when it was all over, she was a beautiful flower.

- sülüğe de iğrenç derler hep oysa ki ne kadar yararlı şeylerdir onlar -
Aslında. Daisy Rosenberg eskiden bu kadar güzel değildi. Hala güzel olduğunu düşünmüyor; fakat çocukluğundan daha iyi olduğunun farkında. Şişman Daise. Ezik Daise. İnek Daise. Ortaokul kabuslarından kurtulması lisenin ilk gününe kadar mümkün değil sanıyordu. Oysa o yazın kozasından çıkmış bir kelebeğe dönüştü. Kelebeğe ne yazık ki Daisy'nin ömrü birkaç günden daha fazla. Kafasını ders kitaplarından kaldırmış olsa da zekasını asla kiloları gibi geçmişinde bırakmadı. Hiçbir zaman popüler olma gibi kıskançlık doğuran istekleri olmadı. Kendisinin ne olduğunun farkındaydı ve o da hep ona göre hareket etti.

- hep papatyanın yapraklarını kopardılar sanki diğer çiçeklerin yaprağı yok gibi -
Böyle acımasızca eleştirdiler Daisy'i dört-beş sene önce. Daisy de demezlerdi ki ergen sıçanlar, Daise derlerdi. Daisy çok feminen bir isimmiş onun için, bu yüzden Daise daha yakışıyormuş ona. Eee her ne kadar umursamaması gerektiğini bilse de birkaç küçük çocuğun lafını, her gün daha fazla duydukça onun da canı istemeden de olsa acıdı, kalbi kırıldı. Yine de o hepsinden akıllıydı. Aslında çevresinde eleştirilecek tonlarca insan olmasına rağmen o hep sustu ve umursamamaya çalışarak bıçak gibi kesen sözleri dinledi.

- oysa ki çirkin tırtıl hepsinden güzel oldu koza döneminden sonra, pek yazık diğer kırkayaklara -
Sonuç olarak Daise değildi artık o yaz tatili gelip geçince. Kilolarını kaybetmiş halde geri döndü, hem sivilcelerini geçiren ilaç da kullanmıştı, harika bir saç kesiminin ardından lisenin ortaokul gibi olmayacağının ilk günden farkındaydı. Sarı saçları, kusursuz yüz hatları ve hep gülen suratı tüm bakışları üzerinde toplamıştı okulun yeni cilalanmış koridorlarında; fakat denildiği gibi hırs onun kalbini yöneten duygulardan biri olmadı. Popülerlik ve sahtelik ilgi alanları arasına girmedi. Kimyasal deneyleri başarısız olunca hırslanırdı sadece. Çocukluğundan beri doğaya olan aşkını hala kendisiyle taşıyordu. Hele o yeşil bitkiler, Daisy'nin en sevdiği şeylerdi hayatta.

- kendi dikenlerini kendisi koparmış da atmış bir gül sanki -
Şimdi ona baktığınızda ÖNCE gülen yüzünü SONRA çekici vücudunu görürsünüz. Evine gitseniz her yanı çiçekler ve otlarla kaplı. Aynı zamanda birkaç taneden fazla ev hayvanı var. Arka bahçesinde egzotik bitkilerin yanı sıra domates, patlıcan, biber vs. de üretiyor kendileri. Eskilerini daha çok sevse de genel olarak filmlere hayran. DVD koleksiyonu yapma çabasında ama biraz pahalılar tabi. Kendisinin de kısa filmleri var, anlamasız ve saçma konuları olan. Yanında her zaman kamera taşır, çekilmeye değer bir şeyler görme ihtimaline karşı. Kimya dersi en sevdiği ders tabi ki, sonra da biyoloji geliyor. National Geographic en sevdiği kanal. Indie en sevdiği müzik türü ama o her şeyi dinler. Flörtöz yanı da gelişti tabi lisenin ilk gününden bu yana; ama kimsenin mutluluğunu yıkacak şekilde değil. Kötü yanlarını fark ettiği gibi koparıp atmaya uğraşır Daisy. Neşesine ve güleryüzüne aşık olan insan sayısı çok. Temiz kalbi ve esprileri sayesinde kimsenin nefretini de üzerinde taşımaz. Herkesi sever, kin tutmaz. İnsanların gününü aydınlatır, insanları önemser. Bitkiler kadar olmasa da. Bir de en yakın arkadaşı Co (Joseph Bailey)'e platonik aşık olabilir ve öyle, bilmiyorum olmaya da bilir. Ama sanırım öyle. Bi de liseyi bıraktı III. Sınıfa başlamadan önce, okumadı sonrasını şo an sanırım 19 yaşında falan böyle. Hani okusaydı mezun olalı bi sene olmuş olacaktı. Bİ DE BİRAZ ASOSYALİZ.

&anahtar kelimeler
- güleryüz
- bitki
- doğa
- kimya
- deney
- kitap
- neşe
- iyimserlik
- pozitif enerji
- düşünceli
- biyoloji
- meyve
- sebze
- hayvanlar
- sinema
- film
- kamera
vs. vs

bu da tipi:

joseph bailey: Sana ne yazsak ki. Aynı evde yaşıyoruz, buraya geldiğin seneden beri arkadaş ötesi bir şeyiz, hani böyle senin yanında soyunup giyinebilecek ve bunu takmayacak haldeyiz olur ya. Film falan şey ediyoruz beraber, hani sen başka birine ölüyorsun, içten içe ben de sana. Neyine bilmiyorum, ölüyorum işte. Aynı evde yaşayınca ne zor oluyor bir de sen düşün. Kendimi sana sevdirmeye çalışmıyorum ama arada içimdeki gollum ortaya çıkıyor, kıskandırıyım falan çabalarına giriyorum. RESMEN REZİLİM. Neyse çok seviyorum seni her türlü canım. Her şeyimsin.

josefine abrahams: Karşiiim! Anaokulundan beri kardeşim. Kardeşim değil en iyi arkadaşım ama kardeşim olmuş artık işte. Her şeyimi biliyo böyle, her şeyini biliyorum böyle. Aynı evde yaşardık ama Co varken ve onunla ilgili hislerimi biliyorken ne ben başka bir evi seçerim ne de Josefine buna izin verir. Her şeyim 2 de Josefine Abrahams işte.

eldirdge midgley: Hoşlandığım çıktığım kişi. Bir yandan gerçekten hoşlanıyorum ama aslında sevmiyorum. Aşık da değilim. Denedim ama olmadı. Co'dan başkasına yakınlaşıyım belki olur diye düşündüm, hani sadece Co var etrafımda belki ondandır, belki başkasıyla bir şansım vardır kafası. Ama olmuyormuş. Hala çıkıyoruz yine de. Arada Co'yu kıskandırmak amaçlı gereksiz davranışlar yapmama yardımcı oluyor Ridge. Onu sevmediğimin biraz da olsa farkında. Yine de iyi anlaşıyoruz.

frojan vulfia: Lise zamanında çıktığım, sevdiğim sonra bir şeyler olup ayrıldığım şimdi aramızın feci kötü olduğu insan.

ophelia schwenka: Lisedeyken ona kimya çalıştırırdım, çok sevecen biriydi. Arada hala görüşürüz, iyi arkadaşımdır ama çok da iyi sayılmaz.

cervána settje: Cer de Josefine'den sonra en iyi arkadaşım. Josefine kadar iyi de olabilir aslında, yani yakınlık derecemiz o seviyede ama Josefine'i küçüklüğümden beri tanıdığım için biraz fark var. Tek fark da yılların getirdiği o fark zaten. Yoksa ikisine de aynı seviyede yakınım.