London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri uyumuyor.
Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 Ve bam!

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

Ve bam! Empty
MesajKonu: Ve bam!   Ve bam! Icon_minitimeSalı Şub. 21, 2012 8:15 pm

Ve bam! IIkAsS52Y8Z9X
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

Ve bam! Empty
MesajKonu: Geri: Ve bam!   Ve bam! Icon_minitimeSalı Şub. 21, 2012 10:41 pm

Clem ile uzun zamandır ilk defa beraber uyuyordu. Tamam, tam olarak bulmayı bekledikleri evde değillerdi -etraf darmaduman hala tamamlanmayı bekleyen ev eşyaları ve içinden köpükler çıkmış yana yatık kolilerle doluydu ama beraberlerdi. O kadar uzun zaman olmuştu ki. Yastıklar üzerinde yatıyorlardı ve çok rahatsız bir konumda saatlerce uyumaya çalışmakla geçirmişti gecesini ama uyuyan Clem'i izlemeye değiyordu. Clem uyurken masum ve bir o kadar da tatlı görünürdü, uykusunda çirkinleşen, salya sümük akıtarak debelenen tiplerden değildi. Alex böyle zamanlarda karşıdan ne-var ifadesi almadan Clem'i uzun bir süre izleyebiliyor, uykusu gelene kadar gözkapaklarının içinde gördüğü rüya sebebiyle dönen gözlerin hareketini izliyordu. Hava hüzünlü mavi rengini geride bırakalı kafadan yarım saat oluyordu, kolu Clem'in altında kaldığından saate bakmaya cesaret edemiyordu. Sabahın ilk ışıkları tozlu zemine vururken ışık altında uçuşan tozların rengini inceledi. Bu gördüğü şeyi hiçbir resme yansıtamıyordu, bir gün ince ince tozların her birini çizmeye çalışmış ama başarılı olamamıştı. Uykusu yoktu gene de Clem'in yüzüne ya da havada uçuşan tozlar gibi gereksiz şeylere takılacak kadar dalgındı. Sırt üstü yatıp ciğerlerinde kalan son havayı boşalttı. Tavanı izliyordu. Altındaki yastıklardan biri kaymıştı ama düzeltmek için fazla tembel hissediyordu kendini. Clem anlaşılmaz şeyler mırıldanıp sırtını dönerken kolunu onun altından kurtardı. Parmaklarına kadar bir karıncalanma geçti, elini yeniden hissetmesi zaman alacaktı. Anlaşılan bir süre ayrı yattıklarından gelen bir durumdu. Tekrar doğru pozisyonları bulmaları gerekecekti. Alex elini açıp kaparken diğer eliyle kotunun arka cebine uzandı -bu sırada altındaki yastık iyice kaymıştı, onu ayağıyla çekip açılan belini siyah tişörtünü aşağı çekerek geri topladı- Arka cebinden telefonu aldığında sinir bozucu karıncalanma geçmiş sayılırdı. Telefondan Becky'nin ismini buldu. Parmakları telefon tuşları üzerinde gezinmeye başlamıştı. 'Kedileri öğren gibi getir, ben evden çıkıyorum, Clem seni karşılar.' Uzun mesajlar atmayı sevmiyordu sarkastik olmadıkça. Becky'nin cevabı gecikmeli de gelse geri dönmüştü. ' Clem bana hala kızgın değil di mi? Öyleyse kedileri gel kendin al. ' Alex sessizce güldü, Clem'i uyandırmak istemiyordu. Nefesini tutup farkında olmadan dilini dışarı çıkarırken cevap attı. ' Kediler sende olduğu sürece sorun yok. Sen her ihtimale karşı tavşan kostümünün kedilisi varsa onu giy.' Becky'nin alaylı homurdanması gözünün önünde canlandırırken kıs kıs güldü. Sonunda Vişne ve Vokta geliyordu. Onları görmek için burada olmayacaktı, işe gitmesi gerekiyordu, ama bütün gün Clem'in ilk tepkisini düşünmek de güzel bir plandı. Pizza Hut yerine bir pet shopta iş bakmak aklına gelseydi şimdi sinir bozucu patronu yerine etrafında tonlarca hayvanla beraber olurdu. Neyse, en azından diğerleri gibi dükkanda kapana kısılıp kalmıyordu, motorla gezmek için de bir bahane sayılırdı işi. Evet, patronunu sevmese de işini seviyordu. Zaten petshopta çalışırsa müşterilerle kavga edip işinden olacağına emindi. Ya da kafesteki hayvanların hepsine sahip çıkmaya çalışabilirdi. Tam deli işi.
Becky'den cevap gelmeyeceğine emin olduğunda telefonu cebine koymaya davrandıysa da eli tereddüt etti. Aklından geçen düşünceyle durup boşluğa baktı cevap oradaymışçasına. Üç gün geçmişti. Üç gün önce idi karşılaşmaları, kesin emindi. Kimilerine göre uzun kimilerine göre kısa bir zaman. Dejavu yaşatmak istercesine basıp gitmişti. İlk defa yüzüne bağırmıştı ve ağladığını görmüştü ama gene gidememişti arkasından. Korkak! demişti kendi kendine. İlk seferde peşinden gitseydi bunlar olmayabilirdi. İstemsizce uyuyan Clem'e baktı. Belki de bunların olması gerekiyordu. Kızın saçını eliyle geri tarayıp gözlerini telefona dikti. En azından bu seferkini telafi edebilirdi. Arkasından gidemiyordu ama belki... Belki yine bir araya gelip işi çözümleyebilirlerdi. Sadece kalbinin deli gibi atmasını kesmeli, heyecanlanmamalı ya da öfkelenmemeliydi. Zor olacaktı. İmkansız olduğunu düşünemeden mesajı atmıştı bile. İşleri toparlamak istiyorum. Saat beşte Kingdom High yolu üzerindeki pastahanede buluşalım, saçma bir şey yapmayacağıma söz veriyorum. Saçma davranan kendisiymiş gibi, hıh. Mantıklı davrandığı da söylenemezdi ama. Gönderilirken çıkan zarf açıp kapama animasyonunu izledi. Ve gitmişti işte. Cleo ile buluşacaklardı. Hazırlıklı olmaya çalışmak bile heyecan vericiydi. Bu kız geçen gün bir daha görmek istemediğini söylediği kızdı değil mi? Hı hı öyleydi. Tutarsızlık kaçınılmaz oluyordu konu Cleo olunca. Yanında yatan Clem'in yüzünü okşayıp alnına hızlı bir öpücük bıraktıktan sonra yavaşça yanından çekildi ve boşluğunu yeni bir yastıkla doldurdu. Resim eşyalarının arasına tıktığı not defterin ucunu koparıp resim kalemlerinden biriyle not bıraktı. "Clem işe gidiyorum, akşam seninle ve kedilerle görüşürüz. Alex." Ve gülücük, yana yatık cinsten. İki nokta üst üste ve parantez. Olmuştu. Bırakıp yerden kalktı ve üzerini sikti. Saçları karışmış olmalıydı, eliyle daha da karıştırıp dişlerini fırçalamaya git-- Sahi, diş fırçası yanında değildi. Siparişin birinde kürdan aşırıp nane şekeri ile oyalanabilirdi. Taşınma işleri hep sinir bozucu işlerdi, tam anlamıyla taşınana kadar rahat edemeyecekti. Kapıyı yavaşça açıp dışarı süzüldü ve gene aynı yavaşlıkta kapattı. İşe, başka bir terim kullanmak gerekirse millete siparişlerini taşıyıp sigara içmeye gitmek için yola koyuldu.

---

Saatine baktı. On beş dakika geçmişti. Bir on beş dakika daha erken geldiği düşünülürse tam yarım saattir bekliyordu. Erken gelerek salaklık yaptığının farkındaydı ama işi erken bitmişti, erken tüymüştü demek daha doğru olur son beş dakika kala sipariş veren insanlardan kurtulmak için yapıyordu bunu ve henüz kimse fark etmemişti. Pastanenin kaldırımında durup karşıdan karşıya geçen insanları izliyordu. On yeşil ışıktan sonra sayıyı kaçırmıştı. Uykusu vardı ve sıkılmıştı. Gitmeyi düşündüğü sırada Cleo'yu görmese çoktan sırtını dönüp gitmiş olurdu. Onu görünce ışığı unutup kıza odaklandı. Saçları hafif rüzgarla savruluyordu. Bir insanın hiç mi güzel olmadığı gün olabilirdi.? Kendine gel Alex, diye uyardı kendini. Bugün onun güzelliğine karşı koymalısın. Arayı düzeltmek için çağırdın yeniden suratına yapışmak için değil. Yapabilirdi, yapacaktı. İleri bir adım attı. Kadının sesi o an yükselmişti. "Dikkat et!" Kadına dönüp baktı neyden bahsettiğini anlamak için ama kadın kendisine bakmıyordu. Daha uzağa, karşı kaldırıma. Alex hızla başını çevirip baktığında aklında birkaç şey kalmıştı; yerinde duran kırmızı adam ışığı, sarıyı yakalayabileceğini düşünen siyah bir araba, yolun ortasında etrafına bakmayan Cleo. Yüzündeki ifade değişirken zaman bir kez daha yavaşladı Cleo ile kendisi arasında ama bu sefer tamamen farklı sebeplerden. Cleo'nun araba altında kalacağı düşüncesi ayaklarının hareket etmeye başlamasından çok daha sonra zihnine girmişti. Araba çarpacaktı. Bu hızla gelirken duramayacağını biliyordu. Neredeyse ittiği havayı hissedecekti. Kolları Cleo'yu iterken nazik değildi, o anda kızın düşüp düşmeyeceğini düşünmeden gerçekleştirmişti eylemini. Notalardaki alışılmadık hızlı ölçülerden birindeki bir besteymişçesine yaşandı devamı. Sesler bir saniyeliğine geri geldi, Cleo'nun savrulurkenki yüz ifadesini, şaşkınlığını gördü. Boynunu tam çeviremediğinden göz ucuyla gördüğü son şey sürücünün korkusuydu. Hızla beraber tonlarca ağırlığıyla bedenine çarpan araç sebebiyle sol koluna doğru havada kavis çizerken gökyüzü görüntüsü kaydı gözlerinin önünde, görüşüne aynı hızla beton yol girerken yüz üstü yere kapaklanmaktan son anda kurtuldu. Çarpmanın etkisiyle ciğerlerindeki tüm hava patladı. Akşam üstünün yumuşak güneş ışıklarına rağmen binaların ve gökyüzünün görüntüsü titreşti ve acı başının arkasından başlayıp tüm sinirlerine yayılırken yeniden dolan havayı bağırmak için kullandı. Biri 911in aranmasını talep ediyordu bağırarak, uyaran kadının sesini tanımıştı, ama o an Alex için cenaze taşıyıcılarının aranması daha uygun olacaktı. Şaka yapabilecek havada olsa bunu derdi ama aklı tamamen beyninin verdiği uyarılara göre çalışıyordu. Kolun altında kaldı, işaret parmağın hastalıklı bir şekilde bükülmüş, kolunun peltekleştiğini hissediyordun ve başının arkası feci ağrıyor. Sağ ol beyin, gerçekten sağ ol çok yardımcı oluyorsun.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Claudia Chamberlain
Cambridge I. Sınıf | Moda Tasarımı
Cambridge I. Sınıf | Moda Tasarımı
Claudia Chamberlain


Mesaj Sayısı : 109

Ve bam! Empty
MesajKonu: Geri: Ve bam!   Ve bam! Icon_minitimeÇarş. Şub. 22, 2012 4:48 pm

Eskiden özlediği birçok şeyi tekrar geriye istemesi aslında büyük bir saçmalıktan başka bir şey değildi. Her güzel şeyin bir sonu vardı ve Alex ile ona sona çoktan gelmişlerdi. Onun aşkını en başından beri reddederek bunu hak etmişti çünkü ona dostluğundan daha fazlasını veremiyordu. Elinden bir şey gelmiyordu, yanında istiyordu genç adamı fakat o kendini bu şekilde istemiyordu. Yap hep ya hiç diye kaptırmış gidiyordu. Bu yüzden vazgeçmesi gerektiğini hissediyordu, daha fazla çabalamayacaktı. Alex’e sırtını dönmüş çekip giderken bir kez bile durdurmamış, gitmemesini söylememişti. Onun gözünde böyleydi işte. Ne kadar süredir yürüdüğünü bilmiyordu, yüzüne esen rüzgârın serinletici havasını hissettiğinde havanın çoktan kararmaya başladığını görmüştü. Bu vakitlerde hava gündüze oranla daha serin olurdu ve en sevdiği vakitlerden biriydi. Ayaklarının ağrımaya başlamasını hissetmesi geç olmadı, derin düşüncelerden sıyrıldığında ayaklarındaki acıyı da hissetmeye başlamıştı. Bu acının kalbinde hissettiği acının yanında çok küçük kaldığını düşündü. Başını kaldırdı ve somurtkan yüzünü karşısındaki binanın duvarına dikti. Onca yolu evine yürüyerek gelmişti. Dağılan sarı saçlarına çeki düzen verdi. Ailesi son birkaç aydır yurt dışarısındaydılar ve uzun bir süre daha gelmeyeceklermiş gibi görünüyorlardı. Oysaki annesine ihtiyacı vardı, onunla konuşmalı ve neler hissettiğini ona anlatmalıydı. Kendini en iyi onun anlayacağını biliyordu. Clementine bile uzun bir süredir kendini görmeye gelmemişti. Sürekli Alex’in peşindeyken Cleo’nun neler hissettiğini unutmaya başlamış olmalıydı. Neyse ki hiçbirine ihtiyacı yoktu ne Alex’i istiyordu ne de Clementine’ı. Lazım oldukları zaman çekip giderlerdi. Kaşları öfke ile çatıldı. Alex bu gün kendini yeteri kadar ağlatmıştı, ondan nefret ediyordu. Clementine’dan da nefret ediyordu. Dostum dediği bu insanlar sadece kendilerini düşünmeye başlamıştı, cebinden çıkarttığı anahtarlığı kilide sokmaya çalıştı, sinirlendikçe bu zorlaşıyordu. “Doğru ya bir telefon edip nasıl olduğumu soramayacak kadar meşgul arkadaşlarım var benim.”haksızlık ettiğini biliyordu ama sinirlenmeden de edememişti, bu gün boyunca yeteri kadar yıpranmıştı zaten en azından bir kez bile olsun Clementin’ın aramasını beklemişti şu gün içerisinde. Sonunda kapıyı açmayı başardığında içeri girdi ve diğer cebinden çıkarttığı telefonu karşıdaki duvara fırlattı, artık kendine ulaşmasına gerek kalmayacaktı. Fişte takılı telefonun fişini çekti, bu koca ev kendine bir anda bomboş gelmişti. Duvarlar bembeyaz ve mermer zeminde ayakkabılarının sesleri duyulacak kadar boş. Birkaç konsol ve süsten başka gözüne hoş gelebilecek hiçbir şey yoktu o an. Oysaki başarılı bir iç mimar tarafından döşenmişti, bir köşede duran heykelin ve çini vazonun önünden geçti ve salona yerleştirilmiş açık bara yaklaşıp içki bardağına biraz alkol doldurdu, bu şekilde rahatlayabileceğini düşünüyordu fakat yanılmıştı. Kafası bulanmaya başladıkça görüntüler daha fazla çoğalıyordu. Alex’in yüzü Florentin’ın yüzü hepsi birbirine karışmıştı. Kaçıncı bardağı içtiğini bilmiyordu sonunda bir koltuk üzerinde sızmaya başladığında birbiri peşi sıra gelen rüyaların ardı arkası kesilmemişti. Rüyaların her biri canını yakıyordu ve hepsinde ağlamaktan bitap düşüyordu, ne sulu gözlü biri olup çıkmıştı böyle? Ağlamaktan nefret ediyordu. Bir kız kardeşi veya bir ablası olsaydı en azından o ne hissettiğini anlayabilirdi fakat Alex’e sahip olamadığı gibi ona bile sahip değildi. Alex üzüldüğü zaman kendini dinlerdi, ona çıkış yolları gösterir ve destek olurdu, sürekli gülümsetirdi kendini fakat şimdi yoktu yanında. Lazım olduğu böyle bir zamanda çekip gitmişti, sırf acı çekiyor diye sevdiği bir insanı terk etmişti. Onun yaptığı bencillik değil miydi peki? Acı çekmemek adına sevdiği bir insanı terk etmişti, üstelik o insanın ona bu kadar ihtiyacı varken. Ona kızgındı çünkü tüm söyledikleri bir yalandan ibaretti, kendine git demesi bunu gösteriyordu. Sonunda tipik rüyaların etkisinden kurtulduğunda uzandığı koltuktan doğruldu boynu ağrımış göz makyajı akmış ve yanaklarına süzülmüştü. Berbat bir haldeydi. Karşı duvardaki aynadan yansıyan görüntüsünden bu anlaşılıyordu. Boynunu ovuşturdu yavaşça ve koltuktan doğruldu. Gün ışığı içeri girmiş ve buz mavisi gözlerinin acımasına sebep olmuştu. Uykunun mahmurluğundan kurtulamamış gözlerini kıstı ve yalpalayarak yürümeye başladı. Yerde kırılmış haldeki telefonu aldı ve içindeki hattı çıkarıp yeni bir telefona taktı. Babasının bu yüzden canına okuyacağından emindi fakat umursamadı. Telefona gelen mesajı görmeden telefonu koltuğun üzerine fırlattı ve üst kattaki banyolardan birine girdi. Biraz duş ve sıcak bir kahve ve bir ağrı kesici ona iyi gelmişti. Banyodan çıktıktan sonra içtiği kahvenin bardağını mutfak tezgâhının üzerine bıraktı ve odasına geçip üzerindeki bornozu çıkartıp yeni bir kot pantolon ve siyah çizgili bir penye giyindi. Saçını küçük bir lastikli toka ile tutturup salona geçti. Birkaç saat önce koltuğun üzerine fırlattığı telefonu eline aldı ve gelen mesaja baktı. “Saat beşte, Kingdom Hig” Alex’in mesajını mırıldandı, kaç saattir oyalandığını bilmiyordu. Kolundaki saate baktı dört buçuğu gösteriyordu ve bir hayli geç kalmıştı yola çıkmak için, askıdaki ince ceketini alıp üzerine geçirdi ve evden dışarı çıkıp aceleyle bir taksi durdurdu. Gitmesi gerektiği yolu tarif ettiğinde yavaşça arkasına yaslandı. Daha dün onu bir daha görmeyeceğine dair kendi kendine sözler vermemiş miydi? Bazen saçmaladığını hissediyordu. Gelemem demeliydi veya başka bir mazeret bulmalı ve ondan uzaklaşmalıydı ama yapamamıştı işte. Taksiden yavaşça indiğinde Alex’i karşı kaldırımda görmüştü. Onu beklettiğinin ve kızdırdığının farkındaydı. Tüm düşünceleri allak bullak olmuştu yine bir adım attı, dalgınlığı üzerindeydi yine ve buna her seferinde olduğu gibi yine Alex sebep oluyordu, kafasını karıştırmasa rahat edemiyormuş gibiydi. Birkaç adım daha attı sonra kendine uzaktan seslenen kadının sesini ve koşturan kişiyi hayal meyal gördü. Her şey bir anda karman çorman olmuştu. Bir kol tarafından geriye itildi ve beton zemin üzerine sırt üstü çakılıp başının çarpmamak için destek aldığı kolunun derisinde bir yanma ve ıslaklık hissi hissetti. Fakat acıyı umursamamasına sebep olacak şey o saniyeler içerisinde gözlerinin önünde gerçekleştiğinde kalbinin duracakmış gibi olduğunu hissetti, yere yığılan Alex’e doğru yeltendi bir kol kendini durdurmak için uzandı fakat bırakması için bağırmıştı. Dizlerinin üzerinde hızla doğruldu ve Alex’in yanına koştu. Yanında duran adama çıkıştı. “Ne bakıyorsun öyle, çabuk arabanın kapısını aç hastaneye gidiyoruz.”adam afallamış bir şekilde Claudia’nın otoriter sesine daha fazla karşı çıkmadan Alex’i kaldırmaya yeltendi. “Bir gün senin yüzünden aklımı yitireceğim ve sende muradına ereceksin.”kızmıştı. Alex tek bir laf dahi eder ve gitmemek için karşı koyarsa ki böyle bir şey yapacağını sanmıyordu öfkesine yenik düşüp suratına tokatı indirebilirdi. Bir cezayı hak ediyordu. Ambulans çağırmaları gerekiyordu fakat onu bekleyeceğini sanmıyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

Ve bam! Empty
MesajKonu: Geri: Ve bam!   Ve bam! Icon_minitimePerş. Şub. 23, 2012 12:49 am

Acı. Aklından gelip geçen tek şey buydu, başka hiçbir düşünceye odaklanamıyordu. Kimileri beyninin bilmesine izin vermezsen hissetmezsin derdi. Yok öyle bir şey. Alex araba tarafından oyuncak bir plastik top misali fırlatıldığını unutsa bile acıyı dindiremeyeceğine emindi. Bedeninin tüm hasarlı kısımlarındaki acı aynı anda nüksetmişti. Beynindeki bütün sinirlerinin yandığını hissediyordu, üstelik bir de kafatası çatlayacakmış gibi geliyordu. Birbirine geçmiş dişleri arasından hırladığı fark etmiyordu bile, tüm bilinci kendi kendini kapatmıştı. Sıktığı göz kapaklarını açıp nefes almak için ağzını araladı, göğsü kalkıp iniyor, en ufak hareketi inilti olarak kendini gösteriyordu. En kötüsü de koluydu. Altında kalmıştı ve omzunun olduğu yerin şişmeye başladığını hissediyordu. Her şey ile ilgili en kötüsünü düşündüğü için aklına gelen ilk şey, kolunu kırdığı. Parmağını kırdığına emindi, parmağının şu an durduğu şekilde durmasının imkanı yoktu çünkü. Kolunu kırmış olmanın düşüncesi beyninde patlamaya sebep olmuştu adeta, stresi giderek büyüyordu. Asfalta sürtünüp aşınan yerleri bunlara kıyasla hiçbir şeydi. Sırt üstü yatıp sarhoşken olduğu gibi dönen gökyüzü görüntüsüne takılı kaldı ve alt dudağına asılıp daha fazla bağırmayı kesmeyi denedi. Dayanabilirdi, ölmediğine şükretmeliydi. Ama canı çok yanıyordu!
Cleo'nun bağırışıyla gözlerini çevirip kızı görmeye çalıştı ama tek görebildiği ayak bilekleri olmuştu. Cleo eğilip kendisini kaldırmaya yelteninceye kadar tek gördüğü ince bilekler ve bir adama ait olduğu belli ayaklardı. Cleo'nun dediğine elinden geldiğince güldü ama gülüşü Cleo'nun hareket ettirme çalışmalarıyla ekşi bir surata ve tıslamaya dönüşmüştü. "Belki de tabutumun gelmesini beklemeliyiz." dedi boğuk bir sesle. Canı tatlı insanlardandı ve böyle durumlarda tam bir drama kraliçesine dönüşebiliyordu. "Saçmalama Alex." dediğini duydu sadece Cleo'nun. Geri kalan her şey mırıltı gibi gelmişti. Cleo'nun kendisini kaldırma çalışmasına gerçekten karşı koymak istiyordu ama karşı koyacak durumda pek olmadığından sadece inleyerek cevap verebildi. Çevredeki herkes kendilerine bakıyordu, Alex köşeden bebek arabasıyla gelen şaşkın kadını gördüğünü hatırlıyordu sadece. Başı ağırlaşıp öne düşerken sertçe arka koltuğa yatırıldığını hatırlıyordu, karşısında yırtık bir araba tavanı vardı. Nasıl olduysa tavan bir anda üzerinde noktacıklar olan kareli hastane tavanına dönüşüvermişti. Aradaki mesafeyi hatırlamıyordu ama kulağına tanıdık bir melodi geliyordu. "One two three four dıp dı dıp dı dıp dı dıp dı dıp." Çalan parçayı biliyordu, Jet'in Are You Gonna Be My Girl şarkısıydı ve titreyen cebinden geldiğine göre telefonu çalıyordu. Üzerinden hızla geçtiği için ışıktan çizgiler gibi florasanları izlerken parlak ortam ışığına rağmen etrafın ağır ağır karardığını hissetti ve gözlerini kapadı.

---

Cleo odaya girmeden önce yattığı yerden erkek sevgilisi için kadın olup sonra lezbiyen olmaya karar veren biri hakkındaki dedikoduyu andıran konuşma programını izliyordu televizyondan. Yarım saat kadar önce telefonuna gelen neredesin mesajına 'Bardayım, akşam eve gelmiyorum.' yazarak cevap vermişti. Clem olanları öğrendikten sonra deliye dönecekti ama her şey bittikten sonra öğrenmesi çok daha iyiydi, böylece stres yapmak için çok geç kalmış olacaktı. Gene de kedileri görmek isterdi, bu yüzden Vişne ile Votka geldiğinde onları videoya çek diye eklemek zorunda kalmıştı. Kedilerin eve ilk geldikleri anı gerçekten merak ediyordu. Cleo yavaşça odaya girdiğinde Alex onu fark edip kumandanın küçük, kırmızı kapatma düğmesine bastı. Yüksekteki tüplü televizyondaki görüntü karanlık tarafından yutulup kaybolmuştu. Alex Cleo'ya gülümsedi sakince. "Ne durumdasın? Seni sert ittiğimi hatırlıyorum." Arabanın önünden itmeye çalışırken daha fazla zarar verip vermediğini merak ediyordu. Bütün tedavi ve kontrollerden sonra kendisine tanınan boş zamanda bu soruyu merak etmişti. Sakince ciğerlerini havayla doldurup kucağındaki ellerine baktı. Sol elinin işaret parmağında metal bir plaka vardı ve alçının ağırlığını hissedebiliyordu, beyaz florasanın vurduğu metal plakadaki yansımasına baktı. "Fazla bir şeyim yok. Kolumun çıktığını sanmıştım ama kas zedelenmesi dediler. Birkaç yerimde asfalt yanığı var. Parmağımı kırmışım. Sağ elde olmadığı için şanslıyım." Parmağını havaya kaldırıp gösterdikten sonra kırık parmağıyla başını işaret etti. "Bir de bu var." Başının etrafına sarılı bandajdan bahsediyordu. Gereksiz olduğunu düşünmüştü ama başını çarptığını öğrenen doktorların önceliği bir yığın garip soru sorarak geçirmişlerdi. Neyi olduğunu söylememişlerdi ama rahatladıkları belliydi. Kafasına buz sarmışlardı, beyni donmuştu bunun yüzünden, arka arkaya bir sürü şey sıralamışlardı; bir şeyler yiyip içme, yastıksız yat, dinlen gibi. Yastıksız yatmak sinir bozucuydu ve boynunu ağrıtıyordu ama odadaki yastıkları götürdükleri için elinden bir şey gelmiyordu. Alt tarafı kulak çınlaması ve baş ağrısından bahsediyorlardı. Zaten hastaneleri sevmediğinden tüymek için can atıyordu. Koku, hasta insanlar, ölmek üzere gibi görünen hastalar, ciddi doktorlar. Hastaneleri bütünüyle irite edici buluyordu."Gidebilir miyiz artık? Kendimi barın birine atmak için sabırsızlanıyorum." Yeme içmeymiş, hah! Trafik kazasından sağlam kurtulmuştu, iki biradan ölecek değildi.



En son Alex Mclain tarafından C.tesi Şub. 25, 2012 1:55 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Claudia Chamberlain
Cambridge I. Sınıf | Moda Tasarımı
Cambridge I. Sınıf | Moda Tasarımı
Claudia Chamberlain


Mesaj Sayısı : 109

Ve bam! Empty
MesajKonu: Geri: Ve bam!   Ve bam! Icon_minitimeC.tesi Şub. 25, 2012 11:55 am

Yarısı kan olmuş bluzunun kolunu yukarı doğru katlayarak yavaşça sıyırdıklarında ortaya çıkan görüntü fazla iç karartıcı olmasa da genç kızın kaşlarını çatmasına ve düşüncelere gömülmesine yetmişti. Düştüğü sırada destek aldığı kolunun cildi bir hayli yıpranmış ve kan neredeyse kolunun tamamını kaplamıştı. Yine de kemiklerine zarar gelmediği için şanslıydı. Hemşire tarafından koluna sürülen sıvı ile yüzünü ekşitti ve başını diğer tarafa çevirdi, canını bir hayli yakmıştı. Hayatı boyunca hiç acı çekmemiş o çıt kırıldım kızlara benzediği aşikârdı bunu doktorun bakışlarındaki sempatiden anlaması zor olmamıştı. Ya da bu bir sempatiden çok bir çeşit acımaydı, bu kadar güçsüz görünmekten nefret ediyordu. Yine de doktorun kendine acıyıp acımadığını çözemese de gülmeden edememişti, şayet bakışları fazla sempatikti. Doktorun o babacan bakışlarının ardındakileri ve daha fazla ne düşündüğünü anlamak bir hayli zordu. Genç kız odadaki tüm oksijeni tüketircesine derin bir nefes aldı ve yavaşça iç geçirdi, bir hayli yorgun hissediyordu kendini ve son zamanlarda vitaminlere fazla ihtiyaç duyar olmuştu. Gözlerini bıkkınlıkla devirdi ve doktor sonunda düşündüklerini dile dökmeye başlamış, bu da genç kızın yüzünün kızarmasına sebep olmuştu. “Sevdiği kızı kurtarmak için arabanın önüne atlayan bir sevgili şimdilerde zor bulunur.”dedi, onun bu olaydan ne gibi bir sonuç çıkarttığı sonunda belli olmuştu, daha fazla yanlış anlaşılmamak adına durumu düzeltmeliydi. Bu odaya girdiğinden beri doktorla olan konuşmasındaki samimiyet bir hayli ilerlemişti. Nedendir bilinmez ellili yaşlarına yaklaşmış adamlarla anlaşması kendi yaşıtları ile anlaşmasından çok daha kolay oluyordu. “O benim sevgilim değil, çocukluk arkadaşım ve bazen sinir bozucu gıcığın teki olup çıkıyor, katlanılması zor olsa da yine de onu seviyorum.”dedi. Alex’e kızgın olduğu her halinden belli oluyordu. Hemşire genç kızın kolunu bir bandajla sarmayı sonunda bitirip ellerini genç kızın kolundan çekti. “Şimdilik işimiz bitti.”dedi ve konuşmaya gülüp odadan dışarı çıktı. Doktor ile baş başa kalmışlardı. “Yine de değerini bilmelisin. Şimdiki gençler kendilerini çok fazla düşünür oldu arkadaşının seni düşündüğü belli yoksa niye seni itip kendini o hızla arabanın önüne atsın.” Emekliye ayrılmasına az bir zaman kalmış olan doktor başını önündeki dosyalara eğdi ve kısa bir süre inceleyip. “Arkadaşın bu gün hastaneden çıkabilir fakat sarsıntı geçirmemesi için dikkat edilmesi gerek.”dedi oturduğu sandalyeden kalkıp elindeki dosyaları bir kenara bıraktı ve Claudia’nın oturduğu yerden inmesine yardımcı olup kapıyı açtı. Yaralı kolunun üzerine ceketini geçirdiği için kan bulaşmış kolu da böylece gizlenmiş oldu. Kalçasındaki ağrı yüzünden yürümekte biraz zorlanıyordu. “Yardımınız için teşekkür ederim.”dedi doktoruna gülümsedi ve Alex’in olduğu odaya yavaş adımlar ile yürümeye başladı.

Klasik hastane duvarları ve ışıklandırmalar her zamanki gibi aynıydı, mermer zemine yansıyan görüntüsünden bir hayli yorgun olduğu anlaşılıyordu, dağınık saçlarını sağlam kolunun eli ile yavaşça düzeltti. Telefonunu cebinden çıkartıp baktı. Florentin tarafından bırakılmış yaklaşık sekiz mesaj, annesinin aramaları ve Lilian’ın mesajları. Şu an Florentin dışında kimse ile görüşmek istemediğini düşünüyordu. Ona cevap vermediği için pişmanlık duymaya başlamıştı. Endişelendiğinin ve nerede olduğunu merak ettiğinden adı gibi emindi. Okuduğu mesajları da bu düşüncesini destekledi ve parmakları tuşlar üzerinde hızla kaymaya başladı. “Bu gün biraz yorgunum, yarın görüşelim ve seni çok özledim.”mesajı daha fazla düşünmeden yolladı. Onun o sevimli yüzünü ciddi anlamda özlemişti, kaç gündür görmüyordu? Üç? Belki de dört? Görmeden geçirdiği her gün bir asır gibi gelmeye başlamıştı. Alex’in iyi olup olmadığını öğrenip sevgilisini en yakın zamanda görmeliydi. Bir süredir Alex’i öptüğü içinde çeşitli vicdan azapları çekiyordu. Öyle ki bu yaptığı kâbus olmaya başlayabilirdi, daha önce kendini Florentin’ın bile öpmesine izin vermemişken ilk öpücüğünü alan Alex’in suratına yumruğunu indirmeliydi. Belki onu gördüğü ilk anda bunu denemeliydi, böylece Florentin’a yaptığı yanlış yüzünden Alex’den intikamını alarak bir şekilde rahatlayabilirdi. Sonunda odanın kapısı önüne geldiğinde tokmağından tutup kapıyı iteledi ve içeri ağır adımlar eşliğinde girdi. Az önceki düşünceleri Alex’i görünce tuzla buz olmuş gibiydi. Başındaki sargıyı görünce tüm öfkesi geçiverdi. Alex’in sözü üzerine kısa bir an nefes aldı ve “Beni ittiğinde incittiğim tek yer popomdu, hala oturabildiğim için şanslıyım fakat kendini arabanın önüne atarak budalalık ettin şimdi tarafımdan bir cezayı hak ediyorsun.” Ağır adımlarla Alex’e yaklaştı ve yüzüne düşmüş bir tutam kuzguni saçı geri itti. “Bu gün bende kalacaksın, gidiyoruz.”dedi buz mavisi gözlerini Alex’in kara gözlerine dikti. “Evime gitmemiz dışında her şeyi unutabilirsin Alex McLain şayet senin yüzünden zıvanadan çıkmama ramak kaldı.” Alex’in kalkmasına yardımcı olmak için koluna girdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Alex Mclain
Oxford I. Sınıf | Resim
 Oxford I. Sınıf | Resim
Alex Mclain


Mesaj Sayısı : 573
Nerden : NY

Ve bam! Empty
MesajKonu: Geri: Ve bam!   Ve bam! Icon_minitimeC.tesi Şub. 25, 2012 3:04 pm

Saçı Cleo'nun ince parmakları aracılığıyla geri atılırken kızın yüzünü inceledi ve değdiğini düşündü. Yaşadığı şeyden pişman değildi. Üzerinden tır geçmiş gibi hissediyordu, abartılı düşünüldüğünde yani, koca metal yığının çarptığı yer zonkluyordu ve bir de baş ağrısı vardı ama hepsi arabanın Cleo'ya çarptığını görmektense seve seve tekrar yaşamayı tercih edeceği şeylerdi. Asfaltta yatarken bir an öleceğini düşünmüştü ama insanların dedikleri gibi ölüm hissizlik ve uyku moduna girmekse bundan çok uzaktaydı. Aksine arabanın Cleo'ya çarptığını görmez o ölüm soğukluğunu ve uyuşukluğunu getirecek, saniyelerin acılı saatlere döndüğü bir küçük hayatı yaşayacaktı.Sakin olması işten bile değildi, büyük olasılıkla Clem'i hastaneye yetiştirmekle sürücüyü ölümüne dövmek arasında kalır, soğukkanlılığını koruyamayıp adamı sürücü bölümünden çıkarıp haşat etikten sonra arabasını çalardı. Çok tıklanan bir videonun baş rolü olmaktan ucu ucuna kurtulmuştu ve bunun için bir arabanın altında kalması gerekmişti. Cleo'nun bu kadarlık şikayeti bile kendinden nefret etmesine sebep oluyordu, onu daha yumuşak itebilir, en azından düşmesine engel olabilirdi.O an düşünmek çok zor olmuştu, sadece yaklaşan araba, kırmızı, biçimsiz bir ışık, adamın korkusu, bunlar doldurmuştu zihnini. Çarpma anı görsel açıdan karanlık ve kesik kesik görüntülerden oluşuyordu, korna sesi, insan çığlığı, acı, bunlar daha yoğun olmuştu. Neyse ki şimdi hepsi geride kalmıştı. İleride ciğerleri bunu yapmasına izin verirse, olaya gülüyor bile olabilirdi. Kırık bir parmak şimdilik komik değildi.
Cleo bir cezadan bahsetmişti, cezası arabanın kendisine çarparak asfalta vurması değil miydi zaten? Arabanın önüne atlaması gayet normaldi, benzer bir durum yaşandığında gene aynı şeyi yapacağı da kesindi, gene de pek eğlenceli bir deneyim olmamıştı. Yani, onunla lunaparka gitmeyi falan isterdi ya da bir kafede oturup ikindi çayı içmeyi, araba kazasından kurtulsun diye sakatlarcasına itip metal yığınına toslamayı değil. Kaşlarını çatıp gülümsediyse de Cleo'yu yadırgamıyordu, yer değiştirseler Alex de aynı ruh halinde olurdu. Gerçi doktorları sorguya çekip deli kaynanalar gibi bağırmayı kesebilirse. Alex'e araba çarpması bir açıdan zarar gören insan sayısını minimuma da indirmişti, sağlıklı olan Alex olsaydı buna sebep olan herkesi yıkıp geçerdi çünkü, buna House M.D'den fırlamış gibi görünen doktorlar da dahil. “Bu gün bende kalacaksın, gidiyoruz.” dedi Cleo, gözlerini kendi gözlerine kilitleyip. Alex şaşkınlıkla kaşlarını kaldırıp baktı. Cleo'da kalmak. Cleo ile kalmak. Ciddi miydi emin olamadı, Cleo konuşmaya devam ediyordu bu yüzden dinledi. Ciddiydi! Bara gidemeyecekti! Halbuki kafasında bütün planı yapmıştı, yeniden beyin sarsıntısı geçirdiği düşünürcesine içecek, hatırlamadığı bir yerde uyanacaktı. Bütün akşam Cleo ile ilgili bir şeyler sayıklardı, bu diğer akşamlardan pek farklı bir plan değildi. Bu, bu şey... Cleo'nun evine gitme düşüncesi bir korkutmuştu gözünü. Daha buluşmaları düşüncesi bile heyecanlandırırken onu, evine gitmek? Orada kalması gerekecekti! Tanrım, bunu planlamamıştı, bu, bu kesinlikle... Planlanmamıştı! Düşünceleri birbirlerine geçerken Alex'in tereddüdü yüzünden okunuyordu. Daha önce onun evine gittiğini ya da onun evine geldiğini düşünmüştü ama bu şekilde değil. Cleo'nun düşündüğü şekilde düşündüğünü sanmıyordu zaten, yeni trafik kazası geçirmişti ve pek iyi kondisy-- ALEX AKLINI BAŞINA TOPLA! "H-hayır ben şey, yapamam çünkü Clem ve kedi ve şey, bar diyordum ya-yani--" "Gidiyoruz." "Tamam." Alex Cleo'nun emrine gözlerini kucağına dikip hızla cevap vermişti annesine istediği şeyi yaptıramayan küçük çocuklar gibi. Hastane kıyafetlerini sevmediğinden doktorlar yanından ayrılır ayrılmaz kıyafetlerini geri giymişti -hijyenik ya da değil, canı cehenneme- bu sebeple zaman kaybetmeyeceklerdi. Bir yandan hastaneden kurtulacağı için mutluydu. Bir gün gerçek anlamda hastaneye yatması gerektiğinde asıl işkenceyi çekecekti. Hastanelerden tiksiniyordu, doktorların can sıkıcı konuşmalarından, ne kadar iyimser ve sevimli görünseler de ifadelerinin arkasında yatan ciddiyetten, kokulardan, insanlardan, aciz duruma düşmekten, ismini telaffuz edemediği ilaçlardan, yan etkilerinden, kriz anlarından, duvar renklerine kadar, her şeyinden. Burası insanın kalan günlerini de yerdi. İyileştirmekten çok öldürüyordu vatandaşlarını. Bir hastanede bir haftadan fazla yatması gerekse kendi fişini kendi çekerdi.
Hastaneden çıkarlarken tek kelime etmeden soğukkanlılıkla Cleo'yu takip etti. Otoritesi altında ezildiği doğruydu, korku değil de daha çok geri çevirememe sorunu yüzünden olmuştu. Gergindi. Tek bir şey kesindi; bugünün böyle geçmesini planlamamıştı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ve bam!
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: c i t y . o f . l o n d on :: The Streets-
Buraya geçin: