünce rahatlamıştı içten içe. "Sanırım gitsek iyi olacak." Bu bir işaret gibi, sanki Alex de bu yorumu bekliyormuş gibi bir etki yaratmıştı. Çocuğun hızlı hızlı aklına geleni sayıp dökmesini çok normalmiş, aslında öyle bahaneleri varmış gibi her sözcüğün sonuna şiddetle kafa sallayarak destekliyordu. "Evet, kediler falan bekler, şey, fırını açık unuttuk, yemek falan, ütü bir de!" "Ütü!" dedi kendini tutamayıp. Eliyle alnına vurarak bunu nasıl unuttuk dercesine bir işaret yaptı. Evet kesin ütüleri vardı, herkesin ütüsü olurdu, bu gayet mantıklı bir bahaneydi. Ama Becky bunu yemezdi tabii, boşa kürek çekmekti onlarınkisi, kuyuda balık tutmaya çalışmaktı. Becky onların gitmek için harcadığı çabayı umursuyor gibi durmuyordu. Clem'in yeni farkına varmış gibi, belki de gördüğü bir şeyin heyecanıyla kıza yapıştı aniden. "Clem! Seni birileriyle tanıştıracağım, gel!" Dönüp dudaklarını oynatarak 'beni bırakma' dese de Alex çoktan gözden kaybolmuştu. Hayatı boyunca nadiren topuklu giymiş biri için neredeyse maratona katılacakmış gibi bir hızla hareket edebiliyordu Becks. Bir yandan onu çekiştirirken bir yandan mırıl mırıl bir şeyler söylüyordu, aslında normal konuşuyordu belki ama uğultu sesini yutuyor olmalıydı. "Senin gibi giyinen birilerini görmüştüm. Eğlenirsin hem. Burada çok değişik insanlar v- HEY SHARON!" Sharon kimdi bilmiyordu Clem, çünkü gözünün önündeki manzarayla şok olmuştu yeniden. Becks'in senin gibi giyinen insanlar vardan ne anladığını yeni farkediyordu. Bir masa dolusu adam, iç çamaşırı kullanımından habersizmiş gibi, sadece birkaç büyük yapma çiçekle önlerinde birkaç açıklığı kapatmış, birkaç kadının da üstüne çiçek yaprakları ve pullarla desen çalışılmıştı. Bir an nefessiz kaldığını farketti, zar zor nefes almayı akıl edebildikten sonra bir iki saniyeliğine onu terkeden beyninin varlığını hatırlamıştı yeniden. Becky onu inceliyordu, "Şunu" dedi kızın üstündeki kuşaklarla tutturulmuş parlak kumaşı işaret ederek, "çıkarsan buraya daha uygun olacaksın aslında." Eh, evet içindeki şeyin tamamen çiçeklerle kaplı olduğunun farkındaydı, ama kalsındı. Yeterince çıplaklık vardı etrafında, ortalamayı, belki binde bir oranda da olsa yükseltebiliyor olma ihtimaliyle sorunu yoktu. "Gerek yok Becks." diye mırıldandı ağzının içinde, kız onun idam mahkumuymuşcasına bakışını görünce gülerek onu masadaki çiçek çocuklarla -hippileri falan kast etmiyordu, düpedüz çiçek ve çıplak çocuklardı kast ettiği- tanıştırmaya başlamıştı. İsimleri aklında tutmaya bile çalışmadı, mümkünse o insanları bir daha görmek istemiyordu.
Yarım saat, kahrolası koca yarım saat boyunca ve masadan kalkmak için ürettiği içki alma tuvalete gitme gibi bahaneler çürütülüp de Alex'i bulamayınca birkaç şeyi net olarak öğrenmişti Clem. Madde 1, asla bilmediğin yerlerde seni Alexten ayırmalarına izin verme. Madde 2, bu gece ne kadar çıplak olurlarsa olsunlar erkekler senin için daha iyi, kadınlara yaklaşma. Madde 3, nerede olduğunu unutup sana bakan, diğerlerine göre daha giyinik olan bir kadına boş bulunup gülümseme, yoksa dayak yemen işten bile değil. Son maddeyi keşfedişiyle birlikte masadan fark ettirmeden kaçmıştı. Gülümsediği kadının sevgilisi, diğer çıplak kadın onu sevgilisini çalmaya çalışmakla suçlamış, terbiyeli görünmek için çabalayan ve masum kız ayaklarına yatan küçük bir fahişe olduğuyla ilgili yorumunu açık açık bağırmıştı. Önce çıplak bir vücudun arkasına saklandı, adamın kim olduğuyla ilgili bir fikri yoktu ama şu an onun için en iyi kalkan oydu, sonra az önce şaşkınca gülümsediği kadının sevgilisini öpücüklere boğuşundan faydalanıp masadan kaçmıştı. "Alex!" diye feryat etti, bardaki tek kıyafeti görünce. Giyinikse, Alex'ti, kolay bir denklemdi. Gidip arkadaşının koluna yapıştı. Alex ise 'dünyanın sonu geldi' dercesine karşıda bir masa üstünde birbirini götüren kızlara bakıyordu. Clem'in geldiğini görünce bir kolunu ona sarıp arkadaşını kendine çekti. Kaşları çatılmış, yüzünde tuhaf bir ifadeyle birlikte konuşmaya başlamıştı. "Tamam, kötü görünüyor diyemem ama resmen beni aralarına almadılar, inanabiliyor musun? Beni? İnsanlar çıldırmış."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

Something's Not Right Empty
MesajKonu: Geri: Something's Not Right   Something's Not Right Icon_minitimePaz Şub. 05, 2012 1:53 am

Bar kalabalıktı ama o insanların arasından cilalı tabure göz kırptı Alex'e. Alex de tabureyi geri çevirmedi, loş ışık altında parıldayan ahşaba oturup yüzünü renkli şişelerin tarafına çevirdi. Yelekten ve deri slipten başka bir şey giymeyen kaslı barmen yanına yaklaşırken dirseklerini tezgaha dayayıp rahat bir pozisyon aldı. Barmen ne istediğini sormak isteyecekti belli ki ama kıyafetleri Alex'in isteklerinden daha cazip gelmişti. "Kaçıncı yüzyıldansın dostum?" Alex saçlarını geriye tarayıp elini bar tezgahına koydu. "Annenin doğduğu yüzyıldan, niye sordun?" Adamın öfkelenip sertçe kendisini uyarmasını bekledi ama o bunun yerine Alex'in tarafına biraz daha yaklaşıp aynı onun gibi dirseklerini tezgaha dayadı. "Sakin ol ahbap, içkiye ihtiyacın var gibi gözüküyor." Alex gereksiz yere önyargılı ve öfkeli davrandığını biliyordu ama küçük düşmüş hissediyordu. İronik yanı bir grup fetiş kıyafet giymiş insanların arasında elden düşme kıyafetler giydiği için küçük düşmüş hissetmesiydi. Becky'nin kendisini uyarması gerekiyordu, kaçık! Alex'in böyle bir yere geleceğini nasıl düşünürdü? Kendisini uyardı, yine gereksiz yere önyargılı davranıyordu. Eşcinsellerle ilgili bir problemi yoktu ama lisedeki William ile yaşadığı küçük 'deneme turu' geliyordu aklına. Ne kadar uçmuş olursanız olun bir şeyleri hafızanızdan silemiyordunuz işte. Becky'i anlamak zordu, ne zaman ne yapacağı, neyi iyi neyi kötü bulacağı belli olmuyordu. Saç şeklini ve rengini değiştirdiği gibi hayat değiştirebilirdi. Bütün bunları bilerek planladığını düşündü, belki de eğlence olsun diye mekanın adını yanlış söylemiş kostümlü parti sözünü açmamıştı. Aptal gibi hissediyordu eğer istediği buysa. Öte yandan, niye böyle bir şey yapsındı ki? Alex'i parti için zorlaması gerekmemişti bile. Mantıksızdı. Barmen ince camdan bir bardağı önüne sürüp içini mor bir içkiyle doldurdu. Alex çamaşır deterjanını andıran renkteki içkiye sonra kendisine gayet sevecen davranan yapılı, pembe yanaklı barmene baktı. "Ne içeceğim sorabilir miyim?" "Buna Ancient Mister adını verdim." dedi barmen gülümseyerek. Göz kırptı. "Senin durumuna en uygun karışımım." "Bunu içersem yeterince sarhoş olur muyum?" Alex içkiyi işaret ediyordu. Barmen dostça Alex'in omzunu sıvazladı. "Dostum tek bir yudum alacaksın ve burası gözüne cennet gibi görünecek." "Güzel." Alex bardaktaki sıvıyı kafaya dikti. Tadını aldığı gibi yüzünü ekşitti, tadı ispirto gibiydi. Yutmak için kendini zorladı, boğazı yanmıştı, içkinin sıcak hissi ciğerlerinden aşağı inerken nefesini bir yaktı. Alex yüzünü ekşitip yumruğunu tezgaha vurduğunda barmen kahkahalarla güldü. Birkaç kişinin gözleri üzerlerine dönmüştü, Alex ekşi suratını gülümseme ifadesine çevirmeye çalışıyordu ama tadı hala damağındaydı. "Bana ne içirdin be adam, klorak mı?" dedi gülerek, barmen de gözlerinden yaş gelircesine gülüyordu. "Onun-onun suratını gördünüz mü? Böyle yaptı ve--" Alex'i taklit ediyordu suratını gösterek "Hahah inanılmaz komikti!" Bir adamın sesi yükseldi barda oturanların arasından "Ona bir tane daha ver, benden! Görmek istiyorum!" "Gerçekten gerek yok." Alex elini havada sallıyordu ama başka birinin daha içine kahkaha gömdüğü sesini duydu. "Hadi ama, bir tane daha!" Birkaç kişinin daha ilgisini çekmişlerdi, şahane. Alex gülümseyerek barmene baktı, barmen omuz silkti bu işte payı olmadığını söylercesine. Alex bardağını ileri doğru iterken etrafındakilerden destekleyici bir uğultu koptu. Alex utangaçça gülümserken kısa boylu, saçı platin mavisine boyalı bir kız tezgahın üzerine oturdu. Mor renkli güzel sıvı bardağa yeniden dolarken ilgi odağı olmak istemediği asıl yerlerden birinde nasıl dikkati çektiğini bilmiyordu ama kıramadığı bir grup insan için sırf yüz ifadesini görmeleri için bir bardak ispirto bozması içkiden daha içti. Yüzü buruşurken birkaç kişi ıslık öttürüp tezahürat yaptı. "Ahhh, ispirto gibi!" "Ama etkili, değil mi?" diye sordu barmen. Alex soruyu düşündü, etkili olduğunu düşünmüyordu. Yemek borusunun yutkunurken acımasına sebep olacak derecede yanması ve ciğerlerinin ortasında bir sızının olması dışında herhangi bir şey yoktu. "Hiçbir şeyim yok, hala sağlamım." Birileri inanmaz bir tavırla nefes verirken Alex sırıttı. Çok daha kötü günler geçirdiğini biliyordu belki de bu yüzden içki üzerinde etkili olmamıştı. Sessizlik yeminini unutup yanındakilerle konuşmaya başladı, zaten konuşmak için bahane üretmeye çalışıyorlardı. Birkaç zaman-makinesi esprisinden sonra konuşma rayına oturdu. O kadar da rahatsız edici insanlar değillerdi, hatta eğlenceli bile denebilirlerdi. Birkaç defa üzerindekileri çıkarabileceğini belirttilerse de Alex karşı koydu. Mekanın ucubesi olma fikri artık rahatsız edici de gelmiyordu.

Clem geldiğinde iki saniye önce konuştuğu Sheila adındaki kız platin mavi saçlı kız ile tezgah üzerinde yiyişmekteydi. Alex'i rahatsız eden durum tezgah üzerinde yiyişme kısmı değildi. Kolunu Clem'e dolamış birbirlerine dokunana kızları izliyordu çatık kaşlarla. "Tamam, kötü görünüyor diyemem ama resmen beni aralarına almadılar, inanabiliyor musun? Beni? İnsanlar çıldırmış." İsteseler katılabileceğini söylerken sesi gittiğinden içinden söylemiş gibi oldu. Clem de yüz ifadesine bakılırsa memnun gözükmüyordu. "Gidelim mi artık?" Clem başını salladı, müzik yüzünden adam gibi konuşabilmek çok zordu. Alex işaretle beraber tabureden atlamak için ayaklarının dibine baktı. Yer uzaklaştıkça uzaklaşıyordu sanki. "Vov, Clem ben yere inemem." Clem'in sorarcasına bakışını yakaladığında kaşlarını kaldırıp ürkmüş gibi yere bakmaya devam etti. "Çok...Yüksek!" Ayağını yere basacakmış gibi uzatıp geri çekti. "Yok yapamıyorum. Becky şurada bak, onu görebiliyorum. Sen ona gideceğimizi söyle, ben kapıya telefon çağırayım, pardon kapıya taksi çağırayım telefonla." Becky'i gösterdi, sarışın kızın tavşan kulakları kalabalık arasında gözüküyordu. Clem onay verip insan kalabalığını yardı, giydiği kabarık elbiseyle bu kolay değildi ama birbirine yapışmış gibi dans eden insanlar yadırgarcasına bakıyordu arkasından. Alex telefonunu açıp taksiyi aradı. "Evet Soho'dayız. The Cock. Şimdi gelirse sev--" Uzaktan Clem'i görebiliyordu az da olsa, Becky olduğunu düşündüğü kız Clem'e dönmüştü ama ten renkleri uyuşmuyordu. Becky orada değildi çünkü, sahnenin üzerinde duruyordu. Spot ışığı gürültüyle açılıp tavşan kostümlü kızı aydınlattı. "Bayanlar baylar, beklediğiniz an geldi! Random-Time!" Becky gürültüyle bağıran kalabalığın yatışmasını bekledikten sonra devam etti. "Bu sefer seçme zorunluluğu bırakılan kişi benim, evet. Biliyorsunuz kalabalık arasında gelişigüzel birini seçiyoruz ve onu dansçılarımızdan birine emanet ediyoruz." Göz kırpma şekline bakılırsa iyi anlamda değildi bu. "Lütfen oylamaya dahil olmak istemeyenler kalabalıktan çıksın. Teşekkürler." Alex Clem ile göz göze geldiğinde kendisine alolayan taksiciyi unutup gelmesini işaret etti. İnsanlar bir araya gelerek etten duvar örmekteydi. Clem aralarından sıyrılmaya çalışırken dar duvarlar arasından geçmeye çalışır gibi gözüküyordu. Arkada bateri sesleri duyulmaya başlamıştı. Clem'in sıyrılmasına çok az kalmıştı. "Seçiyoruuum... Seçtim!" Spot ışığı kalabalığın üzerinde gezinip Becky'nin seçtiğini söylediği anda durdu. Spot ışığının merkezinde olmayan herkes kenara çekilirken kırmızı ışığın altında tek bir kişi aydınlanmıştı. Alex şaşkınlıkla telefonu elinden düşürdü.
Clem seçilmişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
 Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 531

Something's Not Right Empty
MesajKonu: Geri: Something's Not Right   Something's Not Right Icon_minitimePaz Şub. 05, 2012 12:12 pm

Alex'in sarhoş hallerine çok tanık olmuştu, gerçekten çok fazla. Onunla sadece tanışıyor olmak bile buna tanık olma ihtimalinizi yarı yarıya arttırırdı zaten. Çünkü Alex Mclain, lise aşkı depresyonuyla dönüşümünü tamamlamış, içkinin içinde boğulmadan yüzmek için uzun antremanlara katılmış, derece ödülü olan kadınları da memnuniyetle kucaklamıştı. Eh, geri çevirmeyecek kadar alçakgönüllüydü de diyebiliriz. Ama Clem'in durumu biraz farklıydı. O Alex'i çocukluğundan beri tanıyordu. Yani ergenliğin getirdiği ilk sarhoşluğuna kadar her çeşit sarhoş halini biliyordu. Hatta dahası bir sene kadar onunla yaşamıştı bu da sadece sarhoş değil her boktan halini bildiği anlamına geliyordu. Ama kabul edecekti, ot çekmiş Alex bile yürüyemeyeceğini idda etmiyordu. Mesela dünyanın efendisi olduğunu bile idda edebilirdi o anlarında, ama yürüyemeyeceğini söylediğini, hayır böyle bir şey hatırlamıyordu. Bir an korktu onun için, "Alex ne içtin?" diye endişeyle mırıldandı ağzının içinde. Ama Alex'in bunu görecek hali yok gibiydi, daha çok korkuyla yere bakıyordu. Ayağını yere uzatışıyla birlikte ümitlenmişti. Tek istediği bu lanet yerden çıkmaktı, ondan sonra her çeşit pisliğini kabul ederdi, gerekirse en yakın otele kendilerini atıp sabaha kadar başında beklerdi. Ama çıksınlardı, o an tek isteği buydu. "Bak, Lex, bana bak! Yanında durabiliyorsam yer o kadar da aşağıda olamaz değil mi? Bak, görüyor musun? Senden kısayım, hatırlıyor musun? Lex ne içtin? ALEX! Bana bak!" Alex'in onu umursadığı yoktu, ayağını uzatıp tam yere değecekken korkuyla çekmek için programlanmış gibiydi. Endişelenmeye başlamıştı, şu an çalan aptal müziği ya da kendisinin kanındaki alkolü umursayacak hali yoktu. Aslında öyle çok bir şey içtiği söylenemezdi, bunun da payı vardı o anki sakinliğinde. Korkuyla acaba bana ne içiriyorlar düşüncesine sığınıp verilen her kadehi kabul etmemişti. Ama görünüyordu ki Alex kesinlikle kendisi gibi düşünmemiş, ne bok uzatıldıysa kabullenmiş ve şu an bir takım eşcinsel teşhircilerin eline düşmüştü, bir anlamda. Alex o anki saçma paniğinden beklenmeyecek bir zeka örneği göstererek Becky'i bulmasını söyleyince ikiletmeden kalabalığı yardı. Telefonu kullanacak kadar ekrandan korkmamasını diledi. Gerçi bunu bakmadan da yapabileceğini biliyordu, çünkü Alex Mclain, her durumuna hazırlıklı olsunlar diye, gittiği her yerde ilk önce bir iki taksi numarasını telefonun hızlı arama ayarlarına ekliyordu. Zaten belki de bu hayatının en önemli rutiniydi. Bir kere bile unutup aksattığını hatırlamıyordu Clem. Şu gece bittiğinde Becky'e yapabileceği en büyük çirkefliği yapacak, mümkünse bütün gördüklerini unutana kadar, ya da sesi kısılana kadar emin olamıyordu çünkü gördüklerini nasıl unutabileceğinden, bağıracaktı.
"Becky! BECKS!" Kalabalığın içinde sesini duyurmaya çalışırken itişip duruyordu birileriyle. Sakin olmaya çalıştı, biri tarafından saçları yolunup eline verilmeden önce Becky'e ulaşmayı başarırsa Alex'ten önce kendine bir kutu dondurma alacaktı, tebrik niyetine. Becky ona sırıtıp eliyle bir dakika işareti yaptıktan sonra zıplayarak sahneye çıkmıştı. Bu da ayrı bir konuydu, Becks ve topuklular. Bekleyecekti onu, dönüp arada endişeyle Alex'in düşüp düşmediğine bakıyordu. Ama ani ses patlamasıyla bir an ne olduğunu şaşırınca sadece tek bir ses duyabildi, o da içinden, beyninden değil daha çok karnı taraflarında bir yerden geliyordu: Kaç! Tamam diye düşündü, boşveriyorum. Zaten bunu başımıza açtığı için haber vermeden gitmemize bir şey diyemez. Çıkınca mesaj atarım. Şu Random-Time'ın ne bok olduğunu tam olarak bilmiyordu. Ama bu barda 'emanet etmek' sözcük grubunun ne şekilde algılandığını görecek kadar kalmak kesinlikle gelecek planları arasında yoktu, bunu biliyordu. Kalabalıktan çıkın uyarısı, evet, onu yapmaya çalışıyordu zaten, insanlar kör müydü? "Çekilebilir misiniz? Pardon? Bayım? Tamam, bayanmışsınız. Çekilebilir misiniz? ÇEKİL!" En sonunda ona aptal aptal bakan insanları azarlamaya başlamıştı işte. Bu gece başına bir şey gelmeyecekti, yoo, kesinlikle Becky'nin normal kavramına uyan bir şeylere daha katlanmayacaktı. İnsanları iterek kendine yol açmaya devam etti. Evet birkaç kişi daha. Sadece birkaç çıplak beden sonra özgürlüğüne kavuşacaktı. Dönüp duran kırmızı ışığı dert etmemeye çalıştı, başı dönmedikçe sorun yoktu. Aslında o ışık sadece insanların daha farklı aydınlanmasına ve dikkat etmediği şeyleri görmesine neden oluyordu. Mesela şu kızın sırtında şey yazıyordu- neyse. Konu bu değildi. Birkaç kıyafetsiz insan sonra kendini boşluğa atacak ve Alex'le birlikte kendini bu eziyetten kurtaracaktı. Hayalleri camdan kuleler gibi tuzla buz olmasaydı elbette...
Kırmızı ışık zaten parlak olan elbisesinin kumaşında yansırken bir an sessizlik oldu bütün salonda. Herkes şu tuhaf giyinen kıza bakıyordu. Müzik gittikçe kısılıp solarken yeni müzik başlayamadan konuştu. "Yoo. Yoo hayır sayılmaz. Ben - ben çıkıyordum. BECKY! Becky çıkıyordum, çıktığımı söyle! Sayılmadığını söyle." Kalabalıkta bağırışlar, kural kuraldır diye ciyaklayan insanlar vardı. Onların derdini biliyordu, tek sorunları biraz önce kendilerini itip kakan bilmem kaçıncı yüzyılda balolara giden asil kadınlar gibi giyinmiş tuhaf kızın acı çektiğini görmekti. Hepsi onun edepli görünen bir sürtük olduğunu düşünüyordu zaten Clem'e göre. Kurtuluşu yok muydu? Cidden yani. "Alex," diye mırıldandı sessizliğin içinde. "beni hemen kurtarmazsan o sandalyeden daha yüksek bir yerden düşersin." Alex'in duyduğunu sanmıyordu. Şansını tekrar denedi ancak tutmayacağını farkındaydı, zaten bu gece şanslı olan onlar olsa başına bunlar gelmezdi ki. "Ben istemiyorum! Gerçekten, lütfen, bakın, beni dinleyin" kimsenin onu taktığı falan yoktu. Arkada başlayan daha sakin, daha tekdüze, daha az kulak yoran ama Clem için kesinlikle daha korkutucu bir müzik başladığında korkuyla olduğu yerde kalakaldı. "BECKY WANDALL BU GECE SONUNDA ÖLMÜŞ OLACAKSIN! SENİ ADİ- KÜÇÜK- SENİ! Yo durun gerçekten istemiyorum!" Çoktan sahneye doğru sürüklenmişti. Beckynin yanından geçerken aklına gelen bütün küfürleri tehditlerle harmanlayıp kızın suratına fırlattı. Becky'se özür dilerim diye mırıldanırken oldukça eğleniyordu. Pişmanlığı yalandı kesinlikle, eğleniyordu hain! Bunu kesinlikle ödeyecekti. Neden kimse durumdan Alex ve kendisi kadar rahatsız olmuş gibi görünmüyordu. Neden burada insanlar birbirlerini tahrik etmeye çalışıyordu. Sahneye taşındığında aptal gibi kalakaldı. Oturması gereken bir koltuk, ne için kullanılacağını bilmek istemediği ve sadece parlasın diye sahnede olduklarını düşünerek kendini kandıracağı şeyler vardı, şey, dekor. Evet dekor.
Kocaman etekleri olan kabarık elbisesi kendisinden başka herkesi rahatsız etmiş gibi görünüyordu. Sahnedeki bir sürü çıplak kızın arasında oldukça rahibe gibi göründüğünün farkındaydı. Oturamayacağını farkeden kızlardan biri üstündeki kumaş katmanını içindeki çiçekli balerin kostümüne benzer şeye tutuşturan ve belini saran kumaşı çözünce üstündeki kabarık parlak kostüm yeri boylamış, oyuncak bebek kıyafeti giymiş gibi bir kılıkta ortada kalmıştı. Müzik gittikçe yükselirken birinin onu oturtmasına engel olamamıştı. "Bakın ben gerçekten buna uygun biri değilim!" diye son çırpınışlarını sıralarken Becky'nin sesi duyuldu. "Bu geceki şanslı misafirimizi-" Şanslıymış, peh. Becky kesinlikle ölecekti. Cümlenin yarısını kaçırdığı barizdi ama duyması gereken bir başka şeyi duymuştu: Sharon. Sharon kimdi, nereden hatırlıyordu? Bulmuştu! Sharon bu gecenin başında Becky'nin kendisine tanıştırmaya çalıştığı ancak arada kaynayıp giden kızdı. Salondaki ıslıklardan Sharon'un burada ne kadar sevildiğini anlaması pek de zor değildi, sahnedeki dansçılardan biri ortaya yürüyünce onun kim olduğunu da açıkca görebilmişti. Kızıl saçları, düzgün hatları olan bir kızdı- yo hayır, onu incelemeyecekti. Mümkünse hiçbir şeyi incelemeyecek ve müziğin bitmesini bekleyecekti. Sharon dibine gelince bir umut ayağa kalkmaya çalıştı ama arkasından biri omuzlarını tuttuğundan bu kolay bir hamle değildi. Bunun, hatta omzunu tutan ve yanında sadece görüntü için duran diğer kızların başkaları için zevk olabileceği düşüncesini o an için beyninin çok derinlerine itti ve müzik yükselirken son çabalarını harcadı. "Sharon?" Kızın onu pek taktığını söyleyemeyecekti, bir yandan yalanıp bir yandan kıvrılıp bükülürken durumdan oldukça memnun gibi görünüyordu. "Beni hatırladın mı? Becky bizi tanıştırmaya çalışmıştı, hatırlıyor musun? Arkadaş olabiliriz, gerçekten. Ama beni dinleme-" Hayır, hayır bacağına dokunmasınlardı, zaten çok rahatsız edici bir histi bir de bir kız- kızın eline vurmamak için zor duruyordu. "BAK" dedi keskin bir hamleyle, sesi alabildiğine tizleşmişti. "Bak ben- ben istemiyorum- ben yani şey. Becky seni öldürebilirim. Alex'i dinleme- ALEX!" Aklına gelmiş gibi sevindi bir an. "Alex! Alex'i biliyor musun Sharon? O böyle şeylerden çok hoşlanır, istersen duralım, lütfen duralım. Onunla tanıştırırım seni." Alex'in ya da salondaki çoğu insanın kendisini duymadığını biliyordu ama diğer kızlar ve şu uyduruk bardaki insanlara kıyasla daha yakınında olan Becky oldukça eğleniyor gibiydi. Eğlensindi zaten, bu son gecesiydi. Becky'nin boş hamle dercesine kafasını sallayışını görünce başka bir şey denedi. "Alex derken Sharon. Hey bak. Alexandra demeye çalıştım! Çünkü o da eşcinsel ve- ve- çok güzel- yani saçları kahverengi ve-" O an uydurabileceği yalanın haddi hesabı yoktu bu yüzden de aklına gelen her şeyi sallıyordu. Kurtulmasına yarayacaksa Alex'i tek hamlede sahneye fırlatabilirdi şu an. En azından zevk alarak izlerdi durumu. "Ve güzel bir vücudu var, onu seversin benim gibi sinir bozucu da değ- Tanrım- DOKUNMA lütfen!" Niye kimse onu umursamıyordu? Niye herkes farklı bir dil konuşuyormuş gibi davranıyordu? Acı çekiyordu resmen, derisini yüzüyorlarmış gibi tepkiler vermesine gerek yoktu belki ama o an onu tercih edebileceğini düşündü bir an için, kapana kısılmış gibi hissediyordu. Becky'nin gülmemeye çalıştığını ama bunu yaparken kaburgalarının çatlayacağını düşünmeye başlamıştı. Kıza bakmaktansa etrafı izlemeyi tercih ediyordu zaten. "Geber Becks! Acı çekerek öl ve çok pislik çıkarmamaya çalış!" Kinle onun duyabileceği bir tonda konuşunca Becky iyiden iyiye yumruğunu ağzına sokmuş sessiz kahkahalarla titremeye başlamıştı. Müzikte inleyip duran ve sürekli "lick" diyen kadını bulup öldürecekti kesinlikle. O an tek umudu şarkıdan biteceğine dair ton değişimleri duymaktı ama o kadar tek düzeydi ve tam biteceğini düşündüğü anda birden başa sarmayı alışkanlık edinmişti ki Clem için, ve aynı oranda iğrenç, biteceği ana kadar başına gelenlere katlanmak zorunda kalması gerektiği gerçeği yüzüne daha sert çarpıyordu. Şarkı biraz daha kendini tekrar ederse sahnede ölecekti. Buna emindi.
Ortalama olarak beş buçuk dakika kadar bir eziyet yaşadıktan sonra lick inlemeleri kesilince Clem görmemek için kıstığı gözlerini açtı ve başka tarafa kaçırdığı bakışlarını odaklayacak normal bir şey bulmaya çalıştı. Ama etrafı iğrenç biçimde gülen ve durumdan zevk almış bir sürü insanla ve sahnedeki danstan tahrik olmuş birbirlerini yutmaya çalışan kadınlarla doluydu. Sendeleyerek yerinden kalktı, mikrofonla birileri dansın bittiğini ve bir sonraki 'şanslı' gece için önümüzdeki haftayı beklemelerini söylüyordu, kim bilirdi belki bir dahaki talihli onlar olacaktı. Küfretti içten içe ve tekleyen adımlarla yüksek sahneyi barın merkezine bağlayan merdivenlere yürüdü. Merdivenlerin dibinde koca bir sırıtışla kendisine bakan Becky'i görünce tam ağzını açacaktı ki Becks önce davranmıştı. "Alexandra demek? Çok komiksin Clem, çok abarttın." O an birkaç saat öncesine kadar çok sevdiği Becky'e kafasındaki peruğu yedirmeyi düşünüyordu. "Sakın. Konuşma." dedi kesik kesik bir tonla. Şu anki ruh haliyle Becky'i öldürebilirdi ama daha derin bir şok yaşıyordu. Alex'e doğru tekleyerek yürüdü, atılan birkaç lafı ve sakladığı şeyleri halka açmasıyla ilgili yorumları yok saydı ve bara ulaşana kadar düşmemeye çalıştı. Kıyafetinin kalanlarını sahnede bıraktığını fark etmesi zamanını almıştı, ama Becky getirsindi, o anki siniriyle gelecek beş ay köle olarak kullansa yeriydi zaten. Bara eğilip kokteyller için hazır duran içki şişesini kaptı. Alex'se geldiğini farkında değil, hala yüzünde dehşete karışmış bin türlü ifade sahneye bakıyordu. Durumdan hoşlanmakla, kurbanın Clem olmasına şok olmak arasında gidip geliyordu. Görgü kurallarının hepsini yok sayarak şişeden içebildiği kadar, daha doğrusu içinde bir patlama yaşayacağını düşündüren yanmaya katlanabildiği kadar içti. Dengesini kaybedip sallandığında ayağı bir şeye çarpınca başını eğdi ve Alex'in havada kalan bir elinin nedenini gördü yerde, telefon. Eğilip yerden aldığı telefonu barın üstüne koydu ve Alex'e seslendi. Çocuğun kendisine dönen mekanik tavrını ve ilk gördüğünün belki birkaç katı daha çıplak oluşuna duyduğu dehşeti görünce dev bir yudum daha aldı. "Evet," dedi şokla bir sahneye bir kendisine bakan, konuşamayacak durumdaki Alex'e. "Evet bacaklarım var ve daha fazla şok yaşamak istemiyorsan lütfen ceketini ver Alex, giyecek insani şeylere ihtiyacım var." Dev bir yudum daha aldı ve şokla kilitlenen Alex'in yeniden çalışır hale gelmesini bekledi.


şarkıymış bu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

Something's Not Right Empty
MesajKonu: Geri: Something's Not Right   Something's Not Right Icon_minitimePaz Şub. 05, 2012 4:57 pm

Alex Clem'e bakıyordu ama gördüğü şey insan kalabalığı tarafından sahneye itilen Clem değildi. Clem suyun içindeydi, mavisi ve beyazı bol bir deniz aynı kendi çizdiği batan gemi resimlerindeki gibi, dalgalar kocamandı ve envai çeşit canlı barındırdığı şüphesizdi. Okyanus mu, okyanustu belki de. Kocaman dalgaların kolları vardı ve Clem'i sürüklüyorlardı. Clem boğulmadan önce bir şeyler söyledi ama dudaklarından sözcükler değil küçük balıklar dökülüyordu suya. Alex kaşlarını çattı, ne ara The Cock okyanusa batmıştı, yoksa baştan beri okyanusun ortasına mı kuruluydu? Clem dalgalar arasında süzüldü, dalgalar sahneye çarpıp onu sahneye attı. Su ahşabı kabartmaz mı? Acaba hangi meşeden yapılma sahne? Clem miydi oradaki? Clem merhaba, sahnede ne arıyorsun? Aa sahi Clem seçilmiş olandı. Alex'in yüz ifadesi yeniden dehşete düşmüş bir şekilde gerildi. Clem seçilmişti! Ne için olduğunu hatırlamıyordu ama kırmızı ışığın onun üzerine kilitlendiğini hatırlıyordu. Kan! Clem'i kurban edeceklerdi! Dalgaları oluşturan adamlara yeniden baktığında yarı çıplak eğlence düşkünü insanlar cüppeler giymiş tarikat üyelerine dönüşmüştü. Clem sahnedeydi ve üzerindekileri çözüyorlardı. Kan borcu. Clem'in kesilip doğranacağı düşünceleri zihninin duvarlarına çarpıp duran çığlıkları getirmişti. Evet Alex o an rahatsız olmuş, çok rahatsız olmuş, görünüyordu ama sebebi Clem'in içinde bulunduğu durumu çok daha vahim görüyor oluşuydu. Hemen onu kurtarması gerektiği düşüncesiyle sırtını dikleştirdi. Koşup ayin yapan insanların arasından geçecek, Clem'i kapıp kaçacaktı. Zırhı ve kılıcı hazırdı zaten. Zırh ile kılıç ne zaman gelmişti ki? Önemli değil her şeye sahipti. Cesurca tabureden atlamaya davrandıysa da ayaklarının dibindeki manzara tekrar bar tezgahına tutunmasına sebep oldu. Ayaklarının altındaki yer sallanmış, tutunmaya çalışırken parmak boğumları buz kesmişti. Hemen ayak tabanlarının altından bir kartal geçti. Kartalın ne işi olduğunu sorgulamamıştı, kartallar yüksek kayalıklarda yaşardı ve Alex yüksek bir kayalığın tepesinde oturduğuna inanıyordu. Gerçekten yüksek bir tepe. Bir gün Empire States binasının en üst katından aşağı bakmıştı ve şimdi orayı tümsek olarak betimliyordu. Ayaklarının altındaki yer gökyüzünde o kadar yüksekte bir yer teşkil ediyordu ki ayaklarının altındaki kayaklıkların büyük bir kısmı sis ile örtülüydü. Sis burada yere dökülmüş köpüklü bir bira olmasına karşın içtiği şey sebebiyle Alex'in hayalgücünde çok daha farklı bir yere sahipti. Zırhına ve kılıcına rağmen yükseklik korkusuna mağlup olduğunu fark eden cesur şövalyemiz tekrar kurtarması gereken arkadaş-- Aa Clem sahnedeydi. Merhaba da Clem, neden sahnedeydi ki. Seçilmiş olan! Becky'yi görüyordu ama kızın olduğu yerde yamyam bir tavşan figürü vardı, dişleri kanlı vahşi görünüşlü kırmızı gözlü bir şeytan! "Clem'i kurban edecekler!" diye haykırdı, sesi ağzından süzülen bir baloncuğun patlamasıyla çıkmıştı. Omzunun arkasından birinin güldüğünü duydu. "Çok şanslı. Onun yerine ben kurban edilmek isterdim." Mavi saçlı kız, hemen dibinde tezgahta oturuyordu. Saçları neon ışıklarından yapılma olduğu için Alex ona baktığında gözbebeklerinin yandığını hissetti. "Onu kurtarmam gerek bana yardım edebilir misin Calipso?" Kız tek kaşını havaya dikip dudağını büzdü. "Calipso kim?" Barmen Alex'in arkasından kafasının iyi olduğuna işaret eden bir hareket yaptığında kız sırıtıp kafa salladı, sırıttığında dudağının hemen üstündeki ben hareket etmişti. "Pekala, ne yapmamı istiyorsun?" Alex düşündü. Ciddi ciddi, matematik problemi çözer gibi düşündü. Bir süre sonra aklı matematik problemine kaydı, ilkokulda Bayan Wasserman bir soru sormuştu neydi ki o, a şehrinden çıkan bir araba... Araba demişken keşke arabası olsaydı, böyle kırmızı bir spor araba, çok güzel olurdu o zaman ne A şehri kalırdı ne B şehri C,D,E her yere uçardı onunla. Uçmak demişken... "Bu dağdan aşağı inmem gerek, çok yüksek, inemiyorum." Mavi saçlı kız Alex'e ardından çocuğun korkuyla baktığı ahşap zemine baktı. Bira köpüğü oturduğu taburenin altına doğru ilerliyordu, o kadar. "Hay hay." dedi kız tezgahtan atlayıp. Çok kısa boylu olduğundan inişi baya ses çıkarmıştı. Alex o atlarken düşük desibelli bir çığlık attı, sesi ses olmaktan çıkıp rüzgara dönüşmüş saçlarını dalgalandırmıştı. Dizlerini kendine çekip tabureden aşağı baktı, kız nasıl havada duruyordu hiçbir açıklaması yoktu. Havada durmak derken bir gün bir kırmızı balonu vardı ve çok yükseğe çıkınca patlamıştı. Balonunu öldürdüğü için beş yalından beri suçluluk duyuyordu. Hala hayatta olsa bu kadar yükseğe çıkabildiği için onunla gurur duyardı. Mavi saçlı kız yaklaştı, saçları güneş gibi yanıyordu. Omzunun arkasına geçti ve fısıldadı. "Uç." Alex yer ayaklarının altından çekilmeden önce ellerini gördü, teninin üzerinde kırmızı pullar çıkıyordu ve bu çok ürkütücüydü. Kendine olanlar için korkmaya fırsat bulamadan Calipso dağı, daha gerçekçi bir tabirle oturduğu tabureyi, geri çekti. Alex düşerken sırtından kanatlarının çıktığını hissetti, tenini yarıp açılmışlardı ve çok acıtmıştı. Kayalıklara doğru iniyordu, yüzü, burnu, gözleri yanıyordu, her yanı pullarla kaplıydı ve bulutlar çok soğuktu, soğuk su yüzüne çarpar gibi soğuktu ama dağa çarpmadı. Bunun yerine suya düştü ve batmaya başladı. Batıyordu, her yer koyu mavi renkteydi, güneş ışınlarının çizgileri suyun yüzeyinde dans ediyordu. Alex suyun altında ellerine baktı, kendi elleriydi. O halde ejderha kimdi, neydi? Burnundan baloncuklar çıktı, içinde yavru kediler vardı. Yüzeye doğru yükseldiler, Alex onlara bakabilmek için sırt üstü döndü. Batıyordu ve yavru kediler baloncuklarda miyavlıyorlardı. Bir tanesinin yüzeye çıkıp baloncuktan kurtulmasını ve küçük beyaz kanatlarını açıp uçmasını izledi. Çok şirindi keşke bir tanesini alabilseydi. Kulaklarına içten, şefkatli bir kadın sesi geldi. "Lick." diyordu. Suda yankılanıyordu ses, kendini tekrar etti. Alex huzurlu batışın o an bittiğini, hızla yüzeye çekildiğini hissetti, içini derin bir korku salmıştı. Sular saçlarından akıyordu ve yerçekimi kendini göstermişti. Kendini oturduğu tabureye tembel hayvan gibi sarılmış vaziyette buldu. Calipso dediği kızla barmen konuşuyordu. "İki çok geldi galiba." "Nereden bileyim böyle olacağını?" "Hastaneye mi götürseydik?" "Yok ayılır birazdan o kadar çok koymadım." "Tabureden bile inemiyor, ayılsa iyi eder." Calipso denen kızın dövmesine takılmıştı gözü, belinin hemen yanındaki kırmızı ejderhaya. Nefes aldıkça hareket ediyordu. Alex transa geçmiş gibi dövmeyi izledikten sonra arkadaki manzarayı gördü. "CLEM'E NE YAPIYORLAR ÖYLE?!" İlk defa o an Clem'in ne durumda olduğunu görüyordu. Clem'e dokunan kızlar vardı. Kızlar. Clem'e. dokunuyorlardı. Calipso dediği kız yanında kıkırdadı Clem'e bakıp, Alex dehşeye düşmüş olmasına karşın içinde bir şeylerin kıpırdandığını hissediyordu. Midesinde bir sıcaklık vardı, midesinden daha aşağı kayan. Hareketlenme Alex'in gözlerinin daha da büyümesine sebep oldu, küfür edip paltosunu bacaklarının üzerine kapattı. Calipso hareketi kaçırmamıştı. "Burada bir hareketlenme saptandı Joey." Calipso eli belinde 'ımm'larken Alex gözlerini kaçırdı. "Önce halüsinasyonlar şimdi bu. İçki etkisini gösteriyor." Barmenin tepkisi kendisini Calipso'nunkinden çok daha korkutmuştu, sorarcasına bir bakış attığında barmen dudaklarını kıpırdatarak afrodizyak ve MDA dedi, Alex kilitlenmiş bir halde Clem'in içinde bulunduğu duruma döndü. Aklında not almıştı, içinde ne olduğunu bilmediğin şeyler deneme. Clem neyse ki kurtulmuştu, geldiği gibi içki şişesine atıldı. Bacakları, evet bacakları vardı ve şu an Alex'e çok yanlış şeyler düşündürüyordu, açıkta olmalıydı ki Alex'den paltosunu vermesini istedi, şu bacaklarını kapatan paltoyu. Calipso gülüyordu, boyalı dudağını ısırdı Alex'e imalı bir bakış atıp. Alex telaşlandı. "Erm, şey, sen biraz daha iç biz, şey, çıkarız şimdi, o zaman veririm. Bana birkaç saniye ver. Offf!" Kendini dizginlemek normalde kolaydı. Başka şeyleri düşün, iğrenç ya da kafa dağıtıcı şeyler. Çoğu insan kafasından matematik işlemleri yapardı Alex de çalıştığı yerdeki malların barkod numaralarını sayardı sırayla. Başka bir yerde olsa işi daha basitti ama yarı çıplak kızların olduğu yerde bu zordu. Kafasını gürültüyle tezgaha koyup gözlerini kapattı ve barkod numaraları saymaya başladı. Calipso dediği kız Clem'i lafa tutmaya başlamıştı, ne konuştuklarını duyamıyordu çünkü kafasındaki müstehcen imgelerden kurtulmakla meşguldü. Salçaların olduğu rafa geldiğinde daha iyiydi ama hemen burayı terk etmesi gerektiğini biliyordu. Yüksekliği falan unutup yere atladı, ayakları uyuşmuştu yanlış basmaktan ötürü, Clem'i kolundan tutup açıklama yapmadan paltosunu verdi. Yer sert kolu yumuşaktı, ne garip tezatlık. Yumuşak derken bacaklar da yumuşak şeylerdi ve Clem'in bir çift bac-- Kapa çeneni beyin! "Gidelim." dedi boğulurcasına. Barmen Clem'i peşinden getiren Alex'i gitmeden önce uğurladı. Calipso Clem'in kalçalarını süzmekle meşgul olduğundan ses çıkarmamıştı.
Kapıdan çıktıklarında temiz havaya şükretti ama insanların arasından kaçarken midesini yakan ve nefesini daraltan kadın bedenleri işini zorlaştırmıştı. Alex özellikle Clem'e sırtını dönmeye çalışıyordu ama beyni patlayacak gibi hissediyordu. Bir de her yer yumuşak görünmeye başlamıştı, kendini kaldırıma atsa sekecekmiş gibi hissediyordu. "Taksi çağırsana?" dedi Clem'e bakamadan. Az önce güzel bir kız Clem'i ellemişti, Clem'in ellenebilecek güzel kısımları vardı. Çığlık atıp sokakta koşarak soyunsa yeriydi. Clem de soyuns-- Aaa ama artık! Clem'e dönüp bakarak her şeyin problemsiz olduğuna inandırmaya çalıştı kendini. O Clem idi, Clem yahu. Şimdi ona bakacak burnuna dondurma sürülmüş halini görecekti. Arkasını dönüp sokak lambası altında aydınlanan kıza baktı ama gördüğü şey Clem olmamıştı. Şeytani yamyam tavşan kapıdan çıkmış Clem'e koşuyordu. KOŞUYORDU! ONU DA YİYECEKTİ! "CLEM KAÇ GELİYOR!" Clem arkasına dönüp Alex'in çıldırmış gibi gösterip bağırdığı şeye baktı. Beklentisi Clem'in kaçması olmuştu, üzerine atlaması değil. Clem yamyam psikopat tavşana o kadar yırtıcı bir şekilde atlamıştı ki Alex hangisinin daha tehlikeli olduğunu çözememişti. Tavşan kendisine doğru koşup arkasına saklandığında eller sevgili kuzeninin ince parmaklarına dönüşmüştü, dev, tombul patilere değil. Clem delirmiş Clem'i unutup omzunun üzerinden kuzenine baktı. "Ah, selam Becks. Çok güzel gözüküyorsun, o gördüklerim göğüs mü yoksa? Ne zamandan beri oradalar?" Becky Alex'e dalga geçtiğini anladığına dair yapmacık bir gülümseme atıp kendisine kükreyen Clem'e baktı, Alex'in koltuk altından. Alex'in belindeydi elleri, yumuşak güzel elleri vardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
 Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 531

Something's Not Right Empty
MesajKonu: Geri: Something's Not Right   Something's Not Right Icon_minitimePaz Şub. 05, 2012 9:25 pm

"Alex aptal gibi davranma da ver şu ceketi lütfen. Alex? Alex nereye bakıyorsun?" Alex onu duyuyor, ya da görüyor gibi durmuyordu, şu an kendisini daha fazla kızdırmaya çalışıyorsa, cidden, sırası değildi. "Seni duymuyor." dedi çok parlak saçları olan ve aslında saçı dışında da bir şeyi olmayan bir kız. Başını çevirip onu görünce irkilmişti. Bu geceden sonra homofobik olsa yeriydi zaten. Kız kendisine yaklaştıkça birkaç adım geri çekildi, bara dayanana kadar. "Lütfen," dedi öne doğru ellerini uzatarak, "daha fazla yaklaşmasan?" Kızın yüzündeki gülümsemeyi sinsi olarak adlandırabilirdi belki, ya da alaylı, ya da ilgisini çekmişti onun bilemiyordu. Tek istediği yaklaşmamasıydı ve gözüne oldukça masum görünmüştü bu istek.Bara dönüp bir şişe daha kaptı, ancak büyük bir hata olduğunu önüne döndükten sonra ona iyice yaklaşan kızı fark edince anlamıştı. "DUR!" dedi panik olmuşcasına. Parmağının ucuyla kızı omzundan itti. "Orası iyi, orada kal." Kız kahkahalarla gülüyordu iyice, incelemek istercesine elini uzatınca sertçe itti ne yaptığını fark etmeden. "Fazla ürkeksin." "Öyle mi? ACABA neden!?" Gereksiz irkilmesini ve taciz edilmesini, zorla sahnede ellenilmesini ve herkesin gözü önündeyken kıyafetlerinin çıkarılmasını saymayacaktı, sadece o dans bile yeterliydi. Elini artık iyiden iyiye dağılmış saçlarının bir parçasını düzeltebilmek için saçına götürdü. "Alex," dedi derin bir nefes alıp kıza geri dönerek, muhtaç olmak fikrini kabullenmeyerek, ama o kızın vereceği cevaba muhtaçtı işte. "ne içti?" Kızın bakışları iyiden iyiye ilgiyle dolmuştu. Tek kaşı kalkarken yüzünde beliren adice gülümsemenin içini rahatlattığını söyleyemeyecekti. "Denemek mi istiyorsun? Eğer bana telefonunu verirsen belki-" Ellerini kaldırdı sus dercesine. "Tamam, tamam! Herneyse." Alex'e döndüğünde ona bakmayan bir Alex tarafından uzatılmış bir paltoyla karşılaştı. "O kadar mı iğ-" "Gidelim." Tamam, Alex'in onu çıplak, ya da yarı çıplak, ya da kız gibi işte, görmekle ilgili sorunları olduğunu biliyordu ama bu tepkisi biraz şey değil miydi, aşırı? O an buna takılmayarak paltoyu üstüne geçirdi ve Alex'i sırtından iterek. Alex'in içtiği her neyse biran önce etkisinden çıksa iyi ederdi, baston yutmuş gibi kaskatı yürüyordu çünkü o an.
Dışarıya çıktıklarında yüzüne çarpan havaya, eğer yapabilseydi, sarılırdı. Mükemmel bir histi. Bir daha asla, asla, asla Alex'e ya da Becky'ye uymayacaktı. Bir iki adım ilerledi Alex'e doğru ama Alex inatla ona bakmıyordu. Tamam, öyle olsundu o zaman. Eğer çıplak bacak görmeyi sindiremeyecekse eve kendi dönsündü. Ya da sevgili kuzeni Becky'nin yanına gidip onun çıkışını beklerken barmenle biraz daha kaynaşsındı. Umrunda değildi o an, yani gerçekten, bir gecede yaşadıkları yetmiyor muydu? Hem palto dizlerine kadar inmese de Alex'in boyu düşünüldüğünde buna oldukça yakın bir yerde duruyordu. Hatta artık kıçının kapandığı düşünülürse Alex aklını başına toplamalı ve durumuna şükretmeliydi, yoksa Clem gerçekten gecenin acısını ondan çıkarabilirdi, ona yetecek kadar sinir yüklüydü. Aynı zamanda da yorgun, ölü gibi hissediyordu kendini. Becky'i öldürmeyi ve Alex'i baş parmaklarından tavana çivilemeyi erteledi ve şu an hala dünyayı farklı bir şekilde görüyormuş gibi bakan arkadaşına döndü ikna edebilmek için. Hadi ama, sadece birazcık saygı istiyordu. Az önce taciz edilen, zorla alıkonulan ve bin türlü laf yiyen kendisiydi ama hala birilerini toplamak zorunda mıydı? İsyanını ertelemeye karar verip tam Alex'e bir şeyler söyleyecek ve onu gitmeye ikna etmek için çabalayacaktı ki Alex'in bağırmasıyla sıçradı."CLEM KAÇ GELİYOR!" Nolur, nolur, lütfen o tuhaf renkli kız olmasındı! Lütfen Sharon olmasındı! Ya da başka bir çıplak ve beyni tamamen sapkın düşüncelere terk edilmiş beden olmasındı! Korkuyla başını çevirip gelene baktı. 'KAÇ!' demişti değil mi Alex? "CLEM KAÇ!" demişti... Yanlış uyarıydı, ve yanlış kişiye uyarıydı. Hem de çok yanlış...
"SENİ KÜÇÜK PİSLİK! ÖLDÜN SEN!" Hırlayarak, yüzünde meraklı bir ifadeyle onlara doğru koşar adımlarla gelen Becky'nin üstüne doğru bir hamle yaptı. Alex kaç derken haklıydı. Kaçacak biri vardı elbette ama o kesinlikle kendisi değildi. Kızın müthiş bir hızla ellerinden sıyrılıp Alex'in arkasına kaçmasına şaşıracak kadar hali yoktu. Hayatında topuklu giymemiş Becky'nin kafasında tam o an kızın ayağındaki sivri uzun topuklarla delikler açmak istiyordu. "SENİN KADAR ADİ SENİN KADAR SİNSİ BİRİNİ DAHA GÖRMEDİM! BUNU NASIL- NASIL- BECKY TANRIM! BUNU NASIL YAPARSIN!?" Olanları anlamamış olan Alex'e o an Becky'nin göğüsleri olması tuhaf geliyor olabilirdi, ya da daha ilginç, ama Clem'in aklında oldukça kanlı ve kesinlikle çok daha ilginç sahneler vardı."ORADA NE HALE GELDİĞİMİN FARKINDA MISIN!? YANİ BİR İHTİMAL DİKKAT ETMİŞ OLABİLİR MİSİN? EĞLENCENE ARA VERİP BENİ KURTARMAYI DÜŞÜNMEK FALAN- HANİ NORMALDE İNSANLAR BUNU YAPARLAR! NORMAL YERLERDE NORMAL DURUMLARDA NORMAL ETKİNLİKLERE KATILAN NORMAL İNSANLAR!" Bar bar bağırıyordu sokağın ortasında. Becky'se o an normal yorumlarına karşılık vermemeyi seçmiş hala özür diler gibi yapıyordu, ama Clem'e göre sadece 'gibi' yapıyordu. "Orada olduğunu bilmiyordum Clem. Gerçekten!" "Ya öyle demek. O zaman seni AFFEDEYİM bari. SİKTİR BECKY O AN BENİ KURTARABİLECEK BİR CÜMLE KURMAK O KADAR MI ZORDU! SANA SÖYLEDİM! KALABALIKTAN AYRILMAYA ÇALIŞTIĞIMI GÖRMÜŞTÜN! RİSK ALMAK İSTEDİYSEN ÇOK YANLIŞ YERDE DENEDİN BECKY WANDALL ÇÜNKÜ ŞU AN DAHA BÜYÜK TEHLİKE İÇİNDESİN!" "Fazla tepki ve-" "FAZLA TEPKİ Mİ? FAZLA TEPKİ DE NEYMİŞ HENÜZ TEPKİYİ BİLE GÖRMEDİN WANDALL!" Alex'in omzunun üzerinden kıza ulaşmaya çalışıyordu ama bir an için onu durdurmaya çalışan Alex'in elleri göğsüne kapanınca duraksadı. "Vay!" dedi gevşek bir ağız ve peltek bir tonla Alex, onu umursayacak hali yoktu, sertçe vurarak ellerini oldukları yerden çekti. "Öpseydim?" dedi Alex, yüzünde hayal kırıklığı."Sen ne saçmalı- " O an Becky gülmeseydi, yani gerçekten bunu akıl edebilseydi, belki bir dakika dahi olsa Clem'in dikkati Alex'in saçma ve olağan olmayan davranışlarına kaymıştı, ama Becks ikinci hatasını yaparak bütün dikkati yine üstüne toplamayı başarınca Alex'i boşverdi."PERUK BEYNİNE KÖK SALMIŞ RESMEN BECKY AMA MERAK ETME ONU KAFANDAN YÜZÜP SANA YEDİREREK SENİ KURTARMAYI PLANLIYORUM! BAKALIM O ZAMAN DA GÜLEBİLECEK MİSİN ACABA!? SENİ İĞRENÇ-SENİ! ÇOK ÇOK KÖTÜSÜN BENİ O DURUMDA BIRAKTIĞINA İNANAMIYORUM!" Sesi iyiden iyiye yükselmiş, etrafındaki insanların da dikkatini çekmeye başlamıştı. Sokakta küçük bir kalabalığın oluştuğunu farkedince, ki bir kısmı The Cock'tan çıktığı belli olan tiplerdi, sakinleşmeye çalıştı. "Bitmedi. Bunun hesabını cidden vereceksin. Sen de Alex! Şimdi yürü!" Resmen burnundan soluma durumunu yaşıyor, kırmızı pelerinle kışkırtılmış boğa gibi bir şeylere saldırma ihtiyacı hissediyordu. Çocuğun koluna yapışıp yola doğru itti, etrafında onları izleyen insanlara aldıracak hali yoktu. "TAKSİ!" diye bağırdı ilk geçen arabaya, ve neredeyse elindeki alışveriş torbalarını koyuyormuşcasına iteledi Alex'i içeri. Alex'se hala bacaklarına, yıllarca olmaması gerektiğini düşündüğü göğüslerine bakıyordu. "Dokunabilir miyim?" İnledi Clem haline acırcasına. Ellerini havaya kaldırıp neden diye bağırmak ve birilerini bundan sorumlu tutup ateşe vererek öcünü almak istiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Something's Not Right
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: c i t y . o f . w e s t m i n s t e r :: Soho :: The Cock-
Buraya geçin: