London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri uyumuyor.
Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 New 'friend'

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

New 'friend' Empty
MesajKonu: New 'friend'   New 'friend' Icon_minitimeÇarş. Şub. 22, 2012 4:42 pm

New 'friend' IbumM6fwnOD9EV
bir de bu varmış:


En son Alex Mclain tarafından Salı Mart 06, 2012 5:20 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
 Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 531

New 'friend' Empty
MesajKonu: Geri: New 'friend'   New 'friend' Icon_minitimeÇarş. Şub. 22, 2012 6:50 pm

"Bitti mi?" dedi dibinde durduğu adam çalışırken sessiz olma yeminini bozarak. Alex bir şeye odaklanınca etrafını dinlemiyordu, bu da Clem'i rahatsız ediyordu. Çözümü kendine Alex çalışırken konuşmama sözü vermekte bulmuştu. Yine de dayanamadığı bir anda şaşırtıcı biçimde yanıtlanışının hoşuna gitmediğini söyleyemezdi. "Bitiyor." dedi Alex, dudaklarının arasında metal bir parça olduğundan sesi boğuk çıkmıştı. "Elin nasıl? Zorlamıyorsun değil mi?" Alex umursamadığını belli edercesine 'olur' dediğinde iyi olduğunu var sayıp yerinden kalktı. "Ben dondurma alıp geliyorum o zaman." Son iki saatini terastan bozma balkonlarının duvarına çatıya tırmanmayı sağlayacak geniş basamaklı bir merdiven oluşturmaya harcamıştı, ve İngiltere ev hediyesi olarak oldukça güneşli bir gün sunmuştu onlara. Clem'in gittiğini fark etmeyen Alex 'tamam' diye mırıldandı boşluğa doğru.
Alex'in başına gelen 'ufak' kaza, Clem'in neredeyse her şeye 'ben yaparım sen dur' demesine neden olmuştu. Önce Alex'i azarladıktan sonra elbette. Uzun bir azarın ardından, bolca 'bütün bunlar olurken bana haber vermeyi düşünecek kadar zeka seviyesine sahip biri yok muydu etrafta', 'daha kötüsü de olabilirdi', 'beni merakta bırakmaya utanmıyor musun?' ve türevi habersiz bırakılma telaş suçlama korku ve öfke barındıran çok duygu dolu azarlama cümleleriydi kurdukları, içini boşaltmış olmanın rahatlığıyla Alex'in peşinde dolanıp duruyordu. Ona kalsa merdiveni de kendisi yapardı ama Alex onun sabitlediği herhangi bir merdiveni kullanmayacağını açıkça belirtince boyun eğmişti ister istemez. Yine de telaşlı bir anne gibi Alex'in dibinde durmuş, her yaptığını izlemiş, her hareketinde dikkatli olmasını söylemişti. Arada kafasına uyduruk malzeme ambalajları atılsa da genel olarak kovulmadığından iki saat boyunca Alex'in kendisini umursamadığını bildiği halde ortaya konuşup durmuştu. En sonunda da yorulduğunu, dinlenmesi gerektiğini ve hatta bütün gün hiçbir şey yaptırmamayı düşündüğü arkadaşına dondurma getirmek için kalkmasaydı, ya da merdiven bitecek olmasaydı daha çok konuşabilirdi. Tam mutfağa yöneldiği anda kapı çalınca kim olduğunu düşünmek için birkaç saniyesini harcadı Clem. Taşındıklarını bilen insan neredeyse yoktu, bilen bir iki kişinin de açık adresi bildiğini sanmıyordu. Yeni bir şey sipariş etmediklerini de göz önüne alınca gelecek kimse yoktu. "Kargo!" dedi elleri kolları dolu, yüzünü göremediği ama kolayca tanıyabildiği biriydi karşısındaki. Bir kahkaha attı. "Nereyi imzalıyorum?" "Bunları bir yere koyabilirsem gösterebilirim." Çocuğun ellerindeki kutulardan küçük olanı alıp görüşünü açtıktan sonra ilerleyerek yere bıraktı kutuyu. "Evi nasıl buldun?" Adam onun peşinden gelmiş bıraktığı yere elinde kalanları indirmişti, dönüp eve baktı. "Oldukça güzel, ama dağınık." Hafifçe vurdu yanıta karşılık olarak. "Onu sormadığımı biliyorsun." "Biliyorum." diyerek omuz silkti Adam, karşılık olarak. "Evi anlattın ve o arada bu civarda olduğunu da söyledin, ben de süper güçlerimi kullandım." Gülüp duruyorlardı karşılıklı, ciddi bir şeyi bile gülmeden konuşmayı başaramadıkları düşünülürse o an için gülmeleri de oldukça makul kalıyordu. "Yurda gidip kalan eşyalarını alman gerektiğini ve üşendiğini söylemiştin," dedi Adam konuyu tamamen değiştirerek "ben de süper kahraman olarak görevimi yerine getirdim. Ama merak etme-" güvence vermek ister gibi başını sallamıştı "İç çamaşırı çekmeceni Josefine topladı." Gülerek çocuğun koluna vurdu. "Çok kötüsün!" "Hı hı. Ama imzamı alabilirsem eğer? Çünkü eşyaların kalanını almak için arabaya gitmem gerek ve o arada beni affedebilirsin." Adam tarafından 'imza için' çekilip öpüldüğünde hala gülüyordu, odanın ortasında birden beliren gürültü olmasaydı gülmeye devam edecekti de. "Alex!" dedi korkuyla Adam'dan uzaklaşırken. Karşısında ona bakan bir Alex görünce rahatlamıştı gerçi, onun balkondan düştüğünü düşünüyordu, ya da çatıdan, ya da en azından yaptığı merdivenden. Ama öyle bir şey değildi, Alex karşısında ve sağlamdı. Yani elini saymazsa, ama zaten sadece el hasarıyla balkondan düşmesi de mantıklı değildi işte, konu Alex olunca düşünemiyordu. Elindeki alet çantasını yere düşürmüştü odaya sonradan giren arkadaşı, iyiydi. Gerçi yüz ifadesine bakarsa pek de iyi olduğunu söyleyemeyecekti. Onun Adam'ı bilmediğini hatırladığında suçlulukla dudağını kemirdi. Alex'in Cleo'yla karşılaşması, sonra araba kazası derken anlatacak vakti olmamıştı, bunu şimdi ancak fark ediyordu. "Merdiven bitti." diye homurdandı Alex, ve Adam'a bakmadan mutfağa yöneldi. Açılan buzdolabı sesinden az önce getirmek için gittiği dondurmayla Alex'in kavuştuğunu anlayabiliyordu. Bir an geriye baktıktan sonra Adam'a döndü, ne olduğunu anlamadığını belli eden tuhaf bir ifadeyle yüzüne bakıyordu. "Ben inip diğer kutuları alsam iyi olacak galiba." diye mırıldanınca gülümsemeye çalışarak başını salladı. Adam kapıdan çıkınca Alex'in yanına gittiğinde arkadaşı mutfak penceresine oturmuş dondurma yiyordu. "Elin nasıl? Ağrıyor mu?" Alex kafasını çevirip tuhaf bir ifadeyle ona bakınca cümlesini yutup yüzünü buruşturdu. Alex ona öyle bakmazdı, bu mümkün değildi. O ana kadar elbette... "Söyleyemediğim için üzgünüm." Alex bir 'neyse' mırıldanınca dayanamayıp yaklaştı yanına. "Hadi Alex, bana bak. Özür dilerim." Tamam denircesine sallanan bir kafa ve mideye gönderilen koca bir kaşık dondurma. "Tanışmayacak mısın onunla?" Alex soruya oldukça şaşırarak başını çevirip tamamen başka bir yerden devam etti konuşmaya. "Şu Meg'in evindeki çocuk değil mi bu?" Sıkıntıyla başını salladı Clem, ufacık bir ihtimal de olsa Alex'in Adam'ı kötü hatırlamasını istemediği için bunu fark etmemesini ummuştu. "O geceyi boş ver. İyi biri o Alex. Gerçekten. Tanışırsan eğer? Benim için? İyi anlaşabilirsiniz?" Oyuncak alması için annesine yalvaran bir çocuk gibi başını omzuna doğru eğip Alex'e baktı. Alex ise bunu umursuyor gibi görünmüyordu."Onu seveceğimi sanmıyorum. Hatta onu sevmeyeceğime eminim. Üstelik sübyancıya benziyor." Dayanamayarak güldü, oysa durumu göz önüne alınca biraz daha ciddi olması gerekiyordu. "Abartma Alex. Aynı yaştayız." "Bu önceden olmuş olabi-" "Ben senin neye kızdığını biliyorum, ama haksızlık ediyorsun." Alex sözü kesildikten sonra 'biliyor musun?' dercesine kaşlarını kaldırmış, ancak yeni bir cümle kurmamıştı. "Sana söylemediğim için bozuluyorsun. Haklısın da, ama buna kızgınlığını Adam'a yöneltme, lütfen. Gerçekten uygun bir an olmadı. Hele son günlerde şu halini düşününce. Yoksa sana her şeyi anlatıyorum, biliyorsun." Alex homurdanırken dış kapının açılması sesiyle oraya çevirdiler başlarını aynı anda. Adam gelmişti, Alex de dondurmasına dönmüştü. "Lütfen Alex. Gel hadi." En sonunda Alex'i yerinden kaldırabilmeyi başarıp salona döndüklerinde Adam getirdiği kutuların birine oturmuş karşısında dimdik durup onu izleyen Vişne'yle bakışıyordu. "Çocuklarımla tanışmışsın." dedi Clem gülerek, yanıbaşındaki Alex kaskatıydı. Adam başını kaldırıp karşısında duranları görünce gülümsemesi solsa da çabuk toparlanmıştı. "Sadece biriyle." dedi Adam, Vişne'yi göstererek. Alex'in odada olduğunu fark eden Votka asalet dolu bir ukalalıkla salona girdiğinde Alex'in dudaklarında anlamlandıramadığı bir gülümseme belirmişti. "Gel" dedi elini uzatarak, Alex'in yeniden yanında heykelleşmeye başladığını düşünüyordu bir yandan da "Alex'le de tanış." İkisinin birbirini sevmesi Clem için önemliydi. Adam'la ilişkisi de evde yaşayacağı günler de buna bağlı bile olabilirdi.
-
"Alex?" diye seslendi yattığı yerden. Karnında bir kedi, baş ucunda bir diğeri, ailesini tamamlamasına çok az kalmışken en önemli kişi yoktu. Parmaklarını Vişne'nin yumuşak tüylerinde gezdirdi. "Evden çıkmadı değil mi?" Onu anladığını düşündüğü çocukları tembelce miyavladılar. Dayanamayıp kalktı yerinden. Evlerindeki ilk gecelerinde, yani gerçekten eve benzeyen bir evde, gerçek bir yatağın ve eşyaların olduğu bir evi kast ediyordu, birlikte kalabilecekleri ilk gecede Alex'in gitmiş olması ihtimali yoktu ona göre. Vişne peşinden atladı, Votka bir süre tembel mırıltılar çıkarıp arkasından baktıktan sonra huysuzlanarak yerinden kalktı. Ayaklarına sürtünen kedilerle evin içinde karanlıkta yürürken tekrar Alex'e seslendi. Odadaki karanlık Alex'in olmayışına adadığı bir karanlık değildi, gecenin getirdiği, ışıkların kapalı olduğu saatlerin karanlığıydı. Ama Alex'i bulamazsa diğerinin de yakın olduğu açıktı.
"Alex?" dedi yeniden, belki beşinci kez, ancak bu sefer onu bulmuştu. O çok sevdiği pencerelerden birinde, lafta Alex'in olan ancak sadece biri geldiğinde Alex'in kullandığı odanın penceresine tünemiş sigara içiyordu. Onun sesiyle başını çevirip baktıktan sonra geri çevirmişti kafasını pencereden dışarı. "Gelmeyecek misin?" dedi, sesi çok yüksek olmasa da yeteri kadar anlaşılırdı sessizlikte. Alex yanıt vermek yerine ciğerlerini derin bir nefesle zehirlemeye karar verdiğinde dayanamayıp pencereye ilerledi. "Pekala, uyumayız öyleyse." Sakince pencereye tırmanıp Alex'in uzattığı bacaklarının üstüne kuruldu ve kendi bacaklarını da pencereden dışarı salladı. "Düşeceksin! Clem kalk şuradan! Düzgün otur!" Panikle belini kavrayan çocuğa bakıp gülümsedikten sonra dudaklarının arasında duran sigaraya uzandı. En azından Alex onu affedecekti, tavrı kesinlikle bunu gösteriyordu. Parmaklarının arasındaki sigaradan bir nefes aldıktan sonra onu sahibine geri bıraktı ve başını yanında duran adamın omuzlarına yasladı. "Neyin var Alex?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

New 'friend' Empty
MesajKonu: Geri: New 'friend'   New 'friend' Icon_minitimeÇarş. Şub. 22, 2012 10:47 pm

Gel Alex ile tanış... Alex gözlerini kısarken huysuz bir anaokulu çocuğu gibi görünüyordu. Adam ile birbirlerine bakıyorlardı, derin bir sessizlik yaşandı. Alex Adam'dan hoşlanmamıştı ve bakışlarında bunu saklamıyordu. Daha Meg'in evindeyken nefret etmişti ondan. İlişkileri o günden sonra da devam etmişti anlaşılan. Clem'in de bundan rahatsız olmadığı belliydi ama Alex oluyordu. Clem'e öyle bakan herkesi uzak tutmayı görev edinmişti. Koruma köpeği gibiydi adeta. Ve şimdi, elemanın teki gelmiş, Clem'in hayatına girmişti. Clem'in hayatına kimse giremezdi. Oradaki her şey Alex'indi. Bencillik yapıyordu, bunun farkındaydı da ama önemli değildi. Alex için Clem değerli bir oyuncak gibiydi ve paylaşmaya gönüllü de değildi hani. Clem durakladıktan sonra sessizliği bozmaya girişti. "Alex, bu Adam." Biliyordu zaten. Meg'in partisindeki sevişken çocuk olarak hatırlamak daha çok işine geliyordu. O günden sonra Adam'ı sevmesi imkansızdı. Clem'in bütün çabaları boşunaydı, Marvel'da bir çizer bile olsa sevmeyecekti onu. "İyi." dedi sertçe. Kibar davranmaya çalışmıyordu bile. Adam'sa Adam'dı işte, ne olacaktı? Adının Edward, Paul, John olması bir şey değiştirmiyordu. Dudakları yarım bir gülümseme ile kıpırdarken kısık gözlerinden belli belirsiz bir parıltı geçti. "Fazla özel olmayacaksa bir şey sorabilir miyim, Adam?" Gözleri önüne düştü, kendi kendine güldükten sonra burun kemiğini kaşıdı. "Son sevgilin kaç yaşındaydı? Yedi? Sekiz? Yaklaşıyor muyum, doğru gidiyorsam dur de, ah--" Midesine inen ağır dirsek darbesiyle iki büklüm oldu. Tanrım, daha üç gün önce bana araba çarptı Clem! diye itiraz edecekken kelimelerini geri yuttu, o an oksijene ihtiyacı vardı mızmızlığa değil. Clem'in yüzünde garip bir gülümseme vardı, özür diliyormuş gibi. Elini Adam'ın omzuna koyduğu anda gözler temas ettikleri noktaya dönmüştü. Fazla uzun süre bakarsa onları ayırabilecekmiş gibi gözlerini kırpmadan bakıyordu. Elindeki dondurmaya sarıldı, şu an acil dondurmaya ihtiyacı vardı. Clem durumları için de yatıştırıcı bir film bulması gerekecekmiş gibi duruyordu. "Sen ona bakma, huysuzluğu tuttu." dedi Clem, Alex babaanne miyim ben derken homurdandığı için kelimelerin yarısını yutmuştu. Clem ile Adam'a bakmayı kesip elindeki dondurmaya sapladı kaşığını. Dondurmayı Adam'ın kesik başı olarak hayal etmek rahatlatıcıydı. Zombi gibi beynini yemekse o kadar değil ama sonuçta çikolatalı dondurmadan yemesine engel olmuyordu. Adam'a 'seni izliyorum' dercesine kısık gözleriyle bakarken yavaşça ağzına götürdü kaşığı. Yüzündeki ifade uzun süre öyle kalacaktı.
Clem Alex'e baktığı zaman kucağındaki dondurmayı görmüştü. Kaşları kalktı, gözleri Adam ile Alex arasında gidip geldi. "Durun burada ben dondurma alıp geliyorum." Alex surat ifadesindeki uyaran bakışı görmüştü ama aynı saniyede kısık gözlerini yeniden Adam'a çevirdiğinden uyarıya pek aldırmadı. Clem'in dediği şeyi anlaması için kızın iki adım atması gerekmişti. Alex'in gözleri büyüdü, Clem'e bakmadan gözlerini çevirdi sadece. "HAYIR! Yani...Kalmadı!" Ne yani, bu çocuk dondurmasını da mı yiyecekti? Kendi dondurmasını! Kendisi için aldığı, hayatı pahasına stokladığı dondurmalardan! Sırada ne vardı, ailesi ile mi tanışacaktı? Hayır, ailesi ile tanıştıktan sonra dondurmalarından yiyebilirdi, sıra böyleydi. Gerçi ailesi ile tanışmak istiyorsa kendisi siktir olup tanışabilirdi. Ama dondurmasını yiyemezdi. Blöfü Clem'de işe yaramamıştı ama. "Hı hı evet, kesin bitmiştir Alex." dedi, yürümeyi bile kesmemişti. Clem de çok iyi biliyordu dolabın ağzına kadar dondurma ile dolu olduğunu. Tuvalet kağıdından bile önce alırdı çünkü Alex çikolatalı dondurmayı eve. "Hepsini yedim." dedi Alex bir kere daha şansını denemek için. Vermek istemiyordu işte, Clem'in bunu anlaması gerekirdi. Kendi beraber olduğu kızlara bile ikram etmezdi dondurmasından. -bunu erkek arkadaşlarından birine söylese gelecek espriyi biliyordu ama Clem'in böyle bel altı bir espri yapması biz buzulun okyanusu geçerek evlerine çarpmasıyla eş değer derecede meydana gelme potansiyeline sahipti. Alex gözlerini yine Adam'a kilitlerken Clem'in sesi öbür odadan geldi. "Kendi hakkımı paylaşıyorum, sakin ol." Bizim hakkımızı, diye düşündü Alex. Bu Adam denen sümsük adam önce Clem'ini sonra dondurmasını paylaşacaktı. Yakında evden de çıkarılırım, diye düşündü. Hayatlarına üçüncü bir kişinin dahil olmasını istemiyordu. Aslında farklı bir deyişle, Clem'in hayatına kendisi hariç kimsenin dahil olmasını istemiyordu. Clem'in gidişi ile Adam ile yalnız kalmıştı, bunu hislerini dışarı vurmak için kullandı. "Seni sevmedim Adam." dedi tereddüt bile etmeden. Dondurmasına sarılmış çocuğu süzüyordu. Sesi Clem'in duymaması için normale kıyasla alçaktı. "İnsanların Clem'e yanaşmasını sevmiyorum. Clem'i üzüyorlar. Sen Clem'i üzmeyeceksin değil mi?" Adam üzmeyeceğini söyleyecekti belki ama Alex üzeceğine adı gibi emindi. Objektif yaklaşamıyordu olaya. Çocuğun cevap vermesine fırsat bırakmadı. "Şimdi hayır diyeceksin ama üzeceksin. Sonra Clem ağlayacak. Sonra dondurmamı yiyecek. Dondurmamı yemesi sorun değil, senin yemen sorun da o Clem, dur konudan sapıyorum- Sonunda Clem'i üzeceksin diyordum. En son Clem'in sevgilisine ne oldu biliyor musun?" Adam cevap vermektense sorarcasına kaşını kaldırdı. Bir anlığına çocuğun sevimli göründüğünü düşünen Alex kendine küfür etti. Sevimli görünmesi suratını dağıtma isteğini arttırıyordu. Çocuğun sessiz sorusuna cevap vermeden önce göz ucuyla mutfağa açılan kapıyı kolaçan etme ihtiyacı duymuştu. "Komaya girdi. Onda bir payım yok ama Clem'i üzersen seni komaya sokarım." Durakladı mesajın Adam'a ulaşması için. "Sonra da hayat üniteni kapayıp kaçarım." diye ekledi ciddiyim bakışı atarken. Bir an kendini hemşire kıyafeti içinde Adam'ın odasına girip hayat ünitesini kapattıktan sonra bacağında bungee-jumping ipiyle hastane camından atlarken düşünmüştü. Mantıklı bir kaçış planı değildi, muhtemelen o elbise içinde frikik verirdi. Adam Alex'in sert bakışına hafifçe gülümseyince Alex yumruğunu sıktı. Sıkabilse sol yumruğunu da sıkardı buna pek imkan vermiyordu kırık parmağı. "Merak etme, bunları yapmak için fırsatın olmayacak." dedi patavatsız dingil Adam. Alex dişlerini biledi. Adam'ın suratından gülümsemesi silinmemişti, kendisine bakmıyordu. "Clem yanımdayken böyle bir şey yapacak değilsen elbette." diye tamamladı cümlesini, bir de Vişne'yi sevmişti. Vişne'yi sevmişti! Bu söylediği şeylerden daha beterdi. Kediyi bırak diye uçan tekme atmak istiyordu suratının tam ortasına. Bir de cevap verişi, ah Alex küplere binmişti. Arka odada Clem olmasa suratına gürlerdi aç bir ejder gibi ama tıslarcasına nefes verdi sadece. Sahi yerde ingiliz anahtarı vardı, hazır Clem de odada değilken ingiliz anahtarı ile kafasını patlatıp Vişne yapmış gibi gösterebilir miydi? Belki de Votka yapabilirdi, Vişne'yi kıskanıp Adam'a saldırması çok da imkansız değildi.

Alex bunları düşünürken Clem adeta potansiyel Alex tehditini sezmişçesine elinde dondurmayla odaya dalıverdi. Bir dondurma ve iki kaşık. Hayır Clem, dondurmanı sadece benimle paylaşabilirsin, diye düşündü Alex, gözleriyle onu izlerken. Dondurma hayat demekti ve hayatını da sadece Alex ile paylaşabilirdi. Yerine birinin geçtiği hissinden kurtulamıyordu. Tehditti Adam direk. Clem'in sevgisine layık değildi, kimse olamazdı kendisi bile layık değildi. Alex'in dudağı hırlayacakmış gibi seğirirken Clem duruma el attı. "Alex biliyo musun adam da çizgi roman seviyor ve Adam, Alex de resim çiziyor, hatta resim okuyor falan." "Çizgi roman koleksiyonum var." dedi Alex geriden gelen boğuk bir ses ile. Söylediği şeye göre fazla ürkütücü çıkmıştı sesi. "Hepsi benim. Birileri bir gün sahip çıkmaya çalışmıştı ama vermedim. Çünkü sayfalarını katlayabilirler. Parmak izleri falan çıkabilir. Zarar verebilirler. Hiç dokunmamaları daha iyi. Hatta hiç dokunmamalılar...çizgi romanlarıma." Zoraki bir gülümseme ile bitirdi cümlesini. Adam yeniden gülümsedi, senin ağzını yüzünü... "Öyle mi? O zaman Clem için çizdiğim çizgi roman bitince sana da bir kopya hediye ederim." Hah! Sanki daha iyi çizebilecekmiş gibi. Alex Clem'in her santimetre karesini bilirdi -özel bölümleri hariç- Clem'i istese gözeneklerine kadar bile çizerdi. Hayır hayır, hücrelerine, atomlarına kadar. Adam da kimdi, dünkü çocuk. Kim bilir nasıl çiziyordu Clem'i. Kafasını patlıcan gibi çizdiğine emindi. Çizgi roman serisiymiş, daha neler. Verirse sigarasını yakardı onlarla ama bunu söylemedi. "Güzel, dolabımdaki Clem resimleri koleksiyonuna koyarım. Yer bulabilirsem. Çünkü çok fazlalar. Çünkü Clem'i çizmeyi seviyorum." Çünkü Clem'i sadece ben çizebilirim! Bunu denemesi bile hakaret. Pislik.
Arada yaşanan gerici sessizlikten sonra Adam sakince pencereden dışarı, kararmakta olan havaya baktı. "Benim gitmem lazım Jim ile Ned bekliyor." Siktir git. Clem'e sarılıp birkaç gün dışarı salmamayı düşünüyordu. Kaza ile ilgili acıtasyon yapmayı bile düşündü, hiç huyu değildi ama işe yarayacaksa... Clem Adam ile beraber kalkınca Alex dondurma kabını bırakıp bacaklarına sürünen Votka'yı kucakladı. Adam'ın tanıştığına memnun olduğunu söylediği 'yalana' yeniden gözlerini kısarak cevap verdi. Memnun olmak, hah! Clem Adam'ı kapıya kadar geçirirken pofuduk kedisi Votka'nın kulağına yaklaştı, kedinin kucaktan atlamak istediği her halinden belliydi. "Uslu bir kedi ol ve bir dahaki gelişinde gözünü çıkar o çocuğun Votka. Seni Clem'in yeni koruması ilan ediyorum." Kedinin kömür karası tüylerinin burnuna kaçmasından korkmayarak kedinin alnını öptü ve patilerini okşamaya kalktı. Kedi anında tıslamıştı, hiçbir kedi patilerine dokunulmasından hoşlanmazdı. Alex şşştledikten sonra bir mafya babası edasıyla kedi kucağında kalktı ve odasına gitti. Geri gelip Vişne çikolatalı dondurmayı yemesin diye kabı kaldırması gerekmişti ama yüz ifadesindeki soğukkanlılığı bozmadı.

---

Konuşmama kararından sonra nasıl Clem'in neredeyse pencereden düşeceği konuma gelmişlerdi?
Dudaklarındaki sigarayı kopardı Clem'in ince, soğuk parmakları. Nefesi içine çekip bırakırken gri beyaz duman geceye karıştı. Alex'in saçları hafif esintiyle sallanıyordu Clem'e bakarken. Clem sigarasını geri verdiğinde diğer elini sigaraya götürüp gözlerini kısarak derin bir nefes aldıktan sonra bir fiskeyle çatıya attı kalan çok az kısmı. Yanan sigara izmariti çatı kiremitlerine çarptığında kıvılcımı son nefesiymiş gibi havaya bıraktıktan sonra dönerek aşağı yuvarlandı. Neyin var sorusundan hemen sonraydı bunlar, Alex neyi olduğunu düşünüyordu. Neyi vardı? Clem ile ilgili neden bu kadar kafası karışıktı? Adam'a önyargıyla yaklaştığını biliyordu. Clem'e sahip olmaması gerektiği kanaatindeydi çünkü. Clem sadece kendisinin olmalıydı. Başka kimse temas etmemeliydi ona. Göz ucuyla belinden tuttuğu kızın gözlerine baktı. Ne düşündüğüne, ne hissettiğine değer veren tek kişi o muydu? Başka kimsenin gözlerinde böyle inandırıcı bir merak yoktu. Başka kimsenin yakınlığı bu kadar mutlu etmiyordu. Başka kimseyi izlemek bu kadar güzel hissettirmiyordu. Güvenebildiği tek kişiydi dünya üzerinde ve onu paylaşmak istememesinde yanlış bir şey yoktu. Alex için Clem dünya üzerinde gerçekten sahiplik duygusuyla yaklaştığı tek kişi, tek şeydi. Clem'e benim düşüncesiyle yaklaşıyordu. Bugün bir başkasının da olabileceği gerçeği ağır gelmişti.
Clem'i gece karanlığında izlerken nefesinin sıkıştığını hissetti. Bir şey söyleyecekmiş gibi dudaklarını aralamıştı, gerçekten de neyi olduğunu açıklayabilmeyi istiyordu ama cevabı yoktu. Yavaşça Clem'e yaklaştı, gözleri aşağı doğru, Clem'in gözlerine doğru kaymıştı. Kalp atışlarını duyabiliyordu. Clem'i kendine çekti biraz, onun da dudaklarının aralanmasını görmek heyecan vericiydi. Clem'in gözleri Alex'in dudaklarından gözlerine yükselirken genç adamın saçları kızın yüzüne dokunuyordu. Alex kararmış bakışlarla Clem'in gözlerine bakmaya devam etti, arzusu büyüdükçe yaklaşma ihtiyacı artıyordu. Clem'in eli yüzüne tırmandığında boştaki elini yanağından ensesine doğru kaydırdı, baş parmağı yanağı üzerindeyken Clem'e doğru eğildi. Dudakları birleşirken kalbi şaha kalkmıştı, havai fişeklerin patladığına yemin edebilirdi, dünyada çekiliyormuş gibi hissetti ve Clem'e biraz daha sarılacakken--
Alex gözlerini kırpıp aralık bıraktığı dudaklarını konuşmak için değil nefes almak için kullandı. Clem hala saniyeler önce sorduğu neyin var sorusuna cevap bekliyordu. Alex iç sesi aracılığıyla kendine küfür etti. Cevap vermesi gerekiyordu değil mi? Cümlesini toparlamalıydı önce. Başını çevirip bina siluetlerine dikti gözlerini, bakışları yumuşaklıktan çok uzaktı. "Sana yalan söylemeyeceğim; Adam'dan hoşlanmadım. Bence seni hak etmiyor. Bence doğru insanı bulana kadar birileriyle beraber olmamalısın. Ve o doğru insan değil. Değil işte, güven bana." Elini yana atıp kiremitlerin arasındaki boşluğa koyduğu viski bardağının içindeki votkadan bir yudum aldı. Sabah içki içilmesi garipti, kimse gecenin körüyle ilgili bir şey söylememişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
 Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 531

New 'friend' Empty
MesajKonu: Geri: New 'friend'   New 'friend' Icon_minitimePerş. Şub. 23, 2012 6:17 pm

Kendini suçluyordu. Alex'in gözlerine dökülen sonbaharlar için de, asık yüzü için de kendini suçluyordu. Belki daha önce, bir şekilde bir anını bulup söyleyebilseydi kırılmayacaktı bu kadar. Alex'in ona kızgın olması fikrinden hoşlanmıyordu. Alex'in herhangi bir şeye kızgın olması fikrinden hoşlanmazdı zaten, kendisi olunca konu iyice huzursuz hissediyordu. Aldığı nefes bile Alex'e değmeyen havadan içine doluyormuş gibi tat vermiyordu. Alex'in eski haline dönmesi lazımdı, Alex'in Alex olması lazımdı. Clem'e farklı davranan bir Alex olmamalıydı. Bakışlarını yakınındaki yüze çevirdi. Rüzgar ona yakın olabilmek istercesine Alex'in saçlarında dolaşıp yüzünü okşarken Alex'in bakışları uzaklarda bir yerleri görüyordu, kendisini değil. Çok sevdiği yüzün loş ışıktaki mükemmelliğini incelerken içinde daha büyük parçalar yerinden oynadı. Daha çok şey kırıldı. Alex ona bakmazsa, ya da eskisi gibi bakmazsa ne yapacağını kestiremiyordu.
Alex'in kim olduğunu, kendisine neler yaptırabileceğini çok iyi biliyordu. Eğer Alex gerçekten Adam yüzünden ona kötü davranırsa, asıl sorunun bu olduğunu bilerek Adam'la devam edemezdi. Bu böyleydi. Alex vaz geçilmeyecek olandı. Alex'i bırakırsa dünyası çökerdi, günlerle gecelerin farkı kalmazdı, mutsuzluk onu tanımlayamadığı için üzülüp mutsuz olurdu. Alex olmazsa hayatında yalnız başına yürümeyi başaramayıp düşerdi. Alex olmadığında karanlıkta boğulurken Alex'i kendisi kaybederse ışıkların içinde kör olurdu ya da. Alex'in yokluğu için ağıtlar, acıklı cümleler, ödül alabilecek depresyon filmleri yaratabilirdi. Bu yüzden Alex'in yokluğu fikri onun çaresizliğiydi ve herhangi biri, çok sevsin ya da sevmesin, buna neden olamazdı, izin vermezdi. Bu kişi kendisi olsa bile.
Alex'in kırgınlığının geçeceğini umdu onu izlerken. Adam'ı sevebileceğini. Tersi olursa bir şeyler kötü gidecekti. Aynı durumu Adam yaratsaydı farklı olurdu gerçi. Adam Alex'in varlığını kabullenemeseydi, Alex'le yaşamasını, Alex'in Clem'in hayatının tamamını oluşturmasını kabul edemeseydi ve bu aralarında büyüyen bir sorun olsaydı çözümü kolaydı. Üzülürdü, ama Adam'dan vaz geçmesi gerektiğini düşünürdü. Bunu değiştirmesini isteyebilen birinin hayatındaki varlığı devam edemezdi. Alex'e git diyebilecek biri yoktu, olmasına izin vermiyordu. Ama Adam İngiltere'de başına gelen en iyi şeylerden biri olduğunu düşündürecek şekilde bunu sorun etmiyordu. Etse de belli etmiyordu belki, bilmiyordu. İngiltere'ye geldiğinden beri tanıştığı insanları da düşünürse, Adam haricinde herhangi biriyle yaşayacağı bir ilişkinin sürekli olmayacağını kolaylıkla söyleyebilirdi. Ama Adam başından beri Alex hakkında kötü bir cümle dahi kurmamıştı. Taşınacağını söylediğinde mesela, bunu desteklemişti, yardım isteyip istemediğini sormuştu. İlişkimiz yeni de olsa senin bir sevgilin var kal işte yurdunda niye başka erkeklerle yaşıyorsun tavrına girmemişti, bu da Clem için çok önemliydi. Adam'la birlikte olmakla ilgili soruları vardı aklında, ama Adam olabildiğince sevimli, Clem için olabildiği kadar kolaylaştırıyordu bir şeyleri. Tek sorun Alex'i üzmekti artık. Daha önce söylemiş olsaydı belki daha kolay olurdu. Belki de kendini kandırıyordu, Meg'lerde olandan sonra Alex Adam'a ön yargıyla yaklaşacaktı elbette.
O bin şeyi aynı anda düşünürken Alex'in bakışları, izlediği yüzü kendisine döndü. Bakışları kendi renginden daha koyu, ama yutan hüzünlü bir griyle dolu, yüzünü inceliyordu. Konuşmak isteyip konuşamıyormuş gibi, aralanmış dudaklarını bir sözcük kurmak için hareket ettirmemiş, yüzüne bakıyordu. Onu ne kadar çok sevdiğini düşündü yüzüne bakınca. Korku ve endişeyle kemirdi kendi dudaklarını, Alex'in ona kötü davranması ihtimalini bırakmıştı çoktan, öyle bakması bile kesinlikle berbat hissetmesi için yeterliydi. Onu bırakamazdı, bu mümkün değildi. Alex'in de kendisini bırakmaması gerekiyordu ama. Yoksa nasıl tutardı ki, Alex onu affetmeliydi. Alex gecikmiş cümlelerini bağışlamalı ve Adam'ı kabul etmeliydi. Yoksa Adam ne kadar anlayışlı olursa olsun bir şekilde bitirmek zorunda kalacaktı henüz başlayan ilişkisini. Üzülür müydü, evet, ama Alex'i kaybetmenin vereceği üzüntüyle kıyaslayamazdı. Alex'i kaybetmeyi kimseyle kıyaslayamazdı. Alex'i kabullenmeyen insanları istemediği gibi, Alex'in istemediği insanları da bir süre sonra etrafından uzaklaştırmak zorunda kalıyordu. Bunu Adam'a söylemeyecekti elbette. Ama kendisi biliyordu, Alex biliyordu, kediler biliyordu. Yeterliydi. Üstelik Thomas'la ilişkisinde bile bir yerden sonra Alex sorunu olmuştu. Tamam Alex'in arkadaşıydı o da, ama bir yerden sonra sıkıntı yaşamışlardı işte. Bazen Thomas gece geldiğinde Alex evde kalacaksa bile dışarı çıkıyordu mesela, Alex'i yerinden etmiş gibi suçlu hissediyordu Clem. O yüzden Thomas geldiğinde diğer odada kalıyorlardı, Alex de gece gelmiyordu. Aklının bir köşesi eve geç dönen çocuğunu düşünen bir anne gibi sürekli Alex'te kalıyordu öyle olunca da. Gerçi Thomas'la ayrılma nedenleri bu değildi. Zaman ve yaşananlara vurduğunda Adam'dan daha yoğun bir ilişkileri olmuştu hatta. Thomas'la bile ayrıldılarsa herhangi bir ilişkisi için daha en başından 'çok güzel olacak, uzun sürecek' tarzı yorumlar yapamıyordu. Ama bu sefer kabul etmişti, biraz daha zor olacaktı. Çünkü şimdi yeni biri, üstelik Alex'i tanımayan biri, üstelik Alex'in baştan olumsuz yaklaştığı biri. Bir şeylerin zor olacağı çoktan belli olmuştu.
Arada kalmamayı dilediği anda, seçim yapmak istemediğini düşündüğü bir anda konuşmuştu Alex, bütün düşüncelerini duymuşcasına. "Sana yalan söylemeyeceğim; Adam'dan hoşlanmadım. Bence seni hak etmiyor. Bence doğru insanı bulana kadar birileriyle beraber olmamalısın. Ve o doğru insan değil. Değil işte, güven bana." Hafifçe gülümsedi, eğlenmekten uzak, alaydan tamamen arınmış, anlayışlı diye adlandırılabilecek bir gülümsemeydi. Hafifçe doğrulup Alex'e döndü, belindeki parmaklar tutuşunu sıkılaştırmış, Alex'in yüzündeki anlamlandıramadığı ifade endişeyle parlamıştı. Bu sefer gerçekten, Alex'e yönelik bir gülüş koptu dudaklarından. Düşmeyecekti. Alex'e hayatıyla güveniyordu, hayatını Alex'e adayalı da çok olmuştu, elbette düşmeyecekti. Ona güveniyordu, kendisini tutardı, tutuyordu. Gerçi bu güvenin ardında Alex'in refleksleri, kendisini rahatça kaldırmasına yeten gücü, aralarındaki ağırlık farkı falan da vardı ama bunların ötesinde Alex'in gözlerinde kendisini görebiliyordu. Bu onun için hayat sigortası gibi bir şeydi. "Bunu bilemeyiz." dedi sakince, çocuğuna neyin niye olduğunu açıklar gibiydi. "Çünkü benim için doğru olan insanın senin için de doğru olması gerekir. Seni kabullenmesi gerekir. İkinci kısımla ilgili henüz bir sorunumuz yok, Adam olabildiğince anlayışlı, ya da öyle görünüyor bilmiyorum, ve ilk kısım için de..." Durup Alex'in yüzünü inceledi. "Anlaşabileceğinizi düşünüyorum Alex. Çok fazla ilgi alanını paylaşıyorsunuz." Alex'in kendisine dönen yüzündeki ifadeye gülüp elini Alex'in yüzüne uzattı. Onu tutan kol her hareketinde korkuyla daha da sabitleştiriyorken tutuşunu, parmakları Alex'in yüzüne ulaşıp teninde dolaştı. "Kendimi kast etmiyorum Alex, ilgi alanı değilim. Öyle bakma. Gerçekten hobi olabilecek şeylerden bahsediyorum. Resim en küçük örneğiydi." Severcesine yüzünü okşadı, beş dakika önce kedi olan kendisiyken şu an Alex'e Vişne'yle Votka'ya davrandığı gibi davranıyordu. Alex bir şey söylemeden tekrar eski yerine kuruldu, ama bu sefer başını omzuna yaslamak yerine alnını yanağına dayamış, Alex'in kesik kesik aldığı nefesleri dinliyordu.
Anlamıyordu, Alex konusunda anlayamadığı çok şey vardı. Mesela onu neden bu kadar çok sevdiğini anlayamıyordu. Ya da insanların kendilerini Alex'le bir tutmasını. Ya da Alex'in kendi değerinin farkında olmamasını, başkalarına bozulabilmesini. Hatta neden boşanmış çocuklu bir anne gibi davrandığını her adımını, her arkadaşlığını, her ilişkisini Alex'in hayatına odakladığını anlamıyordu. Bütün bunlar içinde en çok anlayamadığı Alex'in başkalarıyla birmiş gibi davranışıydı. Alex onun için herhangi biri değildi, bunun hakkında birkaç ciltlik kitap serisi yazabilirdi. Burnu Alex'in çenesine sürterken tadı huzursuzlukla lekelenmiş bir Alex soludu. "Paylaşmak istemiyorsan, paylaşmazsın. Zaten paylaşmadığını fark etmen için de ne kadar uğraşmam gerekiyor merak ediyorum." dedi mırıldanarak, sesi Alex'in tenine çarpıp yüzüne geri yansıyordu. "Tek istediğim Adam'a alışmaya çalışman. Sevmeni istemiyorum Alex, birini sadece ben istiyorum diye sevmek zorunda değilsin. Ama alışmaya çalış. Bir süre. Yapamazsan, tekrar konuşuruz. Anlaştık mı?" Alex bir şey demiyordu, kıpırdamıyordu da. Sadece kendisine bakmaktan rahatsızmış gibi dışarıyı izleyerek Clem'i görmezden geliyor, ama onu sıkıca tutarak da orada olduğunu kabul ediyordu. "Herkesten önemli olduğunu ne zaman anlayacaksın bilmiyorum, ama öylesin." Tamamen güvence vermeye çalışıyordu. Konu Adam'dan çıkmıştı yeniden, o an için. Sadece Alex'in tekrar yüzüne baktığını görmek istiyordu. "Hadi Alex, konuş. Daha fazla ne söylemem gerektiğini bilmiyorum çünkü. Yerine geçebilecek, ya da bulunduğun yeri gözden geçirmeme neden olacak kimse yok biliyorsun." Alex'in sessizliği odada boğulmaya devam edince rahatsız olmuş gibi doğruldu yeniden ve Alex'e döndü bakışları. Eliyle yüzünü tutup kendine çevirdi tekrar o bakışlarda kendisini görebilsin diye. Kendisine bakmaya zorlayarak... Onu birini sevmeye zorlayamazdı, ama kendisini sevmeye zorlayabilirdi. Kendisi 'biri' değildi çünkü. Alex nasıl 'biri' değilse onun için, kendisi de Alex'in gözünde 'biri' olmayacaktı. "Biliyorsun değil mi?" dedi şüpheyle, Alex yüzünü neredeyse zorla kendisine çevirmesine rağmen konuşmayınca. Konuşmuyordu. Sözcüklerle ifade edemeyeceği bir bakış yüzünde dolaştı, son zamanlarda Alex çok sık böyle bakar olmuştu. Endişeyle dudaklarını kemirdi. "Bilmiyorsun?" Bu bir yargıdan çok soruydu. Yanıtıyla kendisini tutan parmakların sahibine sarılabilir, ya da onlardan kurtulup kendini aşağıya atma fikriyle tartışabilirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

New 'friend' Empty
MesajKonu: Geri: New 'friend'   New 'friend' Icon_minitimePerş. Şub. 23, 2012 9:21 pm

Clem gülerken Alex yeniden sessizliğe gömüldü. Söylediklerine güldüğünü düşünüyordu. Dalga geçmiyordu halbuki, gayet ciddiydi. Adam'ın Clem'e göre biri olduğuna inanmıyordu. Tamam, belki de konu bu değildi. Adam tehdidine cevap vermek harici sinir bozucu hiçbir şey yapmamıştı ve iyi birine benziyordu ama varlığı bile bir tehlikeydi. Olay Clem'in doğru kişiyi bulması değil doğru zamanda bulmasıydı. Ve o zaman şimdiki zaman değildi, büyük ihtimalle ilerideki şimdiki zamanlarda da olmayacaktı. Bencil bir ev kedisi gibiydi, basitçe Clem'in hayatında kimse olamazdı. Kendisi hariç kimse. İstisna kabul etmiyordu. Kendisinden daha yakın olabilecek tek statü 'erkek arkadaş'tı ve Clem o gün eve direk bu statüde birini getirmişti. Meg'in partisinde yiyiştiği çocuğu. Kim şişe çevirmecede yiyiştiği çocukla çıkar ki? O gün aralarında bir şeylerin koptuğunu hissetmişti Clem; kedi, dondurma, bakışmalar. Geleceğini görebiliyordu şimdiden.Yakında onlar aralarında sadece kendi bildikleri esprileri yapacak, Alex ne olduğunu sorduğunda boş vermesini söyleyeceklerdi. Sonra ansızın onları aynı bugün olduğu gibi köşe başlarında öpüşürken yakalayacaktı. Bir süre sonra ikili gizlilikten kurtulmak isteyeceklerdi, bu zamanda da Clem'in boş zamanını Adam doldurmaya başlayacaktı. Önce sinsice, yavaş yavaş. Sonrasında önceden dahil olduğu etkinliklere çağırılmamaya başlanacak, Clem belli günlerde evi boş bırakmasını isteyecek, sonra bu belli günler haftanın yarısına sonra da tamamına çıkacaktı. Vişne muhtemelen Adam'ı çok severdi, çelebilirse Votka'nın aklını bir süre çelebilirdi ama Votka obur bir kediydi, birkaç güzel mamadan sonra onu safına çekmesi zor olmazdı Adam'ın. Sonra evine sadece Adam ile Clem evi doldurmadığı vakitlerde gelebilecekti. Bu raddeden sonra geri dönüşü olmazdı, gece yatılarında Alex kendine çekyat bakmaya başlardı. Adam ile Clem'in arasına sıkışacak hali yoktu, bu da Clem ile uyuma devrinin sonuna gelmek demekti. Ondan sonra her şey sökülen bir kazak gibi ilerlerdi; diş fırçalarının yanına yenisinin eklenmesi, fazladan bir bornoz, dolapta hiç yemeyeceği yiyecekler, kendi yaymadığı eşyalar. Git diyecek halleri yoktu tabii, ama Alex kendi başına gitmeye karar verene kadar devam eden küçük küçük sinir bozucu olaylar. Sonrasında gitmek istediğindeyse bu kendi kararı olacaktı ve Clem buna karşı çıkmayacaktı, çünkü kendisinin de diyeceği gibi tek düşündüğü onun mutluluğuydu. Soyutlanma, yalnızlık ve sahip olduğu tek değerli şeyin kaybı. Alex için devam etmek için pek bahane kalmıyordu geriye. Tek istediği Clem idi. Adam denen adam niye çıkmıştı ki? Suçu İngiltere'ye attı. Amerika'da olsalar böyle bir sorun olmazdı. Lanet Adam ve burnundan gelen İngiliz aksanı. Ondan nefret ediyordu. İngiltere'ye bile ilgisi sönmüştü. İlk günkü hislerinden çok uzaktaydı. Bir yandan Clem'e de kızıyordu, tek istediğinin yanında olmak olduğunu sanıyordu. Hayatına başka birini sokarak ne yapmaya çalışıyordu? Başkalarına ihtiyaçları yoktu ki, sadece birbirlerine ihtiyaçları vardı. Belli ki bu tek taraflı bir düşünceydi. Alex bunu yeni anlıyordu. Kalbi kırılmıştı ve kalbi her kırıldığında yaptığı şeyi yaptı; öfkelendi. Bunu bilemeyiz demişti Clem. Alex biliyordu. En azından bildiğini düşünüyordu. Uzakta tüten bacaya baktı, bacadan gri duman yükseliyordu. Clem konuşmaya devam ediyordu, istemese de onu dinlemek zorunda hissediyordu Alex de kendini. Onun için doğru olan insanın kendisi için de doğru olması gerektiği külliyen yalandı. Tam aksine Clem için doğru olan kişilerin hiçbiri kendisi için doğru olamazdı. Çünkü bencildi. Ve cimriydi. Ayrıca Adam'ın kendisini kabullenebileceğini de sanmıyordu. Adam olduğu sürece Alex oyun bozan ruh halinden kurtulamaz, onu her gördüğü an laf yetiştirirdi. Dünyanın en sabırlı adamını bile delirtebilecek cinsten bir insana dönüşebiliyordu ve geçen zamanla beraber Adam'ın sabrını da beyin yemeyi seven zombi misali tüketecekti. Çok fazla ilgi alanı paylaşmaları hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Zaten temel ilgi alanları Clem'di, bu da Adam'a gökteki kuşları gösterirken genç adamı camdan itme isteğiyle dolup taşması demekti. Clem Adam'ı sevmesinin imkansız olduğunu göremiyordu ne yazık ki. Ama anlaşılan Alex'in yüzünden kafasının içindekileri görebilmişti ki ilgi alanından kastının kendisi olmadığını söylemişti. Göremiyordu. Alex burnundan nefes verip tekrar bardağındaki içkiden küçük bir yudum aldı, içki en azından beynindeki katılaşmış düşünceleri gevşetiyordu. Aslında bir şişe devirmek isterdi ama o şişenin sonu bulmasıyla Clem'i tutmak zor olurdu. Clem'e sinirlenmeye başlamıştı ama hala yakınlığından zevk alıyordu. Ona ne kadar kızarsa kızsın burnunu çenesine sürttüğünde içten içe eriyecekti. Alt ön dişiyle üst dudağını kemirirken Clem'in sıcak nefesi boynuna çarpıyordu ve hala sürüyordu genç adamın sessizlik hükmü. Clem paylaşmak istemezse paylaşmayacağını söylediğinde dudaklarını büzüp nefesini burnundan verdi. Clem'i paylaşması gerekecekti. Onu paylaşmaması gerektiği tek dünya uykuyla uyanıklık arasında girdiği dünyaydı. Ama Clem yatağını başkasıyla paylaşıyordu. Paylaşıyor muydu? Bunu o zamana kadar düşünmemişti. Bu düşünceyle bile tüyleri diken diken oluyordu. Kimsenin uyuyan Clem'i izlememesini istiyordu. Alex gecekuşu idi, Sandman gibi insanların yataklarına girer, rüyalarına karışırdı. Ama hiçbir yatak yanından Clem olmadıkça kendi yatağı gibi hissettirmiyordu. Ve hiçbir başka yatakta adam gibi uyuyamıyor, uyusa bile bir fazladan beş dakika için kendisiyle mücadele etmiyordu. Her şeyin elinden kayıp gideceğini düşünürken kafasının içinde o anki durumlarından pek de farklı değillerdi. Clem'i tutan çok küçük bir yanı vardı ve nükseden öfkesiyle beraber geriye o da kalmayacaktı. Kendini tanıyordu, Clem böyle konuşturmaya çalışmaya devam ederse arka arkaya gelen sözlerini tutamayacaktı. Sessizliğe bürünmesinin temelinde bu vardı ama zorlanıyordu. Sadece şimdi, tek kelime bile etmeden yatağa geri dönseydi ne kadar da mutlu olurdu.
Zorla yüzü çevirilirken karşı koymak istedi ama gözlerini ufuktaki ince ışığa dikememişti. Gözlerindeki karanlık parladı, hafif kısık gözlerinin merkezindeki iri gözbebekleri konuşuyordu, dudakları değil. Zaten kelimelere ihtiyacı yoktu düşündüklerini söylemek için. Arada yavaşça kırptığı gözleri, dişlerini birbirine sürttüğü için gerilmiş çenesi, nefesindeki keskinlik ve her nefes arasındaki zaman darlığı, hepsi kendini belli ediyordu. Yüzünün yanındaki eller özellikle hisleri yüzünden kaçmaya çalıştığı yüze odaklanmıştı. Clem değerli olduğundan bahsederken yalancı diye bağırmamak için zor tuttu kendini. Ona yetemiyordu. Ona yetemeyecekti. Neden Clem için bir anlamı olduğunu düşünmüştü ki, hangi yüzle? Sefil bir hayatı vardı. Değerli hiçbir yanı yoktu. Tek dert ettiği şey resimdi. Üç tane aptal işte çalışıp anca geçimini karşılayabiliyordu. İçiyordu, çok içiyordu. Arası herkesle iyi ama aynı zamanda herkesle kötüydü. Clem'e muhtaç bir çocuk gibiydi. Daha doğru bir anlatımla, ayağına sıkıca bağlanmış koca bir taş gibi. Bu günün geleceğini biliyordu, Clem'in düğümü çözeceğini. Onun için sevinmeliydi, özgür olacak, kendini Alex'ten kurtaracaktı. Belki de kurtulmalıydı. İstediğinin bu olduğu belliydi. Adam diye biri ortaya çıktığına göre. Neydi şimdi bu, bir çeşit mezun olan kızı evden gönderme seremonisi mi? Şimdi Clem'in arkasından ağlayıp mendil mi sallaması gerekiyordu? Kendi kendini zehirliyordu düşünceleri. Bilip bilmediğini sormuştu Clem. Tekrar etti kendini sorarcasına. Alex'in gözlerindeki acımasız ifade, elbette bu sadece kendini korumak için yüzüne yerleştirdiği refleksif bir maskeydi, ile başını Clem'in ellerinden kurtardı ve kızın yüzüne yaklaştı. Gözleri tam karşı karşıya geldiğinde durdu ve bir süre zayıf ışıklandırmadan bir çift siyah bilye gibi görünen gözlerine bakmasına izin verdi. "Bilmiyorum." Sesi saldırgandı, sessiz kaldığı süre boyunca biriktirdiği öfkeyi uzaklaştıramıyordu. Clem konuşmasına sebep olarak tıpayı açmıştı ve içinde ne varsa dışarı çıkacaktı artık. Bir şey diyecekmiş gibi durakladıktan sonra sıkıntıyla nefesini verdi. "Gidiyorum ben." Clem'i kendisiyle içeri çektikten sonra belindeki elini çekti ve ona dokunmak işkenceymiş gibi uzun iki adım attı. O an konuşmayı bitirmeyi istemişti ama içindeki bir şey, bir dürtü onu arkaya dönmeye ikna etti, Clem'e. Gülümsedi, her zamanki gülümsemesi değildi yüzündeki, aksine her gece barda güzel bulduğu kadınlara dağıttığı, dikkatli bir çift göz hariç zararsız görünen, özünde bir bıçak gibi keskin, sert ve alaycı bir dudak hareketiydi. Ama Clem'in anlayacağını biliyordu, o gülümsemesi arasındaki farkı bilirdi. Şimdiki daha önce görmediği cinstendi."Seni kutluyorum Clem. Gerçekten iyi bir yalancısın." Saçlarını geriye atıp hıh'ladı. "O kadar uzun zamandır devam ediyorsun ki! Oyunculuğu seçmene şaşırmamalı! Ama okumana gerek yok, zaten uzmansın." Gülümsemesi soldu, dudağı seğirirken gözlerini kısıp gevşetti, tehditkar bir ifadesi vardı, başka bir zaman olsa Clem'e böyle baktığı için kendini yadırgardı ama o an içinde ne varsa onu gösteriyordu. Ve aklına ne geliyorsa onu söyleyecekti çünkü karar mekanizması devre dışı kalmıştı bütünüyle. "Merak ediyorum da, eğlendin mi? Çok çok güzel bir plan. Hadi Alex'e ihtiyacımız var gibi davranalım! Haydi kendimize muhtaç bırakalım! Ah ama burada Adam varmış, güzel, sevimli, mükemmel Adam! Alex'e ne gerek var artık değil mi? Bana değer veriyormuşsun gibi davranmayı kes," Son cümlesi dişlerinin arasından tıslayarak çıkmıştı. "Gidip Adam'ınla beraber mutlu bir hayat kurma fantezilerine boğulacaksan. En. Azından. Yalanı. Kes!"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
 Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 531

New 'friend' Empty
MesajKonu: Geri: New 'friend'   New 'friend' Icon_minitimeC.tesi Şub. 25, 2012 12:53 am

Alex'i tanıyordu. Bunu rahatlıkla söyleyebilirdi, onu her adımını bilecek kadar iyi tanıyordu. Alex'i tanıdığını hatırlamadığı zamanlardan beri tanıyordu. Konuşamadığı zamanlardan beri. Ve Alex üstüne uzmanlık sınavı verebilir, dereceye girebilir, birinci olabilirdi hatta. Alex'i Alex'ten de iyi tanıyordu. Her hareketini, her yüz ifadesini, her duygusunu biliyordu. Son zamanlarda Alex'i anlamadığını düşünmeye başlamış olması bunu değiştirmezdi, Clem Alex'in boşluklarında, eksik parçalarında yaşıyordu bu yüzden Alex'i kendisini tanıdığından ve Alex'in kendisini tanıdığından daha iyi tanıyordu. Dışarıdan gözleyebilme yeteneğine sahip bir parçası olduğunu düşünecek kadar iyi tanıyordu. Alex'i tanıyordu. Kapsamı, sınırları, çizgileri yoktu, sadece herkesten iyi ve var olan her şeyden fazla tanıyordu.
Bütün bu tanımaya, bilmeye rağmen bir sonraki adımını kestiremediği Alex kesinlikle kendi Alex'i değildi, bunu rahatlıkla söyleyebilirdi. O anda karşısındaki adam sabahki halini bırakın beş dakika öncesinde kucağına tırmandığı adam bile değildi. Bakışları donuklaşmış, yüz hatları kötü diye adlandırılacak duygularla kirlenmişti. Alex Clem'in asla karşısında, kendisine karşı görmediği ama var olduğunu bildiği haline bürünürken bakışları bütün sevgiyi dönüştürmüş, gözlerinde kendisini bulamayışına neden olmuştu. Sert bir hamleyle parmaklarının arasındaki yüz geri çekildiğinde, ay ışığına maruz kalmış bir kurt adam gibi, Alex'in içindeki o hiç sevmediği diğer adam uyanırken bir şey yapamamanın verdiği çaresizlik hissi ve ona bakan gözlerdeki yabancı duygulardan duyduğu üzüntü bedenini ele geçirmiş, hafifçe geri çekilmesine ve yüzünde Alex'e bakarken taşıdığı gülümsemenin silinmesine neden olmuştu. Öfkeyle dolu, binlerce cam kırığına bulanmış ses canını yakarcasına tıslayınca gerçek olmadığını anlamak ister gibi gözlerini kapattı. Birkaç saniye sonunda onları yeniden açtığında karşısında hala aynı adam vardı, tanımadığı Alex. Başında sığındığı adam da hayatı boyunca kollarına yakın durduğu ona güven hissi veren adam da aynı kişiydi özünde, ama şu an kollarında durduğu, kucağında oturduğu bedenin sahibini kesinlikle tanımadığını düşünüyordu. Alex de öyle düşünmüş olmalıydı ki Clem'i de kendisiyle birlikte sertçe içeri çekip yere ayakları bastıktan sonra bırakmıştı.Alex kendisini bırakıp uzaklaşmasaydı belki yine o gecenin başındaki ümidine dönebilirdi, barışacaklarına, affedileceğine dair. Ama çok sevdiği, en çok sevdiği insan kendisinden tiksinircesine uzaklaşınca dengesini bulamadı bir an, binlerce küçük ısıtılmış iğne dönerek derisinin altına girmeye çalışıyormuş gibi hissetmişti. Alex gitmek için arkasını döndüğünde parçalandığını hissetti. Ama gitseydi, gerçekten çıkıp gitseydi, odadan, evden ayrılsaydı o gece, o kadarının verdiği üzüntüyü bir şekilde kaldırabilirdi. Ama hayırdı elbette, bunu gören ya da o anı izleyen herhangi biri bunu tahmin edebilirdi, Clem kendince iyimserlik oyununa kaptırmıştı sadece, iyimser olabileceği bir şey kalmış olsun istiyordu. Alex yüzünde Clem'in kabuslarına girebilecek bir gülümsemeyle döndüğünde dünyayla ve iyimserlikle olan bütün bağları koptu ve düşüşü, gerçeği kabullenmek zorunda kalışı büyük bir hasara yol açtı. Karşısındaki adam onun Alex'i değildi, ve onun Alex'i gibi görünen ama o olmayan adam o gece içinde mutluluğa dair bir çok canlı hücreyi, anıyı, parçayı binlere bölecekti. "Yapma." diyebildi fısıldarcasına. Mümkün olsa elini uzatıp silerdi Alex'in yüzündeki ifadeyi. Çünkü o ifade kendisine ait değildi .O ifadeyi gören insanları Alex bir daha görmezdi neredeyse. O ifade kesinlikle hak ettiğini düşündüğü bir ifade değildi, o an karşısındaki Alex de hak ettiğini düşünebileceği şeyler yaşattırmayacaktı ona.
Derin bir nefes aldı. Bir tane daha. Üçüncünün ortasında Alex'in dudaklarını kilitleyen ne varsa hepsi bir bir önüne yığıldı. Yüzüne çarpan nefretle dolu cümlelerle sarsıldı. Arkası olduğunu bildiği ama gerçekliğine inanmak istemediği cümlelerdi her biri. Her bir sözcük özenle, kanatabilmek için sivrileştirilmişti. Her bir sözcük derisini es geçip doğrudan içinde bir yerlere batıyordu. Ve o an yaşadığı duygu kesinlikte bir volkan patlamasında lavlar altında kalıp yanarak ölmekle kıyaslanamayacak kadar yakıcıydı. Ve kesinlikle o düzeyin milyonlarca katı acı veriyordu.
Alex'i tanırdı, bilirdi, Alex'i sahiplenirdi. Birlikte geçirdikleri yılların sonunda öğrendiği şeyler vardı. Alex'e dair, onu anlatan, onunlayken yapılması ve yapılmaması gereken şeyler. Bütün güzel anılar, bütün sevgi dolu anlar bir bir üstüne çöküyor, içinden çıkmaya çalışırcasına baskı yapıyor ve en yakın mesafede gözlerini bulmuşçasına onları ateşe veriyorken gözlerinin dolmasına engel olmak için dudaklarını ısırdı. Onun için, onu üzdüler diye bir katile dönüşebileceğini düşünebileceği adamın kendisine bunları söylemesine inanamıyordu. 'Zaten inanmamalısın.' dedi içinde bir ses. Onun da acı çektiği belli, her harfi daha boğuk ve zorlanırcasına yayılıyordu beynine. 'Alex'i tanıyorsun.' Alex'i tanıyordu. Alex'in en derin yaralarını biliyordu. Alex'in yapmak istemeden yaptığı şeyleri biliyordu. Alex'in pişmanlıklarını biliyordu. Claudia'yla ilgili her hamlesini, bunların hangi yönlerinden yakındığını bile biliyordu. Mantıklı olmaya çalıştı. Ne karşısındaki adam kendisine aitti, ne de bu sözleri söylemek istiyordu. 'Belki de istiyor.' dedi başka bir ses kan kusarcasına. Sonra o kanda boğuldu ve duyulmaz oldu cümlesinin ortasında. Buna inanmayacaktı tabii ki. Alex'ini biliyordu ve güvenmesi gereken, inanması gereken tek şey yıllarıydı. Alex nasıl Claudia'dan sonra her sözünden, yaptığı her şeyden ve hatta yapmadıklarından bile pişman olduysa, o nasıl Alex değildiyse şu an ona öfke kusan adam da ortadan kaybolunca olan Alex'e olacaktı. Yapmak istemediği şeyleri yapmış, söylemek istemediği şeyleri söylemiş bir Alex fikrine alışkındı. Dayanabileceğini düşündü. Bütün cümleler derisinde kesikler açarken dişlediği dudağı sızladı. Eğer Alex gerçekten o kadar iyi rol yapabildiğini düşünüyorduysa bir kere olsun onun için rol yapacaktı. Bir kere üzüldüğünü belli etmemeye çalışacak, bir kere sakinleşmesini bekleyecekti, ağlama şıkkını çoktan elemişti zaten, tek ihtiyacı sakinliğini koruyabilmekti.
Ama olmadı. Alex her bir cümlesiyle ağır darbeler indirirken gözlerinin dolmasına da, bedenine sabitlediği ellerinin titremesine de engel olamadı. Bir başkası söylese belki aldırmayacağı cümleler onu o an acıklı bir filmin baş kahramanı kılarken acıdan ölüp ölemeyeceğini düşündü. Duygusal acıdan, üzüntüden. Eksi elli derecede terleyebilirdi Alex'in cümleleri yüzünden, yetmiş derecede buz kesebilirdi. Şu an bütün vücudu buz kesmiş, içten içe kanayıp ısı yayıyorken bütün sakinleşme düşünceleri, bütün kontrolü pamuk ipliğiyle kendisine tutturulmuşçasına uzaklaştı. Alex'in kesik kesik savurduğu sözcükler onun için yeteri kadar güçlü darbeler olmuş, artık herhangi bir şeye dayanmayı geçip ayakta duracak kadar bile güç bırakmamışken istemsizce Alex'e uzandı parmakları. Karşılığında karşısındaki adam aynı acımasız ifadeyle yarım bir adım geri çekilip herhangi bir teması kesinlikle istemediğini belli edince hareket edemedi. "Alex, devam etme." Gözlerinin dolmasına engel olmak için gözlerini kapattı, ama Alex'in rol yaptığıyla ilgili yeni bir cümle savurmasını istemediği için bunu kısa tutmayı başarmaya çalıştı. "Sonrasında pişman olacağın şeyler söyleme. Böyle düşünmüyorsun." Karşısında yine aynı acımasız gülüş belirince yeni aldığı nefes boğazına takıldı. Öyle bir ifadeydi ki gördüğü, gece sonunda Alex'le yatsa ve sabah kalktığında yanında bulamasa garipsemezdi. Öyle acımasız, öyle adice bir gülüştü yüzüne çarpan. "Ah, kesinlikle böyle düşünüyorum." dedi her bir sözcüğü yüzüne çarparcasına. Alex'in gerçek gülümsemesini bilen biri için, daha da önemlisi kendisi için acı verici denebilecek, korku filmi sahnesi gibi ürkütücü olabilecek bir ifadeydi. İyi ya da dürüst insanların yüzünde göremeyeceğiniz, şefkat, ilgi veya sevgiden çok uzak, sadece kötü olan ifadeleri birleştiren ve bu yüzden gülümsemek kavramından çok uzak kalan bir şeydi. Dayanamadı. Öyle bakmasına da, kurduğu cümlelere de dayanamadı. "Bencillik yapıyorsun." dedi, sesi bile güçten düşmüş gibi, Alex'in tonundan çok uzak ve çok zayıf çıkıyordu. "Acıtmak için söylüyorsun." Alex'in ifadesinde en ufak bir değişim olmazken kendisini mükemmel bir oyuncu olmakla suçlayan adamın kaliteli rol kabiliyetine boyun eğdi. Ya da belki, gerçekten böyle düşünüyordu. Yine de ilk seçeneğe sığınmayı seçecekti. "Hayatımda," kesik kesik konuşuyor, söylemek istediklerini nasıl cümlelere dökeceğini bilmiyorken bir şeyleri doğru düzgün aktarabilmeyi diledi "kimseyi senin yerine yaklaştırmazken sen bencilce davranıyorsun. Birlikte sardığımız eski yaraları kanatıp acısıyla tırnaklarını bana geçiriyorsun. Yapma." Alex kesinlikle onun Alex'i değilken hangi cümleyi neden kurduğunu düşünmekten çoktan uzaklaşmıştı. "Hayatına binlerce insan girip çıkarken, hala Cleo için kendine zarar verirken ve bütün bunlarda ben senin yanındayken, bencilliğin yüzünden beni parçalamaya çalışıyorsun. Tek biri, senin benim için değerini kabullenmeye çalışan ve yerini sarsma amacı taşımadan benim yanımda olmak isteyen bir tek kişi için yapıyorsun bütün bunları." Konuştuğu kişinin Alex olmadığını düşünmeye başlamıştı. Zaten onun Alex'i kesinlikle onun bu haline katlanamazdı. Onu üzemezdi, kıramazdı ya da üzüldüğünü görmeye de dayanamazdı. Ama bir dakika, "onun Alex'i" zaten ona böyle davranmaz, bu cümleleri kurmazdı. "Yapma Alex. Sırf bir şeylerin acısını çıkarabilmek, bana zarar verebilmek için öfken geçtikten sonra üzüleceğin şeyler söyleme daha fazla. Kendine de, bana da zarar veriyorsun." Alex'i tanıyordu, doğruydu. Ama şu an karşısındaki adamı tanımaktan uzaktı, ilk defa karşılaşıyorlardı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

New 'friend' Empty
MesajKonu: Geri: New 'friend'   New 'friend' Icon_minitimeC.tesi Şub. 25, 2012 2:34 am

"Ah, kesinlikle böyle düşünüyorum." Hayır, böyle düşünmüyordu aslında. Korkuyordu. Kaybettiği çok şey olmuştu, tüm bunların genelini hayat adı başlığında toplayabiliyordu. Sıra Clem'e gelmişti. Yüzündeki şeyin kalıplaşmış maske olduğunu fark edebilecek bir kişi vardı o da tam karşısındaydı. İyi oynaması gerekiyordu. Evet sinirlenmişti ve ağzına gelen ilk lafları öfke patlamasıyla söylemişti ama Clem'in ifadeleri stratejisini anında geri plana atmıştı. Clem'in kırıldığını görebiliyordu, beyninde yankılanan bu parçalanma sesi ondan geliyor olmalıydı. Clem'in kendisini tanıdığını elbette biliyordu, şu an dünya üzerinde onun eski halini, olduğu asıl kişiyi, hatırlayan tek yaşayan varlık oydu. Geri kalanlar kolaya kaçıp eskiden nasıl biri olduğunu yeni olduğu kişi ile doldurmuşlar, özünde acımasız ve eğlencekolik biri olmayı tercih etmişlerdi ama Clem öyle değildi. Burnuna kaşık yapıştıran, yemek yaparken kendinden geçen, kedilerine delicesine bağlı yanını biliyor ve bunu kabulleniyordu. Ama böyle gidemezdi. Önünde durmayı kesmesi gerekiyordu. Bu onu ne kadar yaralayacak da olsa. Kopan yara kabukları acıtırdı. Clem'in dayanmasını umdu çünkü yüklenen öfke ile tutumuna devam edebiliyordu, başka bir şey ile değil. Adam'ı kıskanıyordu, bunu saklama ihtiyacı bile duymamıştı. Onu kıskanıyor ve zarar verme dürtüsü hissediyordu ama derinlerde bir yerde onun Clem için iyi olacağını biliyordu. Thomas için de benzer şeyler düşünmüştü ve kolay kolay kabul edemese de Clem için gerçekten iyi olduğu yanlar olmuştu. Bu gülümsemeyi evde sergilemezdi, bu daha çok karanlık gece hayatının kuytu köşesine gizlenmiş tehlikeli olduğu kadar gizemliliğiyle cezbedici görünen gözlere özel bir şovdu. İyi hiçbir yanı yoktu, benim değil diye bağırıyordu ama insanlar öncesini bilmediğinden sorgulamaz, sadece ayak uydururlardı. Gece yargılamazdı, kendi ruhu kirliydi zaten. O bakışmalar, günlük hayatta bayağı esprilerden öteye gidemeyecek laflar, geri kalan her şey oyunun bir parçasıydı -gülümsemesi gibi. Bu gülümseme Clem'e göre değildi, içinde çok yoğun bir öfke bulunduruyordu. Bu öfke zehri içine yayılıyor, kanı pompalayan kalbini kömüre çevirirken gözleri içinde bulundurduğu en küçük ışıkla şeytani bir ifadeyle parıldıyordu. Bu bakışlar karşısındakiyle alay eder, aciz bir insan olduğunu söylerdi karşıdakinin bilinçaltına. Bunu Clem'e yaptığı için nefret ediyordu aslında ama zorunluluklar, gereklilikler, her hayatın kötü yanlarıydı işte.
Clem dayanamayıp konuşmaya başladığında ellerini cebine atıp başını kaldırdı. Göğüs kafesinin hemen altında, midenin biraz üstünde bir batma duygusu vardı. Sanki biri o bölgeyi avucunun içine almış, parmakları arasına hapsetmiş, yumruğunu sıkıyordu, ya da ayvadan çiğneyemeyeceği kadar büyük bir ısırık almış da bütünüyle yutmuş gibi bir histi. Clem'in kendisini tanımadığını söylemişti ama Clem tam da beklediği gibi bir kez daha onu ne kadar iyi tanıdığını ispatladı bunları acıtmak için söylediğini söylerken. Elbette acıyacaktı! Acıması gerekiyordu. Her cümle yerindeydi, her cümle söylenmesi gerektiği için söylenmişti. Ne eksik ne fazla. Son anda odaya geri dönmeden önce kendini tutamayıp Clem'e dönmese, küçük planını başladığı gibi tamamlamasa bunlar olmayacaktı. İçlerinde büyük bir boşluk ve bilinmezlikle kaskatı yatıyor olurlardı. Alex kıskançlık triplerine ve kaybetme korkusuna tutsak, Clem ise seçme zorunluluğun baskısı altında ezilirken berbat bir gece ve berbat bir yakın gelecek yaşayacaklardı. Seçemeyeceğini biliyordu. Clem asla Cleo mu ben mi dememişti, deseydi aynı durumda olabilirlerdi. Gerçi Alex'in Cleo ile hiç şansı yoktu, o beyaz atlı erkek istiyordu sümüklü bir aşık değil. Clem bencillik yaptığını söylediği anda tam noktasından vurmuştu. Alex bencildi, bencil olduğunu bilirdi de üstelik. Bencildi, bencil olacaktı, bunu istemiyordu ama bu olduğu şeydi. Kendimi seviyorum akımının üyesi olmadığına göre bu huyunu sevmek zorunda değildi ama katlanıyordu. Bencilliğiyle insanların hayatlarını emerdi. Kendi etrafında bir hayat dönmesi için uğraşırdı. Clem haklıydı, bir kez daha. Ama bunu duymak hoş olmamıştı. Alex ifadesini değiştirmedi zaten damarlarında gezinen sıcak alkol düşüncelerini de ipli kuklalar gibi kontrol altında tutuyordu ama fazla değil. Olanlara öfkesi -Clem'e değil bütün olayların geneline, geldikleri noktaya- onu ayık tutuyordu. Clem kesik kesik konuşurken sarılıp endişelenmemesini söylemek istedi ama bu kolay olandı ve hiçbir şeyi çözmeyecekti. Önceden de çözmemişti zaten. Burnundan nefes alıp yutkundu, çökme sırası değildi burada kahramanlık yapmaya çalışıyordu. Kötü adam kostümü giymişti sadece. Ah öfke! Karanlık sulardaki tehlikeli bir hayvandı öfke denilen şey. Bir anlık atılım ile insanların hayatlarını alt üst edebiliyordu. Çaresizlik kuvvetli bir bataklıktı ve ikiliyi bileklerinden tutmuş bir bütün olmaya çağırıyordu. Şefkatin yeterli olmadığı zor zamanlar!
"...Senin benim için değerini kabullenmeye çalışan ve yerini sarsma amacı taşımadan benim yanımda olmak isteyen bir tek kişi için yapıyorsun bütün bunları." dediğinde başı öne düştü, ayaklarının uçlarına baktı. Adam onun için iyi olacaktı. Alex bencildi, Cleo'yu aşamamış bir zavallıydı. Belki de Adam yerini sarsmaya çalışmalıydı. Belki de Alex'in yerini doldurabilirdi. Alex güzel manevi bir duygu değildi ki, tam aksine, koca bir tümördü. Bildiği eski bir şarkının beynine yerleştiğini hissediyordu karanlığa geri gömülürken.' Hello darkness, my old friend, I've come to talk with you again...' Ahmakça sürünüyordu, ahmakça! ' Because a vision softly creeping, left its seeds while I was sleeping,' Korkusuna rağmen bunu yapması gerektiğine emin olmuştu. Sessizliğe gömülüp içindeki şarkıyı dinledi. ' And the vision that was planted in my brain,' Söylediklerini söylemek istememişti, şimdiyse söyledikleri ve söyleyecekleri başka bir boyuta ulaşacaktı. Mutlu olmayacaktı ama bu bir fedakarlıktı. Sessizliği kanser gibi büyüyordu. İç sesiyle kelimeleri bambaşka insanların bambaşka hayatlarına aitti sanki.
Bencil olduğumu söyledin. " Bencil olduğumu söyledin." Haklısın. "Yanılıyorsun." Gitmelisin. "Git artık." Gitmeni istemiyorum aslında. "Gitmeni istiyorum." Sana ihtiyacım da var ama "Sana ihtiyacım yok." şimdi gitmezsen benimle batmaya devam edeceksin. "Burada mutlu değilsin." Beni çok uzun süre mutlu ettin. "Ve beni de mutlu etmiyorsun." Daha fazla devam etmene gerek yok. "Daha fazla devam etmene gerek yok. " Kendi hayatını yaşaman gerek. "Kendi hayatımı yaşamam gerek." Ve ben varken bunu yapamazsın "Ve sen varken bunu daha fazla yapamam, böyle değil." Teşekkür ederim. "Teşekkürler tatlım, gerçekten." Hayatımı kurtardın. "Hayatımı harcadın." Şimdi kendininkini kurtarman lazım. "Şimdi de git Adam'ınkini harca." Seni seviyorum. "Senden nefret ediyorum Clem." Kendine iyi bak. Elveda. İç sesi elveda dediyse de kelime boğazını yakmış, tıkamış ve çıkmamak için kıvranıp içeri geri gömülerek cenin pozisyonuna geçmişti. Tırmalıyordu ruhunu, geriye ruhundan eser kaldıysa tabii. Başını kaldırıp baktı, göz temasından kaçmıştı konuşurken. Gözleri gitmesini söylüyordu zaten, daha fazla konuşmalarını engellemek için gözlerini kapayıp geriye birkaç adım attı. Göğüs kafesinin her kemiği kırılmış, ciğerlerine batıyordu. "And no one dared disturb the sound of silence."
''Birini seviyorsan, onu özgür bırakmaya hazır olmalısın.''demişti Paulo Coelho. Alex de bunu yapıyordu, Clem'in tek başına asla yapamayacağı seçimi yapmasını sağlıyordu. Adam'ı seçmesini.


notlar:


En son Alex Mclain tarafından Ptsi Mart 05, 2012 8:39 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clementine Crandal
Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
 Royal Academy of Dramatic Art I. Sınıf | Tiyatro ve Dramatik Sanatlar
Clementine Crandal


Mesaj Sayısı : 531

New 'friend' Empty
MesajKonu: Geri: New 'friend'   New 'friend' Icon_minitimeC.tesi Şub. 25, 2012 6:58 pm

Alex'i kendi ışığı olarak gördüğü zamanlar miladın başlangıcına kadar dayanıyor bile olabilirdi. Dünya'ya Alex için gönderildiğini düşünecek kadar Alex odaklı yaşamıştı. Her insanın bir amacı vardıysa Clem kendi amacının kesinlikle Alex'in yanında, yakınında olmak olduğunu ve zarar görmesini engellemek için orada olması gerektiğini düşünüyordu. Karşılığında Alex onu kimsenin başaramayacağı kadar mutlu ederek ödüllendiriyor, karanlıkta yalnız kalmasına engel oluyordu. O akşama kadar.
Karşısındaki adamın kendi ışığı olmadığını fark etmekten çok hissettiğinde gözleri doldu yeniden. Çaresizlik ve acıyla titreyen kirpiklerine çarpan yaşlar dondu ve asılı kalıp kirpiklerini kırdılar, ağlayamadı. İçinde bir yerlerde hala karşısında Alex'in olduğunu düşündüren parça varken, Alex'i üzme ihtimalini düşünürken, ağlayamıyordu. Kafasının içinde boğulan ses bütün kanı yutmuş, yeniden yükseliyordu. Gerçekten Alex'in hayatında engel olduğunu düşündürmek için uğraşıyordu. Yeniden Claudia'nın hayatlarına girmesiyle Alex'in aslında onun için kimin ne değere sahip olduğunu tekrar fark ettiğini söylüyordu avaz avaz. Gecenin başından beri işittiği her şeyin gerçek olduğunu kabullenmesi gerektiğini haykırıyordu beynine. Dinlememeye, duymamaya çalıştı. Pek çok şeyi kabul edebilirdi. Pek çok şeye karşı dayanıklı da olabilirdi, ama Alex bütün kemiklerini tuzla buz ederken sadece kıpırdamadan durmaya çalışıyordu. Elleri bileklerinden kırılmış gibi gevşek ve hareketsizken onları sabit tutabilmek için kollarını bedenine sardı. Acıya karşı bir kalkanı olsaydı hayatı daha kolay olurdu. Çelikten yapılmış olmayı isterdi. Ya da Alex'e karşı koyacak herhangi bir maddeden. Söyledikleri üstünden akıp geçseydi kesinlikle buna teşekkür etmek adına inançlı biri haline gelebilirdi.
İçinde binlerce insan vardı. Sevgi dolu, ölü, diri, sakat, yaralanmış ve türevi. İçinde kendini bine bölen Alex cümleleri vardı. Üstünde görünmez kesikler açan cümleler vardı. Daha fazla nefret görmeyeceğini düşündüğü, bitmiş olmasını dilediği bir anda daha büyük bir nefret ve daha keskin sözcükler yüzüne çarptı. Ve on dokuz yıl kadar mavi olanları tekrar yaşlar doldurdu. Aldığı nefes içine battı. Alex'in söylediği her şey, ağzını açmasından beri dökülen her harf tırnaklarını geçirdi kalbine. Söküp her bir harfi yerinden, parça parça algıladı bütünü.
Elinde olsaydı, mümkün olsaydı, durdururdu. O an için yeterince güçsüzdü, kendisini koruyacak bir başkasının olmasını diledi. Herhangi biri, sadece onu bundan koruyacak, arkasında duracak, yaslanabileceği ve geçeceğini fısıldayacak biri olsun istiyordu. Hayatının bu parçasını oluşturan adam birden taraf değiştirmiş onu parçalıyorken kısa bir süre için bile olsa koruyabilecek birini. On dokuz yılı, on dokuz yıllık hayatı ve hiç pişman olmadığı anıların her biri şimdi suçmuşcasına yüzüne atılıyordu. Sadece adını söyleyebilmeyi bile sevdiği adam yaptığı her şeye duyduğu nefreti açığa çıkarırken acısını düşünmemeye çalıştı. Alex'e bu derece zarar vermiş olma ihtimalini yok saymayı denedi. Alex ise bütün bunları, acısını dahil o an yaşanan her şeyi yok saymış sadece nefretten yaratılmışçasına konuşuyordu. Konuşuyordu ve bundan sonraki bütün hayatını, bütün ilişkilerini, insanlara olan bakışını değiştirecek kelimeleri beynine kazırcasına vurguluyordu. Yazılışlarının ve söylenişlerinin farklı, ama özünde ve anlamında aynı olduklarını düşündüren tek kişi o an onu en büyük haksızlıkların ortasında bırakıyordu. Bir daha kimseye güvenme dercesine. Kimse olmasın, kimseye bir daha acı çektireme dercesine...
Alex öyle ciddi, öyle acıtan bir mükemmellikte nefretle doluydu ki nefes almakta zorlanıyordu. İstemeden de olsa kabul etmek zorunda bırakıyordu kendini. Doğru olduğunu düşünsün diye fırlatılan her sözcük binlere milyonlara bölünüp kafasının içinde yankılanan çığlıklar haline geliyordu. Alex, hayatı, her hareketi ve odak noktası, ona hayatını nasıl berbat ettiğini anlatırken kendinden nefret etmemeye çalıştı. Bütün bunların gerçek olmadığını söyleyen yanı acısı tarafından boğulurken Alex'in yapmacık teşekkürü onu ayakta tutan son bağlara çarptı.
Yeniden konuşmayı denedi. Konuşup bir şeyler söyleyebilmeyi. Dudaklarının kenarında beliren ad, sahibine dönüştü. Alex'in adı Alex kadar yakıcı, acımasız bir hal alıp zaten sızlayan dudaklarında daha derin bir ağrı bırakınca konuşamadı. Dudağından süzülen nefesi odaya karıştı ve içinde taşıdığı son Alex tadı da havada buharlaşınca öylece kalıp konuşamadı. Alex'in kimliksizleşip, isimsiz kadınlarla belirsiz yataklarda harcadığı geceleri vardı, Clem'in adının her bir harfine ayrı bir anlam yüklediği adamdı. Ve tutup bütün anlamlarını parçalıyor, tanımadığı insanlara harcayabileceği gecelerinden birini Clem'in mutluluğunu harcamak için kullanıyor ve uykusuyla birlikte her şeyini söküp alıyordu. O gece Clem için huzur da, uyku da Alex kadar uzaktı.
O an için düşünecek Adam'ın önünde, daha öncelikli şeyleri olsa bile Alex'in sözcükleriyle aklına gelince pişmanlık sardı bedenini. Adam'ı hayatına kabul ederken bunların olabileceğini bilseydi yapmazdı. Bunları yaşayacağını bilseydi İngiltere'ye adım bile atmazdı. Adını adaşlarına bile yakıştıramadığı en yakını, şimdi kesinlikle kendisini istemediğini söylüyordu. Zamanı, gidecek yeri olup olmadığını, saatin gecenin kaçına dayandığını umursamadan gitmesini söyleyebiliyordu. Alex'in adı ciğerlerine batıp nefes alışına engel olurken, Alex konuşmalarının bittiğini belli etmek istercesine gözünü kapattığında ayakta kalmaya devam edebilmek için ulaşabileceği ilk şeye tutundu.
Cinnet geçirmek gibi, parça parça kanatılırken, içinde iyi olan her şey öldürülmüşken çok sevdiği pencere pervazları bile düşmanlaşmış, dışarıdan gelen ışıkların gölgeleriyle gitmesini söylüyorlardı. O an gördüğü her şey aslında onlara beslediği duyguları emip saf bir acımasızlığa çeviriyor, Clem'i odadan kaçmak zorunda bırakıyordu. Kıpırdayamadı. Adım atamadı, nefes alamadı, konuşamadı. Alex ona sırtını dönmüş, bakmıyorken hiçbir şey yapamadı, düşünceleri bile terk etmişti onu yalnızlığına. Sadece boş bir kabuktu ve Alex'in sözleri içinde yankılanıyordu. Öylece kaldı. İngiltere'nin gökyüzü kansermiş ve dökülen saçları yerine yağmurlarıymış gibi, yağmur başlayıp ağlarcasına sesler çıkardığında ayıldı. İçindeki yankıdan hüznü ve acıyı çıkarınca Alex'in adı kalınca dayanamadı. Titreyen adımlarla ilerledi kapıya doğru. Bütün gücünü adımlarına aktarmış, odadan çıktı. Bütün düşünceleri, hayalleri katledilmiş cesetler halinde odada kalmış, kendisi sadece acıdan oluşuyorken karanlık evde birbiri ardına güçsüz adımlar attı.
Hiçbir şeyin böyle olmaması gerekiyordu. Bu gece için aklına getirmediği bir sondu yaşadığı. Alex'le kendisi için asla kurgulayamayacağı bir sondu. İçine batan derin nefesler aldı. Uyuyor olmalılardı. Ya da Alex'in kolunun uyuşmasına neden olacak şekilde yatarken konuşuyor olmalılardı. Son günlerde yaşadıkları yer yatağı maceralarının üstüne rahatlığın kollarında olmalılardı. Kedilerinin huzur veren mırıltıları arasında sesleri nefesleriyle birleşip birbirine karışıyor olmalıydı. O gece kör adımlarla sonu olmayan bir yola çıkmak zorunda olmamalıydı. Dışarı çıkmak zorunda kalsaydı bile böyle olmamalıydı. Alex gece gece dışarı çıkmasıyla ilgili söylenerek yanında gelmeliydi, ya da Clem çıkarken ona yapması gerekenleri hatırlatıp mümkün olduğunca çabuk geri döneceğini söylemeliydi. Oysa şu an geri döneceğini bile söyleyemiyordu. Alex'e söylemeyi ve çabuk oluşunu geçmişti, 'döneceğini' söyleyemiyordu.
Duvarın kenarında duran kolilere ve çantalara baktı. Adam'ın o sabah getirdiği kıyafetlerini ve kitaplarını bir arada tutan karton ve fazladan kumaşlardı. Işığı açmadan sırt çantalarından birine uzandı. Yatağının, yani o an yatıyor olmaları gereken ama bir daha uyuyup uyuyamayacağını bilmediği yatağın kenarından telefonunu, ve dolabın kapağına asılı duran kol çantasını aldı. Yağmur saçlarına çarpıp yüzünü örtene kadar yüzüne yağmur yağmayacağına odaklanarak ağır adımlarla dışarı çıktı. Söyleyebileceği her şeyi, Alex'e dönüp bunu istemediğini söyle deme hayallerini, onu tutup bırakmamasını sağlama isteğini de yatak odasında terk etmişti. Geriye sadece peşinden gelen kediler kalınca onlara bakmanın daha çok canını yakacağını bildiğinden arkasına bakmamaya çalıştı. Kedilerin seslerini kulağında çınlayan uğultular yok ederken kendini toplayınca onları görmeye geleceğine dair söz verdi ve kapıyı arkasından kapattı.
Alex bütün inançlarını, bütün güven duygusunu yıkmış, onu ortada bırakmışken birbirine dolaşan adımlarla tutunarak indi katlarca merdiveni ve yağmuru kendi yağmuruna karıştırınca biraz olsun rahatladı, duygu belirtisi gösterebildiği için. Gidebileceği bir yer olmadığını yere çarpan su damlaları bile haykırırken bir an için öylece yolun ortasında kaldı. Alex bile onu yanında istemezken kimseye güvenemezdi. Alex onu Adam için yanından uzaklaştırmış ve onun da hayatını harcamasını söylemişken Adam'a gitmeyi zaten düşünemezdi. Onu tekrar görüp görmeyeceğine dair bile bir şey söyleyemezdi, Alex'i kaybetmiş, Alex'ten uzaklaşmışken dünya nüfusunun geri kalanı çok da umrunda olmuyordu. Saçlarının her bir teli ıslanana kadar öylece dikildikten sonra başını kaldırıp geriye, büyük mutluluk ve güzel hayallerle taşındığı evine bakmadan daha kalabalık olan, daha çok yere açılan caddelerden birine yöneldi, Alex'in bilmediği, gittiğini düşünemeyeceği, ama kendisini iyi hissettirecek, en azından sığınabilecek bir yer bulmayı diliyordu. Ve bundan sonra neyi nasıl yapacağını, hayatına nasıl devam etmesi gerektiğini söyleyecek ya da öğretecek birilerini...

*Tek bir cümle bile söyletemedim, bu nedenle de tamamen acı ve acındırmayla dolu bir rp oldu.

*Ayrıca ek not -bunu yapmasam olmazdı-: Bu RP, bütün karakterlerimizi, rplerimizi, yaptıklarımızı takip eden, sıçıp tüy diksek bile takip edecek olan pek sevdiğimiz Aylilililililin'e, ve onun sevgili kızılcığı çil yumağı Nanna'ya yazıldı. Tam olarak böyle değil, ama böyle. Öpücükmüş onlara da.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
New 'friend'
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: c i t y . o f . w e s t m i n s t e r :: Leicester Square-
Buraya geçin: