la petite amélie.

je ne suis pas en réalité tellement petits que vous avez un excellent travail dans mon.

amélie poulain. 19. halktan biri sadece. safkan fransız.
Son derece farklı davranışlar sergileyen, ne zaman ne yapacağı bilinmeyen bir kızdır Amélie. Evet, 19 yaşında ama bir gün karşınıza bir çocuk kadar neşeli çıkabilir, başka bir gün ise bir yaşayan ölü gibi sizi huzursuz edebilir. Ruh hali değişken bir yapıdadır. Bir an ağlar, bir an gülücükler saçar. Sevecen biri olduğu söylenemez. Onunla ilk karşılaştığınızda aşırı derece soğuk ve aksi biri olarak onu tanımlayabilirsiniz. En yakın arkadaşları bile hala onun bu değişken tutumuna alışkın değildir. Evet, soğuk ve aksidir doğru ama işte o kadar değişkendir ki herhangi normal bir günde size aşırı sıcakkanlı görülebilir. Neyse anladığınızı umuyorum. Davranışları birbirini tutmuyor. Kıvrak bir zekası vardır. RADA'yı kazanmıştı hatta. Sanatı seven kızdır. Dört yaşından beri bale dersi alıyor sonra beş yaşından beri de keman çalıyor. Ama en sevdiği şey resim çizmektedir. Çoğunlukla portreler çizer modelleri böyle taştan hatunlar veya taştan erkekler değildir. Londra Halkıdır. Fotografik bir hafıza olduğundan dolayı gördüklerini unutmaz. Hatta ona bir telefon numarası söyleyin size iki yıl sonra numarayı tekrarlar. Ailesi ne kadar onu Amerika'ya gönderip Harvard'a okuması sağlamaya uğraşmışlardır ama bizim la petite Amélie ise karşı çıkmıştır. Ne Amerika'ya gitti ne de o çok istediği RADA'ya. Oysa ki istediği yeri kazanmıştı. Resim okuyacaktı. Amélie ve karar değişiklikleri hızla oluşur, gelişir ve yıkar. Fransa'da hiç bir zaman okumak istememiştir zaten. Fotoğraf çekmeyi de çok sever bu arada. Dediğim gibi sanat kızı. Bohemdir hani. Sabırlı biri değildir. İsteklerinin hemen yerine getirilmesini ister ve son derece inatçıdır. Hatta gururludur bir o kadarda. Dik kafalıdır. Tabi bu özellikleri bile değişkenlik gösteriyor. Arada sabırlı bir kız olarak bile karşınıza çıkar. Açık sözlüdür ve her şeyi yüzüne apaçık vurur. Karşısında ağlayabilirsiniz. Güvenilir biridir aslında sırlarınızı saklar. Ama eğer düşmanı olduysanız vay halinize. Evet, kesinlikle entrikacıdır. Hatta düşman değilken hatta dostken ona söylediğiniz sırları bile ifşa edebilir. Peki, güvenilmez biridir de diyebiliriz o zaman. İnsanlar ile ilişkilerinde rahattır. Tanımadığı bir kızla veya adamla dünya turuna bile çıkabilir. İnsanlara güveniyor bir bakımdan. Aşka da pek değer verdiği söylenemez rahat ve değişken olmasından kaynaklanıyor sanırım. Böyle romantik şeyleri de sevmez. Yok kırmızı gül, yok 14 şubat, yok hediye falan ya da mum ışığında yemek. Hoş artık öyle şeyler kaldı mı ki? Onun için her renginde bir anlamı vardır. Yani en sevdiği renk diye bir şey yok. Küçük beyaz bir köpeği de var. Sever onu falan. Sonra arabası vardır Amélie'nin. Chevrolet İmpala'sı var. Böyle simsiyah. Sever onu. Arabası ile gezmekten hoşlanır. Geceleri falan böyle ıssız bir uçuruma gider oradan manzarayı izler falan -aslındahayallerindehepböylebirsahnesivararabasıilebirlikte- Sigara içer, kırmızı şaraba bayılır. Kırmızı şarabı gerçekten çok sever yani. İçmeden duramaz.

Safkan bir Fransız. Paris'te dünyaya geldi. Annesi Sophié Poulain. Sanat Tarihçisi. Louvre Müzesinde göre yapıyor. Böyle tabloları inceliyor, sanat tarihçilerinin yapması gereken işleri yapıyor kısaca. Yetimhanede büyüdü. Ailesinin bir trafik kazası sonucu kaybetti. Büyük annesi ve büyük babası zaten o doğmadan dört yıl önce vefat etmişlerdi. Ne halası, ne teyzesi vardı ne dayısı, ne amcası. Neyse. Babası Louis Poulain. Pettatrix şirketler grubunun CEO'su. Amélie'nın yaşantısı gibi -ki babası bunun için çok çalıştı- aslında Louis'de zenginlik içinde doğmuştu. Birçok eğitim almıştı ve annesi tarafından şirketin başına geçirilmesi için çalışmıştı. Şirketin başına geçmek konusunda pek uğraşmamıştı aslında. Görüşmek istemediği babası -neredeyse Louis yedi yaşından beri onunla konuşmuyordu- ölünce Pettatrix şirketlerinin başına geçti ve çalışmaya başladı. Asıl iş şirketi yönetmekte tabi ama Louis'te bunun hakkını getirmişti. Sophié ile tanışmaları da normal partisel yollardan geçmişti. Ama iş yatakta değil yıldırım nikahında bitmişti. Yıldırım derken gerçekten yıldırım hani tamam sarhoş olursun bir kadınla -Sophié bu- eğlenirsin, koklaşırsın tamam bilindik şeyler bunlar ama en yakında ki kiliye koşturup pederin garipseyen bakışları altında evlenmek. Evet garip. Ama evliliklerinden hiç pişman olmadılar. Gül gibi yaşadılar. Zaten kısa süre sonra Sophié döllendi. Neyse o, bu, şu değil işin sonuna bakalım. Şimdi ki evlilikleri rahatlığa ve değişkenliğe - ki Amélie'nin arahatlığının geliş noktası aileden gelen bir şey- sahip. Babası da şuan annesini aldatıyor, annesi babasını aldatıyor ama annesi de babası da bunun farkında ve hala evliler. Amélie ilk başlarda sesini çıkarmadı ama bu ahlaksız (!) ve boyunduruk ilişki bir nebze sonra kaçtı ve patladı. Son darbe babasının metresi ile kahvaltı yapmasıydı. Bundan sonra olaylar hızla gelişti zaten. Harvard'a gitmeyi reddetti. RADA'ya gitmekten son anda vazgeçti -normal bir sebebi yok- birinci sınıf bir uçak bileti aldı ve LONDRA'ya uçtu. On sekiz yaşından beri Londra'nın buruk ve karanlık havasını içine çekmekle meşgul. Norma küçük bir evi var. Zaten zengin ve şaşalı evlerden pek hoşlanmaz. Resim çiziyor. Hala ne hikmetse ailesinden para alıyor evet postayı koydu ama ailesinin parasından vazgeçmedi. Aslında çalışmak istiyor ama neyse. Bakarız.

Kızıl-kahve saçları var. Doğal hali aslında kahverengi ama kızılın ona daha çok yakıştığını düşünüyor. Ela gözleri var. 1.78 (!) boyunda. İnce ve kıvrımlı -çekici- bir vücudu var. Şuan pek iş yaptığı söylenemez işte. Londra'da takılıyor. Tam bir etçil hatta yemek yemekten aşırı hoşlanır ama kilo almıyor. Nefret. Hafta sonları gece yürüyüşlerine veya arabası ile dolaşmayı sever. Yoga yapıyor. Spor salonuna arada gider. Evde küçük Ponny adında bir köpeği var böyle beyaz beyaz şirin bir şey. Sonra... Bakire değil. Yani olması beklenemez bu rahatlıkta. Kim ile birlikte olduğunu bile hatırlamıyor -hep bu kırmızı şarap- zaten bekaret gibi kavramlara önem vermez. Hristiyan. Katolik. Ama pekte dindar olduğu söylenemez zaten. Belki başı sıkıştığında. Biseksüel. Kadın, erkek fark etmiyor zevk alsın yeter yani. Ama seçimini daha çok erkeklerden yana kullanıyor. Dans eder, şarkı söyler. Neyse...

kurgular &

monday martin & The End'in barmen kadını. Kadını. Biraz garip bir tabir oldu böyle kaba hani. Neyse boş verin bunları. Bir dönem birlikte olduğum kadın diyebiliriz. Arada The End gidiyorum. Konuşuyoruz hala ama eski havamız pek yok gibi. Neyse hoş insan o.
alex mclain & RADA'da okumak istiyordum bir ara. Sonra vazgeçtim. Bilmiyorum. Sanırım orası beni tatmin etmez diye düşündüm neyse. Resim okumak istiyordum. Şimdi böyle sokakta geçen adamları çiziyorum. Sokak Sanatçısı gibiyim. Alex'e gelecek olursak. Resim bölümünü okuyor. Tek kelime ile hayalim mi desem şu noktada. O da resim çiziyor bende öyle geçiniyoruz. Arkadaşız. Hoş çocuk ama. yenilesi.
meg margold & Biseksüellik falan. Bir şeyler olacak. Kurguyu detaylıca ekleyeceğim sabır. k5.

Bence Monday ile bir dönem birlikte olmuş olsunlar. Ayrıca şey, Audrey dururken...

The End'de Barmen olan Monday sanırsam.

Aynen o.

Peki. Bir dönem birlikte olmuş bunlar.