Barnes, Elle

Elle'in anne babası o daha birkaç aylıkken ayrıldılar. Bu ayrılık için ikisini de suçlamıyor Elle. Çünkü ne babası öyle bir çatlakla yaşayabilirdi ne de annesi kendini bildi bileli olduğu kişiden vazgeçebilirdi. Çoğu insanın aksine anne babası ile her zaman harika bir ilişkisi oldu. Elle her zaman babasının bir insanın sahip olabileceği en mükemmel baba olduğunu söyler. Annesinin çatlaklarına kılıflar bulabilmiş, ayrılmış olsalar bile Elle'in hayatındaki denge unsuru olmayı başarmıştır çünkü. Annesi ise tüm deliliklerine rağmen Elle'in en iyi arkadaşıdır. Elle ne yaparsa yapsın bu dünyada onu asla yargılamayacak tek kişinin annesi olduğunu iyi bilir. Alışılmışın dışında aile yapısına rağmen Elle ailesinin sevgisinden bir saniye bile şüphe duymamış hep takdir edildiğini ve değer verildiğini bilerek büyümüştür.

Elle'i tanıyan herkesin ya hayranlıkla ya kıskançlıkla baktığı okul hayatı Londra'nın en iyi okullarında geçti. Annesinin orada burada oyunculuk yaparak kazandığı üç beş kuruşla anca devlet okullarına gidebilirdi; ama babasının desteği ile en iyi öğretmenlerden ders alıp ülkenin en önce gelen okullarında okudu ve bu okullarda herkesi etkilemeyi de başardı. Daha okula başlamadan cerrah olmaya karar verdiği için biyolojiye müthiş bir ilgi duyuyordu. Okul içinde ve dışında çeşitli yarışmalara katılıp çeşitli projelerde yer aldı. Lisedeki Tarih öğretmeni Mr Wilkes dışında herkes ona hayrandı. Elle adamın anlattığı her şeye 'ya şöyle olsaydı' diye yaklaştığı için en düşük notunu tarih dersinden almıştı. Yedi yaşında teniz oynamaya başladı ve sporu hayatının sonuna kadar yapacağına kadar verdi. Lisede ise yüzme takımına katılmıştı. Lise üçüncü sınıfta okul başkanlığına aday oldu ve seçildi. Muhtemelen hayatı boyunca batırdığı tek iş buydu. İnsanların kuralları görmezden gelmesine tahammül edemiyordu ve kesinlikle okul danslarında kullanılacak rengin önemini kavrayamıyordu. İkinci dönemde istifa edecek hayatında ilk defa bir işi yarım bırakmış oldu. Üniversiteye gitme zamanı geldiğinde notları, sınav sonuçları, referansları hepsi kusursuzdu. İstediği her yere girebilirdi; ama Elle hala bundan emin değildi. Bu yüzden Harvard'a tıp öncesi eğitim almak için başvurduğunda kabul edileceğini düşünmüyordu; ama edildi. Fakat bu seferde annesini İngiltere'de bırakıp Amerika'ya gitmek müthiş bir pervasızlık gibi göründü gözüne. Çünkü annesinin onsuz hayatta kalabileceğinden emin değildi. Bu yüzden Harvard'la birlikte başvurduğu -ve tabii ki kabul edildiği- Oxford'a girmeye karar verdi. Amerika da içinde bir ukde olarak kaldı. Oxford'ta geçirdiği yorucu, hatta tüketici; ama başarılı birkaç yıldan sonra Londra'nın merkezinde bir hastanede cerrahi asistanlığına başladı.