London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri uyumuyor.
Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 Always carry an umbrella. Just in case.

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Charles Whitman
MI5 Ajanı
 MI5 Ajanı
Charles Whitman


Mesaj Sayısı : 66

Always carry an umbrella. Just in case. Empty
MesajKonu: Always carry an umbrella. Just in case.   Always carry an umbrella. Just in case. Icon_minitimeSalı Şub. 14, 2012 8:10 pm

    *Charles Whitman, Nathaniel Shaw (NPC)
    *Temmuz, 2012. Bir öğleden sonra.
    *Archibald Cole'a ulaşmak üzere devletin gizli çalışanlarından Nathaniel Shaw, Charles Whitman'la görüşür.
    *Dikkatinizi celbedeyim, bu bir one shot RPG'dir.*



En son Charles Whitman tarafından Salı Şub. 14, 2012 8:18 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Charles Whitman
MI5 Ajanı
 MI5 Ajanı
Charles Whitman


Mesaj Sayısı : 66

Always carry an umbrella. Just in case. Empty
MesajKonu: Geri: Always carry an umbrella. Just in case.   Always carry an umbrella. Just in case. Icon_minitimeSalı Şub. 14, 2012 8:18 pm

“Burada sigara içebiliyor muyuz?” “Maalesef hayır, efendim. Park alanındaki hiçbir yerde sigara içilmez.” Derin bir nefes alıp ciğerlerini duman yerine parkın oksijeniyle doldurdu ve tekrar garsona döndü. “Peki. Ben bir irlanda kahvesi alayım lütfen.” Genç adam siparişini hazırlamak üzere yanından hızla ayrılırken, Whitman, içinden bir kez daha kamu alanlarında, park ve bahçelerde sigara içmesini engelleyen yasaya sövdü. Hiçbir zaman bir sigara tiryakisi olduğunu inkar etmemişti. Fırsat bulduğu her an stresten kuruyup çatlamaya yüz tutmuş dudaklarının arasında bir dal sigara olurdu, ki bu da günde iki paketten fazlası demek oluyordu. Tütün ekonomisine sağladığı katkı yadsınamazdı; ancak Whitman'ın bunu umursadığı yoktu. Çoğu zaman nerede uyuyup nerede uyanacağı, sabah hangi şehirde kalkacağını önceden bilmek imkansız olurdu. Birmingham, Glocester, Edinburgh, Belfast ve hatta Berlin, Prag, Varşova... bunca mesai ve durak arasında ciğerlerine çekebildiği zehir kendine ayırabildiği tek zaman oluyordu ve kimsenin bunu elinden almasına göz yumacak değildi.Etrafına bakındı. Bağrışarak ortalıkta koşturan çocuklar ve biraz olsun huzurlu bir gün geçirmek umuduyla peşlerinde koşturan ebeveynleri. İngiliz muhafazakarlığının yasaklayıcılığı sayesinde geçmişti bu yasa parlamentodan. Anlayamıyordu. Sonuçta Whitman etraftakilere ne yapıp yapmaması gerektiğini (bu örnekte döllerini etrafa saçıp bir sürü piç edinmek oluyordu) buyurmuyordu, onların sigara içmesini kısıtlamaları gerçekten sinir bozucuydu. Hepsi aynıydı onun nazarında. Mutsuz karı koca, sorunlu çocuklar, huzursuz evler, aldatmalar, aile içi entrika, mal varlığı, miras peşinde koşturmacalar... Kendisinin böyle bağlayıcılık ve sınırlılıkları olmamasına şükretti. Çevredeki aile babalarının tümü birlikte zaman geçirmek konusunda ısrarcı olan karılarının zorlamasıyla gelmişlerdi belli ki buraya. Whitman kendini böyle hayal edemiyordu hiç. Sonuçta hiç iyi birer rol model olmayan ebeveynlere doğmuş bir çocuk olarak aile kurması beklenemezdi. Veya birçoklarının düzensiz, dengesiz ve fazlaca adrenaline kapılmış olarak niteleyeceği hayatı sebebiyle kimse bir yerde durup onunla bir gelecek kurma hayalleri süslemezdi. Gençlerin çoğu macera peşinde koşsa da eninde sonunda banliyölerde bir eve, arabaya, iyi yaşam koşullarına, çocuklara, çocukların gideceği iyi okullara ihtiyaç duyarlardı. Gerzekler. Zihnini bu tatsız konuyla meşgul olduğundan canı sıkılmış ve bir kez daha sigara içmek istemişti. Tam eli cebindeki pakete uzanıyordu ki tekrar yasayı hatırlayıp tekrar sövdü. Yasanın yarattığı can sıkıntısı yine sigara istemesine yol açmıştı. Kim bilir, belki Mr Cole'dan şu yasa hakkında bir şeyler yapmasını rica edebilirdi.

Sıkıntı içerisinde etrafı süzdü. Diğer Londralılardan hiç de farklı görünmüyordu. Soluk mavi renkli, biraz eskimiş, ancak kalitesi ve temiz kullanılmış olması sebebiyle iyi görünen bir gömlek, kolları dirseklerine kadar kıvrılmış; açık ve yine soluk taba rengi bir keten pantolon ve rahat ayakkabılarıyla pazar gününü dışarıda geçiren burjuva aile babalarının bir benzeriydi. Yalnız bir iki gündür tıraşsızdı. Yüzünde beliren ince kızıl kıllar ve önceden uzatmış olduğu bıyığı ve çenesindeki bir parça sakalıyla gömleğinin hali ona biraz pejmürde bir görünüm veriyordu. Birkaç gündür duş alacak vakti bulaabildiğine seviniyordu; o sebepten görünümünün ne kadar ilkel olduğu umrunda değildi. Hatta şartları düşünüldüğünde bu kadar düzenli görünmesi bile bir mucizeydi!

Genç garson "Kahveniz." diyerek ısmarladığı içeceği masasına bırakırken yaklaşan bir adam masasına oturarak selam verdi. "Whitman." "Shaw." Charles da her daim trençkotuyla dolaşan adama aynı şekilde selamladıktan sonra, daha yaşlıca olan Nathaniel Shaw, bir şey isteyip istemediğini soran garsonu hızlıca ve nezakete aldırmayarak def etti. Belli ki yine her zaman olduğu gibi acelesi vardı, iş konuşmaya gelmişti, profesyonelce işini halledip giderdi. Yine de acelesi olan bir adam için fazla yavaştı. Whitman 45 dakikadır okumadan amaçsızca göz gezdirdiği The Guardian'ı gelişigüzel bir şekilde katlayıp masaya bıraktı. Masada duran içeceği soğutmadan bir yudum aldı. Kahvenin içindeki varlığı rahatlıkla hissedilen viski boğazını ateşe boğarak midesine inerken, adamı sinir edeceğini bildiği şekilde konuştu. "Geciktin." Her daim meşgul biri olarak Shaw, kendisiyle ilgili bu tarz yorumlara fazlasıyla sinirlenirdi. "Senin gibi kahve ısmarlayıp keyfime bakmıyorum, Whitman." Bir nefes alıp sinirini kontrol altına aldı. "Neyse, buraya ağız dalaşı yapmaya gelmedim. İşte." Masadaki katlanmış The Guardian'ın altından bir fotoğraf uzattı Whitman'a. "General Aleksey Voronin. Sovyet ordusuna mensuptu, komünizm çözülmeye başladığında Britanya'dan alabildiği ilk yardım fırsatıyla kendini buraya atmış. General rütbesi Sovyetlerden ayrıldıktan sonra verilmiş. Bundan bir üç ay sonra Sovyetler tamamiyle dağıldı. Savunma Bakanlığı Genel Sekreterinin adamı olduğunu biliyoruz. Ancak kanıtlanamıyor ve bizzat genel sekreterin silah kaçakçılığını yapıyor. Önceki yıllarda savaş suçundan yargılanmış ve aklanmış. Nasıl olduğu belirsiz tahmin edebileceğin gibi. Burada kendisine göstermelik bir aile sunulmuş. İngiliz bir eş ve iki çocuk. Etrafa gülümseyip şüphe çekmemek üzere kurgulanmış bir hayat yaşıyor. Şimdilik. Hala arada eski savaş suçları hortlayabileceğinden sessiz duruyor. Ancak alınan duyuma göre büyük bir iş peşindelermiş. Kaynaklar sağlam ama durum çok belirsiz. Eğer Cole bunu yararına kullanabilirse büyük bir getirisi olur. Ancak çok çalışmanız lazım. Genel Sekreter ve adamları bu adamı korumak konusunda çok titizler. Benden bu kadar." Elindeki siyah beyaz fotoğrafa göz attı Charles. Ellilerinin başında gibi görünen, beyaz tenli, yer yer kırlaşmış siyah saçlı bir adamdı. Britanya halkının içersinde fazlasıyla sıradan, topluma karışabilecek fiziksel özelliklere sahipti. "Ofisten nelere ulaşabiliyorum bir bakarım. Artık ne bulup ne kadar kesinleştirebilirsek... Seçimler yaklaşırken her ipucu bize yarar sağlar." Shaw'ın yargılayan bakışları altında içeceğinden bir yudum daha aldı. "Petrol görüşmeleri nasıl gitti?" Derin bir nefes veren Shaw sordu. "Burada sigara içemiyoruz, değil mi?" "O kadar kötü yani?" Kalın camlı gözlüklerinin arkasından sisli gözlerini kendisine diken Shaw, ifadesiz bir suratla cevabı teyit etti, daha sonra elini fötr şapkasına götürüp selam vererek uzaklaşmaya başladı. Resmi olarak hükumet veya devlet içerisinde hiçbir görevi bulunmayan bir adamın hızlı olması gerekirdi, hele ki aynı zamanda bir politikacının kirli işleriyle ilgilenen bir örgüte de mensupsa. Shaw trençkotu birden peydahlanan rüzgarla dalagalanarak uzaklaşırken, Whitman kahvesinden son bir yudum daha aldı ve küllüğün altına yeterli miktarda sterlin bırakıp masadan kalktı. Toplanmaya başlayan bulutlar bir yaz yağmurunu işaret ediyordu, Shaw'un trençkotu onu korurken kendisinin böyle bir olanağı yoktu. Yaşlı adamın tam aksi yönüne ilerleyip kısa yoldan parktan çıkarken Mr Cole'ün bu son bilgilerden hiç hoşlanmayacağını düşünüyordu.

Yağmur başlamıştı. Henüz şiddetlice bastırmamıştı belki ama Londra'nın yağmuru hep aynı şekilde sonuçlanırdı. Yine de Whitman, parktan dışarı adımını atar atmaz kuytu bir köşede dudaklarının arasına bir sigara yerleştirip çakmağı silindirin ucuna tutarak bir nefes aldı. Nikotin. Duman ciğerlerine hücum ederken kalp atışları biraz olsun yavaşlamış, damarları genişlemiş ve gerginliği azalmıştı. Dört beş nefeste bitirdiği sigarasının sönmüş izmaritini bir küllüğe bıraktıktan sonra bir taksi çevirdi. "Belgravia, on dört numara." Mr Cole'ü ziyaret etme ve kendisine bir şeyler sunma zamanıydı. Taksi, şimdi iyice ağırlaşmış olan havadaki yağmur damlalarını yararak ilerlemeye başladı. Whitman, bu yağmurun Mr Cole'un tepkisine bir ön hazırlık olmamasını umuyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Always carry an umbrella. Just in case.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» carry me home tonight,

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: c i t y . o f . w e s t m i n s t e r :: Mayfair :: Hyde Park :: Köşk-
Buraya geçin: