London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri uyumuyor.
Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 carry me home tonight,

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Dóra Duci
Westminster III. Sınıf
Westminster III. Sınıf
Dóra Duci


Mesaj Sayısı : 41

carry me home tonight, Empty
MesajKonu: carry me home tonight,   carry me home tonight, Icon_minitimeC.tesi Şub. 11, 2012 7:18 pm



CARRY ME HOME TONIGHT,






carry me home tonight, 2n0fx

TONIGHT, WE ARE YOUNG. SO LET'S SET THE WORLD ON FIRE.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dóra Duci
Westminster III. Sınıf
Westminster III. Sınıf
Dóra Duci


Mesaj Sayısı : 41

carry me home tonight, Empty
MesajKonu: Geri: carry me home tonight,   carry me home tonight, Icon_minitimePaz Şub. 12, 2012 6:50 pm

carry me home tonight, Nolove

“Eszter gibi davranmaya başladın.” dedi babam gür sesiyle. E, haksız da sayılmazdı. Rahat olarak nitelendirilebilecek bir kadın olan annem, tam anlamıyla pimpiriklinin tekine dönmüştü. Gerçi bundan çok da anormal olarak bahsedemezdik, sonuçta her gün çocuklarını farklı bir ülkeye göndermiyordu. Parlak(!) zekâm sayesinde Londra’ya layık görülmüştüm. Ne güzel değil mi? Sıfır İngilizceyle ve pısırık bir yapıyla, bekle beni Londra! “Çantan?” Resmen annemin kopyası olan ablam, ona göre dünyanın en büyük kıyağını yapmıştı: Paris’ten aldığı çantasını bana hediye etmişti. Haklıydı; çünkü beni bekleyen milyonlarca çocuk, nasıl giyindiğime dikkat edeceklerdi, değil mi? Tanrı aşkına, bu evdeki tek akıllı şahıs babam mıydı? Bavulumun arkasındaki çantamı aldım. Aslında ölmek üzereydim, yani bugün ölmezsem, başka bir gün ölmezdim. Annemin giymem için epey ısrar ettiği topuklu ayakkabılar, ona göre gayet de rahattı. Tabi, benim gibi her gün spor ayakkabı ya da en fazla babet giyen birine göre ölümle eşdeğerdi. “Uçağı kaçıracak, hadi kızlar!” Babamın hitap ediş şekli annemi güldürmüştü. Birkaç saniye cilveleşti –iğrençti, gerçekten– ve sonra tekrar eski haline döndü. Yaklaşık bininci kez sarıldıktan sonra, beni ablama postaladı. O da beni öptü gibi bir şey. Havayı öptü aslında, öpüyormuş gibi yaptı yani. Nereden buluyordu böyle şeyleri, aklım ermiyordu. Ağlama ve feryat figan karışımı garip seslerle terk ederken evi, arkama son kez baktım. Umarım burayı özlemezdim.

Babam beni havaalanının girişine kadar yalnız bırakmadı. Tam kapının önünde, filmlerdeki kadar abartılı bir sarılış sundu bana. “Kendine iyi bak Didi, sen akıllı bir kızsın.” Ben de ona sarıldım ve kirli sakallarıyla oynadım. Normalde bu durumdan epey muzdarip olurdu; fakat gülümsemişti. “Sizi seviyorum.” dedim tiz bir sesle. Aslında gözlerimin dolmasını bekliyordum, hatta bunun için kendimi epey zorlamıştım; ama olmadı. Neyse, bilet kontrolleriydi, bagaj tartmaydı derken uçağın içinde buldum kendimi. Sol yanımda bulmaca çözen bir kadın –takım elbiseyle korkutucu derecede ciddi görünüyordu–, sağ yanımdaysa uyuyakalmış ve horlamaya gayet de yatkın gibi görünen yaşlı bir adam vardı. Yolculuk boyunca kitap okudum. Müzik dinlememi sağlayacak olan herhangi bir aleti yasak bellemiş olan insanları öldürebilirdim, gerçekten. Arka koltuktaki bebeği de öldürebilirdim. Uçak, beni daha da canileştirmeden iniş yaptı. Bavulumu kaptığım gibi yola koyuldum. Halam, sağolsun, tüm havaalanının krokisini dahi çizmişti. Kendisi mimardır da. Son yolculuğumu da metroyla yapmıştım. Bir elimde bavulum, diğerinde çantam ve kulaklarımda kulaklığımla halamı beklemeye başladım. Beş dakika, on dakika, on beş dakika… Birkaç dakika daha bekleyecektim, sonra onu arayabilirdim; çünkü o meşgul bir kadındı, yarım saat beklemeyi göze alarak gelmiştim zaten. İstemeye istemeye telefonumu elime aldım, büyük ihtimalle beş dakikaya burada olacağını söyleyecekti. Tam rehberden ismini bulmuşken, bana doğru yürümekte olan çocuğu fark ettim. Filmlerdeki tiplere benziyordu, hani şu uzun boylu, yakışıklı olanlara. Aklıma birden annemin çantama koyduğu biber gazı geldi. Bu yüzden onunla epey dalga geçmiştim; fakat her seferinde haklı çıkıyor olmasına inanamıyordum. Çocuk biraz daha yaklaşırsa, spreyi kullanmaktan çekinmeyecektim.

FOR AUDEN | WEARING THIS | MAISY, LOVE YOU!

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Auden Noach
London Central IV. Sınıf
London Central IV. Sınıf
Auden Noach


Mesaj Sayısı : 14

carry me home tonight, Empty
MesajKonu: Geri: carry me home tonight,   carry me home tonight, Icon_minitimePaz Şub. 12, 2012 8:14 pm

carry me home tonight, Sam

"Kahretsin." Uyku mahmurluğu adeta yoğun bir sis gibi çökmüştü zihnime, saatin kaç olduğunu kavrayabilmem bile birkaç saniyemi almıştı. Kurşuni bir ağırlığa sahip olan göz kapaklarımı açmaya çalışırken, sadece bir kısmımı örtmüş olan pikeyi üzerimden attığı gibi yatağımdan fırladım, yarı uykudayken ne kadar hızlı olabilirsem, o kadar hızla. Yatağımın yanında duran, yarısı ters yarısı düz olan koyu renkli kotumu düzeltip düşe kalka giymeye çalıştım. Merdivenlerinden inerken, sersemliğimi hala üzerimden atabilmiş değildim ve sürekli gözlerimi ovuşturuyordum, kanlanmasına bile bile izin veriyordum ancak kendime gelmenin tek yolu buymuş gibi görünüyordu. Banyoya attım kendimi, musluktan akan tazikli soğuk suyu avuçlarımda doldurup yüzüme çarptı. Buz gibi suyun yüzümde bırakdığı serinletme hissini seviyordum. Yavaş yavaş kendimi daha da zinde hissetmeye başladım.

Evimden hızla çıkarken, hiç olmadığı kadar aceleci davranıyordum. Geç kalmıştım, evet ama hayatım boyunca hep bir yerlere geç kalmış, telaştan ve endişeden ve yetişme çabasından olanca uzak davranmıştım. Bu seferkinin farklı olma nedeni, benden ricada bulunan kişiydi. Eszter, ailemin ölümünden sonra bana tek kişilik koca bir aile sevgisi vermiş, evinde yedirmiş, ne sorunum olduysa yardım etmeye çalışmıştı. Benden sadece, uçaktan inip metroya binecek olan yeğenini metro istasyonundan almamı istemişti. Çok büyük bir olay değildi, üstelik bana yaptıklarının karşısında. Ancak ben, metrodan inmiş olması muhtemel yeğenini en az on dakika boyunca bekletmek zorunda kalacaktım.

Koşar adım sokaklarda ilerlemekten nefret ediyordum, tanıdık insanların bana garipseyen bakışlarını doğrultmasından daha da nefret ediyordum ancak önemsememeye çalıştım, zira şu an evime çok yakın olan metroya doğru koşmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Şimdiden 7 dakika geç kalmıştmı ve genç kız büyük ihtimalle endişelenmeye başlamış olmalıydı. İngilizce bilmiyordu, ilk defa geliyordu ve onu kimin alacağından habersizdi. Onu daha önce, Eszter'in bana gösterdiği albümlerden görmüştüm, ancak metroda tanıyabileceğimden emin değildim. Yine de, bunun üzerinde düşünme gereksinimi duymadan, nefes nefese metroya doğru koştum.

Zeminin altına inen merdivenleri ikişer ikişer indim hızlıca, elinde bavuluyla bekleyen genç bir kızı aradı gözlerim. Bir süre, sağır kalabalığın arasından çevik ve seri hareketlerle sıyrılarak ilerledim. Ardından, oldukça sevimli yüz hatları, kulaklığı ile bekleyen, elindeki telefona yoğunlaşmış kızı gördüm. Fotoğraflardan daha güzel olduğunu fark edince, bir an durup sadece onu izledim ancak gözlerimiz birleştiğinde kendime gelip ona doğru ilerlemeye başladım. "Dòri?" diye sordum, yumuşak bir sesle.

FOR DÒRİ, evet i'li. | BEYLE | Gülsen, LOVE YOU!

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dóra Duci
Westminster III. Sınıf
Westminster III. Sınıf
Dóra Duci


Mesaj Sayısı : 41

carry me home tonight, Empty
MesajKonu: Geri: carry me home tonight,   carry me home tonight, Icon_minitimePtsi Şub. 13, 2012 7:24 pm

carry me home tonight, Nolove

Çocuk yaklaştıkça daha da geriliyordum. Aslında hayır. Suratına bakmaktan, elimdeki gazı çantama boşaltıverdim. Evet, Macaristan’daki okulumda ‘sakar Dóra’ olarak nam salmışımdır. Kırdığım camların haddi hesabı yoktur mesela. Bundan memnun muyum? Hayır, sırf benim sakarlıklarıma ödediğimiz miktarla, kendime tonlarca çizgi roman alabilirdim. Neyse, konumuz bu değildi. Bu durumdan şüphelenmeli miydim yoksa memnun mu olmalıydım? Demek istediğim İngiltere’ye geleli daha birkaç saat olmuştu ve bana doğru gelen çocuk hiç de fena sayılmazdı. Benden iki tane koysalar bile o etmezdik. Omuzları tahminen – yok artık! Birkaç adım geri gitmek istedim; zira spreyimi bitirmiştim ve yanımda başka bir koz yoktu. Topukları yağlarken, çocuğun sesini duydum. “Dòri?” Nasıl yani? Bu ne samimiyet? Hayır, Dòra, yanlış soru. Beni nereden tanıyordu? Gözlerim şaşkınlıktan ardına kadar açılırken, duraksadım. Jeton düşürme konusunda cidden problemlerim vardı. Geç olsun güç olmasın, değil mi? Halam Eszter, onu buraya yollamış olmalıydı. Büyük ihtimalle ani bir toplantısı falan çıkmıştı. Yine de haber verebilirdi, otuz dokuz(!) yaşında olmasına rağmen, dünyanın en rahat kadını olma unvanı hala ona aitti. Her şeyi geçtim, bu çocuk onun için biraz şey değil miydi? Genç? Bu konu üzerinde daha fazla durursam, onu kıskanmaya bile başlayabilirdim. Gerçi erkeklerin, kendilerinden büyük kadınlara duydukları ilgi hakkında az çok bilgim vardı.

Sonunda onaylarcasına başımı salladım. Tam anlamıyla bir moron portresi çizmiş olmalıydım. Zaten dünya embesil örgütü, uzun zamandır bana plaket verecekleri anı beklemekteydiler, yanılıyor muyum? Saçmalamak kelimesine yepyeni boyutlar kazandırmaktan çekinmezken, aklıma bir şey takıldı: Konuşmalı mıydım? Eğer konuşursam, ne diyecektim ki? Ve günün bombası: Birkaç kelimelik, üstün(!) İngilizce bilgimle İngiltere’yi fethetmiştim. Aslında ona küfür ederek eğlenebilirdim. Hayır, bu çok çocukça olurdu. Benim de bir çocuk olduğumu göz önünde bulundurursak, uygun bir davranış olurdu yani. Bir süre daha durdum ve ne yapacağımı düşünmeye başladım. İngiltere’ye cool bir giriş yapmak için yanıma aldığım tek sigarayı içsem, nasıl tepki verirdi, kestiremiyordum. Halama ispiyonlarsa gerçekten mükemmel olurdu yani. Tamam, sigara yok. Ama ne yapmalıydım? Önce dilimizi bilip bilmediğini kontrol etmek, yapabileceğim en mantıklı şeydi. “Şansımı deniyorum. Deneme bir – ki, deneme bir – ki, beni anlayabiliyor musun?” Gerizekalı olmanın zararları işte.

FOR AUDEN | WEARING THIS | MAISY, LOVE YOU!

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
carry me home tonight,
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Always carry an umbrella. Just in case.
» Home is where your heart belongs

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: c o m m u n i c a t i o n :: Taşıtlar :: Metro & Tren-
Buraya geçin: