London Never Sleeps
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
Hoş geldin .
Londra senin için Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri uyumuyor.
Perş. Ocak 01, 1970 tarihinden beri buralarda takılmadın.

Aramıza son katılan https://lnsrplay.yetkin-forum.com/u398, Londra'ya hoş geldin!
Sitemiz bir rol oyunu sitesi olduğundan lütfen bu amaçla, Ad Soyad şeklinde kaydolun.
Rol oyununa başlamadan önce Başlangıç Rehberi'ni mutlaka okuyun.
London Never Sleeps toplu konuşma: Chatbox.
Rol oyunu puanlaması için: Tık.

 

 Naked In The Rain

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Nora Jeanne Delacour
Westminster IV. Sınıf
Westminster IV. Sınıf
Nora Jeanne Delacour


Mesaj Sayısı : 54
Nerden : Fransa.

Naked In The Rain Empty
MesajKonu: Naked In The Rain   Naked In The Rain Icon_minitimeC.tesi Mayıs 26, 2012 8:47 am



Naked In The Rain



Nora Jeanne Delacour & Annesi Adele Delacour & Birçok NPC
Londra'da her zaman ki günlerden biri sadece saatlerce süren bir yağmur var.
Nora'nın yağmurlu bir günde monoton hayatından parçalar ve annesi ile tartışması.
One Shot RPG


THANK YOU, BLYTHE!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nora Jeanne Delacour
Westminster IV. Sınıf
Westminster IV. Sınıf
Nora Jeanne Delacour


Mesaj Sayısı : 54
Nerden : Fransa.

Naked In The Rain Empty
MesajKonu: Geri: Naked In The Rain   Naked In The Rain Icon_minitimeC.tesi Mayıs 26, 2012 10:58 am

    Gözlerini tavana dikmiş bir şekilde darmadağın bir hale gelmiş yatağının üzerinde uzanıyordu. Beyaz kalın yorgan çıplak bacaklarını sarıyordu. Hemen yanı başında ki küçük pencereye vuran yağmur damlalarının seri adeta kulaklarına çınlıyordu. Yatağın kenarından sarkıttığı elinin ince parmaklarında ki uzun ve dumanı havaya karışıp yok olan sigarayı dudaklarına doğru götürdü ve derin bir nefes çekti. Aslında sabahları sigara içmezdi. Sabahın ilk saatlerinde kendini daha sağlıklı hissetmesine neden olduğu için birkaç saatliğine sigaradan uzak durma gibi bir alışkanlığı vardı. Hafifçe başını yatağının hemen yanı başında duran komodine çevirdi ve üzerinde ki dijital saate baktı. Kırmızı belirsiz çizgiler saatin 11.40 olduğunu gösteriyordu. Tüm gün boyunda yatakta kalma isteğini geçiştirdi ve sigarasından son bir nefes daha çekip komodinin üzerinde duran siyah kül tablasına sigarayı bıraktı ve hafifçe ezdi. Vücuduna çöken ağırlıktan kurtulmak ister gibi dirseklerini yatağa dayadı ve doğrulmaya çalıştı. Bacaklarına dolanmış beyaz yorganı hafifçe tekmeledi. Yorgan tekmenin etkisi ile yatağın demirlerinden sarkmıştı ve bir ucu yere doğru hafifçe sallanmaya başlamıştı. İki elinin parmaklarını saçlarının arasında gezdirdi ve ayaklarını kendi çekip yatağın kenarından sarkıttı. Soğuk parke zemin tüylerinin diken diken edecek şekilde vücudunun ürpermesine neden olmuştu. Grileşmeye yüz tutmuş perdeyi hafifçe araladı ve penceren dışarıya doğru baktı. Gökyüzünü kaplayan koyu bulutlar aralıksız yağmur yağdırmaya devam ediyordu. Cama vuran yağmur damlaları odasında ses çıkartan tek şeydi adeta. Ayaklandı ve ayaklarını sürüyerek odanın karşı tarafına ilerledi ve ahşap kapının pirinç kolunu hafifçe aşağı çekip kapıyı araladı.

    Ayaklarını sürmeye devam ederek banyonun yolunu tuttu. Bacaklarının arasından hızla geçen kedisi Monroe küçük bir mırlama eşliğinde etrafında dolanmaya başladı. Nora küçük tekir kedisinin kafasını okşadı ve yeniden banyoya ilerledi. Birkaç kez soğuk su ile yüzünü yıkadı ve yüzünü havlu ile kurularken ayna ki aksine takıldı gözleri. Kızıl saçları karmakarışıktı ve aşırı derece kabarık bir hal almışlardı. Adeta Afro-Amerikan yerlileri olan sokak dansçılarına benzetti kendini. Havluyu bir kenara koydu ve parmaklarını saçlarından geçirdi. Aynaya doğru yaklaştı ve hafifçe dudaklarını bükerek yansımasına doğru konuştu. 'Evet sen bir horozsun. Kızıl ve kabarık saçlarının tam olarak bir örnek.' İç geçirdi ve küvete sıcak su doldurmak için musluğu çevirdi. Birkaç dakika daha aynada ki yansımasına baktı ve küvete sıcak su dolunca aynadan gözlerini ayırdı ve duvara sabitlenmiş düz tahtanın üzerinden birkaç banyo tuzu aldı ve sıcak suya boşalttı. Banyoyu saran lavanta kokusunu derince içine çekti. Üstünde ki kısa üzerinde küçük benekler olan kırmızı şortunu ve siyah kolsuz tişörtünü çıkarttı ve kendisini sıcak suyun rahatlığına bıraktı. Bir süre sıcak suyun içinde durdu ve vücudunu ovaladı. Sıcak sudan çıkmaya hazırlanırken de bebek yağı ile vücudunu şımarttı ve Londra'nın üzerini kaplayan yağmuru düşünmemeye çalıştı. Yağmurlu günlerden hoşlanmıyordu çocukluğundan beri ve Londra'nın 7/24 süren yağmurlu günlerine karşı kendisini eve kapatıyordu. Mısır patlağı eşliğinde -aslında çoğunlukla patates kızartması ile- film izler, birkaç kitap okur, online magazine dergilerine yazı yazardı ve günün sonunu getirmeye çalışırdı. Vücuduna eflatun renginde ki bornozunu geçirdi ve saçlarına da siyah bir havlu sardıktan sonra banyo kapısının hemen yanında duran küçük ve bornozu ile aynı renge sahip terlikleri ayağına geçirdi. Dudaklarında mırıltı eşliğinde şarkılar mırıldanmaya başladı. Lavanta kokusu etrafını sarmıştı ve her nefes alışında kendisini daha iyi hissediyordu. Küçük kedisinin geniş ve oturma odasına bağlanan kapının önünde sinsice ona baktığını fark etti ayaklarını kapının diğer tarafında ki geniş mutfağa yönlendirdi. Küçük cam masanın üzerinde dün gece bıraktığı çikolatalı dondurma ve devrilmiş bir kola şişesi duruyordu. Tezgahın üzerinde ki mısır tanelerini metal çöpe attıktan sonra dondurmayı kavradı ama gece boyunca açık olduğunu düşündüğü için dondurma kabını da teneke çöp kutusuna postaladı ve ardından kola şişesini de attı. Kulakları tırmalayan gürültülü ses çıkarak buzdolabının kapağını açtı ve aşağıda cam bir şişenin içinde duran ve az miktarda kalmış süt şişesini aldı ve kedisinin onu takip eden bakışları altında Monroe'nun gümüşten yapılma mama tabağına sütü döktü. Ayaklarına dolanan kedisini çevik bir hareket ile tabağa zıplamasını izledi. Şişeyi yeniden buzdolabına yerleştirirken komşusu Vee'nin bir tabak dolusu getirdiği -yarım dilim kalmıştı- lazanya tabağını çıkarttı ve aç karnını doyurmak için hemen yemeğe yumuldu. Karnını doyurduğuna emin olduktan sonra tabağı lavaboya yerleştirdi ve odasına yöneldi. Saçlarını saran havluyu birkaç kez saçının nemini alması için salladı ve yatağının kenarına attı. Saçlarını kısa sürede kuruttu. Islak saçlara tahammülü yoktu. Bornozu da bir kenara koyduktan sonra eski gardırobuna döndü.

    Bacaklarına desenli ve koyu renk olan çoraplarını geçirdi. Çoraplar bacaklarını baldırlarına kadar sarıyordu. Üstüne küçük çiçek desenlerinin olduğu siyah elbiseyi geçirdi. Ardından geçen yıl yılbaşında Jev adında ki eski sevgilisinin hediye ettiği siyah kazağını geçirdi. V yakalı kazak boyunun bir kısmını açıkta bırakıyordu. Parmaklarını siyah kazağın üzerinde gezdirdi. Jev ile uzun süreli bir ilişki yaşamıştı ama birkaç ay öncesine kadar ilişkileri sonlanmıştı. Kötü çocuklara karşı olan çekiminden dolayı Jev'den hoşlandığını düşünmüştü. Bir işi yoktu ve çoğunlukla Bo'nun Bilardo Salonunda takılıyordu ve bahislerle geçimini sağlıyordu. Bilardo konusunda son derece yetenekliydi. Hatta bir bahis sonucu araba kazanmıştı. Düşüncelerinden sıyrılmak ister gibi kafasını salladı ve dolabı kapattıktan sonra yeniden pencereye doğru ilerledi. Yağmur dinmişti ve dışarıdan gelen araba kornalarını ve sıra halinde çizilmiş kafelerden gelen insanların konuşmalarını dahi duyabiliyordu. Cep telefonun melodik sesini duyduğunda yerinden zıpladı ve telefonunu aramaya başladı. Yatağın altına düşmüş Blackberry'e uzandı ve Beyond Beautiful şarkısının melodileri sessiz odasında yankılanırken arayanın kim olduğuna bakmak için gözlerini ekrana çevirdi. İkinci çalışta telefonu açtı ve yerde oturmaya devam ederek telefonunu karşı tarafında ki kişi ile konuşmaya başladı. 'Anne?' Sesinde hafif öfkeli tona aldırmadan annesinin şen şakrak sesini dinlemeye başladı. 'Nora! Oh tatlım. Seni ne kadar özledim bilemezsin. Neredeyse iki haftadır görüşmüyoruz. Evet biliyorum bana ve babana kızgınsın ama bu görüşmelerimizi engellememeli. Hem artık kendi evinde kendi kararlarında ve kendi para- neyse. Bugün seninle görüşmek istiyorum.' Annesinin ince ve tiz sesi ile kaşlarını çattı ve başka bir işi olduğunu düşünecekleri tarza sesine hafif üzgün ve güçlü bir ton katarak konuşmaya başladı. 'Üzgünüm anne ama bugün görüşebileceğimizi sanmıyorum... Bazı halletmem gereken işler var.' Dudaklarını ısırdı annesinin konuşmasını bekledi. 'Nora işlerini daha sonra da halledebileceğine eminim. Neden eve gelmiyorsun? Yani benim ve babanın evine. Hı-hım.' Annesinin sesinde ki isterik tona aldırmadan devam etti. 'O eve bir daha ayak basmayacağımı söylemiştim. Hem babam ile görüşmeye kendimi hazır hissetmiyorum.' Evet bu doğruydu. Oraya kesinlikle gitmek istemezdi ama babasının evde olmadığının da farkındaydı. Hafta sonları -her zaman olduğu gibi- şehirden ayrılırdı ve iş görüşmelerine katılırdı. Annesinin sesi düşüncelerinden sıyrılmasını sağladı. 'Evet. Hı-hım. Bak yeni bir kitap yazıyorum. Yeniden yazılarıma dönme kararı aldım. Yeni bir yayın evi ile anlaştım. Hem seninde görüşlerini almak istiyorum ve kızımı özledim. İstersen dışarıda buluşabiliriz? Noah'a arabayı hazırlatmasını söylerim. Evinin civarlarında küçük bir Fransız kafesi olduğunu hatırlıyorum. Orada buluşabiliriz.' Annesinden kurtuluşunun olmadığına kanaat getirdiğinde derin bir nefes alıp hızlıca verdi. 'Peki tamam.' Sesine yansıyan isteksizliğin belki de annesinin vazgeçireceğine inanmıştı ama annesi aynı şen şakrak ince sesi ile karşılık verdi. 'Peki. -Noah hemen arabayı hazırla. Kızımı ziyarete gidiyorum.- Nora? Yirmi dakikaya orada olabileceğimden emin olabilirsin.' dedi ve telefonu kapattı. Nora yüzüne kapatılan telefona kaşları çatık bir halde baktıktan sonra fazla üstelemedi ve telefonu parmaklarının arasında sıkıca tutarak oturma odasına doğru ilerledi. Kendisini pencerenin önünde duran koyu kahverengi koltuğa bıraktı ve hemen aynında duran sehpanın üzerinde ki sigara paketin alırken telefonu da sehpaya bıraktı. Dudaklarına ince sigaralardan birini götürdü ve çiçek desenleri olan çakmağını da sehpadan aldıktan sonra yaktı. Dumanı havaya doğru üfledi.

    On yedi yıllık yaşamının çoğunda annesinin ve babasının istekleri doğrultusunda yaşamıştı. Onların isteklerini yerine getirmişti. Onların istediği dilleri, onların istediği müzik aletlerini, onların istediği dansları ve diğer birçok şeyi isteyerek -ki çok az- ama çoğunlukla istemeyerek katlandı. Birkaç ay önce ki doğum gününde son noktaya geldi. Doğum gününden iki gün sonra normal yaşantılarına dönmüşlerdi. Nora'ı ise patlama noktasına getiren bu kez de üniversite kararlarıydı. Kendisine dahi sormadan kararlar almaya başlamışlardı. Oysa Nora Londra'da RADA'ya gitmek ve Müzikal Tiyatro bölümüne gitmek istiyordu. Babasının çocukluğundan beri geriden gelen fısıltısı Nora'nın Oxford'a gitmesi Hukuk bölümünü okumasıydı, annesi ise Cambridge Üniversitesine gitmesini ve Fransız Dili ve Edebiyatı okumasını istiyordu. Nora ikisini de istememişti ve daha fazla dayanamayıp tüm eşyalarını toplamış, banka hesabından az miktarda olsa para çekmiş ve evi terk etmişti. Elinde ki para ile Soho'da küçük bir ev almıştı. Okula devam etmeye kararlıydı her şekilde. Zaten on altı yaşındayken aldığı 1975 model Fiat Spider arabası ile de ulaşım sorunu ortadan kalkmıştı. Sigarasından derin bir nefes daha aldı. Dumanı yeniden havaya doğru üflerken telefonuna kısa mesaj geldiğini ifade eden melodik sesi duydu. Mesaj annesinden gelmişti. 'Baban seninle konuşmamın ardından beni aradı ve erken döneceğini söyledi. Birkaç hazırlık yapmalıyım bu yüzden hemen gel ve kısa süre dahi olsa da görüşelim. Şuan Poline'nin Kafesi adında bir kafedeyim. Highgate tarafında. Bekliyorum.' Mesaja inanamayarak baktı. Highgate evinin zıt tarafında kalan bölgedeydi ve yürüyerek ulaşamayacağı kesin bir yerdi. Hemen ayağa kalktı ve elinde sigara paketini de aldıktan sonra kapının önünde asılan askılıkta ki koyu mavi uzun montunu geçirdi ve cebine telefonu ve sigara paketini sıkıştırdı ve duvarda bir asılı duran anahtar kümelerinden arabasının anahtarını aldı. Ayaklarına kısa siyah topuklu bir bot geçirdiği sırada arabasına en son ne zaman benzin koyduğunu düşünüyordu. Aslında bu kadar tedirgin ve istekli olmasına gerek olmadığını düşündü. Hatta bilerek geç kalabilir ve görüşmeden sıyrılabilirdi ama içinde ki ses annesini dile getirmek istemese de özlediğini söylüyordu. Yeniden ayaklarına dolanmaya başlayan küçük kedisi okşadı ve ardından evin kapısını kilitledi ve merdivenlerden hızlıca inmeye başladı. Demir ve ağır kapıyı açtıktan sonra kendisini sokağa bıraktı.

    Arabası hemen karşı sokakta duruyordu. Kırmızı rengi kasvetli hava göz alıcı bir renkte parlıyordu. Parmaklarında sıkıca tuttuğu arabasının anahtarı ile karşıya geçti ve anahtarı ile arabayı açtıktan sonra arabaya girdi. Deri koltuğun üzerinde hafifçe yayıldı. Arabasının içi son derece sıcaktı ve bu yüzünü gülümsetmesini sağladı. Hafifçe ellerini ovuşturduktan sonra arabanın depo ibresine baktı. Gidiş-dönüş için yetebilecek benzini olduğunu fark ettiğinde dudaklarının kenarları yukarı kıvrıldı ve arabayı çalıştırdı ve kıvrılan yolda arabasının gazına basıp ilerlemeye başladı.

    13.40

    Arabayı kafenin önünde kaldırıma yanaştırdı ve kendisine dönen birkaç çift göze aldırmadı. Arabanın motorunu durdurduktan sonra indi ve yeniden yağmaya başlamış yağmura dudaklarından hakaret çıkacak şekilde söylendi ve kafeye girdi. Annesi kafenin arka kısmında karanlık bir köşede oturuyordu. Nora hafifçe omzunun arkasına döndü ve siyah son model arabayı fark etti. Ardından yeniden annesine döndü. Annesinin koyu siyah dalgalı saçları vardı. Saçlarının tepesine dikkatle oturtulmuş bir siyah fransız beresi vardı. Gözlerinde genişçe siyah gözlükler vardı ve üzerini de adeta cenazeye gidiyormuşsacına siyah uzun bir elbise ve ceket iliştirmişti. İnce topukluları ile masanın demirlerine vuruyordu ve ince bileğinde gümüş saate doğru dudaklarını büzerek bakıyordu. Nora derin bir nefes aldı ve annesinin oturduğu masaya doğru ilerlemeye başladı. Annesi hafifçe kafasını çevirdiğinde Nora'ı fark etti ve hızla ayağa kalkıp uzun kollarını iki yana açtı. 'Nora!' Sesinde tizlik Nora'nın kulaklarını tırmalamıştı. Annesini kollarının onu sarmasına izin verdi ve zoraki bir şekilde gülümsedikten sonra annesinin karşısında ki sandalyeye oturdu. Annesinin yukarıya kıvrılan dudaklarına aldırmadan etrafına göz gezdirdi. Kırmızı tuğlalardan inşa edilmiş küçük bir kafeydi. Tepede küçük lambalar sallanıyordu. Duvarlarda konser posterleri, canlı müzik seçimleri ile ilgili bir ilan ve karmakarışık bir ilan vardı. Küçük tahta masalar küçük kafeye dağınık yerleştirilmişti ve oldukça kalabalık olduğu da söylenebilirdi. Masaların üzerine küçük kül tablaları ve beyaz orkideler yerleştirilmişti. Kafeyi saran baharat ve kahve kokusunu Nora derince içine çekti. Annesi siyah gözlüklerini çıkardı ve masanın kenarına koydu ve kızına özlemle baktı. 'Nora. Seni ne kadar özledim. Evde senin yokluğun çekilmiyor. Ne kadar güzelsin.' dedi ve Nora'nın masada duran boşta ki elini kavradı ve sıktı. 'Baban şuan muhtemelen yolu yarılamıştır. Almanya'dan dönüyor. İstersen kafeden çıktığımızda eve gidelim ve ailece güzel bir akşam yemeği yiyelim.' dedi ve umutlu gözler ile Nora'ya baktı. Nora annesinden gözlerini kaçırdı ve konuşmaya başladı. Aslında annesinin kalbini kırmak istemiyordu. 'Olmaz anne. Sana daha önce de söyledim. Oraya dönmeyeceğim. Artık kendi hayatım var ve bu hayatı düzene sokmaya çalışıyorum. Şu sıra bir aile yemeği fazla ilgimi çekmiyor ve zamanım yok.' Annesinin kavradığı elini geri çektiği sırada uzun boylu ve yüzünün belli bölgelerini çil kaplayan beyaz tenli, sarışın bir çocuk yaklaştı. 'Poline'nin Kafesine hoşgeldiniz. Bugün sıcak çikolata ve çikolatalı pastamız var. Ayrıca kızarmış dondurmamız da bulunmaktadır. Ya da isterseniz damla çikolatalı kurabiyelerden de tercih edebilirsiniz.' dedi Nora'ı izleyerek ve beline sardığı küçük kahverengi önlüğün cebinden bir avuç büyüklüğün de olan menüyü çıkardı. Annesi gözlerini kısarak menüye bakıyordu. 'Ben Latte alıyorum.' dedi ve Nora'ya doğru baktı. Nora çocuğun rahatsız edici bakışlarına aldırmayarak kafasını kaldırdı. 'Ben bir şey almayacağım.' dedi. Çocuk küçük menüleri aldıktan sonra kafenin arkasında kayboldu. 'Baban ile olan sorunlarını halledebilirsin. Hem artık aklımız başımıza geldi. Eve dönmeni gerçekten istiyorum. Sokakta şarkı söyleyerek daha fazla nasıl geçinebilirsin?' Annesinin fısıltıya dönen sesi ve etrafa göz gezdirmesi beynine ani bir kan akışına neden olmuştu. 'Anne bunu daha fazla konuşmak istemiyorum. Ben hayatımdan memnunum. Kendi paramı kazanıyorum, okula gidiyorum ve üniversite için çalışıyorum. Sizden uzakta olan bir hayatım var ve bundan dolayı mutluyum. Benim yeniden eve dönmek için yaptığın çabalarına hayran kalıyorum artık. Yeniden sizin himayenize girmem. Sadece güç kaybı yaşadığın için ve etrafında ki o insanlar senin hakkında konuşmasın diye beni eve döndürmeye çalışıyorsun.' Nora aniden beliren migrenine karşı parmaklarını şakaklarına bastırdı ve bir süre bekledi. 'Nora ben sadece kızımın yanımda olmasını istiyorum.' Annesinin tiz sesi kısık bir şekilde kulaklarını doldurdu. Kaşlarını kaldırarak yeniden yüzünü annesine çevirdi. 'Sen kızına bir tasma takıp yönetmek istiyorsun sadece. Üzgünüm anne ama bunu yapamam.' Nora'nın yükselen sesi karşı masada ki çiftin dönmesine sebep olmuştu. Garson çocuk yeniden masaya yaklaşırken Nora sırtını tahta sandalyeye bastırdı ve parmaklarını masaya vurmaya başladı. Çocuk kahve bardağını masaya koyarken Nora'a kısık gözler ile baktı ve hızla uzaklaştı. Annesi kahve bardağını dudaklarına götürürken vücudunda ki gerilim azalmıştı.

    Montunun küçük cebinden sigara paketini çıkarttı ve titreyen eline rağmen sigaralardan birini dudaklarına götürdü. Cebini yeniden kontrol ederken çakmağını sehpada unuttuğunu fark etti ve gözlerini devirdi. Ama tam o sırada annesi küçük çantasından bir çakmak çıkarttı ve Nora'a uzattı. Sigarayı yaktı ve dumanı havaya üfledi. Karşı masalardan birkaç kişi kötü kötü bakmış dahi olsa da sigarasının dumanını havaya üflemeye devam etti. 'Nora... Sen benim ilk ve tek kızımsın. Böyle bir şeyi nasıl düşündüğünü anlamıyorum. Ben sadece senin için daha iyi bir hayat istiyorum.' Nora kafasının olumsuz anlamda sağa ve sola salladı. 'Hayır canlı ve genç olarak yeniden yönetebileceğin bir hayat istiyorsun.' Annesinin kaşları havaya kalktı ve gözlerinin hafifçe dolduğunu fark etti. Nora her zaman ki gibi duygulu anne rolüne bürüneceğini beklerken annesinin küçük çantasından yayılan melodi dikkatini dağıttı ve annesinin kemikli parmaklarının küçük telefonu isteksizce kavrayışını fark etti. 'Bertnard?... Evet... Şuan evde değilim... Tamam... Geliyorum... Kısa sürede orada olurum... Bende seni seviyorum.' Annesinin hafifçe pembeleşen yanaklarına alaycı gözler ile baktı ama kalbinde annesine sarılıp onun daha önce ki haline dönmesini istedi. Küçüklüğünde böyle olmadığını anımsıyordu. Daha iyi, güler yüzlü ve özgür. Annesi hafifçe telefonu salladı. 'Baban. Havaalanında olduğunu söyledi. Londra'ya dönmüş ve eve geliyormuş. Eve dönmem gerek.' Küçük çantasından bir miktar para çıkardı ve masaya bıraktı. Nora bir şey söyleyemeden ayaklandı ve Nora'nın alnına küçük bir öpücük koyduktan sonra gözlüklerini yeniden taktı. 'Seni seviyorum Nora.' dedi kafenin çıkışına doğru ilerledi. Annesinin uzaklaşmasını izledikten sonra garson çocuğun bakışlarına daha fazla dayanamayacağına kanaat getirdi ve dudaklarında sigarası ile kafeden ayrıldı. Yağmur Londra'ı yeniden esir almıştı. Hızla yağan yağmur Nora'nın kısa sürede ıslanmasına neden oldu. Sigarayı söndürdü ve yakında ki bir çöpe doğru fırlattı ve arabasına doğru ilerledi. Fazla ıslanmadan arabaya girdi ve bir süre durdu. Kafasını direksiyona dayadı ve yağmurun sesine odaklandı. İlk kez yağmur ona itici gelmiyordu ve rahatlamasını sağlıyordu. Kafasını yeniden kaldırdı ve arabayı çalıştırdı. Eve giden yola girmeden önce dudaklarından sadece 'Bende seni seviyorum anne.' dedi.

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Naked In The Rain
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» English summer rain

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
London Never Sleeps :: c i t y . o f . l o n d on :: The Streets-
Buraya geçin: