London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri uyumuyor.
Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 Kate

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Kate Hill
Evsiz | Rütbe Almamış Üye
Kate Hill


Mesaj Sayısı : 2

Kate Empty
MesajKonu: Kate   Kate Icon_minitimePaz Ağus. 19, 2012 3:48 pm

Okul & Bölüm ;; Oxford & İngiliz Dili ve Edebiyatı

Kısaca Kurgu ;; Kate deli dolu, değişken ruh haline sahip biri. İçten ve sevimli olmasına rağmen kızdırıldığında birazcık cadılaşabiliyor. Eğlence dendiğinde ortalığı dağıtır. Derslerine aşırı önem vermez ama geçecek kadarda çalışır. Ayrıca derslerinden zevk aldığı için bu bölüme gidiyor. Sheakespeare'in leydi sonelerini kafasına göre çevirip milleti eğlendiriyor. Kısacası biraz çatlak, içten, bıcır bıcır biri!

Örnek RP ;;

*Başka sitedeki rp'mdir umarım sorun olmaz ^^'

Sıkıntılar, seslerin arasında bir sessizlik insanı canından bezdiren şeyler... İki üç kez tekrarlanan, düzgün bir şarkı oluşturmaya çalışan tonlamalar... Aslında bir şarkı oluşturmasa da yanık içten sesler, hepsi başka bir şarkı gibi... İçimden yeni bir şarkı demek gelirken türkünün ağıtlı notaları benliğimi sarıyor... Bir rüzgar haykırıyor adeta... Gözlerimi kapatıyorum, derin bir nefes alıyorum ve kendime gülümsüyorum.

Zaman su gibi akıyor. Canlılar yaşamak için çırpınmaya devam ediyor son nefesini verirken... Ağaçlar ağlarken gözyaşı döküyor gibi döküyor yapraklarını... Bu yapraklar yerde göl gibi duruyor... Bir rüzgar bu yaprakları gölü dalgalandırır gibi dalgalandırıyor... Daha sonra bu yapraklardan biri rüzgarın yardımıyla yeniden ayakları üzerinde duruyor... Kalkıp kurtulmak umuduyla rüzgara güveniyor. Rüzgar kontrolü ele geçirip önce yaprağı gözden kaybolana kadar yükseltiyor, sonra hain bir sırıtmayla doruk noktasına ulaştım diye sevinen yaprağı bırakıveriyor. Yaprak ağıtlar içinde, yalanlara inanmanın hüznüyle veriyor son nefesini. Zavallı yaprak…

Gecenin de gündüzün de asıl güneşi inanmak. Bu her türlü inanmak; Allah’a, kendine, ailene, varlığa ve yokluğa… İşte o güneşle yaşıyoruz, nefes alabiliyoruz. Hayatımızın merkezi o, bizde onun biricik, yaşayan dünyası… O güneşe baktığımda hep farklı bir yüzle çıkıyor karşıma; bazen sevindiğim bir olay, bazen sevdiğim biri. Sevdiğim biri… O da değişken bir güneş; bazen ailem bazen arkadaşlarım… Sevindiğim bir şey; bir hediye, güzel bir söz, hatta bir gülümseme, bir bakış… Yani herkes gibi. Diğerleri yok aslında. Yoksa var mı? Hem aynıyız hem de çok farklı… Aslında her şey o kadar çelişkili ki tıpatıp aynı gibi geliyor çünkü bu düğüm çok karışık. Bu labirentten kurtulabilen biri var mı çok merak ediyorum. Pek sanmıyorum, ama umuyorum.

Zamanın hızına ve gücüne erişmek neredeyse imkânsız. Bana bıraktığıysa sadece sıkıntı ve yalnızlık. Hem de kalabalığın içinde yalnızlık. İçim sıkılıyor, nefes alamıyorum, ağlamak istiyorum. En sonunda evden çıkıyorum. Dışarıda herkes beraber, bir ben yalnız... Umutsuz, sessiz, durgun ve kırgın. Okula gidene kadar pestilim çıkıyor.. Yolda ağlayan ağaçlar bile birbirlerine dayanmış, arkadaş olmuşlar. Karıncalar, kuşlar hepsi arkadaşlarıyla, ailesiyle. Benim ailem yok ki… Paramparça olmuş, kendi derdine düşüp insanlıktan çıkan insanlara aile diyemem ki… En sonunda eve vardım. Karşımda tek bir gülümseyen insan göreceğimi bilmenin rahatlığıyla giriyorum kapıdan. Kapıda hayatın yıprattığı, gençken yürek yakan ama şimdi hayatının ortasında ama saçları beyazlamış bir kadın bana gülümsüyor. Sevgili dostum, abla saydığım ama hep genç gördüğüm kadın her zaman yanımda duruyor. Küçüklüğümden beri bana ablalık yapıyor, ablam olmamasına rağmen. Buradaki en büyük destekçim o. Her zaman her şeyi üstlenmeye çalışıyor bana fark ettirmemeye çalışarak. Ama ben anlıyorum. Artık o küçük kızdan eser kalmadı. Ne bir parça umut ne de saflık… İçeri girerken ben de ona zar zor gülümsüyorum ve bir “Merhaba.” mırıldanıyorum. Eşyalarımı odanın köşesine zarifçe bırakıyorum. Üstümü düzeltip "Yerime baktığın için teşekkürler." diyorum ve o hafif bir tebessümle gidiyor. Normalde kütüphaneye asla geç gelmem ama bu gün ufak bir kaza yüzünden böyle oluyor. Kazanın getirdiği küçük şoku üzerimden atıp kitaplara göz gezdiriyorum. Etrafta pek öğrenci yok, çoğu derste. Her şeyin tastamam olduğuna emin olduktan sonra yerime geçiyorum ve gelecek öğrencileri bekliyorum. Ufak boylu, altın sarısı saçları bukle bukle, parlak yeşil gözleri ve yüzündeki gamzeleriyle tatlı mı tatlı bir kız geliyor. Çekingen bir tavırla "Şey... Sihir Tarihi kitabı hangi rafta acaba?" diyor. Gülümseyerek asamı sallıyorum ve kitabı küçük kıza verirken "İşin bitince buraya bırak olur mu?" diyorum. Kocaman bir gülümsemeyle kitabı alıyor, sımsıkı sarılıyor ve kafasını sallayarak gidiyor. Bir iç çekiyorum ve diğer işlere dönüyorum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Kate
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: l o n d o n . n e v e r . s l e e p s :: When the London sleeps, It's less dangerous :: Karakter Yaratma :: Nüfus Kaydı-
Buraya geçin: