London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri uyumuyor.
Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 Kaotik

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Emanuela Marlot
London Central IV. Sınıf
London Central IV. Sınıf
Emanuela Marlot


Mesaj Sayısı : 113
Nerden : London

Kaotik Empty
MesajKonu: Kaotik   Kaotik Icon_minitimePtsi Şub. 06, 2012 9:53 pm

Kaotik Untitled-3-2

NPC listesi:


En son Emanuela Marlot tarafından Paz Şub. 12, 2012 12:58 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emanuela Marlot
London Central IV. Sınıf
London Central IV. Sınıf
Emanuela Marlot


Mesaj Sayısı : 113
Nerden : London

Kaotik Empty
MesajKonu: Geri: Kaotik   Kaotik Icon_minitimePtsi Şub. 06, 2012 9:54 pm

♫ She keeps Moet et Chandon in a pretty cabinet. 'let them eat a cake she says just like Marie Antoinette. ♫ Telefonunun bangır bangır bağıran sesiyle yatağından fırladı Ema. Saat sabahın beşiydi hava daha aydınlanmamıştı bile. Kim arıyor olabilirdi ki? Cuma günleri J&D Dress'te çalışmadığı tek gündü ve o günü de iyi bir uyku çekerek değerlendirmek istiyordu. Karanlıkta zar zor başucundaki abajurün düğmesini buldu ve ışığı yaktı. Geçen yıl bir kokteylde garsonluk yaparken tanıştığı organizatör Jane'di arayan. Anlaşılan kadının ilginç saç kesimi ve uçuk renklerdeki makyajı dışında bir de uygunsuz saatlerde arama gibi bir özelliği vardı. "Evet?" dedi Ema mümkün olan en sert tonda. Kendisi bile sesinin bu kadar azarlar gibi çıkabileceğini bilmiyordu. "Ema? Selam, ben Jane Mittchell." Ema'nın sesindeki rahatsızlığı duymazdan gelerek karşılık verdi kadının karakterine son derece uygun cırtlak, kulak tırmalayan sesi. "Bir sahne arkası işi çıktı. Menajerin isteklerini yerine getirip havlu ve su taşıma gibi işlerle ilgileneceksin daha çok. Yetenek gerektirmeyen bir iş yani. Biraz nakit işine yarar diye düşündüm." diye devam ederken Jane, Ema nasıl olup da sesinin söylediği her kelimeyle daha da rahatsız edici olduğunu anlamaya çalıştı. Muhtemelen bu söylediği şeylerle de ilgiliydi biraz. Çünkü Jane'in tüm dedikleri beyninde şöyle ses bulmuştu: Sana 'hey sen' diye seslenecek kendini beğenmiş bir budalanın peşinden saatlerce koşturacaksın, üç kuruşu para alacaksın ve ben de dahil olmak üzere kimse bu yaptığını takdir etmeyecek, çünkü bu işi senin yapıyor olmanın tek nedeni bulabildiğim en vasıfsız ve en paraya muhtaç kişi olman. Ama kafasının içindeki her şeyi olumsuz yanından anlayan yankı bile bu teklife atlamasına engel olamadı Ema'nın. Okulun açılmasına az kalmıştı. Alması gereken bir sürü şey vardı ve hala üniversite için biriktirdiği para ciddi anlamda eksikti. İşin aslı Oxford'a girebilse bile bir tam sömestrı ve ikincisinin de yalnızca üçte birini ödemeye yetiyordu parası. Bu yüzden hala bezgin ama bu sefer azarlamayan bir sesle cevap verdi. "Tamam. Ne zaman? Çünkü artık bir mağazada düzenli olarak çalışıyorum ve..." Eskisi gibi her çağrıldığı yere çağrıldığı anda gidemiyordu tabii artık. Bir mesaisi vardı. Bu durumun nefret ettiği yanları da vardı sevdiği yanları da. Bir kere tüm gece seni oradan oraya koşuşturduktan sonra vadettikleri paranın yarısını veren kenarda köşede kalmış lokantalarda çalışmak gibi değildi bu iş. Her hafta maaşını tak diye alıyordun eksiksiz olarak. Ama metro arıza yapıp da on beş dakika geç kaldığında gözünün yaşına bakan da olmuyordu hani. Yaz boyunca J&D Dresses'de oldukça iyi para kazanmıştı, muhtemelen tüm gününü alacak ve eve döndüğünde de onu 12 saat boyunca yatağa mıhlayacak bir konser için oradaki işini tehlikeye atamazdı. Neyse ki tüm bu endişelerinin yersizliğini fark etmesini sağlayan yorumun Jane'den gelmesi çok da uzun sürmedi. "Şey... İşin aslı seni arıyorum çünkü son anda başka biri iptal etti. Yani konser bugün. Aslına bakarsan en geç 7.30'da Hyde Park'ta olman gerekiyor." Ema yeri ve saati uyku sersemliğiyle yanlış duymadığından emin olmak için bir an duraksadı. "İyi de zamanında yetişebilmek için evden şeyde çıkmam gerek..." Telefonu kulağından çekip saati gösteren küçük rakamlara baktı. 5.13. "Şimdi!" Jane herkesin jeti ya da saatte 120 kilometre hızla giden arabası varmış gibi bir an şaşkınlıkla duraksadı. Ema'nın oturduğu muhitten Leicester Square'e kadar gitmesi toplu taşıma araçları ile en az iki saatini alacaktı. "O zaman şimdi çıksan iyi edersin." Ema telefonu boynu ve omzu arasına sıkıştırıp kotunu giymeye çoktan başlamıştı bile; ama Jane onun sessizliğini yanlış yorumlamış olacak ki az önceki kendinden emin tavrını tam zıt yönde değiştirmişti. "Lütfen Ema. Gerçekten zor durumdayım, iki adamım eksik arayacak kimse yok ve..." "Tamam." "Tamam ne? "Tamam geliyorum. Ama dur bir dakika, kimin konseri bu?" Jane küçük bir sevinç çığlığı attı. "Isaac Dahlin. Konserden önce de kuliste birkaç şanslı kişi için CD imzalayacak." dedi sesi bariz bir şekilde gururla cırlayarak. Belli ki Jane bu konuda oldukça heyecanlıydı. Öyle de olmalıydı. Isaac Dahlin'in bir açılışta görünüp birkaç CD imzalaması bile büyük bir olayken konserini organize etmek müthiş bir şeydi. Tabii Jane için. Ema için ise bu bir felaketti. "Muhtemelen onu görürsün. Sürekli sahne arkasında olacaksın. Belki terini sen silersin ha?" diye devam etti Jane. Ema'nın gözlerini devirdiğini ve kusar gibi yaptığını göremiyordu çünkü. Homurdanıp "7.45'te görüşürüz." dedi Ema. Jane 7.30'da orada olması gerektiğini bas bas bağırırken telefonu kapattı. 15 dakika onu idare etmesi gerekecekti ya da elemansız kalacaktı. Üstelik bir Isaac Dahlin konseriydi bu. Yani ne kadar para vereceklerse iki katını istemeliydi Ema. Oraya vardığında Isaac'i bir dakika görmek için kamp kurmuş yüzlerce manyakla karşılaşacağına adı gibi emindi. Yani can güvenliği bile yoktu. Adam İsa'dan bile daha popülerdi ve zengin ve fazla havalı. Yani Ema'nın nefret ettiği her şeydi. Taramak için bile uğraşmadığı saçlarını metroda toplamak için bileğine bir lastik toka geçirdi. Yanına çanta alacak kadar salak değildi çünkü muhtemelen çalınıp gidecekti. Kotunun arka cebine yol parasıyla birlikte telefonunu da koydu hızla. Kapıya doğru giderken dizini çalışma masasına çarpınca küfretti; ama bu onu yavaşlatmadı. Üstünde hala gece yattığı askılı tişörtün olduğunu fark ettiğinde daireyi çoktan terk etmişti.

Saçını toplamak ancak otobüse bindiğinde aklına geldi. Tepesinde dağınık bir şekilde topladığı saçlarını en son ne zaman yıkadığını düşündü. Ama cevaba ulaşmadan önce bu konuyu düşünmekten vazgeçti. Çünkü cevaptan hoşlanmayacağına emindi. Şu anda onun yaptığı işi yapmak için adam öldürecek yüzlerce kişi olduğunu biliyordu. Hatta onlardan birkaçını tanıyordu. Muhteşem Isaac. O kadar yakışıklı, o kadar yetenekli, sesi de o kadar güzeldi ki... J&D'deki kasiyer kız personel odasındaki giysi dolabına posterini yapıştırdığı için bir ton azar yemişti müdürden. Aslında Ema Isaac'in hiçbir parçasını on saniyeden daha uzun süre dinlememişti. Dinlemeyi reddediyordu. Şahsen Isaac'ten nefret etmiyordu aslında, o ve babası gibilerin temsil ettiği şeyden nefret ediyordu: Hepimiz insanız; ama yalnızca bazılarımız öyle olduklarının hatırlatılmak zorunda olmadığı bir yaşam sürebilir. Ama kitlesel nefreti kişisel nefretle karıştırmak konusunda üstüne yoktu Ema'nın. Bu yüzden Isaac Dahlin aşağılık herifin tekiydi onun için. İneceği durağa geldiğinde daha otobüs durmadan doğru yerde olduğuna emindi. Etrafa sabahın bu saatleri için alışılmışın dışında bir canlılık hakimdi. Parka yakınlaştıkça daha önceki tahmininde de haklı olduğunu gördü Ema. İnsanlar uyku tulumları ve çadırlarıyla konser alanını kaplamışlardı. Bir an için konser biletlerinin fiyatını merak etti Ema. Bugün kazanacağı para ile iki bilet bile alamayacağına son derece emindi. Arka kapının yüz metre önünden başlayan bariyerlere ve onları koruyan korumalara doğru yaklaşmak için birkaç uyku tulumunu çiğnedi. Boyu Ema'nınkinin iki katı olan iri yarı bir adam elini öne doğru uzattı. "İçeri geçemezsiniz. İmza alacaklar arasında yer almak için biletin kenarındaki kodu kaydettirmeniz ve kuraya katılmanız gerek." Ema ağzını açmak üzereyken arkadan Jane'in sesi duyuldu. "Sorun değil. O sahne arkasında görevli. dedi sahne arkası kartını ona doğru uzatırken. Üzerinde boardmarker ile 'Emma' yazılmıştı. En azından ismim yazılı diye düşündü Ema. Fazladan bir harfi görmezden gelebilirdi. İri yarı adam kenara çekilip ona yol verirken arkadan bir kız "Ben de onunlayım." diye bağırdı. Üzerinde Isaac'in yüzünün basılı olduğu "I am a Dahlinian." yazan bir tişört vardı. "Hayır, o kesinlikle benimle değil." dedi Ema. Jane'in diğer adam açığını da Ema'nın bir arkadaşıyla kapatabileceğine dair umutları suya düşerken korumalar bariyeri aşmaya çalışan kızı yakaladılar. İnsanların Isaac Dahlin için böyle şeyler yapması utanç vericiydi. Onun görmek için kendini bu duruma düşüreceği insanların hepsi dağılmış, ölmüş ya da ölmek üzereydi. Yüzlerce insanın karıncalar gibi oradan oraya koşuşturduğu sahne arkasına geçtiklerinde Ema verecekleri paranın dört katını istese daha iyi olacağını düşündü.

Saat öğlen on iki olmuştu. Ne kahvaltı etmiş ne de öğle yemeği yemeye fırsat bulabilmişti. Onlarca insan sabahtan beri durmaksızın çalışıyordu ve hala yapılması gereken işlerin yarısı bile yapılamamış gibi bir hava vardı. Jane çıldırmak üzereydi. Bu yüzden Ema ondan mümkün olduğunca kaçıyordu. Tam işler daha da çılgına dönemez diye düşünürken insanlar sahnenin ortasına atom bombası düşmüş gibi davranmaya başladılar. "İnanamıyorum! Nasıl olur!" diye bağırıyordu Jane çığlık çığlığa. "Ama saat daha bir bile olmadı." dedi öteki bir kadın. Ema şaşkın şaşkın ortalığa bakarken Jane transa geçmiş gibi kendi kendine konuşuyordu. "Isaac geliyor. Isaac Dahlin buraya geliyor. 20 dakika içinde!" Ema saatine tekrar baktı. Konser sekizde başlayacaktı. Isaac ise sahneye muhtemelen 8.45'te çıkacaktı. Jane imza verme faslını 3 saat ile sınırladıklarını söylemişti. Yani en azından bir 5 saat daha Isaac Dahlin'in burada olması için bir neden yoktu. Arka tarafa götürmesi gereken elektronik ıvır zıvırlarla dolu kutuyla ne yapacağını bilemeden öylece dikildi Ema. Anlaşılan kimse ne yapacağını bilmiyordu; ama Ema'nın aksine bu durum onları daha da hızlandırmıştı. "Hep böyle yapar." dedi Ema'nın yanında dikildiğini fark etmediği sarışın bir çocuk. "Gelmesi gereken saatten önce gelir ve her şeyin hazır olup olmadığından emin olur." Çocuğun sesi o kadar ince ve vurguları o kadar... farklıydı ki Ema sesin bir kadına ait olduğuna yemin edebilirdi. "Isaac mi?" diye sordu Ema. "Vaven Wilson. Menajeri. Isaac'in yanından ayrılmaz. Bir sanatçının sahip olabileceği en iyi ve en korkunç menajer." dedi çocuk hayranlık dolu bir ses tonuyla. Tam o sırada ince topuklarının üzerinde uçar gibi hareket eden bir kadın girdi içeri ve Ema onun ne demek istediğini çok iyi anladı. Vaven Wilson olduğu 'Vaven, Vaven' diye ona doğru koşuşturan Jane'in yokluğunda da rahatlıkla anlaşılan kadın kapıdan içeri girdiği andan itibaren Jane'in son dört buçuk saattir becerebildiğinden çok daha iyi hakim oldu ortama. İnsanlar Vaven'ın sesine programlanmış robotlar gibi talimatlarını uygulamaya başlamışlardı. "Muhteşem biri değil mi? Hakkında her şeyi okudum." dedi az önce kartının üzerinde yazandan adının Nigel olduğunu öğrendiği sarışın çocuk mest olmuş bir şekilde. Ema sesini duyar duymaz onun eşcinsel olduğunu varsaydığı için utandı biraz kendinden; çünkü Vaven'a bakışı aksini ispat ediyordu. "Isaac için kuliste birine ihtiyacım var." dedi Vaven. Ema'nın saniyenin onda biri boyunca Tanrı'ya yakarması hiçbir işe yaramadı ve Jane tam da korktuğu şeyi söyledi. "Ema!" Vaven gözlerini ona dikince gülümsemeye çalıştı; ama muhtemelen acı çeker gibi görünüyordu. Sahiden korkutucu kadındı şu Vaven Wilson.


En son Emanuela Marlot tarafından Salı Şub. 07, 2012 8:06 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Isaac Dahlin
Müzisyen
 Müzisyen
Isaac Dahlin


Mesaj Sayısı : 20

Kaotik Empty
MesajKonu: Geri: Kaotik   Kaotik Icon_minitimeSalı Şub. 07, 2012 6:25 pm

"Çık artık Isaac." dedi koyu renk saçlı kadın, elinde bir telefon, topuklu ayakkabılarının ritmik sesiyle banyoya dalarken. Duş kapısını aralayıp banyoda saçını düzelten kadına baktı Isaac. "Şaka mı yapıyorsun Vav?" Kadın durumdan rahatsız değil, hatta haliyle ilgili bir şikayeti yok, tek kaşını kaldırıp ne diyorsun dercesine bir bakış atınca gözlerini devirdi karşılık olarak. "Tamam, benden ayrı kalamıyorsun tatlım, ama ufak bir ayrıntıyı unutmadın mı sence de?" Vaven mehleyerek aynayı dönüp makyajını düzeltirken kesinlikle merak etmiyor, sadece sormak için sordu. "Ben bir şeyi unutmam Isaac. Ama söyle, neymiş?" "DUŞTAYIM VAVEN! ÇIK!" Kadın alaylı bir kahkaha atıp adımlarını banyo kapısına doğru çevirmiş, bir yandan eliyle bir numara çeviriyorken son uyarısını yaptı. "Tamam tamam, ama beş dakika Isaac. Beş dakika içinde duştan çıkmış olmazsan yanına gelirim." Boş tehditti, yani laftaki hali elbette. Ama Isaac'in Vaven'i tanıdığı yıllardan bildiği bir şey vardı, yapardı. Kızdırılırsa pek çok şeyi yapardı.
Kendini bildi bileli Vaven'i tanırdı. Anneleri çocukluk arkadaşıydı, ve bunu çocuklarına da aşılamış yıllarını ayrılmadan geçirmeleri için ilk adımlarını attırmışlardı. Vaven hep biraz şeydi, Isaac'in deli diye tabir ettiği tiplerden. Oldukça zeki, oldukça etkileyici ve kontrollü bir kadındı. Korumacı bir tavrı vardı, bu da etrafındaki insanları her şeyiyle sahiplenmesi anlamına geliyordu. İnsanlar üzerinde mükemmel bir etkisi vardı, sanki doğuştan otorite yaratmak için varmış gibi. Çocukluğunda ne istediyse elde etmiş, hep bir sonraki adımını garantiye almış ama her zaman da canının istediğini yapmıştı. Isaac'in müzikle tanıştığı ortaokul yıllarında kendisi çoktan gideceği üniversiteyi belirlemiş, lise için yeterli notları ayarlamış, boş zamanını eğlenerek harcıyordu. Lisede de birlikte devam etmişler, Isaac artık kesinlikle müzikle ilgilenmek istediğinden emin olmuş, o zamanlar basit bir öğrenci ve orada burada çalan bir amatörken Vaven onu bar köşelerinden çekerek toplamış, kimi zaman ailesinden saklamış ve sabaha kadar başında beklemişti. Sonunda arkadaşını başka bir şeye, daha meslek gibi bir şeye yönlendiremeyeceğini fark ettiğinde de yine en büyük destekçisi olmuş, istediği yere ulaşabilmesi için elinden geleni yapmıştı. Sonunda, o eski lise yıllarını çoktan geride bırakmış iki yetişkin olduklarında ve Isaac bir şekilde istediği ünü elde etmeyi başardığında, Vaven tam olarak bir adım arkasında, her şeyini planlayan kişi olarak yine yanında olmuş, hatta bir süre için Isaac'in ününü gölgede bırakmıştı. Bütün bu yıllar içinde değişmeyen tek şey vardı, birine bir şey olursa, öteki anında orada biterdi.
Isaac giyinirken Vaven tekrar içeri girmiş, yılların getirdiği rahatlıkla adamı özeline bırakmayı düşünmediği belli, gerekenden önce orada olmalarını ve kontrol etmesi gereken şeyleri söylüyordu. "Onu giyme, sokak çocukları gibi görünüyorsun o şeyle." Isaac'in altındaki kot pantolonu işaret ederken elindeki telefonun köşesiyle, bir bacağını geçirdiği pantolonu işaret ediyordu. Pes edip çıkardı pantolonu, giyse bile üstüne mutlaka kahvaltıda meyve suyu falan dökülecekti 'yanlışlıkla'. Bu sahneyi çok yaşamışlardı. Buyur dercesine eliyle dolabı işaret etti, yüzü parlayan kadın gülerek kalkıp önceden seçtiği belli iki parça kıyafeti ve bir ceketi yatağın üstüne attı. "Hazırlan, ben kahvaltıyı kontrol ediyorum. Bu saatte ne kahvaltısıysa zaten." Mırıl mırıl söylenerek çıkıyordu, saatin on olmuş olması onun için büyük bir olaydı. O yedi olmadan kahvaltı ederdi, ona göre Isaac tembelin tekiydi. Kabul etmek istemediği şeyse kendisinin iki saat uykuyla bütün günü idare edebilecek olmasına karşın Isaac'in insani uyku saatlerine ihtiyacı olmasıydı. Gecenin dördünde yatağa girmişti, insaftı. Yine de bir şey demedi. Planlı olan da, planı yapmakla uğraşan da Vaven'di, ve uymazsa acı çekmeye mahkum edilecek olanın Vaven olmadığı da kesindi.
Önüne bırakılan kıyafetleri giyip kahvaltıya indiğinde Vaven bir yandan telefondaki sesin sahibini azarlıyor bir yandan da önüne bırakılan bir tomar kağıdı masada yeni yakıldığı belli bir muma tutarak ateşe veriyordu, telefonu kapadı ve yanında bekleyen kıza döndü. "Daha fazla saçmalayamazdın. Bunu şaka olarak görmemi istiyorsan, ki inan bana bu senin için şu an tek iyi seçenek, şunun ucundan tut ve elini ya da evde herhangi bir yeri yakmadan tuvalete at. Koş!" İnsanları korkutan tavırlarına alışkındı Isaac. Onların Vaven'i yeterince iyi tanımadığını düşünüyordu çoğu zaman, içinde yatan meleksi kadını görebilselerdi en az kendisi kadar hayran olurlardı ona. Vaven her zamanki gibi bir fincan koyu kahveyle ona eşlik ederken söylenip duruyordu. "Bir şeyi doğru yapmalarını beklemekle çok mu iyimser biri haline geliyorum Isaac? Sadece tek bir şeyi. Tek seferde. Öncekilere düpedüz hakaret edilmesini beklemeden tek bir şeyi doğru yapmalarını beklemek suç mu cidden?" Yanıt beklemediği belliydi, zaten telefonu çalınca yanıtlayacak zaman da kalmamıştı Isaac için. Gülüyor, bir yandan da hızla önündekileri yemeye çalışıyordu çünkü o telefon kapanınca Vaven dışarı çıkmak için çanları çalmaya başlayacaktı. "Hayır," dediğini duydu arkadaşının, "Isaac müzik yapıyor, sirk gösterisi değil. Elbette o saçma sapan şeyle bir görüşmeyi kabul etmiyoruz." Bir yandan eliyle hadi çabuk dercesine işaretler yapıyordu, pes edip masadan kalktı, gittiğinde bir kahve içecek kadar Vaven'in peşinden sürüklenmemeyi umuyordu.
Konser alanına kadar neredeyse her dakika Vaven'in çantasında ayrı bir telefon çalıp durmuştu. Kadının elinin her şeye uzanabilmesi için tuttuğu asistanlar oraya buraya koştururken Vaven arabada Isaac'le birlikte yolculuk ediyor, birçok telefon görüşmesini yarıda kesmiş ve Isaac'e insanlarla fazla samimi olmaması gerektiği hakkında kesin uyarılar sıralıyordu. Sen ne dersen dercesine başını salladı Isaac ve tipik bir konser gününe, bin tane heyecanlı insana daha kendini hazırlamaya başladı. Araç konser alanına yaklaştığında arabaya yaklaşabilmek için uğraşan kalabalığa ister istemez gülümsedi, çocukluğunun en uçuk hayali Vaven'le birlikte her gün biraz daha gerçek oluyordu. Hazırdı, Isaac Dahlin, arabanın kapısını açmak için uzandı ve loş ışıktan ayrılırken yüzüne çarpan güneşle karışmış flaşlara gülümsemeye programladı kendini.
Binlerce insan, deli bir kalabalık, onları kendinden uzaklaştırmaya çalışan iri yarı adamlar. Vaven koluna girip kalabalığın tavrına göz devirerek onu içeriye ilerletti, ona göre bütün bunlar yanlıştı o hiçbir zaman bu kadar taşkın biri olmamıştı zaten. Koridorlarda ilerlerken önlerinden çekilen ve arkalarından bir süre bakan insanlar, ve korku dolu 'geliyor' fısıltıları vardı. Korku doluydular çünkü Isaac Dahlin tek başına değildi, Vaven Wilson'la, menajeri, asistanı, en yakın arkadaşı ve çalışan herkesin korkulu rüyasıyla birlikte geliyordu. Onlara doğru koşan kadına yüzünü buruşturarak baktı Vaven, sadece kısa bir süre, saniyenin onda biri kadar belki, ve sonra Isaac'e eliyle dur işareti yaptıktan sonra koridordan açılan bir başka odaya girdi onu iki güvenlik ve beş asistanın yanına terk ederek. Aralıktan görebiliyordu insanların Vaven'e verdikleri tepkiyi, gülerek yeni tanışan insanların ona alışmasını seyrederken bir sigara yaktı. Henüz yeni başladığı sigara yanında sarışın, ufak tefek bir kızla gelen Vaven tarafından elinden alınmasaydı, halinden oldukça memnundu. Parmaklarını şıklattı kadın. "Şunu atsın biri. İğrençleşme Isaac, bütün gün buradayız senin iğrenç sigara dumanına katlanacak sabır yok bende, beni kapı önünde bekleyen hayranlarınla karıştırma." Gülerek kolunu onu azarlayan arkadaşının omzuna attı. "Abartma. Ayrıca komik de olma. Bütün gün sigara içmeyeceğimi düşünecek kadar hayalperest olamazsın." "Bok içersin." dedi kadın elindeki sigara paketini sallayarak, ne zaman cebinden alındığını fark etmediği şu paketi yani. "Hırsız!" Vaven gülerek yanında asistanlarıyla uzaklaşır, bir yandan da eliyle kulise giden yolu işaret ederken yanıtladı. "Baş belası!" Onların durumunu şaşkınlık ve biraz da ben ne yapıyorum bunların arasında diyen bir sıkıntıyla izleyen kızı fark edince gülerek adımlarının yönünü değiştirirken konuştu. "Onu umursama. Söyleyeceklerine de aldırmamaya çalış. Mümkün olduğunca karşı çıkma, çok ağır ya da sıkıcı ya da tamamen saçma sapan şeyler yapmanı isterse de beni bul. Gerçekten sinir bozucu olabilir ama çok iyi biridir." Kulise girince kızla, güvenlik kapıda kalmış, tanışmak için arkasına döndü. Adını söyleme ihtiyacı hissetmeden elini uzattı kıza. Kız bir eline bir yüzüne baktıktan sonra elini uzatmadan sadece adını söylemeyi yeterli görünce şaşkınlıkla kaşları kalktı ve yüzünde şaşırdığını daha da ortaya koyan bir gülümsemeyle birlikte elini geri çekti. "İlginçsin."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emanuela Marlot
London Central IV. Sınıf
London Central IV. Sınıf
Emanuela Marlot


Mesaj Sayısı : 113
Nerden : London

Kaotik Empty
MesajKonu: Geri: Kaotik   Kaotik Icon_minitimeSalı Şub. 07, 2012 8:28 pm

"Seni şanslı şey!" diye fısıldadı Nigel Ema'nın kulağına Vaven elinin tek hareketiyle onu yanına çağırırken. Ema daha fark etmeden bacakları ona doğru ilerlemeye başlamıştı bile. İster istemez kadının rahat ama şık pantolonunun cebinde herkesin sinirlerine doğrudan bağlı bir kumanda olup olmanığını merak etti. Çünkü yürüme emrini veren kesinlikle Ema'nın kendi beyni değildi. Vaven'inkinden doğrudan almış olmalıydılar bacakları bu emri. Ema yanına vardığında -ki bu son derece hızlı gerçekleşmişti- Vaven kısa bir bakış attı ona. Çünkü dakikada Ema'nın bir günde kazanacağından çok daha fazla para kazanıyodu ve Ema'yı baştan aşağı süzmek de o kadar para etmezdi. Yine de bu kısa süren bakış Ema'yı tamamen hakarete uğramış ve aşağılanmış hissettirmeyi başarmıştı. Ki bu son derece olağan dışı bir durumdu çünkü standart Londra insanının Ema'ya hakaret etme çabası küçük düşme ile sonuçlanırdı. Vaven'ın standart Londra insanı ile alakası bile yoktu tabii. O daha çok şey gibiydi... Tam o sırada Ema babasıyla neredeyse bir ilişkisi olduğu hayatının ilk on iki yılında yaşadığı o nahoş anları hatırladı. Kimi yemeklere katıldığında ya da babasının ofisinde toplantıdan çıkmasını beklediği zamanlarda ülkenin en güçlü ve en zengin adamlarıyla tanışırdı. Tabii kısa süreli küçük gören bir bakış ve hızla uzaklaşan adımlara tanışma denebilirse. İşte en son o zaman böyle hissetmişti Ema: Küçük. Vaven Ema'nın onu takip etmesi yürümesinin doğal sonucuymuş gibi bir rahatlıkla kulise doğru ilerlerken Ema kötü hissettiği için kendine kızıyordu. Bu iş her geçen saniye daha da can sıkıcı olmaya başlıyordu.

Kulise yaklaştıkları anda kapıdan duman çıktığını gördü Ema. Jane burada olsa ileri süreceği gidi bir yangından değil de bir sigaradan kaynaklanıyor gibiydi. Aralı kapıyı hızla açmadan önce Vaven'in çıkardığı homurtu da bunu doğruluyordu. Büyük Isaac Dahlin işte orada elinde bir sigara ile oturuyordu. Ema'nın hayatı boyunca gördüğü en yakışıklı adam değildi kesinlikle. Ama bunun tek nedeni bir keresinde eğlence olsun diye MRLT Group'un yeni açtığı giyim mağazalarının katalog modeli seçmelerine katılmış olmasıydı. Yani Ema kabul etmek ve üzerinde düşünmek istemese de hoş adamdı Isaac Dahlin. Vaven Isaac'i azarlarken Ema ilk defa onun bu kadar uzun cümleler kurduğunu fark etti. Buraya geldiğinden beri kimseye beş kelimeden uzun cümleler kurmak zorunda kalmamıştı. Daha çok çeşitli şeyleri parmağı ile gösterip 'Kontrol et.', 'Onayla.' 'Hazır olduğuna emin ol.' ve en yaygın olarak 'Yap.' gibi şeyler söylüyordu. Vaven'in Isaac ile laf dalaşını izlemek son derece rahatsız ediciydi. Aynı bir yaban domuzunun dans etmesini izlemek gibiydi. Çünkü Vaven'i neredeyse insan gibi gösteriyordu ve baştan aşağı yanlış hissettiriyordu. Vaven odayı ordusuyla terk edince Isaac ona döndü. Vaven ile ilgili öğütler vermeye başladığında Ema neredeyse onunla konuştuğunu anlamamıştı bile. Beklediği şey daha çok görmezden gelinmekti. Daha doğrusu bu umduğu şeydi. O zaman her şey daha kolay olurdu. Isaac Dahlin ile konuşmazsa, Isaac Dahlin'in pisliğin teki olduğu düşüncesini de açık edemezdi; ama Isaac'in bizzat kendisi bu işi hiç de kolaylaştırmıyordu. Ema'ya sıkması için uzattığı el bunu işaret ediyordu en azından. Ema önce yüzüne sonra eline baktı. Eğer elini sıkar ve sonra dışarıdaki 'Dahlinian'lara Isaac ile el sıkıştığını söylerse muhtemelen onun eline dokunmak için birkaç sterlin ödeyecek birilerini bulabilirdi. Ama onurunun birkaç sterlinden daha çok edeceğine karar verip elini kotunun cebinde tuttu. "Ema." dedi soğuk bir tavırla, neredeyse konser verecek kişi o bunu yapana kadar da onu memnun etmesi gereken kişi Isaac'miş gibi. Isaac şaşkınlıkla elini geri çekerken gülümsemeye devam etti. Neredeyse kendine güveni tam ve umursamayan biri gibi. Yalnızca şaşkın görünüyordu. Sinirli değil. Tüm bunlar Ema'nın onun hakkında düşündüğü her şeye çok tersti. Kendini beğenmiş birinin yapacağı şeyler değildi; ama Ema bu işareti görmezden gelmeye kararlıydı. Ne pahasına olursa olsun bu konser zımpırtısı onu Isaac Dahlin'den ölümüne nefret etmek görevinden alıkoyamayacaktı. "İlginçsin." dedi Isaac, Ema tam da kendine uğraşacak bir şeyler bulması gerektiğini düşünürken. Metroya bindiğinde iğneleyici yorum ve tavırlarını kendine saklama kararı almıştı. Çünkü tek tatil gününde sabahın köründe kalkmış ve çoktan günün yarısını burada harcamıştı. Yani işini tamamlayıp parasını almadan kovulmak istemiyordu. Ama bir şey -muhtemelen o şey kabul etmek istemese de Isaac'in içten tavırlarıydı- ona alaycı bir kahkaha koyuvermesinde sorun olmadığını düşündürdü. "Komik olan ne?" diye sordu Isaac. Adam gerçekten de... rahattı. İşte Ema'nın bu soruya verdiği cevap Isaac'in içten tavırları da dahil olmak üzere hiçbir şeyle açıklanamazdı. Düşünülerek söylenmemişti. Tamamen ağızdan kaçırmaydı. "Komik çünkü bu senin hakkında düşündüğümün tam tersi. Sıradan ve basit." Ema bunu söylediği anda bir saniye durup düşünmüş olsa asla ağzını açmayacağını biliyordu. Hala odada bulunan asistanlardan birinin dehşete düşmüş şekilde küçük bir çığlık atması da hiç yardımcı olmamıştı. O odadaki herkes için Ema yüzyılın potunu kırmıştı. Isaac Dahlin'in basit olduğunu söylemişti. Hem de yüzüne karşı. Ama Isaac'in tek yaptığı bu duyduğu en iyi espriymiş gibi şen bir kahkaha atmak oldu. "Haklısın senin kadar ilginç değilim." dedikten sonra Ema'ya gözünde bir şey olduğunu söylemek ister gibi parmağıyla kendi gözünün kenarına hafifçe vurdu. Ema tek eliyle gözünü hafifçe sildi ve eline koca bir parça çapak geldi. Evet sabah çıkarken yüzünü yıkamamıştı; ama Isaac Dahlin'in ona bunu fark edecek kadar yakın duracağını da hiç düşünmemişti. Isaac hala son derece eğleniyormuş gibi görünüyordu. Belli ki Ema konserden önce onu hoş ve memnun tutma görevini son derece başarılı bir şekilde yerine getiriyordu; ama kendisi halinden hiç de memnun değildi. Neredeyse sinirli bir şekilde iki gözünü de ovuşturduktan sonra hızlı adımlarla kulisin lavabosuna girdi ve yüzünü yıkadı. Bu sırada aynada kendine bakma fırsatı da bulmuştu. Sabah yolda topladığı saçı şimdi bir kuş içine yuva yapmış gibi görünüyordu; ama şimdi onu düzeltmeye çalışıp da Isaac'i daha da tahmin etmeyecekti. Banyodan çıktığında şimdi bir tiyatro oynuyorlarmış gibi onları izleyen asistanlar grubu nefeslerini tutmuştu. Ema neyi yanlış yaptığını anlayamadan banyo kapısının üzerindeki yazıyı gördü. 'Mr. Dahlin'in şahsına tahsis edilmiştir. Kullanımı yasaktır.' Ah evet bu içerideki pahalı sabunları açıklıyor diye düşündü Ema. Kollarını kavuşturup duvara yaslanan Isaac hayatı boyunca bu kadar eğlenmemiş gibi ona bakmaya devam ediyordu. "Sorun değil Emaburrs*. İçeride bir de tarak olacak istersen." Ema omzunu silkip şimdiye kadar kovulmadıysa -en azından Isaac tarafından- bundan sonra da kovulmayacağını varsayarak cevap verdi. "Kalsın, nasıl olsa yalnızca birimiz sahneye çıkacak."


*burrs: çapak
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Isaac Dahlin
Müzisyen
 Müzisyen
Isaac Dahlin


Mesaj Sayısı : 20

Kaotik Empty
MesajKonu: Geri: Kaotik   Kaotik Icon_minitimeSalı Şub. 07, 2012 9:47 pm

Çok eğleniyordu, yani gerçekten, delicesine eğleniyordu. Ema onu ortaokulun başlarına götürmüştü neredeyse. Hani şu 'hiçbir şey' olmaktan öteye gidemediği yıllara. O zamanlar herhangi bir ilgi, ekstra sevgi gördüğü yoktu. İlk reddedilişi de o zamanlara denk geliyordu hatta. On dört yaş, ilişki dramı. Vaven kızı okul çıkışında kıstırıp bağırmasaydı, adı Vaven'le çıkmasaydı, belki bir şey değişmeyecekti hayatında. Ama hep gözde olan Vaven'in kanatları altında olmak ona bir şeyler kazandırmıştı, kabul etmeliydi. Sonrasında dengeler değişmişti gerçi. Ama hala Vaven'in kendisinden daha özel bir insan olduğu konusundaki görüşleri değişmemişti. Ancak bu kız çok farklıydı, yeniydi. Şu an gittiği her yerde peşine takılan insan sürüsüne dil çıkarabilir, hepsini boş verip bir köşede kitap okumaya çekilebilir gibi duruyordu. Ya da uyuyabilirdi. Haline bakılırsa Isaac yerine sıcak bir yatağı tercih ettiği de belliydi.
Kızı uzun uzun inceledi, tavrını, kendinden emin hareketlerini, konuşmasını, nefes alışına kadar ve yüzündeki her bir noktaya, hepsini inceledi. Güzel olduğunun bilincinde olan kızlardandı, kızla burada karşılaşmasa oldukça popüler olduğunu düşünürdü. Ama mantıken hiçbir zengin-popüler kız grubu üyesi buraya nefret eder gibi davrandığı bir adam için çalışmaya gelmezdi. O kızda ilgi çekici bir şeyler vardı Isaac için ve gün bitmeden bunu bulursa şanslı sayacaktı kendini. Hayatında her zaman yenilik olmuyordu işte. Çoğu insanın düşündüğünün aksine çok sıkılıyordu.
Kısa bir konuşma ve Ema'nın genel tavrı onun hakkında az çok bir fikir edinmesine yetmişti ve edindiği fikir de Isaac'i oldukça memnun etmişti. Odada onu görünce bile bakmadığını düşündüğü anlarda elini göğsüne dayayıp nefes alan kız grubunu düşünürse Ema saçını bile taramadan gelerek bir protesto, baş kaldırı simgesi gibiydi. Eğlenceli olanlarından. Kızın kendisine sıradan demesiyle odada artan gerilim, ve hızla basılan telefon tuşu sesleri iki şeyden emin olmasını sağlamıştı. Birincisi, bu küçük kız, yeni kız, yaptığının cezasını çekmesi için, hayran-asistan ve 'deneyimli' grup tarafından Vaven'e şikayet ediliyordu, ikincisi bu kızı diğerlerine kesinlikle tercih ederdi. En azından bir şey söylediğinde nefesini tutup gözlerini kırpıştıran, dudaklarını büzerek güzel olduğunu sanan ve dokunduğu şeylere mucizeviymiş gibi bakan biri olmayacaktı. Ya da konuşabilecek kadar beyni olan ve bir kitleye saplanmayan biri olacaktı. Ya da iğneleyici yorumları ve umrumda değilsin tavrıyla onu eğlendiren biri olacaktı. İlk defa Vaven'in yanına doğru birini gönderdiğini düşünmeye başlamıştı. Vaven bile çoğu zaman yanına gelen aptal yardımcı sürüsünü program sonunda ateşe vermek ister gibi bakardı.
"Haklısın" dedi kıza, halinden oldukça memnun, odada bir tenis maçı izler gibi dönüp duran bakışları yok sayarak ve kızın cesaretiyle özgüvenine apaçık hayran biçimde, "senin kadar ilginç değilim." Eliyle gözünün kenarını işaret etti, kızı utandırmak istemiyordu, ya da o tarz bir ayıpta, saygısızlıkta bulunmak, ama cidden onu ilginç bulmaya başlamıştı. Kızsa gayet doğal, hatta bunu bile umursamaz, o çapağa rağmen kendinden emin ve karşısında bu halde olduğu için utançtan bayılacak binlerce kızın aksine rahat, kulisteki banyoya ilerledi. İyiden iyiye yüzünde genişleyen gülümseme küçük bir kahkaha olmuş, odada eğlenen tek kişi olduğu belli, herkes küçük gruplar haline bu kız hakkında fısıldaşmayı kendine hak olarak görmüş ayıplıyorken, Ema doğallığıyla odaya geri döndü. Kız insanların ona bakışına, havada uçuşan 'kendini ne sanıyor' 'üstelik Isaac Dahlin'e böyle davranmak', 'Wilson gelince görür gününü', 'kesinlikle kovulacak' yorumlarından birini bile anlamamış, üstündeki bakışların nedenini kapıya dönünce farketmiş, belli bir şaşkınlıkla ama yine de bir şey çaktırmayarak önüne dönünce tekrar konuştu Isaac. "Sorun değil Emaburrs. İçeride bir de tarak olacak istersen." Apaçık bir merakla herkes kıza bakıyor, odadaki kız nüfusu Isaac'in ne kadar anlayışlı olduğuyla ilgili yeni bir mest durumu yaşıyorken Ema gayet rahat, Isaac'in onu tanıdığı kadarıyla 'Ema'ca' olarak adlandırabileceği bir cümle daha kurmuştu. "Kalsın, nasıl olsa yalnızca birimiz sahneye çıkacak." Odada yeni bir yükselen nefes sesi, Isaac dışında kimse yorumunu saklama ihtiyacı duymamaya başlamış, yeni bir mesaj tıkırtısı Vaven'e gidiyorken Isaac yeni bir kahkaha attı. "İstersen sen de gelebilirsin. Ama inan o kadar da güzel bir yer değil." Kız artık rahatlığının hoş karşılandığının farkında, patronunun ya da Vaven'in gazabını umursamadığı da açıkça ortada yeni bir Ema cümlesi kurarken Isaac sakin, yeni cevabı merak ediyor, ama kızı sirk maymunu gibi incelemek istemediğinden odada kendisi için konan kahve makinesine dönmüştü. "Güzel olmadığı ortada, üstüne çıkan insanları düşününce." Isaac artık bir komedi programına katıldığını düşünmeye başlamıştı, rahatça kahkaha atıp duruyordu, bu kızı yanına taşınmaya ikna etmeyi ve Vaven'le birlikte sürekli etrafında olması gerektiğini düşünmeye başlamıştı. Kahve hazırlarken yeni bir mesaj sesi odayı doldurmuş, hatta artık aranan bir telefonun açılmasını beklerken duyduğunuz sinyal sesini de açıkça duyabiliyorken kıza döndü. "Biz hazırlardık Mr. Dahlin." Önemli değil dercesine, konuşana bakmadan elini salladı. Normalde insanlara karşılık verirken yüzlerine bakardı ama bütün ilgisi kendinden yaşça küçük ama oldukça özgüvene sahip kızdaydı. "Günümüz müzik kültüründen hoşlanmıyorsun." Kız burun kıvırdı. "Sen hoşlanıyor musun?" Odadaki insanlar izin verilse kızın üstüne atlayacak, zor duruyorlar, gözleri sürekli Isaac'i inceliyor ve onun samimiyetine hayran kalırken kızın terbiyesizliğine etmedik küfür bırakmıyorlardı. Isaac Dahlin'e sen diye hitap etmek, ve onu iğneleyerek yaptığı işi küçümsemek... Bu kız hayranların eline verilse üç dakika yaşayamazdı. Isaac ise halinden memnun ne demek istediğini iyice anlayabilmek için sordu. "Müzik yapıyorum?" "Yaptığın müziği gerçekten kaliteli buluyor musun? Bundan eskileri göz önüne alınca?" Gülerek başını salladı ve geri dönüp hazır olduğunu belirten kahve makinesinden kahve doldururken konuştu. "Zevklisin ufaklık. Kabul etmek gerek, benim dinlediğim insanların kemiklerinin üstünde deri kalmadı." Dönüp elindeki fincanlardan birini kıza uzattı ve ilk defa kızın yüzünde şaşırdığını ortaya koyan bir mimik değişimi gördü. Odadaki diğer insanlar çoktan kızdan nefret etmiş, ama içten içe onun yerinde olup o fincanı alabilmek için ölüyorlarken kız elini uzatmayarak sordu."Bu ne şimdi?" "Kahve" dedi rahatlıkla sanki soru ona başka bir şey için yöneltilmiş de açıkça belli olan bir şeyi onaylatmıyormuş gibi. "Hazırla desem söylenecektin, içine tükürmen riskine giremezdim. Böyle daha pratik oldu. Hem ellerimi kullanabiliyorum, o kadar da değil. Sen de oldukça uykusuz görünüyorsun zaten. Al bakalım ufaklık. Kahveyi hazırlamış olabilirim ama taşıyacak olan da ben değilimdir umarım." Ema ufaklık lafından hoşlanmamış gibi dursa da kahveyi geri çevirmemiş, yüzündeki şaşkınlık iyiden iyiye büyümüşken içeri bir hışım Vaven girdi. "Siz aptallar mesaj atıp durmaktan vaz geçmeyecek misiniz? Ne oldu, kimi kovuyorum?" Ema'nın bakışları kahve ve Isaac arasında giderken birden Vaven'e dönmüş, Isaac'se ilerleyerek Ema'dan uzaklaşmış kendi fincanını da çocukluk arkadaşına uzatıyor, konuştu rahat bir kahkahanın ardından. "Kimseyi kovmuyoruz Vav. Hatta bu küçük hanıma alması gereken paradan fazlasını ödenmesiyle ilgilenirsin diye umuyorum." Vaven'in bakışları ilgiyle dolmuş, kıza dönerken eli arkadaşının karnına bir darbe geçirdi. Odada diğerleri bu kızın nasıl cezalandırılmadığına, hatta üstüne saygısızlığı için ödüllendirilişine hayret ederken Isaac ve Vaven gayet günlük bir şey konuşurcasına rahatlardı. "Düzgün konuş benimle." Parmaklarını şıklattı ve yanına gelen kıza bu işle ilgilenmesini söyledikten sonra odadaki şok olmuş yüzleri ve Isaac'le birlikte şu yeni kızı süzerek sordu. "Ne yaptı?" "Bana senin gibi davrandı." Vaven'in bakışları şaşkınlıktan uzaklaşmış, bir kahkaha da o atarken odadaki insan nüfusu bu şoku kaldıramayacak, aynı gün içinde adamın hem sıradan bir kız çocuğunun tavrına karşı çıkmayışını hem de Vaven Wilson yanındaki tavırlarını ve kadının Isaac'in yanında insanlaşabildiğini görmüş, o kadından böyle biri nasıl çıkabiliyor hayretler içinde ve içten içe kriz geçiyorken Vaven insanları umursamayarak konuştu. "Lazımdı zaten. İyi olmuş." Isaac gülerek arkadaşının saçlarına bir öpücük bırakıp onayladı."Ben de aynı fikirdeyim. Tanımadığım biri bana böyle davranmayalı çok olmuştu." Vaven teklemeden cevaplayıp eline fincanı geri tutuşturdu. "Altı yıl." Sonra odadaki insanlara dönüp "Beni saçma sapan şeylere çağırmayı kesmezseniz iş ilişkilerimizin boyutunu gözden geçirmemiz gerekecek. Bunca zamandır yanımdasınız ve neyin önemli olduğunu anlayamayıp beni sürüklüyorsunuz ya, şu an acelem olmasa inanın bu kadar sakin karşılamazdım." Isaac diğerlerine bir bakış atıp Vaven'in gelince vereceği tepkiyi zaten bildiğinden rahat davranmış, elindeki fincanı dudaklarına götürürken kadın tekrar kapıdan konuştu. "İçine tükürdüm." Isaac içtiği yudum boğazında kalınca öksürerek gülüşünü bastırmaya çalıştı. Kadının şaka yaptığını bildiğinden rahat, oyununu bozmayı düşünmüyor, ama odadaki insanlar bayılmanın eşiğindeyken konuştu. Bugün attığı kahkahanın hesabını tutan olsaydı incelemekten mutluluk duyacağını bilerek arkadaşına karşılık verdi. "Seni tanıdığımdan beri sırf sinir bozucu olmak için bir şeylerime tükürüyorsun zaten." "Ve pisliğini temizliyorum, bana muhtaçsın Dahlin." "Her zaman." Vaven yeni bir şeylere yetişmek için koşturarak uzaklaşınca tekrar Ema'ya dönmüş, kız elinde fincan, az önceki hareketsizliğinde duruyor ve şaşkınca olan bitene bakıyordu. Dayanamayarak onun o haline güldü ve merak ettiğini saklama ihtiyacı hissetmeden sordu Isaac. " Yine ne yumurtlayacaksın Ema?"

kodlarla sorun yaşadım ondan farklı renk oldu sonra düzelticem *-*
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emanuela Marlot
London Central IV. Sınıf
London Central IV. Sınıf
Emanuela Marlot


Mesaj Sayısı : 113
Nerden : London

Kaotik Empty
MesajKonu: Geri: Kaotik   Kaotik Icon_minitimeÇarş. Şub. 08, 2012 5:13 pm

Isaac onu sahneye davet ettiğinde gözlerini devirdi Ema. 'Yok artık' diye düşünüyordu bir yandan da. Aptal bir groupie olmadığını şimdiye kadar çoktan anlamış olması gerekiyordu. Onunla sahneye çıkmakla uzaktan yakından ilgilenmesi söz konusu bile değildi. Bunu yalnızca Ema'nın tepkilerini sınamak için yapıyor olmalıydı. Ona istediğini vermeye karar verdi Ema. Eğer umarsız, ilgisiz ve isteksiz olmasından -kısaca kendisi olmasından- bu kadar zevk aldıysa bugün tam olarak elde edeceği şey bu olacaktı. Isaac Dahlin, Ema Marlot'u tanıyacaktı. Artık ne Jane ne de Vaven denen kadın umurundaydı -tamam belki Vaven'dan hala birazcık tırsıyordu; ama bunu göze almaya hazırdı. Mr. Dahlin bir şov istiyorsa, alacaktı. Ema kimdi ki onun isteklerine karşı koyacaktı. "Güzel olmadığı ortada, üütüne çıkan insanları düşününce." dedi. Aslında bunu yalnızca Isaac'i taşlamak için söylememişti. Popüler müzik anlayışından ölesiye nefret ediyordu. Konu müzik piyasası olduğunda yanlış zamanda doğduğu çok açıktı. İşin aslı yanlış yüzyılda doğmuştu. 21. yüzyıla ait her sanatçının müzik dışında her şeyle ilgilendiğini fark ettiği ve dolayısıyla müziklerinin de dinlenemez olduğuna kanaat getirdiği zamandan beri -ki bu 11'inci yaş gününde hediye olarak Spice Girls albümü almasıyla aynı zamana denk geliyordu- yeni albümler satın almayı ve yeni şarkılar dinlemeyi reddediyordu. "Günümüz müzik kültüründen hoşlanmıyorsun." dedi Isaac Ema'nın son yarım dakika içinde düşündüğü her şeyin kibar bir özetini yaparak. "Sen hoşlanıyor musun?" diye sordu Ema doğru cevabın hayır olduğunu vurgulayan bir ses tonuyla; ama tabii ki ondan doğru cevabı duymayı beklediği falan yoktu. Isaac sanki bu tartışmayı yapmalarının başlıca nedeni bu değilmiş gibi müzik yaptığını söylediğinde Ema sorusunu daha açık tekrarlama ihtiyacı hissetmişti. "Yaptığın müziği gerçekten kaliteli buluyor musun? Bundan eskileri göz önüne alınca?" Eskiler diyerek ne kastettiğini bileceğini umdu Isaac'in. Bir insan aynı anda hem aşağılık, sıradan, ukala hem de gerizekalı olacak değildi ya. Bundan eskiler deyince en azından bir otuz yıl geriye gitmesi gerektiğini biliyor olmalıydı. Ema, Isaac Dahlin tarafından müzikal açıdan zevkli ilan edildiğine o kadar şaşırmıştı ki adamın ona ufaklık demesine takılmadı bile. Aslında bu konuda ne hissettiğine karar veremiyordu. Şimdi Isaac onun iyi bir müzik zevki olduğunu söylediğine göre dinlediği şeylerin berbat olduğuna karar verip tüm albümlerini yakması gerekmez miydi? Çünkü öbür seçenek Isaac Dahlin'in iyi bir müzik zevki olduğunu ve bu müzik zevkini paylaştıklarını kabul etmek olacaktı- ki bu buraya gelirken cehennemi yaşamayı kabul etmesine rağmen Ema'nın bile başına gelebileceğini tahmin edemediği korkunç bir şeydi. Neyse ki tam o sırada Isaac ona bir kahve fincanı uzattı ve Ema bu konu üzerinde daha fazla düşünmek zorunda kalmadı. "Bu ne şimdi?" dedi rahat rahat sanki Isaac yıllardır yan evlerinde oturan her zaman illet olduğu o yapışkan çocukmuş gibi. Bu adamın ciddi bir sorunu vardı. Kendinden hoşlanmayan insanları kabullenemiyordu belli ki. Bu kahve kibarlık falan hepsi kendini sevdirme çabası yüzünden olmalıydı. Kesin küçükken annesi tarafından sevilmemişti. Hepsi psikolojik bir bozukluktu. Bunların hiçbiri onun sevimli biri olduğunun kanıtı değildi. Aksine çatlak olduğunun kanıtıydı. Ama Isaac'in kahve hakkında yaptığı son derece mantıklı açıklama Ema'nın tüm teorilerine ters düşmüştü. Bu açıklama yalnızca mantıklı değil aynı zamanda can sıkıcıydı; çünkü kulağa neredeyse Isaac Ema'yı tanıyormuş gibi geliyordu. Bu sefer ufaklık lafına homurdanmayı ihmal etmemişti, kahveyi tek kaşı havada aldığı sırada Vaven içeri dalmasaydı o konuda da söyleyecek bir iki çift lafı vardı. "Siz aptallar mesaj atıp durmaktan vazgeçmeyecek misiniz? Ne oldu, kimi kovuyorum?" Ema kovulmadan önce en azından kahvesini bitirmek adına bir yudum aldı ve Isaac'e baktı. Adam sabahtan beri beklenmedik şeyler yapıp duruyordu. Ema da bunun bilincinde tam olarak yapması beklenen şeyin aksini yapacağını bildiğinden rahat rahat ona baktı. Haklı da çıktı. Onu kendi oyununda alt etmişti. Isaac Ema'yı korumakla kalmamış, bir de üstüne küçük bir iyilik kondurmuştu. Normalde sadaka kabul edecek biri değildi Ema; ama hem sabahın köründe kalkıp saatlerdir çalıştığı için bu parayı hak ettiğini düşünüyordu, hem de Isaac'in beklenmeyeni-beklersen-beklentilerini-karşılar durumunu çözmüş olmasına rağmen, Vaven'i hala son derece korkutucu buluyordu. Onu şaşırtan da bu oldu zaten. Vaven Wilson -hani korkunç, dehşet verici, herkese emirler yağdıran Vaven Wilson- Ema'nın yaptığını onaylamakla kalmamış hem de bunun için ciddi ciddi onu ödüllendirmişti. Vaven onu neredeyse insan gibi gösteren şakalaşmalardan sonra odadan çıktığında Ema hala hem Isaac'in hem de menajerinin Ema gibi birinin ona lazım olduğu konusunda hem fikir olmalarının şoku içindeydi. Isaac'in gülüşü -anlaşılan adam her şeye bu tepkiyi veriyordu- onu kendine getirdi. "Yine ne yumurtlayacaksın Ema?" diye sordu Isaac favori çizgi filminin yeni bölümünü bekleyen çocuk gibi. Ema sakince elindeki fincanı sehpaya koydu. "Öncelikle..." diye başladı. "Berbat kahve yapıyorsun." Elini kendine yelpaze yapmaya çalışan bir asistana dik dik baktı. Bayılacak gibi görünüyordu. Ema ise onların bu abartılı tepkilerinden sıkılmıştı. "Ne?" dedi ilk defa odadaki başka birine hitap ederek. "Adamı peygamber mi sanıyordunuz? Kötü yapabileceği hiçbir şey yok mu yani?" Omzunu silkip bakışlarını tekrar Isaac'e döndürdüğünde onu ilk defa kendisiyle alay edilmesinden hoşlanmamış halde buldu. Kaşlarını çatıp elindeki kahveden bir yudum alıyordu. Dünyanın en rahat adamı olmasaydı sinirlenecekmiş gibi Ema'ya baktı. "Saçmalık. Ben harika kahve yaparım." Ema kahkaha atıp alaylı alaylı kafasını salladı. "O şeyi Amiral Nelson heykelinin önünde dilenen Joe bile içmez! Ki emin ol o her şeyi içer!" Isaac tepki olarak 'hah' gibi bir ses çıkarıp kahvesinden koca bir yudum aldı. Ema ise burnunu kırıştırdı. ♫ She keeps Moet et... ♫ Hızla Jane'i meşgule atıp telefonunu sessize aldığında zil sesi çoktan Isaac'in dikkatini dağıtmıştı. "Queen ha?" Ema'nın yüzünde ilk defa neredeyse yalvarır gibi bir ifade vardı. "Lütfen." dedi panik içinde -ki kullandığı kelime herkesi şaşırtmıştı. "Lütfen onları sevdiğini söyleyip Queen'i benim için berbat etme." Queen yalnızca varlığını 21. yüzyıla taşıyıp da Ema'nın dinlemeye devam ettiği tek grup değil aynı zamanda en sevdiği gruptu. Hatta sevmek biraz hafif kaçıyordu. Ema'nın Queen'e ihtiyacı vardı. Kendini kötü hissettiğinde moralini düzelten tek şey onların şarkılarıydı. Hatta bazen 'Fat Bottomed Girls' dinlerken odasında kendi kendine dans bile ederdi. Isaac Dahlin'in bir Queen hayranı olduğunu söylemesi -kulağa komik gelse de- tüm hayatını mahvedecekti. Isaac şüphesiz eğlencesine geri dönmüştü; ama bu sefer suratında aynı zamanda esrarengiz bir ifade de vardı. "Neden?" diye sordu tek kaşı havada. "Ne neden?" dedi Ema hala duymaktan çok korktuğu o cümleyi beklerken. "Neden benden ve benimle ilgili her şeyden bu kadar nefret ediyorsun?" Ema bir saniye duraksadı. Isaac Dahlin'in annesi tarafından yeterince sevilmediği teorisini tekrar ortaya atabilirdi; ama Isaac'in yüzünde gördüğü şey üzüntü ya da öfke değildi. Meraktı. Sadece merak. Ema Isaac'e hakaret etmeden bunu açıklamanın bir yolunu bulamayacağını biliyordu. Bu yüzden denemedi bile. "Çünkü aşağılık herifin tekisin." dedi dümdüz sabahtan beri beyninin içinde kırk bin defa tekrarladığı şeyi dile getirerek. "Bu kanıya nereden vardın? Her röportajımı okuyup hakkımda her şeyi merakla takip eden biri olduğunu sanmıyorum." dedi Isaac gülerek son derece haklı olduğunun bilincinde. "Çünkü hepiniz öylesiniz." diye karşılık verdi Ema. "Biz?" dedi Isaac tek kaşı havada açıkça Ema'nın kimlerden bahsettiği hakkında bir fikri olmadan. "Sen ve senin gibiler işte. Dünyanın sizin etrafınızda döndüğünü zannedersiniz. Çünkü paranız var, çünkü gücünüz var. İnsanlığın bununla ölçüldüğünü düşünürsünüz. Benim gibilerden daha insan olduğunuzu ve sonunda haklı da çıkarsınız; çünkü insan gibi muamele gören yalnızca siz olursunuz. Sevdiğimiz, değer verdiğimiz her şeyi yok edersiniz ve kalp kırarken arkanıza bile bakmazsınız. Çünkü başkalarının sizden yararlanmak istediği paranoyası ile kafayı bozmuşsunuzdur. İstedikleri şeyin paranız ya da gücünüz ile elde edemeyeceğiniz tek şey olduğunu anlamazsınız bile." dedi Ema sesi nasıl olup da böyle yön değiştirdiğini ve 'sevgi' gibi bir kavramın üstünde durarak bitirdiğini anlayamadığı bu konuşmanın sonuna doğru çatlarken. Ama kendini toparlamasını iyi biliyordu. Yavaşça öksürdü. "Ve müziğin de çok kötü." diye ekledi sakin sakin. Isaac şaşkındı; ama bir yandan da sırıtıyordu. "Biri canımızı fena yakmış galiba." dedi bariz bir şekilde bir erkeği kastederek. Ema cevap vermek yerine Isaac dünyanın en saçma tahminini yürütmüş gibi gözlerini devirdi. Komik olan Isaac haklıydı; ama muhtemelen bu erkeğin Ema'nın babası olduğu aklından bile geçmemişti.

Nasıl ettim niye ettim de duygusala bağladım bilemedim öyle oluverdi. Sen şimdi eğlendirirsin yine.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Isaac Dahlin
Müzisyen
 Müzisyen
Isaac Dahlin


Mesaj Sayısı : 20

Kaotik Empty
MesajKonu: Geri: Kaotik   Kaotik Icon_minitimeC.tesi Şub. 11, 2012 8:55 pm

Kahve bağımlısı olduğunu söyleyebilirdi. Gerçekten öyleydi. Bunda biraz Vaven'in de etkisi vardı ama yine de sırf uyanabilmek için bile kahve içerdi. Bu yüzden yaptığı kahveye laf edilmesi müziğine laf edilmesinden daha çok koymuştu. Sonuçta müzik kitleseldi, herkes beğenmek zorunda değildi. Ama kahvesine güvenirdi. Hem Vaven bile içiyordu. Gerçi şu tanınma olayı çıktığından beri, şöhret işleri falan, Vaven dışında kimseye kahve hazırlamıyordu, hatta insanlar ona kahve getiriyordu. Ama Vaven mıymıntının, zor beğenenin tekiydi. O içiyorduysa iyi yapıyor olmalıydı. Kaşlarını çatıp bir yudum aldı kendi fincanından. İyiydi işte! Kahve konusunda konuşabilirdi, çok uzun süre, ama üç saniye içinde sesi kesilen müzik dikkatini dağıtınca sustu. "Queen ha?" Severdi, kendi telefonunun da bir Queen şarkısıyla çaldığı düşünülürse sevmemesi pek de mümkün değildi zaten. Ama kızın ani tepkisi, neredeyse yalvarırcasına konuşması daha çok ilgisini çekmişti. Hafif bir gülümsemeyle kıza bakıp "Neden?" diye sordu. Neden bir insan tanımadığı birinden bu kadar nefret ederdi? Neden bir insan başka biriyle ilgili her şeye karşı tepki verebilirdi.Kız soruyu beklemediği belli biçimde karşı bir soru yöneltince iyiden iyiye merakla dolmuştu içi. "Neden benden ve benimle ilgili her şeyden bu kadar nefret ediyorsun?" Sevilmemekle ilgili bir sorunu yoktu aslında. Arada sırf sıkıntıdan internette kendisiyle ilgili yapılan kötü yorumları didikliyorlardı Vaven'le birlikte. Ya da başarılı ve popüler bir gençlik dönemi de olmamıştı eline gitar alana kadar. Ama bu kız onu tanımıyordu, hakkında bildiği doğru düzgün bir şey yoktu ve sadece karşı çıkmaya odaklı gibi duruyordu. Eğer müziğini sevmeseydi, ki onu da sevmiyordu ama sadece onu sevmeseydi anlardı. Ama Ema tamamen kişiliğini de hedef alıyor, tırnaklarını batıracak bir yer bulmaya çalışıyor ve bunu da çaktırmamak için uğraşıyordu. İçinde büyüyen bir gerginlik ve kendine özgü bir rahatlıkla parçalayacak bir yer arıyormuş gibiydi sadece. "Çünkü aşağılık herifin tekisin." dedi kız, gayet doğal, sanki bu ikiyle ikinin dört etmesi gibi bir şeymişcesine. Odadaki insanları umursamadığı belliydi. Isaac'i umursamadığı da öyle. Ama bir insanın umursamadığı birine böyle nefret duyması Isaac için ilginçti, oldukça. "Bu kanıya nereden vardın? Her röportajımı okuyup hakkımda her şeyi merakla takip eden biri olduğunu sanmıyorum." dedi sakince, hatta gülümseyerek. Ve kız yeni bir beklenmedik soruyla sanki herkesin bildiği bir şeyi açıklarcasına bir genelleme yapınca başından beri üstüne yöneltilen okların aslında kendisine yönelik olmadığını fark etti. Yine de, biraz daha Ema'yı açmak için belki, sordu bahsettiği bizin kapsamını. Ve kız onu tanımadığını bir kez daha ortaya koyarak döktü bütün taşlarını ortaya. İçinde biriken bütün kini, acıyan bütün kabukları açığa çıkardı. Sevilmenin kıyısından köşesinden dönen cümleler kızın sesindeki hayal kırıklığıyla birleştikçe Ema Isaac'in düşündüğünden daha ilginç, ve oturup insanca, hani Ema'nın saldırıları olmadan adam gibi konuşabileceği birkaç saat geçirmek istediğini fark etti.
Ema'yı tanıdığı kısa süre içinde kıza bu derece zarar verenin ne olduğunu tahmin edemiyordu. Bir erkekti, orası Isaac için kesindi. Ama yine de ne yaparak bu kızı bu hale getirdiklerini düşünemiyordu. "Biri canımızı fena yakmış galiba." dedi gülümseyerek. Alay etmekten çok anlayışla dolu denebilecek bir gülümsemeydi. Onun teorisine göre oldukça popüler, zengin bir piç olan eski sevgilisi daha iyi olanı daha popüler olana tercih etmesi gerektiğini bilmediğinden Ema'yı başka herhangi basit biri için bırakıp gitmiş olmalıydı. Ve bir takım daha teoriler, ama hepsi teori düzeyindeydi. Ema tamamen dökülmeden çözemeyeceği düğümlerdi. Kızın saçmaladın dercesine gülüşüyle konuyu kapatması gerektiğini fark etti. Kız bu kadar önyargıyla dolu olmasa belki kendini tanıtmak için uğraşırdı ama işe yaramayacağını düşünmeye başlamıştı. "Tamam, bir şey demedim. Sakin ol ufaklık." Kız bir şey diyemeden yerine oturdu ve odadakilere sordu. "Acıkan yok mu? Tek beslenmeye ihtiyacı olan ben miyim? Yani çok param var diye emrimdeki insanlar ben varken yemek yiyemiyor mu?" Ema'nın hahlayan sesi, dalga geçtiği şeyin ne olduğunu bildiğini gösteriyordu. Odada herkes sakin, hepsi teşekkür ediyor ve kıza kötü kötü bakıyorlarken hiçbiri aç olduğunu söylememiş, belki kimse aç değil, bakışlarını Ema'ya döndürdü. "Sen aç mısın?" Kız gayet rahat, başka bir koltuğa çöküp konuştu. "Evet."

öldür beni......
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emanuela Marlot
London Central IV. Sınıf
London Central IV. Sınıf
Emanuela Marlot


Mesaj Sayısı : 113
Nerden : London

Kaotik Empty
MesajKonu: Geri: Kaotik   Kaotik Icon_minitimeC.tesi Şub. 11, 2012 11:58 pm

Ema'nın dünyası karanlık bir yerdi. Daha on sekizinde olduğunu, önünde yürüyeceği çok yol, göreceği çok şey olduğunu söylemek kolaydı, herkesin yaptığı da buydu zaten; ama bilmedikleri şey Ema'nın kendini bildi bileli bu karanlık dünyada yaşadığıydı. Asık suratlı ya da mızmız biri değildi. Eğlenceliydi hatta. Neşeliydi. İçki alemlerinin aranan ismiydi; ama karanlıktı işte dünyası. Çünkü bazı insanların çok ileri yaşlarda gördüğü, bazılarının da hiçbir zaman görmek zorunda olmadığı pisliklerin içinde doğmuştu. Uyuşturucu ve alkol gerçeğini tanıdığında dört yaşındaydı ve bu ilk karşılaşma çoğu kişi için olduğu gibi biraz utanç verici; ama eğlenceli bir anı değildi. Annesi eve girmeden apartman kapısının önünde yere yığılıp titremeye başlayınca komşular bir ambulans çağırmak zorunda kalmıştı. Ema ise geceyi annesine ne olduğunu dört yaşında birine anlatmanın hiçbir yolunu bilmediği için doğrudan anlatan bir komşusunun yanında geçirmişti. Karanlıktı işte dünyası. İnsanlara, insanlığa ve geleceğe umutla bakmasını engellemek için elinden geleni ardına koymamıştı evren. Bu şartlar altında Ema fazla umutlu bile sayılırdı. Çünkü hala plan yapabiliyor, üniversite gibi şeyleri düşünebiliyordu. Hayal kurabiliyordu; ama ağzını açtığında tek yaptığı bir başkasının umutlarını kırmaktı, o başka. Bu yüzden Isaac'e kızgındı. Çünkü Ema'nın kurmaya hiç cesaret edemeyeceği hayaller kurmuştu ve bu hayaller gerçek olmuştu. Neyse ki tüm duygularını gizlemekte başarılı olduğu gibi öfkesini gizlemekte de başarılıydı. Isaac acıkan olup olmadığını sorduğunda dikkatinin dağılması kolay oldu yani. Sabahtan beri neredeyse hiçbir şey yememişti. Ema'nın hayatta öyle çok tutkulu sevdiği bir şeyler yoktu. Hiçbir şeyin düşüncesi heyecanlandırmazdı onu; ama yemek yemek tutkuyla yaptığı tek işti. Yemeği asla reddetmezdi. Bu yüzden Isaac aç olup olmadığını sorduğunda daha doğduğu günden beri annesinin ona öğrettiği ilk şeyi hatırladı: Biri yemek teklif ettiğinde asla hayır deme. "Evet." dedi hemen az önce kendini attığı koltuktan. Muhtemelen diğer asistanlar gibi kibarca reddetmesi gerekiyordu; ama daha bu odaya ayak bastığı andan beri hiçbir şeyi diğer asistanlar gibi yapmamıştı ve başına gelen en kötü şey bugün alacağı parayı ikiye katlamak olmuştu. Asistanlardan biri artık Ema'nın odadaki varlığına dayanamıyormuş gibi çığlık ve burundan soluma karışımı bir ses çıkardı ve hızla kapıya doğru ilerledi. "Vay canına!" dedi Ema kızın arkasından bakarken. "Benden gerçekten nefret etmiş olmalı. Düşünsene sen kıpırdayabileceğini söylemeden odayı terk etti." diye devam etti Isaac'e dönüp. Ema geriye kalmış bir iki asistanın ona gözlerini dikip baktığını fark edebiliyordu. Aslında son bir saattir zaten tek yaptıkları buydu; ama bu sefer bir mesaj olduğunu anlamıştı Ema. "Aslında şu yemek işini halletmesi gereken kişi benim, değil mi?" dedi Isaac'e dönerek, zira ona cevap verecek tek kişinin o olduğunu biliyordu. "Biraz." dedi Isaac neredeyse bu cevabı verdiği için üzgünmüş gibi. Ema ayağa kalktı; ama ne yapması gerektiğinden emin değildi. Şu asistanlar kendilerini ortaya atmayacak bir bu zamanı mı bulmuşlardı? "Tamam tamam sen otur." dedi Isaac yine kahraman rolünü üstlenerek. Ema da mahcup bir kız çocuğu gibi geri çöktü koltuğuna. "Elisa..." dedi Isaac her an Ema'yı boğabilecekmiş gibi görünen asistanlarından birine. Kızın siyah saçları omuzlarından aşağı iniyordu. Isaac adını söylediği an bakışları yumuşayıp yüzü iç bayıcı bir gülümsemeyle genişlemişti. "Ben bir cheddar peynirli ve jambonlu sandviç alacağım." diye devam etti, kızın sevimli surat ifadesi daha daha rahatsız edici bir hal alırken. "Ve Ema için de..." dedi kafasını ona çevirerek. "çift peynirli, turşulu cheeseburger ve ikimiz de elma dilim patates istiyoruz. Benim kolam light olsun. Ema'nınki normal." Ema itiraz etmek için ağzını açtı. Siparişini başkalarının vermesinden nefret ederdi. Çünkü sipariş verdiği anlar dünyada en çok sevdiği anlardan biriydi. Bir siparişi verdiğinde ötekini vereceği anı dört gözle beklerdi. Tıpkı hayatında başkalarının kontrol ettiği diğer her şey gibi, sipariş de bir başkası tarafından verilirse her şey berbat olurdu. Ama itiraz edemeden ağzını kapattı. Çünkü bu siparişte değiştirmek istediği hiçbir şey yoktu. Aslında Isaac daha o ne istediğine karar vermeden tam olarak istediği şeyi bulmuştu. Patatesin dilimlenme şekline kadar -elma dilimlerin etrafındaki acılı şeye bayılıyordu. Ama sırf Isaac'in kendisi için kusursuz bir sipariş vermiş olmasını kabul edemediği için "Benim kolam da light olsun." dedi. Halbuki o şeyin şekerli sudan bir farkının olmadığını düşünüyordu. Isaac'in sırıtışı neredeyse bunu bile tahmin ettiğini söyler gibiydi ya da Ema iyice paranoyaklaşmıştı. "Parasını ben ödeyeceğim ama." dedi Ema birden kendini gergin hissederek. Çünkü menünün bir parçası değilse asla elma dilim patates söylemezdi ve bugünlerde kimse cheeseburgere ikinci peyniri koymanın fiyatı ikiye katlamayacağını anlamıyordu. "Ema..." diye başladı söze Isaac sanki ona ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını yine de kocasını kurtaramadıklarını söylemek üzereymiş gibi. "Arthur birinci bir aşçı. Le Cordon Bleu'da eğitim gördü. Yani muhtemelen o cheeseburgere bugün kazanacağın tüm parayı yatırman gerekir." Ema hafifçe yutkundu; ama kararlıydı. Ödeyecekti. Isaac'in söyledikleri yalnızca onu yemeğinin parasını ödemek konusunda daha kararlı biri yapmıştı. "Ama şanslısın ki senden asla para kabul etmeyecektir. Ben ona söyledikten sonra yani. Yakın arkadaşım olur da." dedi Isaac neşeyle. Ema onunla saatlerce tartışabilirdi. On sekiz yıldır Londra'nın en kötü semtlerinden birinde oturuyordu. Sokak kavgası hakkında bildiği birkaç bir şey vardı. Öyle ki sonunda Isaac sırf onu susturmak için bile parayı almayı kabul ederdi. Ama Isaac Ema daha başlayamadan lafa girdi. "Ama tabii ki ödeşmemizin başka bir yolu var." Ema ilgiyle tek kaşını havaya kaldırdı. "İmza faslı sırasında yanımda oturursun." Yüzlerce ruh hastasının CD'lerini imzalarken Isaac'in korumalardan başka kimseye ihtiyacı olmayacaktı. Ama Ema'nın yanında oturup yüzlerde 'Dahlinian' ile muhatap olmaktan nefret edeceğini çok iyi biliyordu. Ema anlaşmayı kabul ettiğini omzunu silkerek belli etti. Tam o sırada Elisa elinde tepsilerle içeri girdi. Isaac'in önüne tabağını neredeyse reverans yaparak koyduktan sonra Ema'nın tabağını önüne doğru fırlattı. Ama umurunda bile değildi Ema'nın. Çünkü tabağındaki şey hayatı boyunca gördüğü en güzel şeydi. O kadar güzeldi ki bir ısırık alırsa büyüsü kaçacak diye korkuyordu Ema. Yine de elleri cheeseburgerin yumuşak ekmeğini kavradı ve bir ısırık aldı. Çiğnedi çiğnedi çiğnedi ve yuttuğunda artık cennetin nasıl bir şey olduğunu bildiğinden son derece emindi. Bunca zamandır onu izleyen Isaac sordu: "Nasıl?" Ema gözleri kapalı ikinci lokmasını da yuttuktan sonra mest olmuş bir şekilde konuştu. "Bu şeyden bile daha iyi-" Aslında aklındaki kelime orgazmdı. Ama cümlesini tamamlamadan durmuştu. "Biliyorum." dedi Isaac ve ilginç olan gerçekten de neden bahsettiğini biliyor gibi görünüyordu. Yirmi dakika sonra Isaac sandviçini bitirmiş, tabağının kenarındaki yeşilliklere hiç dokunmamış, patateslerinden birkaç tane almış, kolasını ise yarım bırakmıştı. Ema'nın tabağında ise kırıntıdan eser yoktu. Bu sefer -Isaac de dahil olmak üzere- insanların bakışlarında öfkeden çok şaşkınlık vardı. Bu kadar küçük bir kızın bu kadar çok şeyi nasıl yediğini kimse anlayamamıştı. "Ben her zaman böyle yerim." dedi Ema kendini açıklamak için; ama bu insanları daha da şaşırtmaya yaradı sadece. "Günde bir öğün falan mı yiyorsun?" diye sordu Isaac. O diğerlerinden biraz daha normal karşılamıştı bu durumu; ama onun da Ema'nın çok aç olduğunu varsaydığı belliydi. "Yoo. Üç öğün. Uzun bir günse dört. Bende bir maraton koşucusunun metabolizması var." diye açıkladı. Elisa ondan nefret etmesi için bir nedeni daha olmuş gibi bakıyordu. Neyse ki kadın Ema'nın üstüne atlamaya fırsat bulamadan kulis kapısı açıldı ve bir görevli Isaac'e imza dağıtımı için yerini alması gerektiğini söyledi. "Bakalım maraton koşucumuz bununla nasıl baş edecek." dedi Isaac suratında yılışık bir gülümsemeyle.

İki saattir bir sandalyenin üzerinde oturmuş insanların Isaac'in önünde bayılacak gibi olmasını izliyordu Ema. Poposu düzleşmişti ve kulakları uğultudan çınlıyordu. Üstelik hala sıranın sonunu göremiyordu. Isaac'i takdir etmemek için verdiği uğraş da cabasıydı. Adam ilk imza verdiği kıza ne kadar sıcak ve kibar davrandıysa dört yüz otuz dokuzuncu sıradaki orta yaşlı kadına da aynı ilgiyi gösteriyordu. Kadın yeni albümünü Sicilya'daki kız kardeşine de gönderdiğini ve onun da çok sevdiğini söylediğinde Isaac belki bininci defa kibarca gülümsedi. Ema şaşkınlıkla ona baktı. "Gerçekten mi? Bugün bu beş yüzüncü ve hala bunu duymaktan hoşlanıyor musun? Kadın uzaklaşırken Isaac Ema'ya baktı. "Dalga mı geçiyorsun? Her an- Ah merhaba, kimin adına imzalayayım?" En az bir Dahlinian kadar heyecanlı görünen adam uzaklaşırken Isaac tekrar Ema'ya döndü. "Her an bayılabilirim. Hatta şurada bir gazeteci ordusu olmasaydı hemen yapardım." Bir kişi daha değeri son on saniyede on kat artmış CD'si ile uzaklaşırken Ema tek kaşını kaldırdı. "Ama çok... kibarsın." Isaac kuliste takındığı aynı eğlenen ifadeyi takınıp cevap verdi. "Evet öyleyim." Ema Isaac hakkında iyi bir şeyi kabullenmiş olmanın verdiği hayal kırıklığı ile arkasına yaslanıp telefonunun saatine baktı. İmza günün bitmesine daha kırk beş dakika vardı. Belki yağmur yağar ve konser iptal olur diye umutla gökyüzüne çevirdi kafasını; ama güneş tepelerinde pırıl pırıl parlıyordu ve Londra Ema'ya inat yılın en güzel gününü yaşıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Isaac Dahlin
Müzisyen
 Müzisyen
Isaac Dahlin


Mesaj Sayısı : 20

Kaotik Empty
MesajKonu: Geri: Kaotik   Kaotik Icon_minitimePaz Şub. 12, 2012 8:25 pm

Ona olduğundan daha uzun gelen saatler boyunca gülerek insanlara yakınlık göstermiş, onlarla ilgilenmiş ve eli düşüp kopana kadar duramayacağını bilerek önüne uzatılan şeyleri imzalamaya devam etmişti. Ema'yı da yanında sürüklemiş ve kızın da sıkılmasına neden olduğunun farkında olsa da orada yalnız olmak onu sıkıyordu. Yaptığı müziğin en kötü yanı buydu, saatler süren monoton imza günleri. İlginç şeyler oluyordu belki, evet, ama yine de sıkılıyordu. Belki biraz da kıza kendi hayatını göstermek, sıkılıp bir şey yapamadığında kişiliğinin ne hal alacağını izleyebilmek için yanına çekmiş olabilirdi, ama genel olarak Ema'yla ilgiliydi özellikle onu isteyişi.
Kim bilir kaçıncı imzayı atıyorken kız tekrar konuştu. Sıkıldığı belli, Isaac ise aynı yüz ifadesini saatlerdir taşıyor, Ema'yı oraya çekerken başına bunun geleceğini de biliyor, bir yandan önündeki kadınla sevimli sevimli konuşup uzattığı CDyi imzalarken bir yandan da Ema'nın insanlara duyurmamaya çalışarak ona doğru konuşmasını dinliyordu. "Gerçekten mi? Bugün bu beş yüzüncü ve hala bunu duymaktan hoşlanıyor musun?" Bir an şaşırıp bakışlarını kıza çevirdi. "Dalga mı geçiyorsun? Her an- Ah merhaba, kimin adına imzalayayım?" Karşısındaki adamın adını kocaman harflerle kapağa yazdıktan sonra altına eş büyüklükte bir imza yerleştirip gülerek geri uzattı ve Ema'ya döndü. "Her an bayılabilirim. Hatta şurada bir gazeteci ordusu olmasaydı hemen yapardım." Vicdan azabı duysa da bu bir gerçekti. O müzik yapıyor olmak istiyordu birkaç kağıt parçasını, CD kapaklarını, önüne sürülen tişörtleri imzalamak değil. "Ama çok... kibarsın." Kıza gülerek öyle olduğunu söyledi. Öyle olması gerekiyordu, olacaktı elbette. Yanına gelen kızın uzattığı tişörtü imzalarken yerinden kalkıp kıza doğru eğildi masanın üstünden ve kızın fotoğraf çekilme isteğini geri çevirmeyerek fotoğraf makinesini tutan arkadaşına doğru baktı. Yerine oturduktan sonra da yeni hayranın gelmesini beklerken eliyle ileriki köşeyi işaret etti. "Bak, o kadını görüyor musun?" Ema bakışlarını önce ona sonra parmağın uzatıldığı yerde bir sandalye üstünde mutlu mutlu oturan hamile kadına çevirmişti. "Ne olmuş?" Önüne sürülen ve içine gazete ve dergilerden kesilmiş fotoğraflarının olduğu fotoğraf albümünün kapağına imza atarken daha kısık bir sesle mırıldandı. "Hamile." Ema sıkıntıyla nereye ulaşacaksın der gibi kaşını kaldırdı, çocuk senden değilse bu cümlenin arkasından ne gelecek der gibi sıkkın bir merak ifadesi vardı yüzünde. "Kimse ona buraya gelmesini söylemedi Ema. Kimse onu buraya sürüklemedi. Kalabalık içinde ezilebileceğini bilerek burada. Gerçi hamile olduğu için ayrıcalık gösterileceğini de düşünmüş olabilir ama sanmıyo- merhaba! Teşekkürler iyiyim, ya siz? Kimin adına imzalıyorum?" Önündeki posterin altına, yüzünün kendisine aptalca baktığı büyük boy bir kağıt parçasına kadının kızı için imza atarken Ema aralarındaki konuşmanın gidişatına şaşırmış, bekliyordu. Kıza döndü. "Bu insanlar olmasa beni dinleyen biri olmayacak. Burada olma nedenim de onlar. Zaten saatlerce sırada bekliyorlar tek istedikleri de beni görüp bir iki cümle konuşmak ve uyduruk bir imza alabilmek. Saatlerce bekledikleri ve hayranlıklarını dile getirmek istedikleri için insanları suçlayıp burada oturmanın sıkıntısını onlardan çıkaramazsın. Şarkı söyleyip albüm çıkarıyor olmak sana o hakkı vermiyor, inan." Önündeki kadına hatrını sordu. Ema'ysa beklemediği bir tepki daha aldığını çaktırmamaya çalışarak yanında oturmaya devam ediyordu. Kızın yüzündeki ifadeyi görünce yeniden güldü. "Evet, insanlar manyak. Bir şeylere hayran olmaya ihtiyaçları da var, doğru. Ama onları yargılayabilecek kadar normal olduğumu düşünmüyorum." Önündeki kıza dönüp elindeki defteri imzaladı, defterin her sayfasında ayrı bir tarihte attığı bir imza vardı. Kız, uzun süredir, her konserine geliyordu. Bir süre konuştular ve kız gittiğinde Ema'ya döndü ve kız da karşılık olarak konuştu. Daha az sıkıntı belirtisiyle birlikte. "Bunun için mi beni çağırdın? Ne kadar seviliyorum gösterisi için mi?" Kızın az önceki sözlerine verecek karşılığı yokken yönelttiği yeni soruya gülümsedi. "Hayır. Vaven oturur genelde burada." Kız sanki oturduğu yerde Vaven de varmış gibi bir an sandalyeye bakınca güldü. İnsanların arkadaşından bu kadar korkmasını anlayabiliyordu ama yine de hala garipsiyordu. "Merak etme yerinde olduğundan haberi var, ve inan şikayetçi değil. O da bu kısımı pek sevmiyor. Ama senin aksine hiç konuşmuyor ve bütün bu iş olduğundan daha sıkıcı bir hal alıyor. Konuşmaya çalıştığımda da konsantrasyonunu bozmamamı, işimi yapmamı ve onu gözleri açık uyurken rahat bırakmamı söylüyor. Seninle biraz olsun eğlenebileceğimi düşünmüştüm." Önündeki defteri imzayla birlikte geri uzattı sahibine ve Ema'ya göz kırptı. "Haklı çıktım."
-
Konserler her zaman en sevdiği kısımlar olmuş, stüdyoların boş sıkıcı havasının aksine açık havada olmanın verdiği keyifle ve ona eşlik eden insanların sesiyle birlikte çaldıkça çalıyor, kesinlikle parlak ışıklardan rahatsız olmuyorken kendini iyi hissediyordu. Etrafında onun için bağıran, ya da onu seven insanlar yokmuş gibi hissediyordu. Sadece çalıyor, söylüyor, sahnedeki diğer müzisyenlerle gülüşüyor şarkı aralarında da hayranlarına yanıt verseler de her birini tek tek duyamayacağı genel sorular soruyordu. Lise konseri vermekten farksız değildi onun için. Ya da bir barda çalmaktan. O yapmak istediği şeyi yaparken iyi hissediyordu. Üstelik Ema ve onun gibilerin düşündüğünün aksine birebir popüler kültüre ayak uydurmuyor, kendi sevdiği şeylere yakın olmaya çalışarak kendini geliştirmek için uğraşıyordu. Müzik onun evi gibiydi. Sahnede mutlu olabiliyordu evet ama sahne olmasa da müzik olmadan duramayacağının bilincindeydi. Aklına Ema gelince sırıttı hafifçe ve mikrofana doğru konuştu. "Ve şimdi söyleyeceğim şarkı, müziğimi kesinlikle sevmeyen birine gidiyor, son zamanlarda tanıdığım en ilginç insanlardan birine." Kalabalıktan yükselen seslere aldırmadan devam etti. "O yüzden ben de dinlerken bana onu hatırlatacağını düşündüğüm bir şarkı söylemeye karar verdim. Belki bunu sever." Arkadaşlarına dönüp ne çalacaklarını mırıldandı ve şarkı için ilk notanın girmesini bekledi. Are we there yet...
-
"Sahnede şarkı söylemek demek. Yeni kızı cidden sevdin değil mi?" Bu bir sorudan çok yorumdu. Asistanların ve sahne görevlilerinin çıktığı arka kapıdan çıktıkları arabada oturuyorlarken Vaven gayet sakin söylemişti. Vaven'in sadece sahnede olanı kast etmediğini biliyordu. Konser sonunda bütün asistanlara, ses sistemiyle ilgili çalışanlara, mutfakta çalışanlara, hizmetlilere, kısacası orada o gün bir şeyler yapmış herkese imzalı CDleri verilmişti Isaac'in. Her bir CD... En son Ema kalınca Isaac yanına gitmiş ve bir torba içinde CDleri uzatmıştı. "Gerek yok." "Dinlemeyeceğini biliyorum zaten. İnternetten satarsın. İnan bu şeylere sırf üstünde kalem izi var diye para vermek isteyen bir sürü manyak var. Ama bu bizim işimiz değil değil mi?" Kıza imza sırasındaki konuşmalarını hatırlatıp göz kırpmıştı. Ema da bozuntuya vermeyerek elinden torbayı almıştı. "Öyle mi? O zaman iki set istiyorum." Isaac gülerek yeni bir set daha getirilmesini istemiş, onları da Ema'nın sonradan ad kısmını doldurabileceği şekilde boş bir ada imzalamış ve kıza vermişti. Bu bir alışkanlıktı, önden lüks, camları kapalı bir araba içinde birkaç asistanla birlikte giderken arkadan Isaac ve Vaven gündelik bir arabayla kaçıyor, arabayı kullanacak birine bile ihtiyaç duymadan rahatlıkla yollarına gidiyorlardı, bir ordu insandan sıyrılmak zorunda kalmadan. Isaac arabayı sürerken bir yandan kafasını çevirip arkadaşına baktı. "İlginç bir kız." "İkinci bir Anne vakası mı yaşatacaksın Isaac?" İşte bu bir soruydu. Vaven'in neden bahsettiğini de biliyordu. Anne Cooper, eski backvokallerinden biri, adı Isaac'le birlikte gazetelere çıkmaya başlayınca bundan faydalanmaya kalkmış, ve Vaven'i de oldukça uğraştırmıştı. Başını sallayıp tekrar yola döndü Isaac. "Öyle biri değil." "İnsanlar saygısız olduğunu düşünüyor." "Hayır sadece düşündüklerini gizlemiyor." Vaven bu konuyla ilgilenmiş, hatta Isaac'in uzun zaman sonra biriyle ilgilenmesini de oldukça şaşırtıcı buluyor, sorgulamaya devam etti. "Nesi bu kadar ilginç?" Isaac omuz silkti. "Onunla on dakika geçirsen konuşmasında seni bile kendine çeken bir şey bulacağına eminim Vaven." Kadının kaşları havalanmış sesi bir ton daha alçak mırıldanışını duyunca beklemediği cümleyle tekrar ona döndü. "Öyleyse kaldırıma yanaş." "İnecek misin?" "Saçmalama aptal, bu yorgunluğa kimse beni yolda bırakamaz, inecek biri varsa da o sen olursun. Yanaş dedim." Kadın bir yandan pencereyi açıyordu, yola seslendiğinde kiminle konuştuğunu göremedi Isaac. "Hey, atla." Sesi duyana kadar kim olduğunu anlamamıştı. "Ben- şey. Gerek yok- ben kendim giderim." Isaac gülerek başını iki yana salladı Vaven'in yaptığıyla alay edercesine, kızın onu görüp görmediğini bilmiyordu. "Bin hadi. Bu saatte herhangi bir toplu taşıma aracının gelmesi, en azından sana yeri olacak kadar boş gelmesi mümkün değil ve yağmur yağacak. Görüyorum ki şemsiyen de yok." Kızın bir şeyler söylediğini duydu ama anlamadı Isaac. Vaven'in insanlar üzerindeki tuhaf etkilerinden biriydi bu da, bir şekilde karşı koyamıyorlardı Vaven'e. Kadın hadi dercesine elini salladı bir iki kere. Kız da sonunda pes edip arabanın arka kapısına ilerledi. Arabaya binerken konuşuyordu ama arabanın sürücu koltuğunda Isaac'i görünce şaşkınlıkla duraksadı. "Teşekkür ederim gerek yokt-" Kızı aynadan izleyen Isaac göz kırptı. "Selam Emaburrs." Vaven ise kızı takmamış arabadaki müzik CDlerini kurcalıyordu. "Sen mi kullanıyorsun?" dedi kız, sesine kavuşabildiğinde. "Çok, nasıl derler, 'sıradan ve basit' biriymişim gibi, değil mi?" Kız cevap veremeden Vaven'in sesi yükseldi ve Isaac de arabayı çalıştırdı. "Niye doğru düzgün bir şeyler yok. Arabayı sana getirdiler diye içini senin CDlerinle doldurmak zorundalar mıydı? Bugün yeterince seni dinledim Isaac ve inan dahasına katlanabileceğimi sanmıyorum. Radyoyu çalıştır."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Emanuela Marlot
London Central IV. Sınıf
London Central IV. Sınıf
Emanuela Marlot


Mesaj Sayısı : 113
Nerden : London

Kaotik Empty
MesajKonu: Geri: Kaotik   Kaotik Icon_minitimePtsi Şub. 13, 2012 8:32 pm

İmza faslı sırasında Isaac'in yanında oturmanın korkunç bir şey olacağını biliyordu Ema. Taa en başından Isaac'in bunun ona en büyük ceza olacağını bildiği için bu ödeşme yolunu seçtiğine emindi. Nitekim Ema bunun korkunç olduğu konusunda haklı çıkmıştı; ama sıkıntıdan öleceği konusunda yanılmıştı. Isaac ile imza aralarında parça parça yaptıkları kısa sohbet o kadar ilgi çekiciydi ki herkes imzasını alıp konser vakti geldiğinde Ema zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştı. Çünkü onca zamanı Isaac'i ve dediklerini analiz ederek geçirmişti. Isaac'i tanımıyordu. Tabii ki onu tanımıyordu. Buradaki yüzlerce kişi de tanımıyordu onu; ama Ema şarkılarının adlarını, hangi okuldan mezun olduğunu, bugüne kadar hangi modelle çıktığını, çıkış yaptığı şarkıyı nasıl yaptığını da biliyordu. Aslında bugüne kadar Isaac hakkındaki bilgi birikimi adından öteye gitmezdi. Bu yüzden ondan nefret etmesi kolaydı. Çünkü Ema için Isaac bugüne kadar hiç bu kadar gerçek olmamıştı. Neredeyse bir alegoriydi onun için. Bunu Ema'ya itiraf ettirmek değil sekiz saat sekiz ayın sonunda bile imkansız olurdu; ama işin aslı Isaac günah keçisiydi. Ama onunla geçirdiği bu sekiz saat Isaac'i bir alegori olmaktan çıkarıp bir insan yapmıştı. Ema bunca zamandır birçok şeyi görmezden gelmiş olabilirdi; ama bunu görmezden gelemezdi. Çünkü sözleri Ema'nın olduğunu düşündüğü kişinin tam tersi olduğunun kanıtıydı. İnsanlara araç muamelesi yapmıyordu bu adam. Hatta müziğin amacının onlar olduğunu çok iyi biliyordu -ki Ema bu farkındalığın her büyük müzisyende olduğunu düşünmüştü her zaman. Isaac imzaları dağıtırken bir daha hiç konuşmadı. Çünkü bu adamlara güvenmemek ve inanmamak gerektiğini söyleyen benliği ve Isaac'in sandığı gibi biri olmadığına şahit olmuş bilinci ciddi bir kavga içindeydiler. Isaac son imzayı da attıktan sonra saatine baktı ve hızlı davranması gerektiğini söyleyerek yerinden kalktı. Oysa konsere daha yirmi dakika vardı.

Isaac sahneye tam zamanında çıktı. Ema diğer herkesle oturmuş dev ekrandan sahnenin yansımasını izlerken saatini kontrol etti. 08.05. O beş dakika için Isaac'i affedebileceğine karar verdi. Popüler müzikten hoşlanmadığı için çok az konsere gitmişti hayatı boyunca. Onlar da ya bilet parasını ödemek için aylarca çalışıp, tüm elektronik eşyalarını satıp, William ve William'dan ayrı ayrı borç almasını gerektiren konserlerdi ya da biri seveceğine yemin ederek biletinin parasını ödeyince gittiği konserler. Yani şu anda Isaac kalabalığa nasıl olduklarını sorup klasik konser muhabbeti yaparken heyecanlı olması çok da acayip bir şey değildi. Tabii ki bu heyecan hiçbir şekilde dışarıdan fark edilemiyordu. Hatta öyle bastırmıştı ki içinde Ema, bazı organlarının haberi bile yoktu kızın Isaac'in müziğini merakla beklediğinden. İlk şarkı başladığında bakışlarını az önce yediği için şimdi berbat görünen tırnağından Isaac'in görüntüsünün yansıdığı dev perdeye çevirdi. Tamı tamına üç dakika elli iki saniye sonra Isaac kalabalığın heyecanlı çığlıkları arasında şarkısını bitirdiğinde Ema hisleri karşısında şaşkındı; çünkü sevmişti. Tüm arkadaşları yıllarca ona yaşayan bir müzisyenin müziğini sevdirmeye çalışmıştı; o ise hepsine burun kıvırıp Isaac Dahlin'i beğenmişti. Belki de tek iyi şarkısı budur. diye geçirdi içinden. Bunu umut ediyordu. Çünkü söylediği onca lafı geri yiyemezdi. Hayır yapamazdı. Ama şarkılar ardı ardına geldi ve Ema neredeyse hepsini sevdi. Hatta bir şarkının son kısmına eşlik etmemek için kendini zor tutmuştu. Isaac beklediğinin aksine yetenekliydi ve müziği ciddi anlamda kaliteliydi. Ema Isaac'in de Queen dinlediğine neredeyse emindi. Isaac konserin başından beri ilk defa bir şarkıyı birine adadığında Ema hafifçe kaşını kaldırdı. Hem de işaretler bu 'son zamanlarda tanıştığı en ilginç insanlardan birinin' kendisi olduğunu gösteriyordu. "Belki bunu sever..." deyince Isaac Ema sandalyesinde dikleşti. Aslında söylediği diğer dört şarkıyı da oldukça sevmişti; ama yıldızımızın bunu bilmesine gerek yoktu tabii. Anlaşılan şarkının ona geldiğini düşünen tek kişi kendisi değildi. Çünkü Elisa en önden kafasını çevirip yırtıcı bir bakış atmıştı Ema'ya.
-*-
Durakta otobüsü beklerken bugün kendini şanslı mı yoksa şanssız mı olarak nitelendirmesi gerektiğinden emin değildi Ema. Almayı planladığı paradan çok daha fazlasını kazanmıştı. Üstelik Isaac'in ısrarla eline tutuşturduğu imzalı albümleri de satınca bu para katlanarak artacaktı. Ama yine de şanslı olduğunu söyleyemiyordu; çünkü kafası hiç olmadığı kadar karışıktı. Her zaman net çizgileri olmuştu hayatta. Dediği neyse oydu. Kediye taş atarsan kaçardı. Herkesi ve her şeyi kategorize etmiş ve kategorilerine göre karar vermişti hayatındaki yerlerine. Ama Isaac hiçbir kategoriye uymuyordu. Onca taşa rağmen kaçmamıştı. Bu da Ema'ya aslında onun bir kedi olmadığını, kendisinin yanıldığını düşündürüyordu; ama bıyıkları, uzun tırnakları ve yumuşak tüyüyle kediydi işte. Hem miyavlıyordu da. Bir gecede kızın bildiği her şeyi birbirine katmıştı Isaac. Bu yüzden ondan nefret ediyordu Ema. Anlaşılan adamdan nefret etmek için her zaman bir sebebi vardı. Pisliğin teki olsa da olmasa da. Cep telefonunu çıkarıp saatine baktı. Son otobüsü kaçırmış olması muhtemeldi. Yağmur da başlamak üzereydi. En kötü ihtimalle William'ı arayabilirdi; ama o da henüz bir yerlerde sızıp kalmadıysa da muhtemelen sızmak üzereydi. Hem zaten o arabaya bindiğinde kendinin Batman'in Robin'i gibi hissediyordu Ema. Ortamın Robin'i olmaktan hep rahatsızlık duyardı. Bir araba önünde yavaşlayınca yumruğunu sıktı. Daha yeni bir konser dağılmıştı sırf burada gecenin bir yarısı yalnız dikiliyor diye fahişe olacak diye bir şey yoktu ya! Boş umutlarla yavaşlayan bu herif iyi bir dayak istiyordu anlaşılan. "Hey, atla." dedi duyduğu an Ema'nın tüylerini diken diken eden ses. Vaven'in açık pencereden kafasını uzattığını görünce şaşırdı. Hala şu kadının insani özellikler gerektiren şeyler yapmasına alışamamıştı. "Ben- şey. Gerek yok- ben kendim giderim." İnsanlara borçlu kalmaktan ya da muhtaç olmaktan nefret ederdi. Hem zaten yol arkadaşının Vaven Wilson olması korkunç bir fikir gibi geliyordu kulağa. Onunla bir arabaya binmek... Hareket halinde bir arabadan atlayamazdı ki insan. "Bin hadi. Bu saatte herhangi bir toplu taşıma aracının gelmesi, en azından sana yeri olacak kadar boş gelmesi mümkün değil ve yağmur yağacak. Görüyorum ki şemsiyen de yok." Ama işte bu konuda haklıydı yüzyılın en korkutucu menajeri. Zor durumdaydı. Oldukça zor bir durumda. Arabadan Clapham Common'da inip eve yürüyebilirdi. Gecenin bu saatinde yürümek için kısa bir yol sayılmazdı. Güvenli hiç değildi; ama başka çaresi yoktu. "Teşekkür ederim gerek yokt-" diye başladı söze arabaya binerken ama şoför koltuğunda Isaac'i görünce duruverdi. Bu iyi bir şey miydi yoksa kötü mü emin değildi. Ona Emaburrs demesini bile umursamadan sordu: "Sen mi kullanıyorsun?" Isaac aslında pek de cevap gerektirmeyen sorusuna cevap verirken laf çarpmayı da ihmal etmemişti. Ema gözlerini devirerek karşılık verdi. Vaven'ın CD'leri karıştırırken söylenmesi Ema'nın hoşuna gitmişti. Isaac de bunun farkında dikiz aynasından ona baktı. "Ema'nın da bir itirazı olmaz herhalde." dedi sırıtarak. Bir süre sonra Vaven doğru radyo istasyonunu bulduğuna karar vermiş olacak ki arkasına yaslandı. "Sahi Ella-""Ema.""Neden Jane seni yolladı kulise?" Ema Isaac'in Vaven'ı düzeltmesine hafifçe sırıttıktan sonra bir saniye duraksadı. Sorunun cevabını biliyordu; ama bu cevabın bir Vaven için versiyonu bir de normal versiyonu vardı. Hangisini kullanacağına emin değildi. En sonunda kim olsa vereceği cevabı vermeyi seçti. "Çünkü etraftaki en sarışın kız bendim." dedi sakin sakin. "Bilirsin düzgün burun, güzel saçlar. En Barbie bendim yani. Orada kibar kibar oturup etrafıma ışık saçacağımı ve Isaac'in de böyle bir şey istediğini düşünmüş olmalı. Görünüş yanıltıcı olabiliyor." diye bitirdi omzunu silkerek. Vaven da Isaac kadar eğlenmiş görünüyordu. Hala ne tarafa gittiklerini sormadan direksiyon sallayan Isaac "Keşke önceden söyleseydin kadına." dedi Ema'nın kendisine duyduğu antipati -tamam antipati hafif bir kelimeydi- nefreti kastederek. Vaven ilginç bir şekilde bu konuşmayla ilgilenmiş görünüyordu. "Senden ve müziğinden nefret ediyordum. Ne var yani? Bunun o kadar önemli olduğunu düşünmemiştim." dedi Ema, şimdi iyice Vaven yokmuş gibi davranmaya başlamıştı. Söylediklerine dikkat etmiyordu; çünkü Isaac böylesine alışkındı. "Ediyor'dun' mu?" diye sordu Isaac gözleri kocaman açık kaşları havada. "Öyle mi dedim?" dedi Ema. Aslında ne dediğini çok iyi biliyordu. "Yani aslında şu 'Never Going Back' fena sayılmaz." diye ekledi birkaç saniye sonra. Vaven burnundan bir kahkaha attı. "Fena sayılmaz mı? O single tek bir kötü eleştiri almadı!" Ema gerçekten bu kadınla tartışmaya girmek istemiyordu; çünkü müzik piyasasını Ema'dan iyi bildiği barizdi; ama kendini tutamadı. "Şansı single olması olmuş bence. Mesela... şu şarkı var ya hani 'nı-nı-nı-nım until the dawn...' diye giden. Onunla aynı albümde olsaydı bu kadar iyi eleştiriler almazdı. Şarkı o kadar yavaş bittiğinde yaşlanmadığımdan emin olmak için aynaya bakmak zorunda kaldım." Vaven ve Isaac Ema'nın anlamadığı bir şekilde birbirlerine baktılar. "New Yorklu o kayıt şirketi sahibi de aynısını dememiş miydi?" Isaac kaşlarını çatarak Vaven'a baktı. "Richard Crane mi? Sanırım o tam olarak 'bu mıymıntı şeyi dinleyen olursa ben de bu işi bırakırım' demişti." "Niye üzerinde oynamadık o zaman?" "Çünkü sen 'Benim adım Vaven Wilson. Ben her şeyi satarım!' diye bağırıp adamı kovdurmuştun." Vaven'ın hatırlamış gibi yüzü aydınlandı. Kadın anında keyiflenmişti "Sonuçta sattım ama. Öyle değil mi?" Isaac kafasını sallayıp bir kahkaha attı. "Ee Ema nereye gidiyoruz?" diye sordu sonunda. Şimdi Isaac de arabada olduğuna göre kesinlikle Clapham Common'da inecekti. Kendini evin önüne kadar bıraktırıp büyüdüğü yerle ilgili çeşitli psikolojik analizler yapmasına izin veremezdi. "Ben Clapham Common'da ineceğim." Isaac delirmiş gibi baktı. "Saat neredeyse bir. Gideceğin yeri söyle işte de götürsün." Ema pis pis Isaac'e baktı. Isaac emri verenin Vaven olduğunu ima eder gibi başını yana eğip omzunu silkti; ama Ema bu durumdan keyif aldığına emindi. "Brixton'a o zaman." dedi 'sıradan ve basit' bir arabada olduklarına şükrederek. İnsanların Isaac'in bindiğini düşündükleri türde bir arabayla oraya gitselerdi... Ema düşünmek bile istemiyordu.

"Burası." dedi Ema yan yana dizilmiş kısa apartmanların önüne geldiklerinde. "Tekrar teşekkür ederim." diye ekledi imzalı CD'lerini yüklenip arabadan inerken. "Rica ederim Emaburrs. Her zaman." dedi Isaac sanki bir daha birbirlerini görme ihtimalleri varmış gibi. Bu düşüncenin ne kadar komik olduğunu belli eder şekilde güldü Ema. Vaven veda etmek amacıyla elini hafifçe arkaya doğru salladı ve araba hızla hareket edip gözden uzaklaştı. Ema apartmandan içeri girip merdivenleri tırmanmaya başladığında annesinin evde olmamasını umdu. Kapının altındaki küçük boşluğa sıkıştırılmış anahtarı aldı ve kapıyı açtı. Yere yığılmış kimse yoktu. Bu iyiye işaretti. CD'leri odasının bir köşesine koyup kendini yatağa attığında telefonunu sessize almaya karar verdi. Nasıl bir iş olursa olsun şu anda hiçbir şey uykusunun bölünmesine değmezdi. Ancak telefonunu almak için elini arka cebine götürdüğünde sadece birkaç bozuklukla karşılaştı. "S.ktir!" Galiba Isaac Dahlin'i tekrar görmesi zorundaydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kaotik
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: c i t y . o f . w e s t m i n s t e r :: Leicester Square-
Buraya geçin: