Nephelmina - Arjantin
Ne bütün kadınlar güzeldir ne de hepsi yakışıklı olur erkeklerin. Filmler, kitaplar, masallar, hepsi yalan söyler, hep yalan söylerler. Hepsi beklentiyi arttırıp tatminsizlik doğurur. Ne kaslıdır her laf atan adam, ne zengin, ne de onu çekici kılan bir detaya sahip olmayı başarabilmiştir. Adaletsiz rol dağılımlarının olduğu yerlerde sürünmek ve süzülmek arasında bir çizgi falan da yoktur. Bazen öyle yüksekten yere çakılır ki insanlar parçalarını bulmak bile imkansızlaşır. Bu yüzden ya düzene ayak uydurup belirli standartlarda kalır, ortalama zevkleri tadarlar ya da altın tünellerden geçerek boka saplanırlar.
"Telefonunu kullanabilir miyim, tatlım?" Koyu kıvırcık saçların çevrelediği yüzün sahibi yattığı yerden başını kaldırmış, pek çok tabloda görülebilecek bir vücut kıvrımıyla doğrularak kendi dirseğine yaslanmıştı... Yanındaki adam uyanmayınca dürttü tırnağının ucuyla. Karşılık olarak İspanyolca homurdanmalar duyunca gecenin belirsiz kısımlarının aydınlanmaya başladığını düşündü.
"Eh, madem öyle." Ne dediğini anladığı falan yoktu, adını hatırlayacak kadar bile ayılmamıştı henüz. Adamın üstünden uzanıp telefonu almaya çalıştı. Plastik bir parlaklıkla zamanı gösteren saat sabahın kör saatlerinde olduklarını yüzüne çarparken onu eliyle itip arkasındaki telsize uzandı. Varlığının yarattığı baskıyı hisseden adam uyanmış ve belli ki çok yanlış anlamış, belinde ilerleyen parmakları hissedince boş verip sinsice sırıttı. Telefon bekleyebilirdi. Zaten saat farkı falan diye bir şey vardı.
Clementine - İngiltere
"Çok yorgunum Alex." diye mırıldandı saçlarını gözünün önünden iterken. Bacaklarını uzatmış, karnındaki kedinin yumuşak tüylerini okşarken sırtını Alex'in omzuna yaslamıştı.
"Üstelik doğru düzgün bir şey de yapmadım. Yaşlı ve huysuz kadınlar gibiyim." Saçlarında dolaşan parmakların sahibinin güldüğünü duydu.
"Film bitsin yatarız." dedi Alex sakince. Onaylarcasına başını salladı.
Hayatı oldukça iyiye gidiyordu. Neredeyse eskisi kadar mutlu olduğunu bile söyleyebilirdi. Alex'le zor günler geçirmek onu çok yıpratmıştı gerçi, ama halinden memnundu. Oldukça memnun. Alex onundu, hep öyleydi ve kendisi de Alex'e aitti, yeniden ait olabilmek mükemmel bir his doğuruyordu. Alex kendini affettirmiş, ama bunu her şeyi yok sayarak yapmayı başarmışken Clem şikayet etmiyordu. Birlikte olmadıkları günlerden gelen küçük sır yeni bir kavgayı ortalarına düşürmüşken onun ardından bir şey yokmuş gibi davranmak iyi gelmişti. Toparlanıyorlardı, toparlanacaklardı da. Kediler ve dondurma vardı. Üstelik Alex'e yeniden sarılabilecek kadar düzelmişti, iyiydi. Sadece bazen, gergin olduğunda, ya da mutsuz, ya da sıkıntılı, kabuslar diriliyor ve geçen günleri unutmasına engel oluyorlardı. Ama ufak bir sorundu, öncekilere kıyasla. Birkaç hafta geçmişti bu hale gelebilmeleri için ve Clem Alex'in sözlerini unutmuş gibi davranabilmek için çok uğraşmıştı. Kabusların onu geriletmesine izin vermeyecekti, olmazdı. Kabuslar geçerdi. Alex'le olan hayatından kaçırdığı zamanları geri döndüremiyordu ancak.
Nephelmina - Arjantin
Telefonun diğer ucundan gelen
"Alo?"yu duyunca oturduğu yerde doğruldu. Açılmayan bir numara daha olması ihtimalini atlatmıştı. Şimdi geriye sadece yanlış numara sorunu kalmıştı.
"Merhabaaa!" diye bağırdı biraz heyecanlı bir tonla.
"Imm, merhaba?" Gözlerini devirip koltuğun kenarında duran gömleğe uzandı. Yanlış numaralar, huysuz insanlar, açılmayan telefonlar ve bir de şimdi gerizekalıymış gibi görünen biri daha. Clem'e ulaşana kadar kaç kişiye daha katlanacaktı acaba.
"Evet, merhabaa." dedi yayarak, karşısındaki en azından İngilizce anlayabildiği için halinden memnundu. Çünkü her nasıl olduysa İngiltere numaralarını arayıp Alman birine denk gelmeyi falan başarmıştı. Karşısından ses gelmeyince kiminle konuştuğunu sordu, bir yandan da düğmelerini ilikliyordu.
"Ben Alex Mclain. Telefonun sahibi." Mükemmel! Yarım kalan düğmeleri boş verip omzuyla kulağı arasına sıkıştırdığı telefonu yeniden eline aldı. Tutturmuştu bu sefer!
"ALEX! Yanlış birilerini aradım sandım,bu dördüncü olacaktı. sesini duymak ne güzel! Aslında sesin çok değişmiş, yalan söylemiş oldum biraz. Ama konuşmak güzel tabii..." Heyecanla oturduğu yerde bağırdığını farkedince duruldu ve arkasında açık duran kapıya doğru bir bakış attı.
"Kim, sen, ne--Kiminle görüşüyorum?" Huysuz ses tonu ona ulaşınca kendini tanıtıp tanıtmadığını düşündü bir an. Alex onu tanımamış mıydı? Çok saçmaydı. Telefonda onu duyunca tanıyabilecek yatmadığı tek erkek bile olabilirdi çocuk. Yanlış kişiyle mi konuşuyordu yoksa. Şüpheyle konuştu.
"Kendimi tanıtmadım mı? Sahiden mi? Neyse neyse, Nephelmina. Hani Clem'in teyzesi. Clem'i tanıyorsun? Yanlış Alex olma ihtimalin yok değil mi?" Olabilirdi sonuçta. Clem'e ulaşmak ne zaman böyle zorlaşmıştı böyle. Bıraktığından beri devlet başkanı falan mı olmuştu acaba? Ya da onu götürüyor olabilir miydi-
" Hayır! Yani evet, ben o Alex, Clem falan hani hani,şey evet doğru aradın! Benim! Aaaleeex! Evet, sen, ne,niye--" Düşüncelerini bölen telaşlı sesle rahatlayıp çıplak bacaklarını karşısındaki sehpaya uzattı ve tırnağındaki soyulmuş ojeyi inceledi.
" Tamam bu güzel oldu. Biri daha yanlış numara olduğunu söyleseydi çünkü- neyse. Saat kaç? Uyandırmadım değil mi? Yoksa uyandırdım mı?" Düşüncesizlik mi etmişti? Yapacağı şeyi düşününce bir de uykularını bölmek patavatsızlık oluyordu. Ama Alex sanki öğle yemeğinde buluşmular gibi bir rahatlıkla konuşunca gülmeden edemedi.
"Yok uyumak, ne uyuması? Ben uyumuyordum, hayır hayır gerçi uyandırsan da sorun değildi, senin için--" Alex hep böyleydi. Çocukken de. Katlanabildiği tek çocuk olduğunu bile söyleyebilirdi Nephelmina. Clem bu listeye sokulmuyordu elbette ama Alex hep fazla heyecanlı, fazla sevimli bir çocuktu. Nephelmina Alex'in kendisini annesinden bile fazla sevdiğini düşünüyordu bazen.
"Tıkandım. Konuşmıyorum. Nefes bile alamıyorum. Gerçekten sen misin Neph? Uzun zaman oldu." Tekrar güldükten sonra beyni, biraz da alkolün etkisiyle, eski garipliğine dönmüştü. Tamam, Alex haksız sayılmazdı, son Amerika'ya gidişinde Clem'le görüşmüş, ama Alex'i görmemişti. Sonra Neph bin çeşit yeri gezmiş, çocukları İngiltere'ye taşınmıştı. Bir süredir konuşuyorlardı Alex'le, haklıydı, iki sene falan olmuştu. Ama ona rağmen, üstelik kim olduğunu da söylemişti, Alex hala onun kim olduğunu sorguluyordu öyle mi? İçerideki odadan bir kıpırtı duyduğu halde aldırmayıp cıvıldayarak devam etti. 43 yaşında biri için fazla neşeliydi. Hep öyleydi.
"Benim! Sen sensin, ben de benim! Sen Alex olduğuna eminsen ben kesinlikle doğru Neph'im. Sesim çok mu tuhaf? Çok mu değişmiş? Yaşlı gibi miyim? Yoksa mesela Darth Vader duysa" Ah, evet. Zaaflar. Herkesin zaafı vardır. Hayranlık, hayal, fantezi. Nephelmina Darth Vader'ın düşüncesiyle bile çok farklı şeyler düşünebiliyordu ve bu yeğeninin arkadaşına yansıtabileceği türden düşünceler olarak tanımlanmıyordu. Daha çok şu an banyoda olduğunu duyabildiği adama yansıtacağı düşüncelerdi. Aklından çıkarmayı düşünceden uzaklaşmaya çalışıp Alex'i telefonda fazla bekletmemek için konuşmaya devam etti.
"- tamam! konudan sapıyorum. Clem oralarda mı?" Evet Clem'le konuşmalıydı. Clem, meraklı küçük sivrisineği, bir çok güzel anıya sahip olduğu ve gerçekten çocuğu gibi görebildiği tek varlıktı. Ve onun yanına, onu ziyarete, üstelik başka nedenleri barındıran bir suçlulukla giderken durup kızın arkadaşıyla gevezelik ediyordu.
" Clem mi? Clem uyuyor! Ama şey, benimle konuşabilirsin. Ciddiyim, benimle konuş." Alex'in heyecanına güldü hafifçe. Kim bilir kaçta aramıştı onları, uykularını böldüğünü düşündü bir an için.
"Bence kesinlikle sorun değil. Eee Alex söyle bakalım, önümüzdeki günlerde neler yapıyorsun?" " İş, okul falan. Neden, ne yapmamı istersin? İptal edebilirim?" Eh, madem Clem uyuyordu. Üstelik Clem'in Alex'le yaşadığını da biliyordu. Nasılsa Alex de öğrenecekti bir şekilde. Onun söylemesinin bir sakıncası olmazdı, herhalde.
"Aslında, tatlım, beni tren istasyonundan almanı isteyebilirim. Yani önce Clem'le konuşmayı düşünüyordum ama sen yabancı değilsin. Özetle, bir süre misafircilik oynasak çok güzel olmaz mı?" Telefonun ucunda boğulan biri varmış gibi bir ses duyulunca merakla gözlerini kıstı olduğu yerde ve eş zamanlı olarak serin bir el boynuna dokundu. Gülümseyerek telefonu işaret etti önce, daha sonra da ilerideki barı. Eh, bir salak bile içki istediğini anlayabilirdi. Ve Neph kesinlikle bu kadar mükemmel vücuda sahip bir salak görmemişti daha önce, bu yüzden adamın akıllı olduğunu farz edecekti.
"Alex? Orada mısın? İyi misin?" Karşılık gelene kadar mırıldandı sakince. Eline bırakılan bir bardak, bacaklarını okşayan parmaklar ve Alex'in yeniden konuşma yetisini kazanması eş zamanlı olmuştu.
"Buraya mı geliyorsun?! Buraya, yani, ne zaman?! Alırım, sen.... Gerçekten mi??" Bir kahkaha attı, Alex gerçekten sevimli bir çocuk olabiliyordu istemese bile.
"Evet, gerçekten, kabul ederseniz tabii? Bir sakıncası yok değil mi? Belki de önce Clem'le konuşmalısın? Uygun olduğunuza eminseniz..." Daha cümlesini bitiremeden bir ses patladı telefonun ucunda, öyle ki telefonu kulağından uzaklaştırmak zorunda kalmıştı.
"EMİNİZ! Clem olur dedi." Bir yudum alıp gülümsedi ve telefonla konuşmasına engel olmaya çalışan adamı hafifçe ayağıyla itti.
"Ah, uyandı mı?Uyuduğunu sanıyordum? Aslında onunla da konuşsam iyi olacak. Sanırım..." "Yani uyandı ama şimdi şeyde--Tuvalette! Seninle sonra konuşacakmış. Gelince yani..." Ne olduğunu anlamamış bir ifadeyle kaşlarını çattı ancak bunun nedeni Alex'in cümleleri miydi yoksa kesinlikle telefonu kıskanmaya başladığını gösteren adam mıydı bilmiyordu.
"Bana sadece ne zaman geleceğini söylersen gelip alırım. Biliyorsun Neph, konu sen olunca her şeyi yaparım." Alex heyecanla devam edince bir kahkaha daha attı. Açık farkla en uzun süreli hayranıydı ve Neph bunu çok sevimli buluyordu.
"Çok tatlısın, gerçekten senin gibi birini bulmalıyım galiba." Yalan değildi, Alex kadar kendine bağlı birini bulsa dört koca ve sayısız sevgili geçirmiş olmazdı. Ya da belki Alex'in çocukluğundan beri ona olan bağlılığını o da başkalarına gösterebilseydi. O bunları düşünürken Alex biri tarafından boğuluyormuş gibi konuşmaya başladı ve birden telefon suratına kapandı. Gülerek telefonu bir yana bıraktı ve boşverdi. Zaten Clem'le konuşsa daha iyi olurdu. Elindeki bardağı tek yudumda boşalttı ve telefonla konuşurken onu rahat bırakmayan adama uzandı. Nasılsa Darth Vader'ı elde etme şansı yoktu, niye ve kime sadık olsundu ki?
Clementine - İngiltere
Bir yandan kanepeye kurulmuş kahvaltı ediyor, bir yandan da ilerideki televizyondan çizgi film izliyordu ki telefon çaldı.
"Ben baktım!" dedi telefona uzanırken mutfakta kahve hazırlayan Alex'e sesini duyurabilmek için.
"Alo?" "Sesini duymak ne güzel canım." Otomatik bir tepkiymiş gibi gülümsedi.
"Sana da merhaba Neph, ve evet aynısı senin için de geçerli. Nasılsın?" Mutfakta bir şeyin düştüğünü duymasıyla elinde iki fincanla Alex'in içeri girmesi bir olunca alayla güldü.
"Çok iyi, her zamanki gibi. Sen nasılsın? Bu sefer doğru saatte mi aradım? Yine uyuyor muydun?" Neph'in sorusuyla gece uykusunun arasında Alex'le yaptıkları konuşmayı hatırladı.
"Evet, bu sefer kesinlikle doğru bir saat. Ve Alex, kahve koymamışsın." Telefonu ona vermesini isteyen, ne konuştuklarını duymaya çalışan Alex bir an şaşkınlıkla başını eğip boş iki kahve kupasına bakınca yüzündeki gülümseme genişledi ve eliyle mutfağı gösterdi.
"Sahi, gece aramıştın değil mi? Neler oluyor diye sormalı mıyım? Bu kadar sık aramazsın sen." Alex gitmeyeceğini belirten bir inatla omuz silkince ayağıyla itti ve çabuk olmasını yoksa daha çok şey kaçıracağını f ısıldadı telefonu kendinden uzaklaştırarak.
"Ne, Alex söylemedi mi? Söylediğini söylemişti?" Kaşlarını çattı olduğu yerde Alex'e bakarak.
"Alex bana neyi söylemedi Neph?" Alex'in gözlerindeki ifadenin büyük bir hızla değişiminden önemli bir şeyleri kaçırdığını anlayabiliyordu. Bildiği tek şey gece Alex'in heyecanla yattığı yerde dönüp durmasıydı. Bir de Neph'in
'onunla da' evlenip evlenmeyeceğini sorması.
Neph nasıl bir sürü adamla birlikte oluyorduysa ve bundan vaz geçmediyse, Alex de Neph'e çocukluğundan beri delicesine aşıktı ve bundan vaz geçeceği de yoktu. Bu normal olmuştu artık. Clem'in kıskanmaya bile değer görmediği bir aşktı yine de. Daha çok eğleniyordu bununla. Alex'in kızardığı anları görmeyi seviyordu. Neph'in kendi rahatlığıyla birlikte Alex'i bir anda kilitleyebilişini görmeyi seviyordu. Neph'in anlamadığı, ama Clem'in çözebildiği imaları, suskunlukları, şok hallerini seviyordu. Daha sonra bunlara laf atarak Alex'le uğraşmayı da seviyordu.
"Yanınıza geleyim demiştim, Alex de olur dediğini söylemişti ama sorun olacaksa-" Gülerek sözünü kesti teyzesinin. Sonra da Alex'e alaylı bir ifadeyle elini salladı.
"Önemli değil Neph gelebilirsin elbette." Alex'in yüzündeki ifadeye gülerek eline düştüğünü belirten bir ifadeyle kahve fincanını işaret etti.
"Uyku sersemiydim, unutmuşum, benim hatam. Ne zaman geliyordun?" "Zaman söylememiştim, Alex telefonu kapatınca." Gülmemek için dudaklarını dişledi oturduğu yerde. Alex'in aptal aşık hallerini görebilmesini sağlayan tek kişiydi Nephelmina. Claudia bile Alex'i bu hale sokmuyordu. Neph Alex'in bütün kan akışını, beyninin işlevini, her hareketini kontrol edebiliyordu.Ve Clem biraz vicdansız biri olsaydı bunu kendi isteğine göre yönlendirirdi, ama Alex zaten yeteri kadar aptal oluyordu, onun da eziyet etmesi daha sonra pişman olmasına neden olurdu.
"Öyleyse ne zaman geliyorsun?" "Bilmiyorum henüz. Gelebileceğime emin misin? Kalacak birini rahatlıkla bulabilirim biliyorsun." Güldü. Biliyordu. Neph asla sokakta kalan kadınlardan olmazdı. Nasıl yaptığını bilmediği biçimde asil bir sürtük olmayı başarıyordu. Teyzeye sürtük demek yanlış olabilirdi, ama bunu Neph de kabul ederdi. Bir sürü kocadan geçmiş, bir sürü sevgili edinmiş ve hayatını tamamen kendi isteklerine göre yaşayan bir kadındı. Erkeklerin bunu anlamalarına rağmen onu istemelerinin kendi kabahati olmadığını düşünürdü. Masraflarını karşılamak istemelerinin kendi aptallıkları olduğunu söylediği gibi. Ama buna rağmen asil bir tarafı vardı. Kolay elde edebileceğini düşündürmezdi kimseye. Ve her zaman kendi istediğini alırdı. Zaten onu isteyen herkese gitseydi daha ergenliğe girdiği anda Alex'in olmuş olurdu. Clem'in bildiği kadarıyla Neph'i Alex kadar isteyen kimse yoktu çünkü.
"Seni uğraştırmaya gerek yok. Burada kalabilirsin. İstediğin kadar." Alex arabaların ön paneline konan köpek oyuncakları gibi kafa sallıyordu.
"Hoşuna giden bir şey bulduğunda gitmene engel olmayız, merak etme." Sallanan kafa bir anda durdu ve yüz ifadesi çirkin bir hal aldı. Neph telefonun ucunda kahkahalarla gülüyordu.
"Aslında şu anda da gitmem gerekiyor. İki hafta sonraya bilet alırım, uygun mu?" Onaylarcasına başını salladı, Alex yüzünde meraklı bir ifadeyle bakıyordu. Kafa sallamasının Neph'e bir şey ifade etmediğini fark edince onayladı sesli olarak.
"Harika. Biletini alınca kaçta geleceğini haber ver, gelip alayım." Alex
'ben giderim' dercesine şişinince olduğu yerde eliyle gidip kahve yapmasını tekrar işaret etti.
"Ve Neph, iyi eğlenceler." Diğer taraftan gelen kahkahayı Alex'in bile duyduğuna emindi.
"Hiç merak etme." Gülerek telefonu kapattı.
"Kahvemi istiyorum!" Nephelmina - İspanya
Tren istasyonu çok kalabalıktı. Henüz ikinci günüydü İspanya'da ama işini sağlama almak istiyordu. Aslında her mantıklı insanın yaptığı gibi uçakla doğrudan geçebilirdi ama yapmamıştı. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi, uçmaktan pek hoşlanmıyordu. Korktuğundan değildi ama onu boğuyordu ve arada istediği herhangi bir yerde inip orada biraz vakit geçirme şansı tanımıyordu. İkincisi, bir önceki maddesinden de anlaşıldığı gibi, gezmeyi seviyordu. Bir de İspanyollar bazen oldukça seksi olabiliyordu. Ama bu üçüncü neden olarak sayılmazdı, sayılacak olsaydı her yere İspanya üstünden gitmesi gerekirdi ve bu da aptalca olurdu.
Clem'le konuşmasının üstünden bir hafta geçmişti. O arada Arjantin'deki sevgilisine
'mutlaka ve acil olarak İngiltere'de yaşayan ve annesi olmadığı için onun sorumluluğunda olan yeğeninin yanına gitmesi gerektiği' konulu bol yalan içeren bahaneler dökmüş, onu aldattığı adamı terk etmiş ve doğruca İspanya'ya geçmişti. Şimdi de, orada edindiği yeni
'arkadaşından' aldığı alternatif tavsiyelerle bol aktarmalı bir tren yolculuğu yapma planlarındaydı. Önce Fransa'ya geçecek, orada birkaç gün geçirip sonra yine trenle İngiltere'ye gidecekti. Derdini anlayabilecek kadar İngilizce bilen bir gişe görevlisi ararken yanından geçen adamın sesiyle ona doğru döndü.
"Saçmalama, Gabriel. Trenle geliyorum. Aktarmayla." Başını çevirip ağır İngiliz aksanlı adamı bulmaya çalıştı, ona yardım edebilirdi belki.
"Tamamen zevk için. Hızlı tren diye bir şey var, yaşasın teknolo- Ne? Uçakla daha kısa sürdüğünü ben de biliyorum. Uzatma. Çocukmuşum gibi davranma boşuna, yemedim." Sesin sahibini görmemişti ama onun gibi birinin daha olduğunu bilmek güzeldi. Kuyruğunu yakalamaya çalışan hayvanlar gibi dönüp duruyordu kimin konuştuğunu bulmak için.
"Siktir Gabe. Birkaç güne oradayım işte." Bam! Ve işte oradaydı! Mükemmel değildi ama Neph'e tamamen tanışması gerektiğini düşündürmüştü. Filmlerde görebileceğiniz tipler gibiydi. Rahat, zengin ama
'dünyayı hiçbir yerime takmıyorum bebeğim, bu gece boş musun' ağzıyla konuşan yavşak tipler gibi. Burnunu gıdıklayan saçları gözünün önünden itti ve beğendiği birine yaklaşırken istemsizce yüzünde beliren gülümsemeyle adama yaklaştı.
"Hey." Omzuna dokunduğu adamın ona dönmesini ve gördüğü şeyi beğendiğini belirten bir ifadeyle onu incelemesini gülerek izledi.
"Merhaba?" Tamamen rastlantısal olarak onu bulmuş gibi davranmak zor değildi.
"Bilet almaya çalışıyorum ve henüz derdimi anlayan birini bulamadım. Yardım edebilir misin, tatlım?" Laf arasına sürekli serptiği samimiyet belirten sözcüklerin adamı oldukça eğlendirdiğini anlamak zor değildi.
"Elbette, tatlım." dedi adam basit bir vurguyla.
"Graham." "Nephelmina." dedi elini uzatarak.
"Eh, biletleri alsak iyi olur, değil mi?" Onaylayan ve önden gitmesi için yol gösteren adama gülümsedi ve bir gişeye yaklaştılar.
"Nereye gidiyordun?" diye sorunca sakince elini salladı.
"O kadar da yardımsever olmana gerek yok. Önce kendi işini hallet. Beklerim." Kalkan bir kaş ve kıvrılan dudaklar ondan çevrilip kendi bileti için gişedeki kıvırcık saçlı kıza dönünce kendi kendine sırıttı.
Clementine - İngiltere
Telefonu çalıp durunca izin isteyerek salondan çıktı. Arkadaşlarıyla birlikte birkaç güne teslim etmeleri gereken bir çalışma hazırlamaya uğraşırken, bütün planların tam ortasında çalmaya başlayan telefonun kimden geldiğini bilmiyordu ama geçerli bir bahanesi olsa iyi olurdu.
"Alo?" "Clem!" Nephelmina'nın sesi oldukça canlı geliyordu.
"Selam Neph. Naber? Bir şey mi oldu?" "Beni şehir merkezinden alır mısın? Köprünün oradan da alabilirsin, bana oldukça yakın. Kendim de gelirdim ancak nerede otur-" "N-ne? Neph? İki hafta demiştin ve- ve? Ne zaman geldin sen? Hani biletini alınca haber verecektin?" Teyzesini azarladığını fark edince sesini alçaltarak sustu.
"Tatlım, gerçekten meşguldüm ve aklımdan tamamen çıktı haber vermem gerektiği. İngiltere'ye gelince fark ettim ama geçerli bahanem var elbette." "Senin bahanelerini biliyorum ben." Karşı taraftan gülüşle süslenmiş bir özür duyulunca uzatmaya gerek görmedi.
"Görüşünce konuşuruz. Neredesin?"Neph'i almaya Mayfair tarafına giderken bir yandan da Alex'e özetleyici bir mesaj atıyordu. Neph'in erken geldiğini, onu almaya gittiğini bildiren bir mesaj. Neph'in telefonuyla birlikte hızla bahaneler uydurmuş, Adam'a teyzesinin geldiğini fısıldamış, hızla okuldan ayrılmıştı. Neden erken geldiğini, neden geldiği gibi haber vermediğini ya da geleceğini söylemediğini bilmiyordu ama bunu kesinlikle sorgulayacaktı. Küçük olan kendisiydi, niye teyzesinin peşinde dolaşması gerekiyordu ki.
"Clem!" diye bağırıp zıplayan kadını görünce yönünü değiştirdi. Sevgi dolu bir kucaklaşma anı yaşattı Neph, yalan değildi özlemişti onu. En son ne zaman gördüğünü kestiremiyordu. Ve bugün de belli olduğu gibi Neph'in zaman kavramı pek yoktu.
"Özlemişim!" diye cikledi Neph sevgiyle. Clem'in, annesinin, ve anne tarafındaki pek çok insanın sahip olduğu hatlara sahipti.
"Neden geleceğini haber vermedin Neph?" Kadın gülerek geçiştirdi soruyu.
"Aslında söylediğim tarihte gelecektim ama oldukça ilgi çekici bir adamla tanıştım. O da İngiltere'ye geliyordu, üstelik aynı saçma aktarmayı yaparak. Eh, fırsatlar değerlendirilmediğinde uçup gidebiliyor." Ciddi olmak istese de teyzesinin cıvıltılı haline güldü.
"Ne zaman geldin?" "Dün gece. Ve şimdi buradayım." "Kısa bir ilişki olmuş." "Aslında pek değil, birkaç gündür beraberiz. İspanya'dan Fransa'ya, oradan buraya falan falan falan. Gelmişken oyalanmayayım dedim. Nasılsa adresi var bende." Gülerek dalga geçmeye hazırlanıyordu ki ona doğru koşan adamı gördü.
"Alex?" dedi kendi kendine sorarcasına.
"Anlamadım canım, ne dedin?" Nefes nefese bir Alex birkaç adım gerilerinde durmuş, sakinleşmeye çalışıyordu. Clem'i kahkaha atmamak için dudağını ısırmak zorunda bırakan bir görüntüydü. Haber verdiği andan itibaren Neph'i karşılamak için koşmuş olmalıydı Alex. Yoksa yetişmesi pek mümkün değildi. Clem onun nereden ne yalanlarla geldiğini merak etti, bir ara bununla dalga geçecekti. Alex'in koşarak geldiği yolun izlerinden kurtulmasını, eliyle saçını düzeltmesini ve derin bir nefes alıp onlara doğru yürümesini oldukça eğlenerek izledi.
"Neph!" Kadın kimin ona seslendiğini görmek için arkasını dönünce Alex'e düşüncelerini belli eden ve bir sürü alaylı cümle içeren bir ifadeyle güldü ancak Alex'in bunu görecek fırsatı olmamıştı. Neph'e kilitlenmiş, yörüngeye giren bir uydu gibi ona bakıp duruyordu. Neph onu görüp gülerek sarılınca Clem onun nefesinin kesildiğine yemin edebilirdi. Alex'in yüz ifadesi aklında bin farklı şeyin döndüğünü gösteriyordu çünkü.
Nephelmina - İngiltere
"Yorgun musun?" diye sordu kapıyı açarken kız. Kapıyı açmalarıyla birlikte iki kedi pıtır pıtır geldiler önlerine, güldü.
"Saçmalama, yaşlı olan sizsiniz." Kedileri sevmek için eğilirken Alex elinde bavullarla içeri giriyordu. Bir süre öylece odanın ortasında durup sonra boş bir ifadeyle mutfağa gittiğini fark edince güldü Nephelmina.
"Eee? Yatıyor musunuz?" Yeğeninin yüzünde hiç beklemediği bir şaşkınlık ifadesi vardı.
"Adam'ı mı diyorsun? Alex mi söyledi? Ne zaman?" Bir an algılayamadı. Eğildiği yerden kalkıp peşinden gelen kedilerle birlikte kendini koltuğa bıraktı.
"Adam da kim?" Kızın yüzündeki ifade yeteri kadar açıklayıcıydı oysa.
"Şaka yapıyorsun." Kafası karışmış bir Clem yanına oturunca aptal olup olmadığını sorgularcasına baktı uzun uzun.
"Sen kimden bahsediyorsun ki Neph?" Açıkça görülebilen bir şeyin sorulmasından rahatsız olmuş gibi elini mutfağa doğru salladı.
"Alex'ten elbette. Elinin altında var olanla yetinmeyip başkasını mı buldun?" Clem'in kediyi kucağına alırken birden tıkanması ve dengesini sağlayamayarak kediyi tutamayışı gülmesine neden olmuştu ama yeğeni pek de gülecek gibi durmuyordu.
"Alex benim elimin altında olan bir şey değil Neph." Kime anlatıyorsun dercesine elini salladı susturmak için.
"Ben bilmem. Alex'le ben kalıyor olsaydım şu an gayet düzenli bir seks hayatım olurdu." Yanıt olarak sinirli bir
'meh' alınca bakışlarını tekrar Clem'e çevirdi.
"Ne?" "Sanki yokmuş gibi konuşmuyor musun bir de." "Saldırmana gerek yok, bir şey yok diyorsan yoktur. Ben düşündüğümü söyledim. Yoksa her zaman doğru şeyi yapmıyorum, biliyorsun. Öyle olsa bu kadar çok koca değiştirmezdim. Ama fırsatlardan bahsettiğimi de unutma. Onları kaçırmamak için günlerce önceden geldim. Bazıları çabuk kaçıyor ve sonra pişman oluyorsun." Clem dik dik bakınca sustuğunu belirten bir işaretle ağzını kapattı. Sonra kendi kendine aptallar diye mırıldandı. Clem mutfağa doğru, Alex'in duyup duymadığını sanki görebilecekmişcesine baktığı için son dediğini duymamıştı.
"Evi çok beğendim." dedi ciddi biçimde. Manzarasını, yerini, eşyalarına kadar her şeyini sevdiği bir yerdi.
"Gel" Bir şey olmamış gibi yerinden kalkmıştı Clem, ilişkileri hep böyleydi zaten, bir şeyi umursama süreleri çok geniş kapsamlı olmuyordu.
"Odanı göstereyim." Bir eliyle Alex'in odanın ortasına bıraktığı bavulu kaldırmaya çalışıyordu, gidip yardım etti.
"Bana yer olduğuna eminsiniz değil mi?" "Ne zaman bu kadar düşünceli oldun sen?" Gülerek omuz silkti.
"İçimdeki iyiliği göremiyorsun canımın içi." Hı hılayan kız geniş tavanlı bir odaya açılan kapıyı itti.
"Vay. Fazla misafirperversiniz ya da birinizin odasını paylaşıyorum." Kız bavulu ayağıyla kapının yanından iterken gülüyordu.
"İkisi de denebilir." Anlamamıştı. Gidip geniş yatağa kendini attı ve sorarcasına bakışlarını Clem'e çevirdi.
"Nadiren misafir kabul ediyoruz. Yani yatıya. Öyle durumlarda gelen benim arkadaşımsa Alex kalıyor burada." "Normalde?" dedi sorarcasına, yatağı sevmişti, yattığı yerde zıplamaya çalışıyor ve başarısız oluyordu.
"Birlikte uyuyoruz." Bunu söylemesiyle birlikte yüzünde alaylı bir az önce ben ne demiştim ifadesi belirmesi ve Clem'in yüz ifadesinin kötü öğretmen ifadesine dönüşmesi birbirini takip etti. Masum olduğunu göstermek istercesine ellerini kaldırdı teslim olmuş gibi.
"Bir şey demedim. Alex'i bekletmeyelim hadi." Clementine - İngiltere
Nephelmina gelişiyle fırtına gibiydi. Eve girdikleri anda fazladan nefes almaya ihtiyaç duyduğunu düşündüğü Alex mutfağa kaçmıştı. Ya kendine gelebilmek için su içip duruyordu, ya çikolatalı dondurmaya gömülmüştü ya da kendince Neph'e mükemmel erkek gibi görünebilmenin planlarını yaptığı için kaçmıştı, bilmiyordu. Alex'in yokluğunda Neph'in gevezelik etmesi pek hoş olmasa da Alex varken böyle konuşmasına tercih edebileceği bir durumdu. Alex'le yatmıyordu. Alex'le yatmayacaktı. Alex'le- her neyse.
Teyzesine kalacağı odayı gösterip yeni imalara maruz kalınca salona geri döndüler. İçeri girdiklerinde Alex Votka'nın seviyesine eğilmiş kedinin yüzüne doğru heyecanla bir şeyler fısıldıyordu. Haline gülmemek çok zordu ama Alex onları gördüğü gibi heyecanla ayağa kalkmış, bunu yaparken de omzunu sehpanın köşesine çarpmıştı. Yine de ortamda Neph vardı, Alex orada kolu kopsa belli etmeyecekti, bu yüzden yüz ifadesi pek değişmemişti.
Eve girişlerinden birkaç on dakika sonra koltuklara gömülmüş kahve içiyor ve Neph'in anlattığı alakasız ama eğlenceli şeylere gülüyorlardı. Alex hala şoku atlatamamış, hala Neph'le aynı evde olduğuna ve birkaç gün daha bu rüyasının süreceğine inanamıyor gibi görünüyor ve bunu çaktırmamaya çalışarak muhteşem bir çaba örneği sergiliyordu.
"Eee Neph? Bu ani gelişini neye borçluyuz?" dedi Clem birden, tak diye, Alex'e bakarak göz ucuyla. Ve anında Alex'ten öksürükler yükseldi. Giderse senden bilirim anlamı çıkarabildiği tehditkar bakışları vardı. Teyzesi ise hiç aldırmamış, kızın bu soruyu sormasını zaten bekliyor gibi duruyordu.
"Arjantin güzel, ama daha iyi yerler de görmüştüm. Sizi özledim, bu da bir neden, ama aslında bir iki ay sonra gelmeyi düşünüyordum. Sonra madem buradan kaçıyorum neden yanlarına gitmeyeyim dedim. Bir de sevgilimin küçük pembe hayalleri sinir bozucu olmaya başlamıştı üstelik soyadı da bana hiç yakışmıyordu. Gerçekten insanlar soyadı seçerken çocuklarının geleceğini hiç düşünmüyorlar." Alex'in yüzündeki ifadenin şekilden şekile girişiyle ve Neph'in sözleriyle eğlenirken boğulan Clem olmuştu. Öksürükler arasında konuştu.
"Birkaç detayı kaçırmadın mı sence de? Soyadı seçimiyle ilgili mesela?" Umursamadığını belli eden bir omuz silkmeyle yanıtlandı. Nephelmina, dört kere evlenmiş, ikinci kocası bir kazada öldükten sonra Nephelmina de Croix adında kalmayı tercih etmiş, sonraki evliliklerinde de soyadını değiştirmemekle ilgili bir takım kağıt işleriyle uğraşmıştı. Normalde bürokrasiden hoşlanan bir kadın olduğu söylenemezdi ama de Croix soyadını seviyordu. Ona pasta adını çağrıştırdığını söylüyor ve kendini pasta gibi hissetmek istemesinde sakınca görmüyordu. Her istediğini yapan bir kadına neden soyadını değiştirmiyorsun diye sormak da saçma olurdu zaten. Daha iyi bir soyadı bulana kadar bu soyadında kalacağı açıktı. Çünkü Clem Nephelmina'nın ilk kocasının soyadını bile hatırlayamayacağı kadar eski bir tarihten beri aynı soyadını kullanıyordu. Rekor.
"İnsanlar yine de düşünmeliler. İspanyollar özellikle tuhaf. Soyadlarının çirkinliğinin yanında adres tarifi gibi adlara sahipler. Düzgün vücutları olmasa..." Alex'in yüzü gittikçe renk değiştiriyordu ve dilini yutmuş gibi görünüyordu. Parmakları kahve kupasının etrafına dolanmış, bir yudumdan fazla içilmeyen fincanın etrafında uyuşmuş gibi duruyordu. Söylenenlere göre yüz ifadesi değişmeseydi herhangi birini canlı olduğuna inandıramayabilirdi, öyle hareketsiz ve sabit duruyordu. Clem konuyu değiştirmek ve arkadaşına nefes alabilecek alan tanımak için alakasız bir soruya geçti, yoksa Alex Neph'in cinsel hayatıyla ilgili ufak tefek detaylardan yeni bir dünya kurup içinde boğulacaktı.
"İspanyolcan bize şov yapmana yetecek kadar iyi mi peki? Böyle canlı bir hayatın olduğuna göre." Kadının boğazından mırıltıya benzer bir ses çıktı.
"Pek sayılmaz. Ama 'Burada kar bok gibi yağıyor.' diyebilirim eğer istersen." Gülerek gerek olmadığını söyledi.
"Dil öğrenmekle ilgili sorunların var Neph." Teyzesi sakince bacaklarını altına toplayıp daha rahat bir pozisyona geçti, sırtını koltuğun kenarına yaslayarak oturduğu yere yayıldı ve sakince, günlük hava durumundan bahseder gibi konuştu.
"Dilini bilmediğim bir erkeği baştan çıkarmaya yetecek kadar o dili bilsem yeter. Kalan dil bilgilerim tamamen zevk için kurmayı öğrendiğim cümlelerden oluşuyor." Alex'in duymak istediğini duyan kulakları beynine yeni bir sinyal göndermiş, bardağı tutan parmaklar hafifçe hareket etmiş, yeniden onları dinlemeye başladığını belli eden bir ifadeyi Clem göz ucuyla görmüşken bütün
'Alex'e sakinleşmesi için zaman tanımak' planı suya düşmüştü. Boşverdi. Eğleniyordu. Alex kendi halini kendi düşünsündü.
"Bunun için dilini bilmeye ihtiyacın olduğuna inanmamı mı bekliyorsun?" Neph'in muzip bir ifadeyle kıvrılan dudaklarından bir onaylama mırıltısı döküldü.
"Ben de bundan bahsediyorum zaten." Bir yudum kahve içtikten sonra devam etti sakince.
"Ama yine de, biraz daha memnuniyet adına, pek çok dilde 'Tanrım' diyebildiğimi söyleyebilirim." Clem kahkahalarla gülüyor, ama gülüşü sadece Neph'in cümlelerinden değil Alex'in yüz ifadesinden de kaynaklanıyordu. Onun kafasının içinde neler döndüğünü bilmek istemediğinden kesinlikle emindi. Ama bildiği tek şey Alex'in yüzünün kendini tutmaya çalışırken kalp spazmı geçiriyor gibi bir hal almış olduğuydu.
"Tanrıyı anmak için uygunsuz zamanlar değil mi Neph?" Gayet rahat omuz silkti kadın. Alex'e olanları görmüyor, anlamıyor ya da umursamıyordu. Normal hiçbir teyze yeğeninin arkadaşı, üstelik karşı cinsten bir arkadaşı varken böyle rahat olamazdı. Ama Neph şu an Alex'in yüz ifadesini kahvenin sıcaklığına bağlayabilecek kadar rahat bir kadındı. Alex orada Neph'in sözleri yüzünden krize girip kendini odaya kilitlese bir iki saniye boş boş bakar sonra da gülüp konuşmasına kaldığı yerden devam ederdi.
"Belki," diye onayladı Clem'i. Clem artık iyiden iyiye Alex'i izliyor ve arkadaşının zaafıyla dalga geçmemesi gerektiğini kendine hatırlatmaya çalışıyordu. Gülmemek için dişlediği dudağı kanamaya başlasa şaşırmayacaktı.
"ama onun tarafından izlendiklerini düşündüklerinde daha iyi iş çıkarıyorlar."